hesabın var mı? giriş yap

  • yaşlı bir amca tarafından onay gören gençlik. otobüste bizzat başıma gelmiştir.
    ankara'da yaşayanlar bilir. 65 yaş üstü, egolara ücretsiz biner ve otobüs güruhunun (mesai saatleri dışında) % 50 sini bu topluluk oluşturur. yine yorgun argın dersten çıkıp eve gitmek için otobüse bindiğim bir gün, amcanın biri bindi ulustan (yanında 10-15 tane daha amca var tabi) önümdeki genç yer vermek için doğruldu, amca gel şöyle otur diye. amca gencin omzuna bastırarak hayır evladim dedi. siz oturun. biz ücretsiz diye ekmek almaya bile otobüse binip,ulusa geliyoruz. orada vakit geçiriyoruz işte.. siz akşama kadar ders işleyip kafa patlatıyorsunuz, akşam gidip gece yarılarına kadar ders çalışıyorsunuz. sizin hakkınız oturmak. bizim değil..

  • lüks araçta kokain kullandığına ilişkin görüntüler ortaya çıkan eski akp genel merkez personeli kürşat ayvatoğlu, "kokain değil, şaka amaçlı pudra şekeri çektik" dedi, adli kontrolle serbest bırakıldı.

    edit: ulan 82 milyon gördü adam hala utanmadan yalan söylüyor

    edit-2: yıllarca o kadar dirsek çürüttük, bu adamın şimdiki servetini ömrümüz boyunca çalışsak kazanamayız, aksini düşünen var mı

    https://ankaragazetecisi.com/…di-serbest-birakildi/

  • 1890-1910 yılları arasında bütün avrupa'yı etkisi altına almış olan romantik, bireyselci süsleme akımı. 19.yüzyılın ortasından başlayarak j. ruskin ve w. morris gibi düşünürler "biçimsel ve artistik" anarşiden kurtulmak amacıyla bireyselci girişimlere başladılar. morris'in düşünceleri avrupa'da "art nouveau"nun başlangıç noktasını meydana getirdi. eklektisizmin, yani eski üslupların taklidinin karşısına yine bir üslup yaratma amacıyla çıkan "art nouveau"nun kuramcısı henry van de velde "nesnenin rasyonel strüktürü ve gereçlerin kullanılışında ön yargılara sapmayan bir mantığı" övüyor ve "yapım sürecini içtenlikle ve övünerek göstermeyi" öğütlüyordu."art nouveau" genç mimar victor horta'nın brüksel yakınındaki uccle'de yaptığı ev ile birdenbire ortaya çıkmış ve henry van de velde tarafından yaygınlaştırılmıştır. ilkin belçika'da ortaya çıkan bu akım fransa'da "style nouille" veya 1899'da paris metrosunun süslü girişlerini yapmış olan mimar h. guimard'ın adından dolayı "style guimard", ispanya'da modernismo, almanya'da jugendstil, avusturya'da sezession, italya'da stile liberty adı altında yürürlükte kalmıştır. iskoçya'da geometrik biçimlerden oluşan bir art nouveau doğmuştur: mackintosh üslubu. art nouveau 19. yüzyıl sonunda osmanlılarda da saray mimarı raimondo d'aronco'nun etkisiyle benimsenmiştir (örn. karaköy'deki mescit, beşiktaş serencebey'deki türbe). geçmişten esinlenmeyerek özgün bir üslup yaratmaya çalışan art nouveau'da birbirini izleyen akıcı biçimler, simetri içinde asimetri görülür.grafik ve resimden başlayarak halıcılık, heykel ve mobilyadan mimarlığa kadar sanatın bütün kollarını içine alan "art nouveau" mimari strüktür ve planlama ile ilişki kurmadan yalnızca estetik bir davranış halinde gelişmiş ve daha çok süslemede kalmıştır. art nouveau süslemesi başlıca lale gibi bitkilerin veya böceklerin duyargalarının biçimlerine dayanan çizgilerin ve biçimlerin cömertce kullanılmasından ibaret kalmıştır.

  • nasa 1997 yılında hubble uzay teleskobu'nda tuhaf arızaların ortaya çıktığını farkeder. öyle ki teleskop dünya çevresindeki yörüngesinde ilerlerken, üzerindeki hassas cihazlarda nedensizce bozulmalar meydana gelir. daha sonra farkedilir ki bu arızalar yalnız hubble'da değil, yörüngedeki diğer uydu ve teleskoplarda da oluşmaya başlar. neredeyse hergün ortaya çıkan nedensiz arızalar bilim adamlarının kafasını kurcalar haliyle, ve konuyla ilgili araştırma başlatılır.

    yapılan araştırmalar neticesinde arızaların enteresan bir ortak noktası keşfedilir. arızaların hepsi uzay araçları güney atlantik'in üzerinden geçerken ortaya çıkıyordu. kısa sürede bu bölge uzayın "bermuda şeytan üçgeni" olarak ünlendi. ününü de hakediyordu zira bu bölgeden geçen uzay mekiklerinin bilgisayar sistemleri bozuluyor, uydular arızalanıyor, astronotlar bu bölgede ışık parıltıları gördüklerini söylüyorlardı. güney atlantik anormalliği olarak adlandırılan bu olayların nedeni ise uzayın derinliklerinde değil dünyanın çekirdeğindeydi.

