hesabın var mı? giriş yap

  • zihin olarak kendisini buna odaklamıştır. ergen iken "nasıl bir sevgilim olsun?" listesi çok nettir. şöyle olsun, böyle olsun diye doldurulmuştur o liste. ha çoğu zaman o listeye uymaz sevgililer ama bir şekilde liste de sevgiliye göre şekillenir.

    fakat kişisel olarak fark ettim ki yaş ilerledikçe o liste "nasıl bir sevgilim olmasın" oluyor. listenin altındakiler de alıp başını gidiyor. bir süre sonra sadece göz ile beğenilen kadınların sayısı bile azalıyor. tabii siz ne kadar beyninizle hareket etmek isteseniz de içgüdüleriniz ya da alt benliğiniz ya da adına her ne diyorsanız, sizden bağımsız sizin adınıza hareket eden parçanız kendince birilerini beğeniyor. ama! baskın çıkamadığı için o beğenilen kişinin üstünü de çizip geçiyorsunuz.

    zaman geçtikçe, yalnızlığınıza çözüm için aradığını sevgiliyi aramamaya başlıyorsunuz. olursa olur, olmazsa olmaz diyip çıkıyorsunuz işin içinden. tabii bu kronikleşiyor. bu sefer ne içgüdü, ne beyin mevcut sevgiyi yönlendirecek kimseyi bulmaktan vazgeçiyor. öyle apışıp kalıyorsunuz.

    misal bu sene içinde bir hatun kişiyi ilk olarak fiziksel olarak beğendim. sonra takip edip nasıl birisi olduğunu çözemeye çalıştım. olur gibi geldi. sonra hatun kişinin eski erkek arkadaşının kim olduğunu öğrendim. eski sevgilisi olacak herif, bir erkekte nefret ettiğim ne kadar özellik varsa hepsine sahip bir tipti. direkt şöyle düşündüm; ulan bu kız bu herifle sevgili olmuşsa, benim bu kızla hiç işim olmaz.

    ooo daha bu işin güven kısmı var. o güven duygusu yok mu... o kadar acayip bir şey ki.

    neyse, kısacası tercih olarak başlayan bu hal, daha sonra kalıplaşıyor. eğer yalnızlığa katlanacak birisi değilseniz "ben kimseyi aramıyorum" triplerine girmeyin. zira kimse de gelip "ben seni seviyorum galiba, bir sevgili mi olsak acaba?" demez.

  • sevgililikten farkı gelecek hayalleri çok kurmamak. evlenmeyi genel olarak düşünmeyenlerin ilişkisi. bi de maymun iştahlı olduğunu bilenlerin *

    bi de bi tarafın evli olması ile yürüyen kimi ilişkilere de bu ismi verebiliriz bence. mesajlaşmalar, gizli buluşmalar, kahvaltıda yapar bunlar elele de yürür ama gelecek yoktur, duygular tükenene kadar sürecektir.

  • kiracı hatalı. konu belli ki kirayla ilgili değil, merdiven boşluğuna koyulan ayakkabılarla ilgili. neredeyse bir ayakkabı reyonunu dolduracak kadar ayakkabı var merdivende.. belli ki ev sahibi daha önce defalarca uyarmış ama merdivene ayakkabı koymaya devam etmişler. ki merdiven de daralıyor haliyle..

    kiracının üslubu da hiç doğru değil. evsahibine "deli karı" diye hakaret ederken, evsahibi ise evin içini gösterip ayakkabıları kastederek "buraya koy yavrum" diyor.

    köydeki gibi ayakkabı falan dışarda kalsın diyorsanız apartmanda oturmayacaksınız, köye döneceksiniz.

