ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
clans of the alphane moon
-
ustanın bütün paranoyalarını kustuğu, bu sefer bir simulakra ve bol komplo ile gerçeği bulandırdığı içinde kaybolunacak bir eser. 1964 yılında basılmış olmasına karşılık, aslen 1954'te yine pkd tarafından yazılmış shell game adlı kısa öykünün üzerine temellendirilmiştir.
pkd, psikotiklerden kurduğu alpha iii m2 ayının toplumunun karar mekanizmasını oluşturan delegeler konseyinin üyelerinin özelliklerini belirtirken, herbirini sınıfsal karşılıkları ile özdeşleştirmekte, deyim yerindeyse kara mizah ile sistem eleştirisi yapmakta.sanırım bundan dolayı kitabın özellikle ilk 20 sayfası çok çarpıcı.geriye kalanı ise başarılı bir kurgu, çarpıcı bir hayalgücü ve "pkd stili ezberim" diyenler için beklediklerini vaadediyor.
1919-1923 istiklal savaşı tiyatrosu
emine hanım'ın çakma çanta kullanıyor olması
-
aptal dostun olacağına zeki düşmanın olsun diye boşa söylememiş atalar.
iş hayatının ilk kuralı
-
bir işi bilmediğini kimseye söyleme. çaktırmadan öğrenmeye çalış.
iş ilanlarının demek istedikleri
-
insan ilişkilerinde başarılı, muhasebe konusunda yetkin, gezmeyi seven eleman aranmaktadır.
meali: halk otobüsüne muavin arıyoruz.
izafiyet teorisi
-
hani bizim gibi salaklar da anlayabilsin diye bir açıklaması var, "elini fırına sok 1 saat gibi gelir, ama güzel bir kızlar 1 saat konuş 1 dakika gibi gelir" diye. yani diyor ki güzel şeyler çabuk geçer, kötü şeyler bir ömür sürer. peki bu durumda kişinin en güzel çağlarını yaşadığı gençliğin bir saniye, yaşlılığın ise bir ömür sürmesi gerekmiyor mu? niye gençler bir türlü büyüyemediklerinden, yaşlılar ise yılların su gibi aktığından şikayetçi? tersi olması gerekmiyor mu? güzel geçen gençlik yılları içinde olana neden bitmez tükenmez geliyor da yaşlılıkta günler 1 saatte bitiyor?
şu an izafiyet teorisinin açığını buldum resmen. einstein yaşasaydı, tebeşiri tahtaya fırlatır "kahretsin işte bunu ben de açıklayamıyorum" derdi. ama şimdi beni anlayacak kimse yok. zekamla başbaşa, hızlı geçen bir ömrü tüketiyorum anasını satayım.
orlando bloom'un selma ergeç'i etkileyici bulması
isveç sağlık bakanı
-
erkek bakandir. ulan ne umutlarla girmistim, alacaginiz olsun. yalniz adamin da gideri var ha, renkli goz falan. ay bi hos oldum.
insanın ölüyorum sandığı anlar
-
kusarkenki o öğürme anı. vücudunuzun bu kadarına dayanamayacağını düşünürsünüz. kan beyne çıkar.
kıskançlık
-
kıskanç olarak, dört kez acı çekerim:
kıskanç olduğum için,
kıskançlığımdan dolayı kendimi suçladığım için,
kıskançlığımın ötekini incitmesinden korktuğum için,
bir bayağılığın beni tutsak etmesine boyun eğdiğim için: dışarıda bırakıldığım, saldırgan olduğum, deli olduğum ve sıradan olduğum için acı çekerim.
barthes
du hast
-
bir süredir melodisi alıp sözlerini türkçeleştirerek okuduğum eser.
de!
de get!
de get lan!
de get lan burdan!
de get lan burdan lan kime diyorum aloo
a-bi neden kızıyosunki
ben sa-na-şim-di neyaptım
aaaaaaaay ayy ayyyy(arka fon da brutalle "üstüme iilik sağlık")
a-bi ne-den kızıyosun-ki
ben sa-na-şim-di neyaptım
aaaaaaaay ayy ayyyy(arka fon da brutalle "üstüme iilik sağlık")
cüneyt özdemir'in tarifesinin 70 bin olması
-
faruk bildirici "gazeteci reklam almamalı" dediğinde çıldırması bu yüzden zaten. geçen gün martı ceo'su sponsorlu olarak katıldı mesela, kaldırım işgali hakkında üzerine gidemedi. adam soruyu duymazdan geldi cüneyt'ten tık yok. hiçbir şey soramaz çünkü adamdan çuvalla para alıyorsun, nasıl sorabilirsin ki? gazetecilik değil reklamcılık yapmış oluyorsun.
reklam alırsan gazeteci değil reklam verenin esiri olursun. boynunu büker programa katıldığınız için teşekkür ederim diyebilirsin sadece.