hesabın var mı? giriş yap

  • odtü mezuniyet töreninde taşıdıkları malum pankart sebebiyle cb’na hakaret suçlamasıyla dün gece çıkarıldıkları mahkemede 4 odtü’lü yeni mezun tutuklandı arkadaşlar.

    kaynak: tutuklanan arkadaşlarımız. gün içinde kaynak gelecek arkadaşlar.kaynak

    edit: özelden yazan bir arkadaş kürdistan bayrağı taşımalarının anlamı ne diye soruyor. bayrak lgbti bayrağı arkadaşlar. internette reis tutkunları sayfalarında da almanya bayrağı tutuyorlar diye yorumlar görmüştüm. hobi olarak mı cahilsiniz?

    edit2: bana gelen mesajlardan ve yazılan entry’lerden görüyorum ki muaviye küfeli hikayesine dönmüş her şey bu ülkede

  • sosyal mesafelenme (social distancing), insanların kamusal alanlardan izolasyonu ile birlikte, toplum içinde hareketlerini sınırlandırma olarak tanımlanabilir. sağlık yetkilileri insanları halka açık toplantılardan kaçınmaya, evde daha sık kalmaya ve birbirlerinden uzak durmaya teşvik eder. sonuçta sosyal mesafeleme ile insanlar daha az hareketlidir, mobilite azdır ve birbirleriyle daha az etkileşime girer.

    işte covid-19 ya da sars-cov-2 için the washington post'un yayınladığı oldukça güzel ve etkili bir simülasyon var ve sosyal mesefelemenin ne kadar faydalı olduğunu bize çok net anlatıyor. washington post'daki harry stevens'in bu makalesini, sözlüğe taşımak istedim. buyrunuz:
    (özet geç diyenler için: evde oturmanın, gerektirmedikçe dışarı çıkmamanın,kalabalıklardan olabildiğince kaçınmanın faydasi muazzam)

    her şeyden önce, coronavirus'ün exponansiyel artışı, yani oluşturduğu üstel eğri herkesi endişelendiriyor. üstel varsayıma göre, örneğin vaka sayısı her üç günde bir ikiye katlanmaya devam ederse, mayıs ayında abd'de yaklaşık yüz milyon vaka olur. aslında bu bir matematik, kehanet değil. ancak bu noktada hatırlamakta fayda var, gerçek dünyada hesap böyle olmuyor. çünkü belli bir noktadan sonra artis hizi onemli olcude düştüğü için, işte bakkal matematigi ile x gün sonra y milyon kisi ölür seklinde cikarim yapmamali.

    burada amaç zaten eğriyi mümkün olduğunca düzleştirmek.

    sars-cov-2 seyri (united states), üstel eğri : https://hizliresim.com/0zfuyu

    halk sağlığı uzmanları göre, insanların kamusal alanlardan izolasyonu ile birlikte, toplum içinde hareketlerini sınırlandırırılması yani social distancing “sosyal mesafe” uygularlnırsa, virüsün yayılması yavaşlar.

    öncelikle herhangi bir önlem alınmadan, covid-19 aylarca katlanarak yayılmaya devam edecektir. nedenini anlamak için fake bir hastalığın bir popülasyona yayılması simüle edilmiş:

    (simülasyonlarda, mavi noktalar sağlıklı insanı, turuncular hasta insanı temsil ederken mor noktalar ise iyileşen insanları temsil etmekte)

    https://gifyu.com/image/itzu

    sadece 5 kişilik bir popülasyonda bile virüsün yayılması görüldüğü gibi uzun sürmüyor.

    daha sonra, hastalığın 200 kişilik bir kasabada yayıldığında ne olacağını görelim. kasabadaki herkesi rastgele bir pozisyonda başlatacağız, rastgele bir noktadan hareket edeceğiz ve bir kişiyi hasta yapacağız.

    hasta insanların sayısını temsil eden eğrinin eğiminin, hastalık yayıldıkça nasıl hızlı bir şekilde arttığına ve daha sonra insanlar iyileştikçe nasıl daraldığına dikkat edelim.