  • başlıkta bütün anahtar kelimeler ile aradım bulamadım. yarar mı yarmaz mı bilmem ama benim için birazdan yazacağım fıkra türk mizahının mihengi nasreddin hoca fıkralarının en güzelidir . gerek içerdiği zamanın ruhunu yansıtan öğeler (akçe tahtası, gölge kadı gibi), gerek türkçemizdeki güzel bir deyime (odun kırıcının hıh deyicisi olmak) selam çakması, gerekse espri anlayışı olarak çok hoşuma gider.

    fıkramız şöyle:

    günlerden bir gün akşehir kadısına iki adam başvurmuş. kadı şikayetlerini sormuş. adamlardan ilki "kadı efendi bu adam biriyle odun kırmak için 100 akçeye anlaştı, bu adam odunu kırdı, ben de yanısıra 'hıh' dedim. bu 100 akçede benim de hakkım var, hakkımı vermiyor" demiş. kadı bakmış adam hak konusunda ısrarcı, ne dese adamı ikna edemiyor, demiş "karşı odada gölge kadı var, o böyle işleri benden iyi bilir". geçmişler karşı odaya gölge kadı nasreddin hoca tabiki. durumu anlatmışlar. nasreddin hoca "bana bir akçe tahtası getirin" demiş. hoca odun kıran adamdan 100 akçeyi almış, odun kıran adamı odadan çıkarıp "hıh" diyen adam odada iken 100 akçeyi akçe tahtasına vura vura, sesli sesli saymış. sonra odun kıran adamı odaya alıp 100 akçeyi vermiş. hıh diyen adama da dönmüş "para odun kırana gitti, sesi de senin oldu. adalet yerini buldu" demiş

  • utanç verici olan annesinden utanan cahil insandır.
    anne lan bu! 5 para etmez insanlara yalakalık yaparsınız, anneye gelince tukaka!
    seni doğuracağına taş doğursaymış harbiden.

  • bir çalışanın her gün her saat aynı verimlilik ve performansta çalışabileceğini düşünen yönetici olmuş çalışanların haklı gördüğü durumdur.

    neymiş efendim, çalışanlar yaptıkları işi değil çalışma sürelerini hesaba katıyorlarmış; çalışmanın tanımı bu zaten. iş yerine adımını attığın anda çalışıyor sayılırsın. adam daha bunu bile bilmiyor, adamı yönetici yapmışlar bir de. üstüne bi de gelmiş burda kapitalizmin vahşi çarklarını yağlıyor.

    tabi suç bu tip çakma yöneticilerde değil, suçlu hep çalışan olur. ya az çalışır ya bilgisizdir, cahildir vs

  • sonunda birisi çıkıp tinerciyi "poooliiiis" diye bağırtabilmiş. zerre üzülmedim. ülke zaten orman kanunlarıyla gidiyor, en azından suçsuz olan değil şerefsiz olan görmüş ebesininkini bu sefer.

    o adam bunu yapmasa büyük ihtimalle bıçaklanacaktı ve o "poooliiiis" diye yırtınan lavuk da hiç bir şey olmamış gibi aynen devam edecekti her şeye.

  • son 10 günün (toplam vefat / toplam vaka) oranları;
    4 nisan - 501/23934 = 0.021
    5 nisan - 574/27069 = 0.021
    6 nisan - 649/30217 = 0.021
    7 nisan - 725/34109 = 0.021
    8 nisan - 812/38226 = 0.021
    9 nisan - 908/42282 = 0.021
    10 nisan - 1006/47029 = 0.021
    11 nisan - 1101/52167 = 0.021
    12 nisan - 1198/56956 = 0.021
    13 nisan - 1296/61049 = 0.021

    binde bir bile sapma yok. acaba diğer ülkelerde de aynı mı? diyerek baktım; bu rakamlar son 9-10 günde, almanya'da (0,020-0,050) arası yani yüzde 3 ve ispanya'da (0,140-0,200) arası yani yüzde 6 değişiyor.. bizde bırak yüzde 1'i, binde 1 oynamıyor.. italya'da daha vahimdir de neyse...

    açıklanan bu rakamlara inananlara saygı duyarım, sonuçta elimizdeki tek veriler bunlar ama ben bu rakamların gerçeği yansıttığına inanmıyorum. üzücü.

  • bir ben ısmarladım bir sen ısmarla yapan arkadaştır. arkadaş arasında yenilen içilenin hesabı olmaz.