hesabın var mı? giriş yap

  • ayhan akman layıgıyla yemesede ucundan hissettmi$tir.
    be$ikta$'ın gaziantep'te yenildigi bi mac sonrası ofkeli taraftar grubu havaalanı onunde ''en buyuk taraftar futbolcular sahtekar'', ''milyarlık e$$ekler'' türü tezahurat yaparken macın ilk 11ine alınmayan ayhan akman gonul rahatlıgıyla kapıdan cıkar..

    -taraftar1: lan olm hi$$ niye düzgün oynamıyonuz lan (bu abi alttan bi tekme atar)
    -taraftar2: olm siz ne bicim topcusunuz lan (bu yanagından makas alır gibi garip bi$i yapar)
    -ayhan: abi ben oynamadım ya macta, ya noluyo ya
    -taraftar3: lan niye idmanda calı$ıp kadroya girmiyon (bu abi alttan rocky yumrug u atar)

  • çok pis bir andır.

    o ana değin bir sürü tavuk göğsü tatlısı yemiş, fakat bunun içinde gerçek tavuk parçacıkları olduğu aklınızın ucundan bile geçmemiştir. rengi ve kıvamı nedeniyle tavuk göğsü ismi verildiğini zannetmişsinizdir, oysa ortada mecaz falan yokmuştur meğersem.

    çok pis bir andır, çünkü akla evvelden yenilen kol börekleri geliverir.

    (bkz: kol böreği) (bkz: allahım lütfen)

  • keşke sevdiğim bir adam olsa da yapsam dediğimdir.

    bir kadın sevdiği adama yemek yapmayı bir ağırlık bir yük olarak görüyorsa, bir adam sevdiği kadına yardım etmeyi hayatından almak, zamanından çalmak olarak görüyorsa bitmişiz biz.

    ne kadar bitkin olursam olayım sevdiğim bir insana yemek yapmak benim iş stresimi alır, yorgunluğumu unutturur. özellikle o kişi yemeği beğendiğini söylediği an, işte o an dünyalar benim olur.

    ve bunu erkeğe hizmetçilik olarak görmem. paylaşmaktır bu, sevdiğim adam da eminim ev içinde bir şeylere ortak olmuştur. o da birşeyler yapıyordur.

    zaten sevdiğiniz adama yemek yapmak batmaya başladıysa siz bir düşünün derim o ilişkiyi. helvasını yemeye az kalmış belli ki!!!

  • gazeteci barış pehlivan'ın ortaya çıkardığı durum;

    " pakdemirli’nin sakladığı skandal

    “çakmak çaksalar yakalıyoruz.”

    tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’nin bu sözünü duymamla telefonumun çalması bir oldu. arayan, bakanlıkta güvendiğim isimlerden biriydi.

    neler gizleniyor, bir bilsen” diye söze başladı. iddia üstüne iddia anlattı:

    meğer bakanlığa ait tüm bilişim sistemleri birkaç gün önce siber saldırıya uğramış. maalesef ki, ülkeye ait tüm tarım ve hayvancılık verisi de kaybedilmiş.

    açık söyleyeyim; inanmadım. doğrulamak için web adreslerini verdi.

    girdiğim her sayfa ya açılmıyordu ya da “bakımda” deniyordu.

    sözün özü: bu satırlar yazıldığı sırada hayvancılık ve tarım bilgi sisteminden veterinerlerin ilaç takip sayfasına kadar onlarca hizmete erişilemiyordu.

    yangından etkilenen çiftçilerin kayıtları bile sorgulanamıyor, afet bölgelerindeki arazi ve hayvanın verisine ulaşılamıyordu.

    hatta ve hatta bakanlık ile bağlı kuruluşlar arasında resmi yazışma bile yapılamıyordu.

    bakanlık kulisleri bu iddialarla kaynıyordu. öyle ki konuşulanlar şu yöndeydi:

    tarım ve orman bakanlığı’na bağlı kurumların bilişim sistemlerinin merkeze taşınması için 2020’de karar alındı. bu karar doğrultusunda geçen hafta süt üreticileri birliği’nin sistemleri taşındı. normal şartlarda uygulamadaki açıkları görmek için sızma testi yapılması lazımdı. ama iddia o ki; o güvenlik testi yapılmadan sistem çalıştırıldı.

    sonra da kaçınılmaz sonuçla yüzleşildi.

