hesabın var mı? giriş yap

  • benim nedenim aşağıdaki gibidir.

    orta okuldan beri kadın ortamım olmadı. evet evet yanlış duymadınız, arkadaş olarak dahi olmadı. şimdi ise sanayide çalışıyorum akşama kadar gördüğüm kadın sayısı 2 yazı ile iki. o da yemekhanede çalışan abla, diğeri daha bir ay önce gelen mühendis hanım ki o benim kulvarın üstünde.
    öyle ahım şahım bir tipim yok 1,62 boyum var. olur da 6 milyarda bir ihtimal gönlümüzün sultanı görür bizi beğenirse ulaşması kolay olsun diye kullanıyoruz işte.
    yoksa başım bağlı olsa siksen durmam bu amk mecrasında. samimiyetsizlik,sahtelik, ikiyüzlülük, gösteriş ne arasan var bu cehennemde.

  • diyanet vakfı'nın topladığı kurban bedellerini türlü katakulli ile kendisine gelir yazma hadisesi. özetle kurban bedelleri ile et balık kurumu'ndan kurban alınıyor. sonra hayvanlar kağıt üzerinde kestirilip karkas et olarak et balık kurumu'na zararına geri satılıyor ve bedel gelir olarak diyanet vakfı'na kaydediliyor. imzalanan protokole göre et balık kurumu, dağıtılmak üzere vakıf tarafından et istendiğinde istenen miktarı gönderiyor. işin skandal kısmı, bugüne kadar toplanan kurban bedellerinin ederinin %2'si değerinde et dağıtılmış olması. diyanet vakfı aracılığıyla vekâleten kurban kesmek isteyen müslümanların parası nerelere gitmiş, bilmiyoruz.

    haber linki

  • seçim ekonomisinin yavaş yavaş sonlanıp, kemer sıkma politikasına geçilmesini, umuyorum böyledir, olumlu karşıladığımı belirtmem gerekir. spekülatif ataklar şeklinde aslında kendisine ait olmayan bir para ile dövize altına koşup, onlara yönelik talep üzerinden kurlarda dalga yaratma potansiyeli taşıyan yurdum insanına da önlemler getiriliyor adım adım.

    yatırım, nakti olanın veya riski gerçekten sırtlanabilecek bir planı/bilgisi/projesi olanın işi olacak gibi artık bu dönemde. "ucuza kredi çekeyim, dolara, altına, coine atayım. araba al satına bulaşayım. bu enflasyonda yolumu bulurum bir biçimde" düşüncesine, "varsa cebinde paran, git yap" cevabı verecek gibi artık piyasa. vermeyecekse de vermeli.

    ayağını yorganına göre uzat politikası, kısa vadede biraz can acıtsa da, orta ve uzun vadede olumlu sonuçlar verir. acı reçetedir. acı denmesinin sebebi, o kısa vadeli etkilerdir. reçete denmesinin sebebi ise, orta ve uzun vadedeki etkileridir.

    şu an bu durumu, tüh fırsatı kaçırdık olarak yorumlayanlar yüzünden bu durumdayız ya, biraz da. borç ödemeye veya kendini döndürmeye çalışanlara değil elbette sözüm.

    adam gider, nakit avans çeker, 3000-5000 dolar alıp, sonra doların artmasını "umup" kâr elde etmek ister. ama düşünmez, o doların yüzde 10 artışı ile elde edeceği kârın, ileride kendisini ve başkalarını, enflasyon üzerinden daha büyük bir zarara uğratacağını. tek değildir tabi, kendisi gibi başka uyanıklar da vardır elbet. o 3bin dolar, şu 5bin dolar ala ala, doları gerçekten de yükseltirler. yüzde 10 dolar kuru üzerinden kâr ederken, kur odaklı yüzde 10dan fazla oluşan enflasyon yüzünden aslında bir yandan da zarar ederler. bunu da, "olsun ama. hiç değilse kendimizi enflasyona karşı biraz koruduk" şeklinde ele almaya başlarlar. paradoks yaratmak böyle bir şey işte.

