hesabın var mı? giriş yap

  • %20 ile türk kızlarına göre olmadığım sonucunu veren test.

    çok da fifi. fransız kızları iyidir. (ama afedersiniz taharet almıyorlar)

  • yazmayın. yazılmış bir dolu kitap var zaten, sanki hepsi okundu da gidip bir de sen yazacaksın. okursam da siksinler.

  • normaldir. hala "daha ne olacak bu coğrafyada?" diyen var; senin binaların sağlam olsaydı o deprem 1 ay gündem olmayacaktı, senin altyapın sağlam olsaydı bu akşamki doluyu şu an elinde sıcak çikolatasıyla sevgilisiyle öpüşerek camdan izliyordu insanlar. bu kadar ağaç kesilmeseydi muhtemelen mandalina büyüklüğünde bir dolu yerine güzel bir yağmur yağmıştı ve insanlar instagram'da yağmur storylerini atıyordu. doğa kendi rutinini bozmuyor, her şey normal ilerliyor ancak sizin bu "yüzyılın felaketi" anlayışınız yüzünden gerekli önlemler alınmıyor ve bu cahillik felakete yol açıyor.

  • oncelikle ,

    (bkz: #48557197)

    ekleme : daha fazla fotograf ekleyebilmek adina bir facebook sayfasi actim. takip etmek isteyenler icin buyrun link asagida.
    zaman zaman orda da yazacagim.

    facebook

    ekleme : bir baska röportaj daha ekliyorum.

    onedio röportaj

    ekleme : ikinci bir röportaji ekliyorum. ılgilenenler bakabilir

    gaia dergi röportaj

    ekleme : bir sosyal medya gezi dergisi ile yaptigimiz soyleyisi de ekliyorum.

    https://gezimanya.com/…ve-onu-da-kendim-kazaniyorum

    ekleme : basligin altinda guncel yazilari yazmaya devam ediyorum ve edecegim. takip etmek isterseniz bakabilirsiniz.

    ekleme : fotograflarin bir kismi baslik altina eklenmistir. ikinci sayfada zenci susam nickli arkadasin entrysinde.

    ayrica sozlukten "kendihalindebiradam" nickli arkadas bir sonraki duragim olan buenos aireste benim icin 2 gece hostel rezervasyonu yapip odemesini yapti. gercekten ne diyecegimi bilemedim tekrar cok tesekkur ederim kendisine.

    pesin not : yazim hatalari klavye kaynaklidir, fazla internet ve bilgisayar bulma sansim olmuyor, zamanim olursa tek tek duzeltecegim.

    yaklasik 6 aydir yasadigim hayat, tum yasam harcamalari, ulasim, saglik vs akliniza gelebilecek her sey dahil aylik harcadigim para 140 dolar ve o 140 dolari da kendim kazaniyorum, soyleki;

    bir kac ay bir hostelde calistim gonullu olarak gunde 4 saat karsiligi yemek ve ucretsiz konaklama, bundan zaten bahsetmistim onceki yazilarimda. insan bu kadar turistin gelip gittigi bir ortamda ister istemez para kazaniyor. bira firmasinin bedava dagittigi sorf tahtalarini aldim yaklasik 4 tane ve sorf yaparken kullanilan wet suit diye tabir edilen kiyafeti satin aldim 3 tane ikinci el toplam maliyeti 500 tl oldu bana ve hostelde gelenlere kiralamaya basladim, sorf tahtasinin saati 20 tl ve sorf tahtasinin saati 20 tl, gunde ortalama 4 veya 5 er saat kiralama imkanim oldu, bir sure sonra ikinci el bisiklet satin alip yine gunluk 20 tl den kiralamaya basladim ve bir kac ay rahatca yasayacak para kazanmis oldum. ayrica sorf yapmayi da ogrendim ve keyifle devam ediyorum.

    harcamalarimi en dusuk seviyede tutmak icin mumkun mertebe buyuk sehirlere gitmiyorum, ulasimi otostop ile yapiyor, yemek icin kendim karsilimam gerekiyorsa bol bol pirinc tuketiyorum, konaklamayi ise bahsettigim gibi insanlara yardim karsiligi evlerinde, hostellerinde konalarak karsiliyorum. tabii ki her zaman her sey yolunda gitmiyor bu gibi durumlar icin ise cadir ve uyku tulumum var. su ana kadar hic para vererek hostelde kalmadim.