    https://gifyu.com/image/itz8

    şimdi de, gerçek covid-19 söz konusu olduğunda,nüfusunun büyük bir bölümünü enfekte etmeden önce virüsün yayılmasını yavaşlatmayı deneyelim. bulaşıyı yavaşlatmak için, çin hükümetinin hubei eyaletine empoze ettiği gibi, zorunlu karantina uygulansın.

    https://gifyu.com/image/itzv

    ancak buradaki sorun da görüldüğü gibi şu: gerçekte umduğumuz gibi, hasta popülasyonu sağlıklı olandan tamamen ayırmak pratikte imkansız. sonuçta, ülke büyüklüğünde bir hapishane inşa edemeyiz.

    işte burada devreye giren nokta sosyal mesafeleme (social distancing) yöntemi.

    her şeyden önce, sağlık yetkilileri insanları halka açık toplanmalardan kaçınmaya, evde daha sık kalmaya ve diğerlerinden uzak durmaya teşvik eder. insanlar daha az hareketli ve birbirleriyle daha az etkileşime giriyorsa, virüsün daha az yayılma fırsatı vardır. bu uygulamada bile insanın doğası gereği bazı sorunlar mevcuttur. pek tabi bazı insanlar hala dışarı çıkacak. belki işleri ya da diğer yükümlülükleri nedeniyle evde kalamazlar ya da uzmanların uyarılarını dikkate almayı reddederler. bu insanlar sadece kendilerini hastalamakla kalmaz, aynı zamanda hastalığı da yayarlar.

    bakalım nüfusumuzun dörtte biri hareket etmeye devam ederken, diğer dörtte üçü sağlık uzmanlarının “sosyal mesafeleme” dediği bir strateji benimserse, simülasyonumuz nasıl olacak?

    https://gifyu.com/image/itzf

    daha fazla sosyal mesafeyi simüle etmek için, nüfusun dörtte birinin hareket etmesine izin vermek yerine, her sekiz kişiden sadece birinin hareket etmesine izin verdiğimizde neler oluyor?

    https://gifyu.com/image/itzb

    görüldüğü gibi, sosyal mesafeleme, karantina denemesinden daha iyi sonuçlar verir ve kapsamı genişletilirse yani, sıkılılığı artırılırsa, sonuçlar da daha iyiye gider.

    özetle;

    https://i.hizliresim.com/xhbfva.png

    ancak, bununla birlikte, yazının sonunda bir uyarı paragrafı da var:

    bu simülasyonlar, birebir olarak covid-19'u yansıtamaz. simülasyon dediğimiz şey, gerçek yaşamın karmaşıklığını büyük ölçüde basitleştirir. ancak üç aşağı beş yukarı bir fikir edinmemize de olanak sağlar.

    ayrıca yukarıdaki bulaşı simülasyonlarından farklı olarak, covid-19 ölüme de yol açmakta. ölüm oranı net olmasa bile, covid-19'dan ölme riskinin en yüksek yaşlı bireylerde olduğunu biliyoruz.

    vurucu bir de dipnot ekleyelim:

    bu simülasyonun daha gerçekçi olmasını istiyorsanız, simülasyonları izledikten sonra bazı noktaların tamamen ortadan yok olduğunu hayal ediniz.

    kaynak: https://www.washingtonpost.com/…d/corona-simulator/

  • bir düğündeyiz, ben de nikah şahidiyim. nikah için adım anons edildi, yerimden kalktım, imzayı atıp , kız arkadaşımın yanına döndüm.

    - ya bizim orada bir baklavacı var, baklavaları çok güzel.
    + ?!?!?!
    - ne oldu? sana da getirmiştim bir ara. hatırladın mı?
    + az önce arkadaşının nikah şahidiydin. aklına bu mu geldi?
    - evet, ne var ki bunda?
    + yani sence bir gariplik yok?
    - yok, niye bir gariplik olsun?
    + off off, allah aşkına, nereden geldi aklına? baklava da yok masada.
    - nikah memuru bizim playstationcı abiye benziyor.
    + eee?
    - o abinin karşısında da, bu baklavacı var.
    + offf. neyse haberi olmasın çocuğun. sonra "nikahımda canı sıkılmış" diye düşünür.

