hesabın var mı? giriş yap

  • twitter'da görüntüleri paylaşan arkadaşın gönderisi altına haber muhabirlerinin "ben bilmemkim, görüntüyü paylaşabilir miyim?" diye izin istemesi ve bu muhabirlerin yabancı olması; öte yandan türk medyasının izin almadan-sormadan görüntüleri kafalarına göre alıp paylaşması daha trajikomik.

    yabancı abi, medeniyetin gözünü seveyim.
    kaza için: çok geçmiş olsun.

  • zaman:2002, yer: roma, interrail sirasinda tanisilan alman bir cocukla -ki adi john boy'du- muhabbet edilmektedir. ingilizce yazmak zorundayim yoksa bir manasi yok.

    john: i like doner a lot. so how can i say "i want one doner" in turkish?
    ben: you should say "bir doner istiyorum".
    john: can you write it here, so i can spell.
    (kagida once turkce olarak "bir doner istiyorum" yazarim. cocuk duzgun telaffuz edemeyince, o okunusu veren ingilizce kelimlerle anlatmaya calisirim)
    -"beer doner is tea your um"-
    john: biir doner iz-tii-yor-um.. that's it?
    ben: yep.
    john: cool.. but you know, when i go to turkish restaurants in berlin, the turkish guys always use some words like "be" and "ulan". what does "ulan" mean?
    ben (hadi buyrun): hmm.. "ulan" is a turkish lingo. it doesn't have an actual meaning but it adds a more serious feel to the sentence. like, "gel" means "come" in turkish; but if you say "gel ulan", it's more serious like "come here right now" or something.
    john: hmm ok. what about "be"?
    ben: not the same thing but similar.
    john (aha burası): ok then.. so when i go to the restaurant, i'm gonna say "ulan biir doner iztiiyorum be"
    ben: hahahaha!
    john: ??

  • - aşkitom kızmadın di mi, bu yemeği sipariş ettim diye.

    + ne münasebet. ben alman lisesinden mezun olmuş, alman disiplini ile yetişmiş, alman medeniyeti taşıyan bir adamım.

    - alman usulü diyosun yani.

  • taraf'ın yazı işleri müdürü.

    defne joy evinde fenalaşınca doktor bulmak için sokağa çıkmış, bulamayınca geri dönmüş.

    işte sağa sola akıl verenler bunlar..

  • san diego, solo living:

    kira: $1700 (1+1, detached, backyard, 500sqft)
    elektrik&gaz: kış (4 ay) $180, yaz $60
    internet: $55 (1 gig fiber)
    telefon: $50 (sınırsız)
    benzin: $120
    motorsiklet sigorta: $26
    market: $200-250
    kisisel: $300-400
    saglik sigorta: $65
    gym: $200

  • kitaplarında sadece nikotin ve kafein ile beslenen başkahramanlara yerveren yazardır. başına zilyon tane dert açan, sürekli kaçan, kovalanan, şehirden şehire, ülkeden ülkeye seyyah misali gezen bu başkahramanlar kitap boyunca neredeyse hiç yemek yemez, yiyemez; mütamediyen kahve içer ya da sigaraları peşisıra söndürürler. olduki başkahraman yemek bulunan bir ortama mı denk geldi, grange hemen önlemini alır ve olayı "falanca yemek yiyordu bana da bişeyler yemem için ısrar etti, reddettim ve bir kahve söyledim" ya da "falanca kahvaltı ediyordu bana da teklif etti, ben bir sigara yakmayı tercih ettim" gibi cümlelerle örtbas eder. hiçbir koşul altında kırıp dizini hatta onu da geçtim ayaküstü iki lokma atıştıramayan talihsiz başkahraman, kitap boyunca dimdik ayaktadır ve şüphesizki her duelloda üstün taraftır.

  • ulan galatasaraylıyım, evde çığlık attım her üçlükte. gurur duydum ülkemden böyle bir takım çıktığı için.

  • seth in güzel bir grafik romanı. new yorker da karikatürleri yayınlanmış bir çizeri arıyor kahramanımız. yari otobiyografik diyebileceğimiz bir tür. güzel bir kitap. grafik roman türünün en iyi örneklerinden biri sayılıyor.

  • sinava gec kalmak, on elemede elenmek demektir. on elemeyi bile gecemiyorsan girme bosuna universiteye, git baska is yap.

  • "bu millet" sevmemiş olabilir. yüce türk milleti sevdi ve eserine sahip çıkacaktır.