    bundan yaklasik bir kac ay once yazi ve fotograflarin yayinlanmasi karsiliginda dusuk bir ucret talebi ile belli basli gezi dergi ve internet siteleri ile iletisime gectim fakat kimi basta heycanli ve ilgili gorunse de sonucta ya maillere cevap vermediler yada odeme yapamayacaklarindan bahsettiler. radikal gazetesinin gezi eki editoru ise roportaj yapabilecegimizi ve bu roportaj sayesinde finansor veya yardim bulabilecegimi soyledi fakat kararlastirdigimiz gun ve saatte malesef herhangi bir geri donus alamadim. ben de alternatif yollar arayisina girdim ve bu sekilde ilerliyorum.

    ayrica dunyanin dort bir yanindaki insanlara kart postal gonderiyorum. ortalama 10 veya 15 tl gonderiyolar karsiliginda ise nerede isem ordan bir kart postal gonderiyorum adreslerine, bu sekilde cok olmasa da gunu gecistirecek kadar para kazanabiliyorum.

    seker kamisi topluyorum yol kenarlarindan ve suyunu sikarak satmaya calisiyorm; bardagi tl olarak yaklasik 3 lira maliyeti ise tamamen fiziksel guc ve 20 tl ye aldigim sikma makinasi.

    hindistan cevizi suyu satmayi da dusundum sahilde ama cok fazla yer kapliyor,agir ve kesmesi ugrastirici oldugu icin vazgectim.

    iyi de neden bunlardan bahsediyorsun derseniz sebebi olur da dunyayi dolasmak isteyip cesaret edemeyen veya maddi sikintilari dusunen insanlara cesaret vermesi.

    su anda hala brezilya uruguay sinirina yakin bir bolgedeyim, pazartesi gunu uruguaya gecmeyi planliyorum. kendi elleriyle topraktan insa ettikleri kerpic evlerden ekolojik hostel yapip isleten bir ciftin yaninda olacagim bir sure. bulundugum ortama gore sekillenecek neler yapilabilecegi.

    bu bolgede olup gorusmek, iletisime gecmek isteyen kisiler varsa memnun olurum oturup sohbet etmekten.

    yazinin biraz daginik oldugunun farkindayim fakat kisitli zaman ve emanet bilgisayar ile anca bu kadar oldu, bahsettigim gibi daha rahat bir zaman bulursam duzenleyecegim ve her firsatta yaptiklarimi buraya ekleyecegim.

    not : internet erisimim cok kisitli, mesajlara gec cevap verirsem affola.

    ekleme : supheye dusen arkadaslar olmus sanirim, ilk firsatta bir kac fotograf ekleyecegim hatta dileyen olursa mail adresini yazabilir, bir kac fotografi mail atabilirim onumuzdeki gunlerde.
    artibir nick li aradasa bir kac fotograf gonderdim. zaman bulunca buraya ekleyecek.

    ugurlar olsun.

  • bir haftadır yaptığım şey.

    600 liraya bisiklet aldım. ramazanda bisikletle gelemeyeceğimi var sayıyorum. havalar iyiyken binsem; 2 ay ramazandan önce 2 ay bayramdan sonra, 4 ay binerim toplamda. aylık benzin masrafım 250 tl civarı. bunun yarısı işe geliş gidiş. 125*4=500 tl. al sana bisikletin parası. bedavaya geldi. evden işe 10-15 dakikada gidiyorum. hem de spor yapıyorum. iş çıkışı da çarşıya pazara kullanıyorum. giremediğim sokak, ters yol yok. baktım kırmızı yanıyor araçlara, iniyorum bisikletten, elime alıyorum bisikleti, oluyorum yaya. geçiyorum yayaya yeşil yanan yerde.

    bisiklet güzel bir şey.

    çok soran olmuş: yaz saati uygulamasıyla serbest kıyafet, kış saatiyle takım elbise. o yüzden rahatım :)

    güncelleme: takım elbise uygulaması komple kaldırıldı. kot&gömlek devam...

  • az once izledigim, helal olsun dedigim...

    edit: altta ak-it'in biri kadina terorist yaftasi yapistirmis bile. ulan sizden olmayinca basortulu kadini bile terorist ilan ediyorsunuz haysiyetsiz, serefsiz kopekler.

    o dagitilan ''evet'' degil de ''hayir'' bildirisi olsa siz o tokadi bildiriye mi yoksa dagitana mi atardiniz ? amk cihatci, radikal picleri...

    edit2: ironi yapmis, oyle diyor...

    edit3: entry gitmis.

  • attığı o doğaüstü golden sonra sanırım matrix'te bir kırılma meydana getirdi. o gol atıldığından beridir futbol sahalarında saçma sapan şeyler oluyor. mexes'in, bekir'ın rövaşataları, melo'nun penaltı kurtarması, servet çetin'in orta sahadan başlayıp bütün takımı çalımlayıp gol atması.. bakalım nereye varacak bunun sonu. al kırdın kırdın demek istiyorum kendisine.