    2 ay sonra

    - oğlum senin nikahta benim aklıma bizim baklavacı geldi len?!
    + oğlum benim de aklıma bisikletçi ibo geldi len?!
    - ahahaha.

  • kimi zaman, yatağa bağımlı hastalarınızı sırtında dördüncü kattan ambulansa taşıyan insanlar hakkında,sadece halılarıniza ayakkabı ile bastılar diye yaygara yapmanız düpedüz terbiyesizliktir.

    kaldı ki farz edelim galoş taktı, yere sağlam basamadığı için hastanızla birlikte düşme ihtimalini düşündünüz mü hiç?

    yahu bir kere de bilgi sahibi olun, sonra fikir sahibi olun.

    edit:düzeltme.

  • bir tek bizim eve mi mahsus olduğunu merak ettiğim gerilim.

    baş sorumlusu
    -sütlacı evdeki insan sayısına kalansız bölünecek şekilde hazırlamayan kişi mi?
    -süd ürünlerine meraklı obur ev halkı mı?
    -ya da eve ortalama üstü bir lezzet/lüks girdi diye aniden beliriveren orta sınıf hırsı, daha fazlasına sahip olmalıyım tümörü mü?

    sırf bu gerilim yüzünden aile dağılma noktasına her seferinde.
    şaka gibi, sorunları çözen kurum bolulu hasan usta oldu.
    gizli gizli oraya gidip süd ürünü yiyorum evdeki gerilime katlanamadım için.
    evet gizli gizli! çünkü isterse aylık gelirim 10.000 dolar olsun fark etmez, kadın anam bir kase sütlaca o kadar para verdiğimi duysa yine ağzıma sıçacak.
    kadın huzur içinde istediğim kadar sütlaç yemeyi yasakladı arkadaş bana...

    kadın anam ne zaman evdeki südü fazla bulur, sütlaç yaparsa eve bir gerilim çöküyor.
    buzdolabındaki 10 kase sütlaç sinirlerimi bozuyor.
    gidip yiyorum, on dakika sonra yine yiyorum. sonra "lan ya herkes benim gibi ayıysa ve yarım saat sonra kalmazsa" diye üçüncüyü yemeye niyetlenmiş mutfağa gidiyorken abim "hepsini yeme" diye kükrüyor.
    "sen kaç tane yidin?" deyince 2 tane diyor.
    "e sen de çok yeme" deyince kadın anam "tartışmasanıza ya" diye ünlüyor.
    bi gidiyorum 4 tane kalmış. abim doğru söylediyse kadın anam da 2 tane yemiş.

    kalan 4 taneyi hane halkı sayısına bölünce 1,3 çıktığını görüyor, iyice geriliyorum.
    "2 tane yersem nasıl kendimi adil biçimde savunabilirim?" diye oturup düşünüyorum.
    ciddiyetimi gören de sokrat'ın savunmasını yazıyorum sanır mına koyim.

    sonuç olarak o sütlaçlar birkaç saat içinde bitmeden evdeki soğuk savaş da bitmiyor.

    tabii buzdolabından muz, nutella, fanta 2,5 litrelik eksik olmamış 90 sonrası doğumlu gençler ne demek istediğimi pek anlayamazlar.

    not: bu gerilime dayanamadığım için vakti zamanında yaptığım büyük bir hayvanlığı yazmak istiyorum:
    10 yaşında falandım. ertesi gün misafir gelecekti. annem 15 kase sütlaç yaptı. yarına kadar dokunmamamı özellikle rica etti.
    sinsice mutfağa girip tezgahtaki sütlaçlara baktım ve henüz sıcak olduklarını fark ettim.
    "henüz çorba gibiler, 1 kaşık alsam belli olmaz. şekli tam oturmamış zaten." diye düşünüp hepsinden birer kaşık aldım.
    odama gittim, uyudum.
    bir saat kadar sonra annemin bağırmasıyla uyandım. birer kaşık aldığım tüm sütlaçlar, birer kaşıklık boşluklarıyla donmuşlardı. 15 kasenin hepsinin ortasında büyükçe bir çukur... insan gibi de kaşıklamamışım.
    annem delirdi, bağıra çağıra hepsini alıp çöp poşetine attı ve beni gece yarısı çöp poşetini atmaya dışarı yolladı.
    yolda birkaç tanesini de avuçlayıp yemiştim, ellerimi de cami avlusunda yıkamıştım. bazı kaseler hunharca poşede konduğu için kırılmıştı, kesilmiş poşetten yere sütlaç damlıyordu.
    olan 15 cam kaseye oldu, harçlığımdan kesildi.

