hesabın var mı? giriş yap

  • - aiyyyy polise bak polise nasıl vurdu çocuğa. bak bak hiç acıyo mu ya???? yazık ya yazık şu hale bak.

    2 saniye sonra;

    - bak bak zilliye bak zilliye nasıl kışkırtıyo polisi? vur vur...

    5 saniye sonra

    - tii allah cezanızı şu hale bak. yazıklar olsun.

    bana dönerek; bu varya aynı 80 dönemine benziyor. o zamanda evlerde bi akşam solcu saklardık, bi akşam sağcı...

    - ee şimdi gelip kapını çalsalar yine ne yaparsın?
    - evime gelen herkese kapım açık benim.

    feysi, tivitırı olmayan, sosyal medyanın gazından bi haber, kah vurulan gence ağlayan, kah polise üzülen olaylara saf apolitik bi insan gözüyle bakan anne..

    annem.
    inanıyorum ki şu boktan dünyayı ancak bu kadar saf gözlerle bakan insanlar, bu kadar saf kalmış yürekler kurtarabilir.

  • genel olarak dogumumuzdan ölümümüze kadar gecen süre icerisinde mevsimlerin üzerimizdeki etkisini anlatan, olaganustu guzel goruntulere sahip film. ilkbahar dogum, cevreni ve dogani tanimadir. yaz, kendini tanima, üretkenlik zamanidir. sonbahar, olgunluk zamani, hatalarin bedelleri ödenmeye baslar. kıs, ölüm. ve belki hayatı boyunca yüreginde tasıdıgı o tasi, son yolculuguna cıkardı. elindeki buddha heykeli, son yolculugunda yanındaydı. tepeye vardı, bu bir kesisin bu dünyada gelecegi son nokta. buddha heykelini vadiye bakıcak bir sekilde yerlestirdi, o her zaman oradan vadiyi gözetecekti.

    fazla dialoga gerek yoktu bu filmde. hersey özünde. yaslı kesisin bir kac sözü vardır ki hayata dair en güzel dersleri barındır.

    gölün ortasındaki mabet film için özel olarak yapılmış. suyun üzerinde oluşu onun statik olmadığını göstermek içinmiş. belgesel havasında olsun diye oyuncular bilerek bilinmeyen yüzlerden seçilmiş. ayrıca filmin sonundaki yetişkin monk karakterini yönetmen kim ki duk canlandırmış.

  • hakkı devrim'in arada kaynamış bombasına şahit olduğumuz program...
    ahu tuğba: e ben gideyim o zaman...
    okan: ya hayır, bayılıyoruz biz sana
    ahu tuğba: e ben de sana bayılıyorum !!!
    hakkı devrim: e biz gidelim o zaman :)

  • an ıtıbarıyle kızılayın başlattığı kampanya.

    deprem anında devletın yardım etmesı lazımken mılletten sms ıle para ıstemek rezıllıktır.

    elazığ ıçın 100 mılyon tl toplanmıştı . ne oldu o paralara objektıf bır şekılde açıklayın ondan sonra milletten bağış isteyin.

  • bu ehliyetsiz barzolar yüzünden 2 kişi hayatını kaybetmiş ve insanlar twitterda siyasileri etiketleyerek adalet arıyor. başka türlü adaletin olmayacağını herkes farkında.

    ülkenin geldiği durum budur.

  • oruç tutup fakirlerin halinden anlıyoruz da mesela bir ay olsun, altımıza ferrari çeksinler zenginlerin halinden de anlayalım.