  • su iki grup istatistik arasındaki ilişkiyi yorumlayınız:

    1) twitter takipçi sayıları:

    leonard nimoy (live long and prosper kardeşim) = 1.2 milyon
    hakan hepcan denen ne idüğü belirsiz = 750 bin (michio kakunun iki katı)
    cem yılmaz = 8.7 milyon (neil degrasse tysonın 2.5 katı)

    2) global endüstri harcamaları

    film: 100 milyar dolar civarı
    tüm "eğlence" endüstrisi: 2 trilyon dolar ( film, kitap, gazete, dergi, müzik, internet reklamcılığı, radyo, bilgisayar oyunları)

    nasa bütçesi: 18 milyar dolar.
    dunyanin en buyuk biyomedikal arastirma kurulusu nih butcesi: 30 milyar dolar.
    oecd ulkeleri icinde gmsh'sina oranla en buyuk sivil ar-ge payina sahip israilin yatirimi: 40 milyar dolar.

    ***

    insanoglunun eline daha fazla zaman ve kaynak verince, bunları harcadıgı seyler belli. hükümet zoru olmasa, daha da kötü olacak.

    o yüzden "sensin salak ashadhasdh" atışmalarını izleyen, izlemekle kalmayıp taraf tutan, "ayar" oldugunda takımı gol atmışcasına sevinen, çizgiyi gecmeyen topları "tarihi ayar" diye bloglara yazan dijital yerlilerin, michio kaku gibilerini taş plaktan dahi dinleyecek dijital göçmenlerden katbekat fazla olmasına şasıramıyorum.

    çare skynet!

    ***

    edit: burdaki isimler ve twitter örneği birer sembol tabii, mesela bu entryi yazdiktan sonra terry pratchettin (kesssssin okumanız lazım) öldüğünü öğrendim, onu da yazabilirdim, illa ilim bilim olmasına gerek yok.

    milletler ve endüstriler ölçeğinde de, bireyler ölçeğinde de esktra kaynakların çoğunu boş işlere harcıyoruz, ben de dahil. spock gibi düşünmek veya mütemadiyen verimli olmak derdinde değilim, ama zeki bir canlı türünün ar-ge harcama oranı %2-3 ise, onun da yarısı birbirini daha çabuk öldürebilmenin yollarını bulmaya gidiyorsa, ona hala zeki bir tür demek mümkün değil. tatava yapmadan bir an önce skynet'i bitirelim, o da bizi bitirsin.

  • japon yönetmen hayao miyazaki nin ustalık dönemi şaheserlerinden bir tanesi. yönetmenin en sevdiğim filmi olan sen to chihiro no kamikakushi den sonra çektiği, ingiliz fantastik roman yazarı dianne wynne jones un aynı adlı romanından uyarlanan film, aynı zamanda içinde bir çok sinema türünü de barındıran, muazzam bir görsel/işitsel şov. (filmin muhteşem müziklerine imza atan, joe hisaishi'yi unutmak ne mümkün!) joe hisaishi - merry-go-round of life

    bir miyazaki eseri izlediğinizde, eğer dikkatli bir izleyiciyseniz şunu mutlaka fark edeceksiniz; izlediğiniz animasyondaki karakterler belli bir yerden sonra, sanki bir dram filmi izliyormuşsunuz gibi size gerçek gelmeye başlayacak. evet miyazaki’nin ustalıkla başardığı şeylerden birisi de bu. beyazperdeye yansıttığı dünyadaki karakterlerin çok gerçekçi olması. her ne kadar filmlerinde yoğunlukla fantastik ögeler bulunsa da, yaratılan dünyadaki karakterlerin hem resim olarak, hem de bu karakterlere yazılan metin içerikleri ile de, size yoğun bir drama sunacağı kesindir.
    sophie'nin tramvay yolculuğu

    animasyon türü filmlerin, gerçek oyuncularla çekilen diğer filmlere göre bazı dezavantajları bulunur. bunlardan en önemlisi, filmdeki karakterlerin gerçek insanlar olmaması sebebiyle, gerçek karakterlerin mimik/jest, kendi sesiyle dublaj vb. oyunculuklarında ön plana çıkan özelliklerini, seyircinin göremeyecek olmasıdır. peki bu açık nasıl giderilmelidir? şöyle ki; filmde derinlemesine işlenecek olan karakter, çocukluğundan olgunluğuna kadar geçen sürede, farklı duygu durumlarında ve çok katmanlı olarak incelikle işlenmelidir. seyircinin karakterle duygusal bağ kurabilmesi için, bu gerçek olmayan karakterler, sıra dışı hayat serüvenlerinin kahramanı olmalıdırlar.
    yırtıcı büyük bir kuş olarak howl karakteri

