hesabın var mı? giriş yap

  • pet shop'ta konuyla alakasız olduğu her halinden belli olan bir adam bir akvaryumun önünde tezgahtarla konuşmaktadır.

    -şu mavi balıklar ne kadar?
    -abi o balık 20 lira.
    -kilosu mu?

    kilosu mu dedi ya ahjasjdsgdskads

  • abimler üniversitedeyken:
    küçük abim: abi geçende sen ödedin bu sefer ben ödeyeyim
    büyük abim: olmaz koçum burada senin paran geçmez
    küçük abim: abi ölümü öp bu sefer ben ödeyeyim
    büyük abim: tamam neyse bu sefer sen öde haftaya ben öderim.

    diyalogu yaran diyalog yapan detay şu: ikisi de babamın kredi kartını kullanıyor.

  • okul müdürü ve müdür yardımcıları derslerde sınıfları gezip arama yapmaktadırlar.müdür yardımcılarından biri sınıfta sigara paketi bulur.sigara paketi marlborodır.içini açıp sigaralara bakan müdür:
    -fakir piçler marlboro paketine l&m koymuşlar.neyin peşindesiniz lan siz?

  • 24 yaşında 4 çocuk babası. çocuğun elinde silah geziyor. harika bir doğal seçilim örneği.

    edit: herkes çocuğun silahı kaldıramayacağından bahsetmiş. doğrudur lakin bu olayın yaşanması için gereken tek şey tetiğin çekilmesi. çocuğun silahı alıp tek başına kafaya nişan alabilmesini beklemeyin zaten.

  • şu adamın şovundan ben bile sıkıldım. her albümünü ezbere bilirim. o kadar da fanıyım. ama yok "kadınlar ık mık" yok "müzikten sıkıldım" yok "tükendim" eeee.

    (bkz: amlarına koyayım onların çok ayıp ediyorlar)

    zenginlerin derdi cidden çekilmiyor. utanmıyorlar da açıklama yaparken. az iç manyak herif. hay allah'ım ya.

  • sonuna kadar okuduğum ama güncel durumda 2 yıl çalışıp antalyada daire alabilme seviyesine kadar düşmüş noterin nasıl battığını anlamadığım durum. böyle bir batma fırsatı varsa derhal değerlendirmek isterim.

  • tam 5 sene evvel, 2008 yılında, anadolu parsı (genellikle "panter" diye nitelemişim) ile ilgili şöyle bir yazı yazmışım ve bazı kaynaklardan alıntılar yapmışım:

    öncelikle bu eski dostumuzun ilk pati izleri, tam 400 yıl öncesine kadar dayanıyormuş. yani 400 yıldır anadolu’da yaşamını sürdürüyormuş bu hayvanlar. ta ki 1970'li yılların ortalarına kadar. evet, henüz son parsa gelmeden, onların acı hikayelerine biraz daha yakından bakalım.

    belirttiğim gibi, ilk anadolu parsı bundan 250 ile 400 yıl arası öncesinde anadolu’ya afrika üzerinden geçiş yapmış. bir şekilde anadolu’ya uyum sağlamış. bu arada uyum sağlayanlar sadece pars değil; aslan, çita ve leopar gibi hayvanlar da 100 yıl öncesine kadar anadolu’nun dağlarında yaşıyormuş, “-muş” eki ile bir cümle bitirdim dikkat ederseniz; artık yoklar. olsalarmış, şimdilerde kapıyı açınca karşımıza çıkan sokak köpekleri yerine, sokak aslanlarına filan rastlayabilirdik. biraz abarttım sanırım. neyse.

