hesabın var mı? giriş yap

  • birol güven'in pollyannavari öğüdüdür. şunu demiş:

    ''üniversite bitince iş bulacağınızı düşünmeyin. bulamayabilirisiniz.

    iş meselesini öğrencilik yıllarında çözün. öyle bir öğrencilik yılları geçirin ki mezun olunca işiniz hazır olsun.

    eğer fırsat gelirse okulu bırakıp işe girin. okulu nasıl olsa bir gün bitirirsiniz.''

    link

    birol sanırım türkiye gerçeklerinden habersiz. çocuklar duymasını 20 yıldır ülkeye kakalayabilen bir vatandaş olarak plazasında çayını yudumlarken ülkenin içinde bulunduğu durumu pek çözemiyor.

    yanına gidip iş talep ettiğinizde sizi kovacak adamlar gençlere kanaat önderi rolüne soyunuyor ya, çıldırmamak elde değil.

  • logosu olarak yaban kazı seçmiş firmadır. peki neden yaban kazı? bu sadece estetik bir kaygı sebebiyle seçilmiş bir logo değil. aslında thy için anlam yönünden de oldukça güçlü bir logo.

    1960'lı yıllarda düzenlenen yarışmada (bkz: mesut manioğlu)'nun tasarlamış olduğu bu logo günümüze kadar ufak tefek değişimlerle birlikte varlığını sürdürmüş. logoda yaban kazının tercih edilme sebebi ise yüksekten ve çok uzun süre uçabilmeleriymiş. aynı zamanda en uzun süre havada kalan kuşlardan olan yaban kazı thy'nin uçuş hedefleriyle örtüştüğü için hala aynı biçimde logo olarak kullanılmakta.

    bir de şöyle bir logo hikayesi daha var.

  • 2005 ağustosu. annemi kaybedeli 3 ay olmuş. henüz travmayı atlatamamışım. babamla zaten yüzyüze bakmıyorum aylardır. birilerinin vasıtasıyla bir tersanede işe başlamışım. sahip olduğun tek para o kişinin cebime koyduğu 50tl.. kaldı ki o paranın yarısını işe başlayabilmem için gerekli olan evrakları hazırlamak için harcamışım.

    farklı bir yerde kalıyorum bir kaç aylığına tek başıma. eş yok, dost yok, arkadaş yok. her sabah tren ile gidiyorum işe, bazen dayanamayıp bir poğaça yiyorum. bazen akşamı düşünerek almıyorum hiçbişey. günlerim böyle geçiyor ardı ardına. bir akşam eve geliyorum, evde bulunan buzdolabını karıştırmaya başlıyorum ve müthiş bir olay! iki adet neredeyse elim kadar köfte buluyorum. benim için ziyafet sayılabilecek bir yemek. tabi sonrası pek iyi olmuyor. aylardır durduğu buzdolabından çıkan köfteler beni bir güzel zehirliyor. sabaha kadar istifra ediyorum. ertesi gün işe bile gidemeyip yorgan döşek yatıyorum evde.

    artık maaşımı almama bir kaç gün var, iple çekiyorum kazanacağım parayı. gözümün önünden hayal gibi geçiyor özlediğim yemekler. işten çıkıyorum, bilenler bilir, tuzla tersaneler bölgesinin en sonundan içmeler tren istasyonuna kadar yürüyorum trene binmek için. kanter içinde varıyorum yaklaşık 1 saatlik yürüyüş sonunda. istasyonda bir arkadaşıma rastlıyorum, biraz muhabbetten sonra arkadaşım büfeye gideceğini, benim bir şey isteyip istemediğimi soruyor. birşey istemediğimi söylüyorum. bir iki dakika içinde geri geliyor ve elindeki iki dondurmadan birini bana veriyor...

    dünya üstünde yürüdüğüm sürece unutamayacağım şeylerin arasındadır o dondurma... alt tarafı basit bir dondurma.

  • nereden geldiğini anlayamadığım cüret!

    birader sen kimsin ki beni terörist ilan ediyorsun?

    hayatımın hiçbir döneminde ne fetö ile ne fetöcü ile tek bir temasım oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne pkk'lıyla, ne sevicisiyle tek bir temasım oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne işid ile, ne işidçiyle tek bir temasım oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne devlete, ne bayrağa, ne cumhuriyete, ne laikliğe tek bir hakaretim oldu.

    hayatımın hiçbir döneminde ne darbeyle, ne darbeciyle tek bir temasım oldu.

    peki bunları söyleyemeyen insanlar, özellikle de "birisi" hangi hakla halkı terörist ilan ediyor?

    geçmişlerimizi karşılaştıralım mı?

  • bok yoluna ölmüşlerdir. umarım kamyonet sürücüsüne ölenlerin bariz salaklığından dolayı ceza verilmez. otobanda asfalt üzerine yatıp selfie çekilmek ne demek amk.

  • surekli bakistigim cook guzel bir kiz vardi. denize havuza sirf onun icin gidiyor sadece ama sadece derin derin bakisiyorduk. yasim o zamanlar 20 falan. havuzda olmadik hareketler yapiyor bur turlu beceremedigim ters taklalar atiyordum. ters takla sonrasi kafami suyun disina cikartir cikartmaz kafam baska yonde olsa bile hemen ona donuyor ve gozlerinde bana bakip bakmadigini, atlayisimi begenip begenmedigini anlamaya calisiyordum. neyse bir ogle vakti yine havuzda oldugunu gorup kosarak gittim. kendisi iki arkadasiyla birlikte suyu icinde havuzun tam kosesinda kenarlara tutunarak sohbet ediyorlar. birbirimizi gorunce gulumsedik ve ben acilisi yine ters taklayla yaptim(bu arada her atlayisimda sirtim suya sak diye carptigindan biber gibi yaniyor ama her seferinde sirtim biraz daha nasirlastigindan kelli aciya dayaniyordum). kafami bir kere cikartip nefes alip yine suyun icinden ona dogru yuzdum. ilk defa yapiyordum bunu. yani ona dogru ilk defa yuzuyordum. yuzerken bir taraftan bunu yapma diyordum kendime. cunku, nefesim anca yetecek ve onun oldugu kenarda su ustune cikacaktim. henuz onunla bu kadar yakinlasmaya hazir degildim. tam kenara geldigimde ani bir kararla su ustune cikmamaya karar verdim ve kenar duvardan destek alip(ayaklarimla kendimi itip) geldigim yone dogru yuzmeye karar verdim. fakat o da ne? bir duvarin bu kadar yumusak olmasi hic normal degil! er kisi olan 'gerizekali ben' o gucu duvar yerine kizin gobegimden aldigimi farkettim. resmen sevdicegimin gobegine cift tepik attim ve o saskinlik, utanc ve korkuyla hemen oradan uzaklasmak istedim. telasima telas aptalligima aptallik katarak guclu tekmelerimle yanindaki iki kizi ve yine sevdicegimi acilara surukledim. cirpindikca battigim bir bataklikti. nefesim bitmek uzere ben cikmak istemiyorum. caresizlikle cikip nefes alip gozyaslarimi gizlemek icin donup o tarafa bakmadan karsiya yuzdum havlumu aldim tam giderken baktim. evet ben kazanmistim. 3'unude dovmustum. sonradan kuzenimden ogrendigim kadariyla ciglik attirmisim hepsine. filmin sonu mu? bosverin!