    bilinmez mi, hacker grupları kamu sistemlerini sürekli didikler ve açık arardı.

    ama işte liyakat sahibi insanları sorumlu koltuklara oturtmazsanız, olacağı buydu. öyle ya bu bilişim sistemlerinden sorumlu entegre idare ve kontrol sistemi daire başkanı son yıllarda kaç kez değişti?

    sona geleyim. şimdi ne mi olacak?

    iddia o ki, saldırganlar cryptolocker adı verilen zararlı yazılımla bakanlığın tüm veri tabanını şifrelemiş durumda. fidye istiyorlar ve böylesi saldırılarda ödeme yöntemi takibi zor olan bitcoin aracılığıyla gerçekleşiyor. cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi’nin ve türksat’ın da devreye girdiği ileri sürülüyor.

    acı olan şu ki, kaybolan hazine değerindeki verilerin yedeği de elde yok.

    düşünün; şu an biri sorsa tarım ve orman bakanı’na “ne kadar hayvanımız ve ekilebilir alanımız var” diye...

    bakan güncel bilgiyi paylaşamaz. "

  • twitter'da 10.000, instagram'da 350 gönderisi olan, yaklaşık 10 yıldır facebook'ta takılmış ve tumblr'ı 5 sene aktif bir şekilde kullanmış bir insan olarak sosyal medya hakkında birkaç kelam etmek istedim. aslında bu yazının başlığı şu: sosyal medyayı bırakınca neler değişiyor?

    hayatta görüp görebileceğiniz her şey, her durum, her ses, her koku, her eylem bir uyarıcıdır. gün içinde karşılaştığınız ve sizin için önem teşkil etmeyen her şeyi bilgisayarda yer kaplayan 1 kilobaytlık bir dosyaya benzetebiliriz. instagram'a girip elinizi her kaydırdığınızda karşınıza çıkan yeni bir fotoğraf, siz çok üstüne düşmeseniz bile beyninize aktarılıyor. insan beyni doğası gereği bu verileri bir süre saklıyor; en önem vermedikleriniz ile 24 saat muhafaza ediliyor. siz instagram'ı veya twitter'ı her yenilediğinizde veri toplamaya devam ediyorsunuz. 2 saatlik sosyal medya kullanımında beyninize 3.000'e yakın veri aktarılıyor ki bu şu demek: gördüğünüz her fotoğrafı, her açıklamayı, her yazıyı depoluyorsunuz ve bunlar 24 saat için bile olsa beyninizde kalıyor. bu veri akışı insan beynini feci şekilde yoruyor aslında; siz farkında olmasanız bile bin çeşit değişkenle uğraşıyorsunuz. sosyal medyayı bırakınca bu yük muazzam derecede azalıyor. sindirmesi iki saniye bile sürmeyen gönderilerin beyninizde nasıl bir ağırlık yaptığını sosyal medyayı bırakınca anlıyorsunuz. hayatınız hiçbir işinize yaramayan, size zerre etki etmeyen verilerle çevreleniyor. beyin bunlara o kadar çabuk adapte oluyor ki önemli olsun ya da olmasın uyarılara fazla tepki gösteremiyor. kullan at bilgilere fevkalade alıştığınız için sizi ilgilendiren bir konu olsa bile buna yeterli reaksiyon gösterememeye başlıyorsunuz. sokak ağzıyla söylemek gerekirse 'mala bağlıyorsunuz'. bu da sizin için önem teşkil eden sorunları ayıklama konusunda zafiyete yol açıyor ve sonucu zihinsel tembellik olan bir hastalığa doğru yelken açıyorsunuz. konsantrasyon bozukluğundan dolayı yaşananları net olarak algılayamıyorsunuz, bu açmaz giderek artan bir özgüvensizliği beraberinde getiriyor. kimse 'kendime güvenmiyorum ve yaşadığım bu kötü hayat aslında tamamen benden kaynaklanıyor' diyemediği için, suçu dış sebeplere atma eğilimi gösteriyorsunuz. tüm bunların sonucunda memnuniyetsiz, mutsuz, sinirli bir insana dönüşüyorsunuz. bu da kendisini sürekli tekrarlayan bir stres hali doğuruyor.