    işte miyazaki'nin bu muhteşem filminde de, yönetmenin başarı ile gerçekleştirdiği de, tam olarak budur. çocukluğunu ve yetişkinliğini gördüğümüz howl karakteri, sıra dışı biçimde detaylandırılmış ve hayatının farklı zamanlarında yaşadığı inanılmaz deneyimler, izleyiciye gösterilmiştir. ancak bu sadece howl ile de sınırlı kalmaz. filmin ana karakteri olan sophie de, filmin en başından sonuna kadar, geçirdiği değişimin adımları sabırlı bir şekilde atılarak izleyiciye sunulmuştur.
    howl'un olağanüstü işçilikle çizilmiş istirahat odası

    şimdi de filmi özel kılan ve izleyenin yüreğinde duygu dalgalanmaları yaratan, detay denizinde yüzmelere doyamayan hassas seyircinin yürek telini titreten, inanılmaz özelliklerine kısaca değinelim;

    --- spoiler ---

    **** yüreği yaşama sevinci ve çokça heyecanla dolu erkek çocuğu howl'un, yaşadığı gökten gelen mucize, o'nu diğer insanlardan ayırmıştır. elle tutulabilen parlak bir ışık, önce kendi isteğiyle howl'un vücuduna girmiş, ardından kalbinden başka bir yaratığın var olmasına vesile olmuştur. bu varlık dünyada eşi benzeri olmayan bir ateştir. kendi kalbinin derinliklerinden türeyen ve howl'un en yüce arzularını da içeren bu ateş, aynı zamanda o'nun yıllarca azılı düşmanlara hedef olmasına neden olacaktır.
    mucize çocuk "wonderkid" howl
    howl'un kalp ateşi calcifer ile sophie'nin inanılmaz öpücüğü

    ****sophie karakteri howl'dan aldığı güneş ışınları ile aydınlanan "ay" ı temsil etmektedir. ay tek başına yalnız, ıssız ve karanlıktır. ay, içindeki güzelliği ancak ve ancak güneş ışınları ile yansıtabilir. sophie de howl'la tanışıp, o'na aşık olmasının ardından cesurlaşacak, zor görünen engelleri kolaylıkla bertaraf edebilecektir. hatta filmin sonlarına doğru gördüğümüz üzere, zaman yolculuğu yapacak, küçük howl'a geri döneceğine dair söz verecektir. bunun basit anlamı şudur; güneşin kendi varlık sebebi de, kendisine ihtiyaç duyan oluşumlara ışık olup, onların anlamını ortaya çıkarmak. alev alev yanan howl da, sophie'nin sayesinde kendi varlık amacına ulaşmış, sophie ile tamamlanmıştır.
    howl ve sophie 1
    howl ve sophie 2
    howl ve sophie 3
    ay ve güneş

    ****her erkek çocuğunun yüreğinde bir aslan yatar. bu aslanı bir güneş veya hiç sönmeyen bir muma da benzetebiliriz. delikanlı adayının kalbinin orta yerinde parlayan bu "hiç sönmeyen mum" , aynı zamanda çocuğun cesaretine, bilgeliğine ve gücüne bir övgüdür. dostlarını koruyucu/kollayıcı yapısına da vurgu yapan bu yürek ateşi, bizim topraklarımızda "mangal gibi yüreği olan adam" şekliyle tezahür eder. işte howl'un çocukluk mucizesi ve dileği olan bu güçlü/cesur yürek, filmde de mangalları, ocağı hatta kocaman bir şatoyu işleten mekanizmadır. howl'un bu yüce gönlü, o kadar büyük bir güce ulaşmıştır ki, bu gücün getirebileceği olası yıkım dahi, dedikodusu korkuyla yapılan bir fenomene dönüşmüştür.
    süper güçlü calcifer (howl'un kalp ateşi)
    süper güçlü calcifer