  • efsane filmin en akılda kalıcı sahnelerinden biri de şüphesiz forrest'ın beyaz saray önündeki kalabalığa konuşma yaptığı an.

    hippiler, vietnam savaşından gazi olarak dönen forrest'tan savaş hakkındaki hislerini açıklamasını isterler. ne de olsa savaş kötüdür. savaşta hayatı tehlikeye girmiş bir adamın söyleyeceği birkaç söz de bu anlamda etkili olacaktır.

    forrest, her zaman yaptığı gibi hislerini dolandırmadan aktaracaktır.

    sahneye çıktığında, o aheste konuşma tarzıyla aklına gelenleri söylemeye başlar.

    fakat savaş, son derece iyi ve naif bir adam olan forrest'ın dürüst sözleri için fazla karanlık ve kirlidir. bir ordu mensubu gizlice yaklaşır ve kabloları sökerek konuşmayı sabote eder.

    bağlantıyı tekrar kurmaya çalışsalar da, forrest sesinin duyulmadığının farkına varmadan konuşmasını sürdürür

    bağlantı tekrar sağlandığında ise konuşması bitmiştir. gerçekten forrest hariç kimse (izleyiciler dahil) onun ne söylediğini bilmez. film de bu gizemle sona erer.

    iyi ama ne forrest ne söylemiştir? her izleyici bunu merak etse de, bir muamma olarak kalmıştır bir defa.

    neyse ki, kritik soru yıllar sonra tom hanks'e yöneltilmiş. "ne söyledin o sahnede be tom abi?"

    o da söylemiş sağolsun. ne de olsa satırlarını ezberlemiş vaktinde. tam olarak şunları söylemiş:

    "bazen insanlar vietnam'a gittiğinde, annelerine bacakları olmadan dönerler. bazen hiç dönemezler bile. bu kötü bir şey. bu konuda söyleyeceklerim bu kadar."

  • gezi parkı ile ilgili son konuşmasını gözlerim gördü, kulaklarım işitti ama bir türlü inanamadım. yıllardır programıyla sabahladığım hınzır, aykırı, cesur, muhalif adam bu değilmiş heralde; ya ben çok yanlış anlamışım ya da kendisi haysiyet kavramını belli bir menfaat karşılığı askıya almış. düşünebildiğim en iyi ihtimal çocuğu ile tehdit edilmiş olması. para karşılığı satılma olasılığını düşünmek gençliğime ihanet olur.

    gelelim %0 ihtimal veriyor olsam da, gerçekten dediklerine yürekten inanıyor olabilmesine, veya kendini bunlara inandırmış olabilme ihtimaline..

    sevgili okan, "hava güzeldi", "tek sebep bu" demişsin.. 31 mayıs cuma akşamı ben arkadaşlarla teras partisindeydim, hava da güzeldi evet. çok eğleniyorduk, mangal + içki + kızlar anlarsın. hiçbir kuvvet beni oradan alamazdı o gece, keyfim yerindeydi; ta ki facebooka girene kadar... taksimde oturma eylemi yapan insanların kafasının gaz kapsülü ile patlatıldığını, tomalar ile havada takla attırıldığını, böcek muamelesi yapıldığını gördüm. gözlerim doldu, sinirden nefesim kesildi, yerimde duramaz oldum, fırladım. insanlar nasıl başka insanları bu kadar kolay yaralayabilirdi? orada göz göre göre demokrasi katliamı yapılırken, benim ve herkesin konuşma özgürlüğünü savunan insanların öldürülmesini nasıl evde oturarak izleyebilirdim? biramı yudumlamaya devam etsem çocuğuma ne diyecektim, nasıl yüzüne bakacaktım ileride? sen nasıl bakacaksın? ona da mı palavra sıkacaksın? eğlenmeye gidiyorlar demişsin, oraya her gidişimde başıma bişey gelirse diye aileme yazdığım notu çalışma masamın üstünde bıraktığımı biliyor musun?

    "ne sizden ne onlardanım, tarafısızım" demişsin.. burada taraf yok okan, yanlışa yanlış diyebilmek var. sen yanlışa yanlış diyemediğin için tarafsın.

    sen mi çok iyi oyuncuydun bu anarşist muhalif adamı oynarken, yoksa biz mi çocuktuk o zamanlar?

    edit: http://www.youtube.com/watch?v=nbuje8kto-i