hesabın var mı? giriş yap

  • yoga deneyimi, yolculuğu, süreci, adına ne denirse... o kadar kişiye özgü ve her deneyim benzersiz ki, dışarıdan bakıp yorum yapmak epey anlamsız kalıyor aslında. yoga ile ilgili verilebilecek somut bilgiler var elbette. bir de herkesin kendi yolculuğunda karşısına çıkabilecek noktalar… benim de kafamda yuvarlanıp yerini bulmuş gibi duran taşlar var. bu yolcuğa yeni başlayanlar için kişisel olsa da yazmak istedim. bazıları epeyce ortak mesele…

    bu bir yarış değil: yarışıyordum, tam bir cahillikle. sınıftakilerden daha esnek miyim, denge pozlarında süper miyim, ben de kafamın üzerindeki pozlarda uzun uzun durabilecek miyim gibi dertlerim vardı. şimdi dönüp baktıkça sadece acınası ve amatörce dertler.
    bu asla bir yarış değil. bir yere varma hedefi yok. kendi içindeki insanla karşılaşmak ve önceki pratiğinle ilgili yarışabilirsin ama başkalarıyla yarışmak… hiç olacak iş değil.

    mat’ın üzerindeki insan: bir hocamdan (sosi eker) alıntı yapacağım: “mat’ın üzerindeki tavrın, hayattaki tavrına benzer.” benim için yoga’yı bedensel pratikten çıkaran bir ifade oldu bu. bazen pratiğim boyunca her yeni harekette bunu düşünüyorum. daha önce hiç girmediğim bir poz için hamle yaparken bu yenilik karşısında neler hissettiğime bakıyorum. yapmakta zorlandığım hareketler karşısında nasıl hissettiğime bakıyorum. bedenime uygun düşen bir poz karşısındaki sevincime bakıyorum. ruhen çok ihtiyacım olan bir poza gireceğimize dair yönlendirmeler söylenince yaşadığım sevinci gözlemliyorum. enfes.
    sonra sınıftan çıkıp yürürken bunları gerçek hayatla adapte ediyorum.

    her pratik ilerleme kaydetmek anlamına gelmeyebilir: her gün aynı performansı gösteremeyebilirsin, yapabildiğin bir pozu artık yapamayabilirsin. bu emeklerin boşa gittiği anlamına gelmiyor. her pratikte harika bir şekilde girilen poza bazen giremezsin, olmayabilir. işte bu aşamada kendinle inatlaşma. ben bu hatayı çok yaptım. kendime kızdım, hırs yaptım, kafama taktım, hırs ve gerilimle ufak çaplarda sakatlandım. bu pozu kafaya takınca, pratikteki diğer pozlarla ilişkimi azalttığımı anladım ve uyandım. meğer bütün pratiği tek poza kurban ediyormuşum.
    bir yoga pozu sadece bedenle yapılan bir şey değil. beden, zihin, ruh, kalp, mekan her şey etkileyebilir pratiği. buna uyanınca olmayanlar olmaya başlıyor bazen.

    yoga’da ilk denemeler için önlemler: ta ki uzman bir yoga hocasıyla tanışana kadar (gül dirican) yoga’da kendini koruma konusunda hiçbir fikrim olmadığını bilmiyordum bile. evde ve videolardan yoga yapmak mümkün, ancak bir hoca kılavuzluğu da bedenin konforu ve pratiğin verimliliği için çok faydalı.
    gerçekten iyi bir yoga pratiği deneyimlemek için, artık ne yazık ki endüstri haline gelmiş okullara değil de, az bilinen ama daha gönülden çalışan okullara gitmek güzel bir fikir olabilir.

    bırakmak: beden çalışmalarının çoğunda bu söylenir. bırakmak epey zor ve zaman isteyen bir şey gerçekten de. sadece mat’ın üzerinde değil, günün sıradan bir anında da hatırlamak gerek. bırakmak, izin vermek, alan açmak, ittirmemek, harekete davet etmek ama ısrar etmemek… sürekli akılda tutunca daha kolay.

    korku, endişe, güven sorunları: özellikle “lan ben bunu yaparsam tepe taklak devrilirim” dediğim şeyler karşısında çok hissettim ve hala hissediyorum. korkumdan utanıyordum, endişemden utanıyordum, güven sorunlarımı hocalarıma atfediyordum. yaptım bu rezillikleri. nedenleri düşünmek, aramak gerek.
    neden korkuyorum?
    “bu pozda sakatlanırım ben.”
    aslında ne?
    "demek ki hazır değilim."

    neden endişe ediyorum?
    “herkes yaptı ben yapamadım.”
    aslında ne?
    "kendimle değil, başkalarıylayım. hemen kendine dönmek zamanı."

    güven sorunlarım var...
    “bana bir şey olursa kim yardım eder.”
    aslında ne?
    "hazır değilim, olabilir."

    varış noktası yok, hep bir yolculuk: yoga’nın güzel taraflarından birisi bana göre bu. sonsuz pratik yapabilirsin, vardığın yerler hep kısa duraklar, sonra yolculuğa devam. ama yolculuk ileri doğru da değildir.
    biraz ileri, biraz geri, biraz dibe, biraz göğe, biraz döngüsel.
    hep hareket halinde olmak sadece.
    “tüm pozları öğrendim, ben yogiyim/yoginiyim” diye bir şey olmaması bizi birbirimizden üstün hissettirmeyen enfes bir sıradanlık noktası.

    bütünün bir parçası olmak: yoga’dan anladığım, çok sevdiklerimden birisi daha. sürüklenen ayaklarla gidilen dersten, evrenin minicik, miniminnacık ama yine de canlı kanlı bir parçası olduğunu hissederek çıkmak. shavasana’da yere köklerini saldığını ya da gökyüzüne karıştığını hissetmek. bu anı ve hissi aramak için hayatın geri kalanını mat’ın dışında bırakma düşüncesi de bonus.
    not: shavasana'da kalmayıp koşa koşa salondan çıkanlara kızmamak da sürece dahil.

    şimdi ve burada olmak dedikleri şeye çok yakın: çok popüler tabirlerden birisi de bu. mindfulness da diyorlar. yoga kadar “şimdi ve burada” olunan çok az şey var bence.
    5 duyu ile anı deneyimleyip, ortam, zaman, duygu oryantasyonunu sağlamak pek çok disiplinde arananlar arasında.

  • detroit become human'da markus ve yoldaşları barışçıl şekilde direnirken silahlı askerler, onların etrafını kuşatır ve markus bir adım öne çıkarak o şarkıyı söylemeye başlar:

    https://youtu.be/sf0xlolodaa

    tanrım, göz yaşlarımı tutamadığım, duygularımın nebula olup içime aktığı an bu'ydu.

  • vatandaşlık, hakim çoğunluğun sınırlarını belirlediği bir durum değil anayasal bir haktır ve türkiye cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan herkes bu ülkenin yurttaşı, sahip olduğu değerin esasıdır. bu görüntülerden hoşlanmayan hatta üzülen gidip başka ülkelerin vatandaşı olabilir. gördüğüm kadarıyla türk museviler oldukça mutlu.