    mukayese, insan beynini ciddi anlamda etkiliyor. evrimsel olarak toplumda yer edinmeyi kafasına koymuş olduğumuz için olası her karşılaştırma bizi kötü anlamda etkiliyor. sosyal medya hesaplarından başkalarının gönderilerine baktığımızda mukayese bir refleks olarak gösteriyor kendisini; yaşadığımız hayatla gördüğümüz yaşamları kıyaslama 'alışkanlığı' ediniyoruz. bunun bir tür alışkanlık olması konumuzun çekirdeğini oluşturuyor. kişi kendisini diğerleriyle kıyaslamayı adet haline getiriyor. bu alışkanlığın getirisi de şu: beyin kendisinde olmayanı sürekli tekrar ediyor. şöyle örnek verelim; maddi durumu iyi olmayan kişi milyoner bir insanı takip edip onun gönderilerine baktığında fakir olduğunu sürekli hatırlıyor. er kişi sosyal medyada takıldığı süre boyunca sahip olamadığı şeylerin başkalarında var olduğu gerçeğiyle her gün yüzleşiyor. sürekli olumsuzu düşünsek ve her allahın günü acılarımızı yeniden hatırlarsak ne olur? beyin her zaman olduğu gibi burada da devreye giriyor ve insanı var olan düşünceye alıştırıyor; eksikliği her gün yüzüne vurulan insanda kabullenme başlıyor. asla mutlu olamayacağını, asla diğerleri gibi yaşayamayacağını baştan kabul ediyor. bunun bir yanılgı olduğunu, her insanın belli başlı dertlerle uğraştığını, kimse için hayatın toz pembe olmadığını bir türlü göremiyor. sonunda herkesin mükemmel yaşadığını ancak kendisinin bu treni kaçırdığını düşünüyor. sürekli sosyal medyada takıldığı için beynin bu düşünce sarmalından kurtulma imkanı kalmıyor. sosyal medyayı bırakınca, günümüzün belki de %70'ini kapsayan bu mukayese dürtüsü de kalkıyor ortadan; sürekli başkalarının hayatlarına bakmadığımız için herhangi bir karşılaştırma ihtiyacı da hissetmiyoruz. başkalarıyla çok fazla haşır neşir olan her insan eninde sonunda özgüven sorunu yaşar. toplumsallığın bir getirisidir bu. sosyal medyayı bırakınca bu durum ortadan kalkıyor.

    bir insana sürekli aynı şey verildiğinde beyin ona tolerans geliştirir. sosyal medya ortalama seviyenin çok altında bir zeka seviyesi dayatıyor bize; bayat esprileri, öfkeyle temellenmiş gönderileri, fanatikliği, kavgayı görüyoruz sosyal medyada. burası herkesin rahatça girdiği bir alan olduğu için zeka seviyesi ister istemez dibe vuruyor. siz de istemeseniz bile bunlarla karşılaşıyorsunuz sürekli. ilk başlarda 'yok artık' dediğiniz şeyler bir ritüele dönüşüyor ve bu kitlesel salaklığa alışmaya başlıyorsunuz. ona karşı geliştirdiğiniz tavır gittikçe yumuşuyor ve siz artık bunun 'olağan' olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. bunun adı psikozdur. insan beyni içinde olduğu şartlara uyumlanma refleksi gösterir. size hiç uymayan bir şey bile olsa eğer ona sürekli maruz kalırsanız beyin bu manzaraya uyumlanmak zorunda hissediyor kendisini. son dönemlerde sürekli önümüze çıkan tiktok videoları bunun en güzel örneğidir. sosyal medyayı bırakınca, aptallık bir kabul olmaktan çıkıyor ve beyin bunlara tolerans göstermek zorunda kalmıyor. özetle aptallaşmıyorsunuz, aptallığı kabul etmek zorunda kalmıyorsunuz, akılsızlığı 'normal' bir şey gibi görmemeye başlıyorsunuz.

