hesabın var mı? giriş yap

  • bilal erdoğan la yaptığı son röportaj dan sonra, bir çok kişinin gözünden iyice düşüp rezilliğin dibine vurmuş, kendini teknoloji editörü sanan kişi.

    düşünün ki alt tarafı oyun oynamaya yarayan bir cihaz var. amerika ve hemen hemen tüm avrupa ülkelerinde 500 birim fiyata satılıyor. yani bildiğin çoluk çocuk harçlıklarıyla alıyor. ve senin röportaj yaptığın kişi, öyle herkes playstation alamaz dediğinde, sırıta sırıta yüzüne bakmaya devam ediyorsun :)

    ve sonrada diyorsun ki ben teknoloji editörüyüm.

    tanım: teknoloji dünyasında kimsenin iplemediği, kendini teknoloji editörü sanan biri.

  • cidden kafa yoran problemdir.
    sonuc söyledir:

    haberci (ayni kisi dahi olsa) sürekli iki general arasinda gidip gelir. habire "mesajiniz onaylandi" bilgisini verir. istersinizki bu döngü bir yerde bitsin. soruda da bu istenmis zaten, nezaman biter bu mesaj trafigi ve iki taraf da emin olur diye.

    cevap: hicbir zaman.

    neden: her general son gönderdigi habercinin geri dönmesini bekler tam olarak emin olmak icin. e haberci bir tarafa son kez gidip onay mesajini verince, diger taraf dertlenir ne oldu acep verdimi mesaji diye. bu nedenle haberci sürekli iki taraf arasinda gidip gelmek zorundadir.

    yakalanirsa, is komple yas olur. iki tarafta haber alamaz ve emin olamaz.

    ps: ayrica bu mevzunun namümkün oldugu kanitini ilk paylasan grup icinde prof. dr. (bkz: eralp akkoyunlu) da vardir.

    bu bilgi wikipediden filan araklanmistir. isim benzerligi riski de vardir, söyle %10 gibi.

  • 2006'dan beri büyük hayranıyım. manu hayranlığımı başlatan isimdi kendisi. hatta ve hatta premier ligi sevdiren de oydu bana. aynı zamanda bir real destekçisi olarak orada geçirdiği yıllar da beni çok mutlu etmişti. ancak özellikle juve seçimi ile başlayan süreçte, üst üste yanlış kararlar verdi. geçtiğimiz yıl döndüğünde çok sevinmiştim ve efsane bir kariyer sonu olmasını bekliyordum ama bu sezon yaptıklarıyla tüm manu kariyerini çöpe attı. büyük hayal kırıklığı yarattı tutumu. bunu winnerlığa ve hırsa bağlayıp ronaldo'ya hak verenler olduğunu görüyorum. hatta ten hag beceriksiz vs diyenleri de. bu sezon ten hag kendini her geçen gün kanıtlıyor bence, ronaldo'yu oynatmadan aldığı sonuçlar da ortada. ronaldo performans verebiliyor olsa, bugün söyledikleri daha fazla destek toplardı. ancak dününüz çok önem arz etmiyor bugün tabela yapamayınca. bunun üstüne bir de takıma olumsuz enerji yayma ve sahadaki eforsuz oyunu ekleyince savunulacak yanı kalmıyor. şu röportajla resmen tüy dikmiş sezon boyu yaptıklarının üstüne. mls dışında bir seçenek göremiyorum artık kendisi için. hiç sevmediğim adam zlatan bile daha karakterli ve olgun çıktı. çok üzdün be idol, olmasaydı sonumuz böyle..

    edit: yazım hatası

  • onbir, oniki yaşlarındayken arada annemle beraber gündeliğe giderdim. genelde büyük temizlik yapılacaksa ek yardım olarak. anneme beş veriyorlarsa bana da iki, üç verirlerdi. şimdi düşününce, çok küçükmüşüm ama erken gelişmiştim. bir de fakir fukaranın çocuğu pek çocuk olamaz. çocuk olmaya vaktimiz de paramız da yoktu. neyse bu bir başka entry konusu...ben aslında başka bir şey anlatacaktım;

    yine annemle gündeliğe gittiğimiz birgün, evini temizlediğimiz kadının eşi, mahmut amca, ertesi gün okuldan sonra onlara gitmemi ve bana kışlık ayakkabı alacağını söyledi. annem de okul çıkışı mutlaka gelmemi söyleyince gittim mecburen. mahmut amca ile kapıda buluştuk, sonra beraber yakınlardaki bir ayakkabıcıya gittik. annem gelseydi bari ama gelmedi. calismasi gerekiyordu çünkü. mahmut amca'yla ayakkabılara baktık. bir tane denedik, aldık ve çıktık. sanırım hayatımın en mutsuz günlerinden biriydi. ayakkabı alındıktan sonra da, eve geldikten sonra da sadece ağlamak istediğimi ama kendimi tuttuğumu hatırlıyorum. bir de sonradan mahmut amca anneme asık suratlılığımdan dem vurmuş. sanırım bunu, ayakkabı alındıktan sonra sevinçle bacaklarına sarılan bir çocuk hayal ettiği halde, eskisinden de mutsuz bir çocukla karşılaştığı için hayal kırıklığı ile söylemişti. aslinda cok iyi niyetli bir adamdi ve ailece cabamizi takdir ediyordu.

    buraya nereden geldim peki...dün nuri bilgi ceylan'ın kış uykusu nu izledim...orada da vicdanını (ki vicdan genelde korkakların sevdiği bir sözcüktür ve öncelikle güçlüleri dehşete salmaya yarar.)* rahatlatmak için fakir bir aileye para vermeye çalışan kadına kızarken hatıralar beni buralara getirdi galiba. kadın parayı açıklama yapmadan gizlice kapıya bırakabilirdi...ama hayır, o şık kıyafetleriyle yardım ettiği ailenin gözlerinde sevinç görme, minnet duygusuyla sarmalanıp sarılma ve başkalarının mutluluğuyla mutlu olma fikrinden ziyade, mutluluğu için teşekkür edilmesiyle tatmin olma yolunu seçtiği için.
    çoğu zaman insanlar egolarına yenik düşüyorlar, birilerine yardım etmek güzel de teşekkür beklemek niye? teşekkürü bırak da arkandan etsin. illa yüzüne edilince ne oluyor?

    bir çocuğu mutlu edecekseniz o çocuğa yapılacak yardımın gizli olmasına, hatta çocuktan bile gizli tutulmasına dikkat etmeniz lazım. eskiden bir laf varmış, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek diye, ne doğru laf.

    bana şükret, sayemde bak yine iyisin'le iyi edilemiyor. kış uykusu bunun gibi pek çok anımı canlandırdı. daha gelirim ben buralara.

    * filmden alıntı

  • hiç bir halt yapmadığı halde, "ben sizin için her şeyi yaptım, evimi arabamı sattım, hiçbir şeyi eksik etmedim" diyip(kesinlikle aksi durum söz konusu ise), bi de üstüne etrafa -kendi çabalarıyla bir yere gelmiş çocuklarıyla- ben yaptım işte benim eserim diyip caka satan baba hakkında ortaya çıkan en doğal sonuç, his.