    dünyanın yerkabuğunun altında yaklaşık mars büyüklüğünde bir dış çekirdek bulunur. nikel demir alaşımından oluşan bu dış çekirdeğin sıcaklığı 3700 santigrad derece olduğundan burada bulunan metaller sıvı haldedir. dünyanın kendi etrafında dönmesi bu akışkanın hareket etmesini sağlar ve oluşan akıntılar dünya'nın üzerinde hayatı mümkün kılan manyetik alanı oluşturur.

    manyetik alan sayesinde uzayın derinliklerinden ve güneşten gelen yüklü parçacıklar bize ulaşmadan uzaya geri itelenir. dolayısıyla bu alanın zayıflaması ya da ortadan kalkması, bizim direkt olarak zararlı ışınlara maruz kalmamız demek olur.

    maalesef manyetik alanımız son 180 yıldır belirgin şekilde zayıflıyor. ve özellikle bir bölgede bu zayıflama daha hızlı gerçekleşiyor. tahmin edebileceğiniz gibi bu bölge güney atlantik. zayıflayan manyetik alan yüzünden buranın üzerinden geçen uydu ve uzay araçları güneş’ten gelen yüklü parçacıklara maruz kalıyorlar ve bu yüzden arızalanıyorlar. nasa’nın bu olay karşısında uyguladığı çözüm ise o bölge üzerinden geçen uydularını bir süreliğine kapatmak.

    bu zayıflamanın sebebi dış çekirdekteki akışkan metalde meydana gelen girdaplar, çalkantılar. bunlar zamanla manyetik alanda tersine yönelişe sebep oluyor. dolayısıyla manyetik alan zayıflıyor. bu süreç, manyetik alanın zayıflamasıyla başlayıp, tamamen ortadan kalkmasıyla devam edecek. daha sonra ters kutuplarda manyetik alan tekrar oluşacak. yani şimdiki kuzeyimiz güney, güneyimiz kuzey olacak. bu kesin olarak biliniyor çünkü bu tersine dönüşler daha önce yüzlerce kez yaşanmış. insanlardan önceki zamanlarda elbette. bu da eski kayaların içine hapsolmuş manyetik mineraller incelenerek ortaya çıkarılmış.

    daha enteresanı ise yaklaşık 7000 yıl süren bu tersine dönüş, tahmin edilenden daha karmaşık bir yapı ortaya çıkıp, dünya üzerinde 2 kuzey ve 2 güney oluşmasına, hatta kutupların ekvator çevresinde oluşmasına neden olabilir.

  • bizim evin yan tarafında kafe işleten bir ablamız vardı, eşini kaybetti 3-4 yıl önce falan, bir de oğlu var. akşamları takılıyorduk ablanın yanına, kahvemizi içip laflıyorduk. gülay abla olsun adı, bir de arkadaşı var mehmet abi, muhabbet neşeli bir adam. neyse bizim bu gülay abla yoruluyor kafede, oğlanın okulu, ev, kafe derken yetişemedi, devretmeye karar verdi dükkanı. alıcısı çabuk çıktı, anlaştı bizim abla. o akşam müşteriler de gittikten sonra bi yorgunluk kahvesi yapmış kendine, muhabbet ediyorlar mehmet abiyle;

    -bitti mi gülay, hallettin mi işleri.
    +bitti şükür, devrettim artık, kurtuldum.
    -ee, kafe de yok artık, ne yapacaksın şimdi?
    +valla hiç bilmiyorum ki mehmet, işim gücüm kalmadı.
    -e o zaman evlensek ya biz gülay?
    +olur mehmet evlenelim.

    ve evlendiler. ne güzel di mi lan? madem yapacak işimiz yok, e o zaman neden evlenmiyoruz.

  • 28 yil hayatimin askini bulucam diye dolandim durdum. sonunda buldum da. yaklasik iki yil ciktiktan sonra evlendik. ayaklarim yere degmiyordu. karninda kelebeklerin ucusmasi ne demek ogrenmistim. sonra bir gun bana baba olacaksin dedi. dedim ki ben bu hayatta hic yasamamisim. nasil bir mutluluk anlatamam. yasayanlar zaten bilir, yasamayanlar da umarim ogrenir. neyse uzatmayalim, gebeligin 24. haftasinda ogrendik ki bebekte gelisim geriligi var. sonuc husran tabi, 26 haftalikken kaybettik bebegimizi. arastirdik cocukta hic bir sorun yokmus. meger annesi, esim losemiymis. olsun dedik tedavisi var. mix tip cikti iyi mi(aml+all). 2.5 yil tedavi gordu, denenmedik kemoterapi kalmadi, 56 kilo olan esim 39 kiloya kadar dustu. habloid kemik iligi nakli yapildi. son alti ay esimden cok cocugum gibiydi. bebekler gibi her seyi icin yardima ihtiyac duyuyordu. annesi dahil herkes ya olsun ya iyilessin derken ben hep allahim her seyimi al ama esimi alma diye dua ettim. sonuc yine husran. 32 yasinda kaybettim. yaklasik 4 yil olacak. benim ic burkan detayim bu. bunu buraya niye yazdim onu da bilmiyorum.....
    edit: gelen mesajlar icin herkese cok tesekkur ediyorum. belki de bunun icin yazdim, belki cevremde anlaticak kimse kalmadi o yuzden onu bilemicem ama yazdigim icin memmunum.
    edit2: beni benden daha iyi anlayan yazar arkadaslarima cok tesekkurler. ozellikle "okurken sanki hayattan hep almak istedikleriniz varmış da bir türlü alamamışsınız, hep kursağınızda kalmış hevesleriniz gibi hissettim" diyen yazar arkadasa ayri bir tesekkur etmek istedim.