hesabın var mı? giriş yap

  • ister milli güvenlik kurulu toplantısı, ister bilimsel bir seminer, ister konferans ister sempozyum, ister kına gecesi olsun bugün hala bu sesi duyuyorum yüreğimin ta derinlerinde bir yerde...

    canım ne kadar kola içmek isterse istesin, evde kola varsa mecburen "ben bir fanta veya sprite alayım" diyorum usulca...

    hep o sesi duyuyorum: "oğlum bak paranızı çarcur etmeyin... ha dışarda bir yerde oturdunuz. tabii oturacaksınız, arkadaşlarınızla... onlar bir şey içiyor, siz içmiyorsunuz olmaz. ama evde kola varsa kola içmeyin de gazoz için... evde zaten var kola, yazık değil mi paranıza?"

    evet bu ses hala kulaklarımda çınlıyor. işte bu yüzdendir ki eşek kadar adam oldum, canım ne kadar isterse istesin kola içemiyorum. gözlerim doluyor. "hayırdır gofret beyin?" diyenlere... "fantanın asidi gözümü yaktı" diyorum.

    kahrolsun orta sınıf ailelerin hayata tutunma stratejileri!

    kahrolsun çocukları psikopat yapan orta sınıf hesapçılığı!

    çocukluğumu, ilk gençliğimi elvan gazozuna, yedigün'e, fanta'ya verdim, yanıyor yüreğim a dostlar...

  • görmek isteyeceklere bazı tavsiyeler vereyim:

    - modena tren istasyonu'ndan 2,5-3 km uzaklıkta. sıkı bir yürüyüşle yarım saatte ordasınız.

    - sakın ola google map'e kanıp "cimitero monumentale aldo rossi" falan yazmayın, yoksa çitlerden, bağ bahçelerden geçmek ve köpeklerden kaçmak zorunda kalıp halen de mezarlığa ulaşamayabilirsiniz; tecrübeyle sabit. o yüzden unutmayın, mezarlığın adı "cimitero san cataldo".

    - burasını bir mezarlık gibi değil de bir müze gibi düşünün; zira bir açılış ve kapanış saati ve hatta inanmayacaksınız ama öğlen tatili falan var. dahası bu saatler aylara göre farklılaşıyor. ayağınıza gelen hizmet, buyrun: giriş-çıkış saatleri.

    - bekçisi falan yok, açılış ve kapanış saatlerinde salise geciktirmeden mezarlığın bütün kapıları otomatik olarak açılıp, kapanıyor. içerde kaldıysanız geçmiş olsun; ertesi sabaha halen hayatta kalmışsanız kurtulursunuz. şaka şaka, çıkışlarda butonlar var, basarsanız açılır.

    - dışardan bakınca mezarlık havası beklemeyin; görünüşü mudurnu tavuk üretim tesisinden hallice.

    -mezarlığın ziyaretçi girişi yapılan iki ana kapısı var: birisi cimitero san cataldo'ya, diğeri ise doğrudan aldo rossi eserine açılıyor. gerçi her ikisi de birbirine çok yakın ve o yüzden hangi kapıdan girdiğinizin çok da önemi yok.

    - modena mezarlığı'nın starı, aldo rossi'nin 1971 tarihli kübik eseri. koca bir boşluğun ortasında olanca basit ve yalınlığıyla çarpan sürrealist bir kütle ve etrafında uzunlamasına yer alan mavi çatılı binalar ve içinde de sıra sıra, altlı üstlü mezarlar.

    - rossi'nin küp şeklinde tasarlığı yapı her ne kadar dışarından, parasızlıktan dolayı müteahhiti tarafından yarım bırakılan toki apartmanı gibi dursa da aslında üç katlı asansörlü bir mezarlık. her bir kat yüzlerce mezarlık gözünden oluşuyor ve son iki kat boş, halen sahiplerini bekliyor. varsa imkanınız düşünün derim.

    - rossi eseri, postmodernliğiyle, ışık oyunlarıyla ve geometrisiyle kesinlikle büyük bir ilgiyi hakediyor. fakat modena mezarlığının bir de açık hava heykel müzesi niteliğindeki eski mezarlığı var. bir kaç güzel örnek: 1, 2, 3, 4, 5.