    hayır, misal 100bin dolar ve üzeri ile bunu yapan birisinin kâr odaklılığını anlarım.

    aylık harcaması 50 bin tl olan birisi için, doların bir ay içinde yüzde 10 artması, 100 bin dolarlık yatırımda ona yaklaşık 200bin tl para kazandırır. harcama kalemlerine yönelik ortalama aylık enflasyon o ay için yüzde 200 bile olsa, o kişi hâlâ kârdadır. gerçekten reel bir kâr elde etmiştir.

    aylık harcaması 10bin tl olan birisinin, 1000 dolar alıp doların artmasını ummasını anlamam ama. dolar o ay yüzde 10 artsa 2bin tl kazanmış olacak, harcama kalemlerine yönelik enflasyon o ay yüzde 20.001 bile olsa genel muhasebede aslında reel bir zarar yazmış olacak.

    işte zaman zaman devletler, o 100bin dolar alıp kâr elde etmeye çalışanlarla bir biçimde mücadele etmeye çalıştığı gibi, o 1000 dolar alıp kendini koruduğunu sanan ama kendini koruması gereken ortamın da dolaylı olarak tetikleyicilerinden birisi haline dönüşenlerle de mücadele etmeye başlar. normaldir, iyidir.

  • çünkü bakkal açar gibi üniversite açtığımızdan her yer mezun dolu. 1 ustaya 100 üniversite mezunu düşüyor. diplomalı çalışanın her yerde alternatifi var ama ustanın yok.

  • uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşı aradım, bir sigorta şirketinde çalıştığını bildiğimden aramızda geçen konuşmanın fitilini verdim, şöyle:
    - beyefendi ben çükümü sigortalatmak istiyorum, fakat paha biçemiyorum.
    - biz biçeriz efendim, zaten 200 gram et parçası, fazla prim ödemezsiniz.
    - peki, başına birşey gelirse, siz yenisini takıyor musunuz?
    - yenisini takıyoruz efendim, fakat aynı yere değil.
    - orrozbuçocuuuuuu!!!
    (gülüşmeler)

  • şarkıcı ile ses teknisyeni** arasındaki muhabbeti mümkün kılan çevirmen program.
    bu alet olmazsa bu iki güzide şahıs asla anlaşamazlar, zira apayarı iki jargon kullanmaktadırlar. örnek vermek gerekirse:

    *sesimin önünde perde var:
    kompresörün tresholdunu arttır.

    *bu kulaklık mono:
    kablo bozuk, kulaklığın sadece sağ tarafında sinyal var

    *kendimi duyamıyorum, beni aç:
    altyapı fazla, onu kıs.

    *bugün bu kulaklıkta bir şey var, her şey kötü geliyor:
    regl oldum kulaklarım duymuyor bugün.

    *beni biraz uçur:
    reverb verir misin?

    *sesim şöyle şıkır şıkır olsun:
    6 khz'den sonrası shelf eq ile aç.

    *benim sesim biraz geride değil mi?:
    solisti 12 db aç.

    *burada çok değişik, hiç denenmemiş bir efekt istiyorum:
    delay veya flanger ver.

    *yarın saat 2'de buluşalım:
    ben 6 gibi gelirim, siz de 4'de gelin.

    *ufak tefek bir şey var ama sen mikste halledersin:
    iğrenç söyledim, auto tune ile düzelt.

    *sesimin yanları yok, etli etli gelmiyor:
    300 hz. civarını aldıysan geri ver. ya da mikrofondan çok uzak kalmışım proximity effect sorunu yaşıyorum.

    *sesim uzaktan geliyor:
    mikrofonun tersinden söylüyorum, gel düzelt.

  • "ben ayrıldığım kişiye geri dönmem"

    evlendik.

    hatırlamakla kalmıyor haftada bir kaç kez kendisine de hatırlatıyorum.