    aşağıdaki fotoğraflar 1900'lü yılların ortalarına doğru çekilmiş. birçok avcı, bu hayvanları katletmiş, onlarla fotoğraflar çekilebilmiş.
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg

    mesela, aşağıdaki resimde göreceğiniz mantolu hasan, tam 15 parsın katiliymiş. zaten anadolu parsına onun zarar verdiği kadar başka kimse zarar vermemiş.
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg

    ve yavaş yavaş son panterlere/parslara doğru gelelim. önce 1967'de katledilen panterden bahsedelim. bildiğimiz bolu dağı’nda bir panter, avcılar tarafından vuruluyor, daha sonra leşi samanla doldurulup, para karşılığı insanlara gösteriliyor. o gün yaşanılan bu katlediliş, gazetelere şöyle yansıyor:
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/…=181

    ve geldik son panterimiz benekli’yi anlatmaya. hala hayatta olan ve son parsımız benekli’nin saldırısına uğrayan havva köksal’ın hikayesi, aynı zamanda benekli’mizin de hikayesi:

    "17 ocak 1974 sabahı, havva köksal dere yatağı boyunca aşağıdaki bahçelere, yer elması toplamaya gidiyordu. önden yürüyen kocası ve kayınbabası gözden kaybolmuşlardı. şimdi dozerle doldurulmuş olan, o zamanki dere yatağında kocaman, benekli bir kedi yatıyordu. havva hayatında ilk defa böyle bir hayvan görürken, belki benekli de hayatında ilk defa bir insan görüyordu. benekli, anadolu’da görülen son anadolu panteri’nden başkası değildi. havva köksal, benekli ile olan buluşmasını şöyle anlatıyordu:

    - şöyle uzun kuyruklu upuzun “bir şey”, orada yolun kıyısında yatıyordu. onu görünce geri geri gitmemle şak deyip kuş gibi üstüme konması bir oldu. kolumdan tuttu silkeledi; gözlerimi açtığımda yanımda köpek oturağı gibi oturuyordu. yine gitmişim kendimden. o sırada odundan süleyman geliyormuş, onu görünce kaçmış.

    benekli, dört beş metre uçup havva’nın kolunu kaptığında, o silkelemede kol kırılmıştı. ama bir gerçek daha vardı, benekli’nin öldürme amacı yoktu, baygın havva’nın yanıbaşına oturup beklemeye başlamıştı. (leoparlar yalnız yaşayan, gece hayvanlarıdır; iki yılda bir, genellikle de ocak ve şubat aylarında çiftleşirler. avlarını boynuzluysa boğazından, boynuzsuzsa ensesinden ısırarak öldürürler. 17 ocak’ta, gündüz vakti, yerini yurdunu terkedip dolaşıyor ve dibinde savunmasız yatan insanı öldürmüyor olması, kendisine aştan ziyade eş aradığını düşündürmektedir).

    havva köksal, sohbet sırasında;

    - çok müthiş, temiz, yani o kadar güzeldi ki, üzerinde kir yoktu. halı gibiydi, onun canlı hali bambaşkaydı…

    ya da:

    - belki de kendim tepinirken kırmışımdır kolumu.

    gibi sevgi, koruma ifadelerini bolca kullanıyordu. yani benekli, onun kolunu kırmış ancak onu öldürmemişti; bu durum havva köksal’ın benekli’ye dost gözüyle bakmasına sebep olmuştu."

    ve benekli’yi öldürmek isteyenler harekete geçmişti bile. ahmet çalışkan müthiş bir avcıydı. “kapı” denilen, vahşi hayvanların geçiş yapacağı yolakları iyi bilirdi. benekli’nin geçebileceği kapıyı tahmin edip, kargaların da telaşlı iniş çıkışını gözleyip, köyün yukarılarındaki kızıl meşe mevkii’nde pusuya yatmıştı. ve yanılmamıştı.benekli can havliyle kapıdan geçerken ahmet çalışkan 1980 sonrası devlete teslim edeceği mavzerini (mauser) doğrultup atışını yapıyor, yüz elli metreden benekli’yi vuruyordu. artık yaralı panter kaçmaktan,izini kaybettirmekten vazgeçmiş, can havliyle kuru meşeleri söke söke ahmet çalışkan’a doğru koşmaya başlamıştı.

    birisi sağ kalacaktı; ahmet çalışkan üzerine koşan yaralı pantere dokuz defa ateş ediyor, yedisinde vuruyor, panter ise hala koşarak geliyordu. artık iki metre kalmıştı, çalışkan son atışını yaptı ve çene altından giren kurşun benekli’ye takla attırarak döş üstü yere yatırdı.