    ****bazen çözülmesi imkansız gibi görünen, çok büyük sorunlar, çözüldüğünde aslında ne kadar anlamsız oldukları ortaya çıkar. filmdeki savaşın bitmesi için atılan adımlar, aslında howl'un küçükken başına gelen mucize ayarındadır. hiç kimse fakir, işçi bir kızın saray ziyaretiyle, ya da bir korkuluğun öpülmesi ile koca bir savaşın sona ereceğine, aksi halde inanmazdı. kazananı hiçbir zaman olmayan, daima iki tarafın da kaybettiği bir oyun olan savaşı, elbette howl ile sophie'nin güçlü sinerjisi yok edecektir.
    ---- howl ile sophie'nin konu ile ilgili konuşmasından----;
    howl : "yolu üzerindeki tüm şehirleri ve insanları yok ediyor"
    sophie : "düşman mı, yoksa bizimkiler mi?"
    howl : "ne fark eder ki?"
    savaşın anlamsızlığı 1
    savaşın anlamsızlığı 2
    savaşın anlamsızlığı 3
    azimli öğrenci sophie ve hocası howl

    ****yüce gönüllü her insanın sahip olması elzem olan erdemlerinden bir tanesi de, şüphesiz ki; şartlar ne olursa olsun, doğrudan/dürüstlükten şaşmamaktır. ıssızlık cadısının gazabına uğrayan sophie'nin temiz kalbi ve sıcacık dostluğu, howl ve ekibini derinden etkileyecek, sophie'ye yardım için onlar da seferber olacaklardır. cadının bile filmin ikinci yarısında tatlı bela bir yaşlıya dönmesi, yine sophie sayesindedir. cadı, içindeki kötülüğü kontrol etmeyi de, sophie sayesinde öğrenmiştir. korkuluk/şalgam kafanın sophie'nin öpücüğü sayesinde özüne yeniden kavuşması, elbette "kurbağa prense" yapılan harika bir göndermedir.
    prense dönüşen korkuluk

    ****ışık ve renk kullanımının bu kadar çeşitli, kusursuz ve bu kadar gerçekçi bir evrenin içinde kullanıldığı ikinci bir animasyona rastlamanız oldukça zordur. adeta yaşadığımız sokaklara dolu dolu biçimde işlenen bu renk paleti, izleyicisine usta ressamların müzelerini gezme keyfi de veriyor. miyazaki'nin bu renk cümbüşünden izleyicisine sunduğu fotoğraflardan ufak bir demet;
    calcifer'la sıra dışı taşınma
    sophie'nin işyeri
    yaşlı sophie'nin zorlu yolculuğu
    yenilenen uçan şato
    howl'un mucizevi hayata dönüşü ve görgü tanıkları
    küçük howl'un geceyi aydınlatan mucizesi
    yaşlı sophie'nin tehlikeli ziyareti
    ay ışığında yürüyen şato (moonwalk/rip mj)
    şehir merkezi görseli
    howl'un kirli banyosu
    gökyüzünde sürreal dans
    howl'un üstüne düşen mucizevi ışık demeti
    mucizenin biricik görgü tanığı : zamanda yolculuk yapan sophie
    --- spoiler ---

    miyazaki'nin bu 2 saatlik görsel şöleni, size bulunduğunuz zamanı unutturan cinsten. eğer sizde, görsel ve edebi detaylara takıntılı derecede meraklı bir izleyiciyseniz, bu filmi defalarca tecrübe etme mutluluğunu usanmadan yaşayacaksınız. animelere önyargılı olup da, duygusal ve naif metinlere ilgisi olan seyirci de, mutlaka bu güzel filmi deneyimlemeli.

    not: filmin ingilizce dublajı da çok iyi. filmi orijinal (japonca) dilinde izlemenin keyfi ayrı olsa da, seslendirme kadrosunun müthişliğini de hesaba katarak, filmi ingilizce izlemenin de oldukça fazla keyif verdiğini söyleyebilirim.

  • özellikle son iki aydır gözlemlediğim ve mobil veriyi açıp 2 video izlemekten korkar hale geldiğim sıkıntıdır.

    bu durumu yalnızca ben farketmiş olamam.

    10 gb internet paketi olan arkadaşlarım da teyid ettiler. ayın ortasına gelmeden paketin üçte ikisinin bittiğini söylüyorlar.

    eskiden bu tip bir sıkıntı olmadığını da belirttiler.

    iss’ler kasalarını dolduracak yeni bir yöntem bulmuşlar galiba, btk’ya şikayet etsek bir çözüm olur mu bilemedim.

    not: neden mobil internet sınırsız değil onu da anlamadım, hani türkiye’de internet kotasız, sınırsız falan olmuştu, mobil internetin de sınırsız olması gerekmiyor mu yani ?

    edit: arkadaşlar spotify, youtube, instagram yeni icat edilmedi, ben diyorum ki son 2 aydır bu pislik sözkonusu. hala daha bu ugulamaların interneti çok tükettiğinden bahseden suçu kullanıcıya atmaya çalışan suserler görüp şaşırıyorum. ya şirket temsilcisi bunlar ya da sıyırmışlar.