  • damadın açıklamasıdır.
    hani biri borç istemeden önce, "abi şuradan büyük para bekliyorum" diye önden bi güven vermeye çalışır ya, sanki damat da tam olarak onu yapıyor.

    bu arada hani dışa bağımlılık bitmişti, hani imf bizden borç istiyordu.
    edit; imla.

  • insanı, hayvanlardan ayıran en önemli özelliği, kısa belleğinin oluşudur. bu kısa belleği sayesinde insan, düşünce süreçlerini izleyebilir. insan düşünce süreçlerini izlediğinde, özgürlük problemi ile karşılaşır.

    insan, dış belirlenmişliğe karşı kendisi olmayı arayan, özgürlüğünü arayan bir varlıktır. işte ahlak felsefesinin de başlangıç noktası budur: insanın kendisi olmayı gerçekleştirmesi.

    ‘’ben’’ diye bildiğimiz kişi, asıl ‘’ben’’ değildir, dışarıdan toplumdan yansıyan ‘’ben’’dir. işte bu ‘’ben’’, buz dağının görülen kısmıdır; kültürün, kişinin içinden geldiği toplumun oluşturduğu ‘’ben’’dir. ahlak felsefesinin amacı da, tam olarak kişiyi, gerçek ‘’ben’’ e ulaştırmaktır; insanın kendi olma problemidir.

    insan, toplumsal ahlakın oluşturduğu ‘’ben’’ den çıkıp, insanın içinde kendi ‘’ben’’ini oluşturacağı bir zemin arar. buna bir örnek verecek olursak :

    bir kaza hadisesine tanık olmuş biri olarak, olay anını anlatmamız için mahkemeye çağrılmış olalım. kazayı yapıp insanı öldüren ali, bize gelip, mahkemede yalan söylememiz halinde hastanede yatan, paramız olmadığı için ameliyatını gerçekleştiremediğimiz annemizin tüm masraflarını üstlenmesini söylesin. kazada ölen kişi ise, kaza anından otuz dakika önce banka soyup üç masum insanı öldürmüş biri olmuş olsun.

    mahkemede soruşturma esnasında hakime, yalan söyleyip, ali’nin suçsuz olduğunu söylememek için hiçbir mantıklı gerekçe yoktur. yalan söylediğimiz takdirde annemiz kurtulmuş olacaktır. ölen kişi ise zaten kötü bir insandır, onun ölmesi kimseyi üzmemiştir. belki ali o katili öldürmeseydi, o katil başka masum insanların ölümüne sebep olacaktı.

    böyle düşüncelerle kendimizi ikna etmiş olalım. fakat tam soruşturma esnasında içimizi kemiren bir düşünce, bir ses vardır : ‘’ hakime kaza olayını dosdoğru anlat, yalan söyleme ‘’. ve bu ses bize özel değildir; herkes bu vicdan sesine sahiptir.

    bu örnekten anlaşılacağı üzere kültürün, toplumun inşa ettiği düşüncelerden bağımsız olarak, insanın kendi ‘’ben’’ düşüncesini oluşturduğu bir akıl zemininin olduğunu görürüz. bu akıl zemininin olduğu söyleyen evrensel ahlak yasasını kabul edenler ve aklımızın boş bir zeminde hareket ettiğini söyleyen, evrensel ahlak yasasının olmadığını söyleyen akımlar vardır.

    evrensel ahlak yasasını reddeden teoriler: hazcılık (hedonizm), bencillik ahlakı (egoizm), anarşizm, güç ahlakı, egzistansiyanizm.

    evrensel ahlak yasasının varlığını kabul eden teoriler: erdem etiği, hak ve ödev ahlakı (deontoloji), yararcılık (sonuççuluk).