    sosyal medyanın insana attığı son kazık, herkesin de dile getirdiği gibi beğenilme arzusu. like dediğimiz şey, sizin uzun uğraşlar sonucu elde etmeniz gereken şeyi hemen önünüze koyuyor. takdir görme isteğinizi sosyal medya gönderileriyle doyurmaya çalıştığınızda beyninizin ödül mekanizmasını eleğe çeviriyorsunuz. aldığınız her like o mekanizmayı harekete geçiriyor. bir süre sonra beyin buna alışıyor ve artık tatmin olmamaya başlıyor. ne yaparsanız yapın doyuramadığınız bu bölge sizden hep daha iyisini bekliyor. ancak bunu veremiyorsunuz ve olay artık tatminsizliğe dönüşüyor. ne yaparsa yapsın bir türlü tatmin olamayan er kişide stres yükseliyor. sosyal medyayı bıraktığınızda ödül mekanizması derin bir nefes alıyor. sürekli tatmin edilmediği için normale dönüyor ve siz tatminsizlik duygusuyla uğraşmıyorsunuz. sosyal hayatta karşılaştığınız bir insanın sizi övmesi muhteşem bir özgüvene sebep oluyor. sonucunda siz, normal insan olmaya biraz daha yaklaşmış oluyorsunuz.

    sosyal medyayı yıllarca çok aktif bir şekilde kullandığım için onu bırakmak bana imkansız gibi görünüyordu. iş olsun diye hesaplarımı dondurduğuma ne olursa olsun geri devam ederim diye düşünmüştüm. ancak daha sonra çok farklı bir hayatın içinde olduğumu fark ettim. en önemlisi kaotik yaşamdan sıyrıldığımı hissettim. daha itidalli, daha mutlu ve daha hafif hissediyorum kendimi. özgüvenim yerine geldi, sinir ve stres benden uzaklaştı. şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki sosyal medya alkolden ve sigaradan çok daha fazla zarar vermiş bana. bunu şimdi anlıyorum. sosyal medyayı bırakmak isteyen bir kişiyi dahi ikna edebilirsem ne mutlu bana.

  • izlerken ürperdim açıkçası. o adamın iyi birisi olmadığını biliyorlar. hatta canlı bomba olabileceğini de büyük ihtimalle tahmin ediyorlar fakat 8-9 polis birden adamı ablukaya alıyor ve canlı bomba korkarak kendini patlatıyor. belki orda kendini patlatmasa maçka parkından aşağı inip daha kalabalık alanlarda daha büyük sayıda canlar alacaktı. hepinizin inleyerek, acı çekerek ölmesini diliyorum. kansız kahpeler.

  • motorcu arkadas o kufurleri eden diger surucu bozuntulari hakkinda tek tek sikayetci olmazsa, kamera kayitlarini da savciliga sunarak hepsinin burnundan o kufurleri ve hakaretleri fitil fitil getirmezse hakkimi helal etmiyorum.
    o surucu kadinin da burnundan getirilmesi lazim.

  • bak ben buna gülerim işte.
    niye?
    çünkü kürdistan özerk yönetiminin marşı gelir aklıma ve ne kadar da evrensel ve ırkçılığa uzak olduğunu görürüm.

    --- spoiler ---

    hey düşman, kürt ulusu dili ile yaşamakta
    hiçbir zaman düşmanlar tarafından yenilemez

    hadi kimse kürtler ölü demesin
    kürtler hayatta
    kürtler yaşıyor, bayrakları asla inmeyecek

    biz, gençlik yenilenmenin kırmızı rengidir
    bu yolda başlattığımız kanımızı izle

    hadi kimse kürtler ölü demesin
    kürtler hayatta
    kürtler yaşıyor, bayrakları asla inmeyecek

    bizler medler ve keyhüsrev'in çocuklarıyız
    inancımız ve dinimiz memleketimizdir.
    inancımız ve dinimiz kürt ve kürdistan'dır

    hadi kimse kürtler ölü demesin
    kürtler hayatta
    kürtler yaşıyor, bayrakları asla inmez.
    --- spoiler ---

    https://tr.wikisource.org/…erk_bölgesi_ulusal_marşı

    buna da tepki koysana selo.

  • –arka taraftan bedelini ödemeyen kaldı mı?

    –şuradan 2 tam 1 öğrenci bedel uzatırmısınız?

    meral hanım dokunulmazlığı yok bedel ödeyecek!

    mansur yavaş dokunulmazlığı yok o da bedel ödeyecek

    bay kemal sen de bedel ödeyeceksin

    ankara bedelini ağır öder?

    sebzeciler, meyveciler, halciler

    marketçiler, esnaf

    finans kesimi, para piyasası

    muhalif gazete ve tv'ler

    hepsi bedelini ağır ödeyecek

    sen
    sen sen
    sen

    maşaallah bedel ödemeyecek adam kalmadı. ülke değil bedel bank mübarek.