hesabın var mı? giriş yap

  • hilalcebeci_ hilal cebeci
    "herkesin askerden kaçmaya çalıştığı bu günlerde keşke beni askere alsalar diyorum erkeklerin bu askerlik korkusuda ne bölee"

    http://twitter.com/…ebeci_/status/48435562503344128

    sabah mıntıkasına çıkarıcan bunu, ardından sabah sporu, hemen ardından 2 saat nöbet, hemen ardından denetlemelerle ilgili işlere gece 12-1'lere kadar, ardından yine nöbet o arada 1 saat falan uyku, sonra yine denetleme hazırlığı falan. doğu, terör, komando falan onlardan bakın hiç bahsetmedim. herhangi bir insanın yaşamadığı şey için böyle laflar ediyor olması insanı zıvanadan çıkarıyor. ben 6 ay yaptım ömrümü yedi, 15 ay yapanı var. sus be kadın! hayır yani ben bunu ciddiye alıp niye yazıyorsam hakkında.

  • sabah kahvalti hazirladigim oglumun, gec kaldim diye hafif yollu beni azarlayip cikmasinin ardindan..

    "sabahki okuzlugum icin ozur dilerim, sabahin korunde kahvalti hazirlamissin ve ben tam bir okuz gibi davrandim. ozur dilerim guzellik"

    diye, mesaj atmasi. iyi ki dogurmusum dedim sabah sabah...

  • galatasaray - beşiktaş maçi sonrasi, sergen beşiktaşli yasin'in formasini giymiştir maç bittikten sonra, bir kamera ile mikrofon gelir, röportaj başlar:
    -sergen sirtinda beşiktaş formasi var bunun anlami nedir acaba? {büyük av yakalamiş olmanin heyecani ile sormaktadir, acaba sergenin kalbinde hala beşiktaş mi vardir? büyük bir mesaj mi veriliyordur? aman tanrimdir!}
    sergen: valla yasin formami istedi, ben de çiplak gezecek değildim heralde

  • 12 sayfa entry'i okumama rağmen şu sonuca varmış bulunuyorum.

    yaklaşık %70'lik bir kısım kafese konan maymunlar(bkz: organizasyonel şartlanma) deneyinde olduğu üzere, bilmeden soru soranlara saldırıyor.

    %20'lik bir kısım biliyor ancak biraz uzun ya da fazla terimsel yazdığından anlatamıyor.

    %5'lik kısım halen iyi niyetle anlamadığını belirtiyor

    %5'lik kısım iyi sade bir şekilde anlatmayı başarıyor.

    ben de son %5'lik kısımda olmayı umut ederek mümkün oldukça kısa bir şekilde size anlatmaya çalışacağım.

    türk lirası convertible yani uluslarası piyasada değişime konu olabilecek bir para birimi değildir. yani biz paramızı sadece ülkemizde kullanırız. ve ancak ülkemizdeki usd ve euro gibi paraları tl ile satın alabiliriz.
    ülkemizdeki yabancı para stoğu da sınırlı olduğundan, biz para basıp döviz talebi yarattıkça paramız döviz karşısında değersizleşecektir. böylece borçlarımızı ödemek için para basmak yeterli olmayacaktır.

    bu yüzden, turizm ve ihracat gibi, yurda döviz girişi sağlayan işlemler teşvik edilmektedir.

  • hiçbir zaman kilolu bir insan olmadım.

    ama sağlıklı bir insan da değildim. özgüveni yüksek biri de. sosyal, hiç değildim. tüm sorunlar da buradan başlıyor zaten. anlatayım.

    lisedeyim. o zamanlarındaki hızlı metabolizmanın da etkisiyle kola, cips, envaî çeşit çikolata hatta jelibon gibi şeyler yiyor, bu abur cuburların uzun vadede bende nasıl zararlı bir alışkanlık yaratabileceğini kestiremiyordum. bunun sapkın bir şeker ve kolesterol bağımlılığına yol açtığını çok sonra öğrendim. çocuk ve genç yaşlarda edindiğimiz beslenme alışkanlıkları bütün hayatımızı etkiliyormuş meğerse.

    abur cubur mevzusunun dışında uyku düzensizliği problemim vardı, bir gün 3 saat uyuyup bir gün 6 saat uyuyor, gece başlayıp sabahlara kadar kola içip oyun oynadığım oluyordu ve asla yetişkin bir erkeğin alması gereken 7.5 saatlik uykuyu almıyordum. lisedeyken arkadaşlarımla arada bir yaptığımız halı saha maçlarında ne kadar az uyursam o denli kötü oynadığımı fark ettim. 10 saat uyuyan bir arkadaşımın yanında kaplumbağa gibi kalıyordum. daha sonra okuduğuma göre düzenli sporun düzenli uykuyu nasıl da iyileştirdiğini öğrenecektim.

    uykusuz ve iştahı pek de yerinde olmayan biri olarak kendimi güvende hissetmiyordum. ne zaman konuşsam birileri beni ayıplayacak, eleştirecek gibi hissediyordum. insanlar aşırı canlı ve yabancıydı gözüme. susuyordum ben de. başımı öne eğip kendi halimde takılıyordum.

    tabi ki lise ve üniversite boyunca geçirdiğim bu hareketsiz ve dolayısıyla da sağlıksız yaşam beni bitirmişti. evde tüm gün oturan biri olmak yukarıda anlattığım yan etkilere yol açmıştı ve ben zaman içinde ne arkadaş ortamlarında dikkat çeken, ne derslerinde başarılı olan (üniversite not ortalamam 2.01), ne de futbolda az biraz ilerleme sağlayabilmiş biri hâline gelmiştim. sevgilim de yoktu.

    sonra, kaldığım evin çok yakınına bir spor salonu açıldı. uyuyamıyordum, sağlıksızdım ve hala abur cubur yiyordum. ev arkadaşımın da itelemesiyle oraya yazıldım ve elimde başka hiçbir uğraşım kalmadığı için akşamları oraya takılmaya başladım. ve ilginç bir şekilde, vazgeçmedim.

    sonuç inanılmazdı.

    evet, klişe gibi gelebilir ama klişeler de doğru oldukları için o kadar yaygınlar zaten. antrenörümün de başlarda biraz itelemesiyle kısa sürede düzenli uyuyan, bunun sonucunda maçlarda yıldız gibi parlayabilen, kafam yerli yerinde olduğu için arkadaş ortamlarında ezilip büzülmeden konuşabilen ve çok daha zinde hisseden biri olmuştum. iştahım açılmıştı, cips değil normal yemekler yiyor ve bundan aynı ölçüde zevk alıyordum. kilomda bir değişiklik yoktu, benliğim değişmişti.

    tüm bu değişimlerin sadece düzenli sporla gerçekleşebilmesi "bu kadar kolay mıydı?" dedirtti bana. meğer boşuna harcamışım yıllarımı. spor, pek çok şeyin anahtarıymış. bu kadar kolaymış.