    - farkındaysanız sizi istasyondan doğruca mezarlığa yönlendirdim ve istasyonun hemen yakınındaki şahane ferrari müzesi'nden hiç bahsetmedim. niye? çünkü ferrari müzesine 15 euro ödeyeceğinize, sıfır euro ödeyip açık havada sanat eserlerinin içinde dolaştırdım. ha halâ ferrari isteğiyle yanıp tutuşuyorsanız buyrun ferrari sülasesinin mezarı.

  • haklı bulduğum serzeniştir…

    burada ahlaki ve etik olarak şöyle bir haklılık var.
    “öz anne çocuğu istiyorum demiyor” yani o gün olduğu gibi bugün de sorumluluktan kaçıyor ve buna rağmen çocuğun hayatında aktif olarak yer almayı talep ediyor. yani bir anlamda çocuğuna onu çok seven bakıcılar tutmuş gibi davranıyor.

    dolayısıyla çocuğunu geri istemeyen ama annesi olarak kalmak isteyen bu kadın haksızdır.

  • eger gercekse hayirli bir olay. twitter'da uzun suredir amerika'daki radikal solculer ve sjw'lerden kaynakli ifade ozgurlugu yoktu. bunu da radikal tipler "burasi ozel bir sirket, burada ifade ozgurlugu bekleyemezsiniz" diye savunuyorlardi. bu soylemin kendisi de iki yuzlu, iki adim otesini goremeyen, tarih okumamis/bilmez ve basit bir soylem zaten.

    toksik tipler surekli at kostururken twitter kafasina gore ozellikle politik olarak bu grubun sevmedigini banliyordu (bkz: trump'ın yasaklı olup taliban'ın olmadığı yer). elon'in yonetimi altinda ortalik dengeli hale gelir, bu cok pozitif bir durum. bunun amerika'daki toksik tayfayi ne kadar paniklettigini haftalardir viyaklamarindan anlayabilirsiniz.

    elon musk'in getirmek istedigi bazi degisikliklerden bahsedersek:

    - twit editleme: bu twiti gonderdikten sonraki 30 saniyede vb. gecerli olacak, yani milletin twit atip 1 saat sonra kendi twitini degistirmesi gibi bir durum soz konusu degil

    - gorunur algoritma: elon musk'in bir baska plani da twitter'in neyi one cikardigini gorunur hale getirmek icin bunu belirleyen algoritmayi acik kaynak haline getirmek. bu sayede seffaflik gutmek istiyor.

    twitter su anda amerika'da halkin goruslerine oyle ya da boyle bir sekilde yon veren bir yer. su ana kadar tarafsiz hareket etmediler. demokrasinin iyi bir sekilde islemesi icin bilgiye erisim ve ifade ozgurlugu sarttir. umarim daha dengeli bir ortam olusur.

  • an itibariyle sictigim tespit. bu ne olum la soruyorum bugun ayin kaci 22 diyonuz dun sordum 21 dediniz bugun yine 26 miymis neymis.

    olum niye bitmiyor la bu temmuz?

  • yıllar sonra,
    moda'da, ikimizin de yanında çocuklarımız var...
    beraber dondurma yediğimiz dondurmacının önünde sen o çok sevdiğin tutti frutti, çilek ve çikolatalı dondurmanı sipariş veriyorsun... 6-7 yaşlarındaki oğlun benim kafada, çikolata karamel ve fıstık istiyor... kızım da tutti frutti nin ismini sevmiş olmalı ki "babacıım ben de o teyzenin dondurmasından istiyorum" diyor...
    sen "o teyze" sıfatı ile gülümseyerek dönüyorsun seni minik parmağı ile gösteren kız çocuğuna, kızın olsun isterdin, hatırlarım... ve gözgöze geliyoruz... elindeki dondurma oğlunun ayakkabısına düşüyor... gülümsüyorum, gülümsüyorsun...
    sana bir gülümsemede "nasılsın ? mutlu musun ? beni arıyor musun ? hatırlıyor musun ?" diye soruyorum sen ise bir gülümseme ile bana "iyiyim, mutluyum, ya sen ? seni unutmadım ama neye yarar ki? " diyorsun... kızıma sesleniyorum, ikiniz birden dönüp bakıyorsunuz...
    elinden tutup yürüyorum, ah evet, o gün de arkamı dönüp yürürken ağlamamaya çalışıyordum...
    belki başka bir hayatta.....
    .......