    benekli can çekişirken, yanına oturup onu sevmeye başlamıştı. hala bilemiyordu; neyin nesiydi bu alacalı hayvan? ahmet çalışkan 1994’te astımdan ölmeden önce şimdi bağözü köyü’nün muhtarı olan oğlu zekeriya çalışkan’a o anki tarifsiz hüznünü anlatacaktı. ahmet avcı ile benekli’nin resmi de budur efendim:
    http://denemedirdenemedir.files.wordpress.com/….jpg

    işte böyle bizim anadolu panteri, parsı ya da leoparının hikayesi. her ne kadar son panter bundan 34 yıl önce görülmüş olsa da hala anadolu’nun bazı ıssız dağlarında çok az sayıda da olsa bu hayvanların yaşadığı söyleniyor. ancak bu sadece tahmin, elde herhangi bir resim ya da video şimdilik yok. aslında açıkca söylemek gerekirse, belki de resim vb. kanıtlar var ancak halka açıklanmıyor. çünkü hala anadolu’da bu hayvanları öldürmek kahramanlık sanılıyor ve o “kahramanlar” da anadolu parsının yıllar önce bu topraklara veda ettiğini sanıyor. eğer yeniden onların varlığını öğrenirlerse elde silah, yeni beneklilerin peşine düşecekler.

  • bugün (dün yani artık) ilk avukatlık ücretimi almamla sonuçlanan diyalog türü.
    (aldığım maaş ayrı. o iş kanunu'na dair bi hadise. neyse, farkı anladın sen.)

    büyükçekmece adliyesi, 15.05.2009. saat 12 olmak üzere. hakim çıkmadan ona bi yetişmeye çalışıyoum. bu arada koridorda...

    - afedersiniz, avukat mısınız?
    - evet buyrun?
    - ya benim bi dilekçe yazmam lazım yardımcı olur musunuz?
    - tamam olurum ama acelem var, 5 dk bekle yardım edicem...

    (hakimle konuşulur, kalem'le konuşulur, iş halledilir, yardım isteyen vatandaşa dönülür)

    - ben kefaletle serbest kaldım ama sonra beraat ettim, şimdi o kefaleti geri almak istiyorum, dilekçe yaz dediler ama nasıl yazılır bilmiyorum.

    elinde beraat kararı da vardır, kelime kelime yazdırılır dilekçe. çünkü çocuk gerçekten bilmiyor, tamamen alakasız olayla.
    ne yapması gerektiği anlatılır filan. git hakimden imza al, imza aldıktan sonra git bi de fotokopisini çektir sende dursun vs vs vs...

    - çok teşekkür ederim, allah razı olsun, çok sağol vs vs vs
    - ya yok bişey büyütülecek, önemli değil, sen sağol.
    - açlığın var mı?
    - yok, teşekkür ederim.
    - sana borçlu kaldım ya, yemek ye istersen ben öderim, allah razı olsun.
    - borç yok, allah senden razı olsun.

    ayrılınır, yemeğe çıkılır, yemekten gelinir. bizimki hala adliyede. selamlaştık. 5 dakika geçmeden geldi bu, elinde iki tane yarım litrelik su.

    - birini sana aldım, bari bunu al, ferahlarsın iyi gelir. teşekkür niyetine.
    - ben teşekkür ederim. iyi düşünmüşsün.

    böylelikle, ilk ücretimi de almış oldum yarım litre su olarak.

    babama anlattım bunu, o zemzem suyu gibi şimdi dedi. öyle vallahi.
    damla damla içicem onu, sevdiklerimle paylaşa paylaşa.
    çok mu duygusalım acaba?

  • renkli fotoğraflar üstünden çok zaman geçince siyah-beyaz olur zannederdim. büyüklerin fotoğrafı siyah-beyazdı. ben de bakardım fotoğraflarıma sürekli siyah-beyaz olmuşlar mı büyümüş müyüm diye.