hesabın var mı? giriş yap

  • standart prosedür biliniyor zaten. püf noktalarına geçelim.

    - kullanılan malzemelerin ısısı aynı olmalı. örneğin yumurta kesinlikle buzdolabından cıkar cıkmaz kullanılmaz. tereyağ da ne çok cıvık ne de cok sert olmalı.
    - yumurta sarısı ve beyazı ayrı çırpılır.
    - yumurta sarısı ile her zaman şeker çırpılır, yumurta akı kar haline gelince diğer karışım harmanlanarak yedirilir. yumurta akı kesinlikle sönmemelidir. spatula kullanın.
    - sade su kullanmayın. soda ya da gazoz kullanın.
    - ekleyeceğiniz un u direk dökmeyin, süzgeç yardımıyla eleyerek ekleyin. hava almasını sağlayın. kabartma tozu kullanacaksanız un ile eleyerek ekleyin.
    - kakaolu yapacaksanız biraz süt ilave edin, kakaonun hamuru daha iyi emmesini sağlar.
    - kek kalıbınızı yağlıyorsanız hamurunu dökmeden içerisine un yada kakao serpiştirin.
    - kek kalıbınıza ideal ölçüde hamurunuzu dökün. çapı 25 cm iyidir.
    - ideal pişirme sıcaklığı diye birşey yok. kısacaksınız o fırının derecesini. 180 derecede pişmesi gerekiyorsa ilk 10 dk 180, sonra 160 dereceye düşürmek gerekir. sabit derecede kek güzel olmaz efendim.
    - fırınınızın kapasitesinin yarsından fazlasını kek yapımında kullanmayın. fırınınız 4 kalıp kek alıyorsa iki kalıp kek atın içine.
    - fırınınız konveksiyon (fanlı) ise kabarma işlemi biraz daha fazla olabilir fakat pişme esnasında içindeki nemi aldığı için çabuk bayatlar.
    -alimünyum folyoyu pişirme esnasında üzeri yanıyorsa koyuyoruz. elinize her aldıgınız kalıbı şuna sarmayın.
    - meyveli yapacaksanız nişastaya bulayın. böylelikle dibine oturmaz ve lütfen en son ekleyin şu malzemeleri.
    - kabartma tozu eklediğinizde mikser vurmayın. birde kabartma tozunu direkt ekleyecekseniz içine limon sıkın.
    kek fırının alt gözünde pişirmeye başlanmalıdır.
    - daha sonra pişmesine göre üste alınabilir.
    - farklı kek çeşitlerinin pişme süresi değişir.
    - kek kalıbı çok yüksek olmamalıdır.
    - fırından çıkarınca kalıbı ters çevirip üzerine ıslak bez konularak bekletilirse kalıptan kolay çıkabilir.
    - sıcak kek kalıptan zor çıktığı gibi soğuk kek'te kalıptan zor çıkar.
    - kek malzemesini karıştırdınız, fırına atacaksınız. bu esnada bir çay kaşığı sıcak su eklerseniz kabarma işini biraz daha sağlama almış olursunuz.
    - kekimiz pişince fırın kapağını açıp bekliyoruz. hemen almayın içinden şunu.

    aklımdakiler şimdilik bunlar efendim.

    edit: imla.

  • yazıda anlatılana göre çevredeki insanların tepki vermemsi ile sonuçlanmış bir girişimmiş. bahsi geçen kadınla sevgilisi öpüşüyor olsaydı, ahlak elden gidiyor diye atlanırdı hemen üstlerine. garip gerçekten, çok garip.

  • bütün bu yapılanlar türkiye'deki eğitim sistemini berbat hale getirmek ve kaliteyi iyice düşürmek içindir. eve ödev verilmeyecek dediler bizim velilerimiz ise çok sevindi ama yapılan tembelliğe alıştırmak ve çocuğun evde eline kitap almasını engellemekti. tekli eğitime geçiriyorlar ki sınıflar kalabalık olsun çünkü onlar da biliyor elli kişilik sınıflarda eğitim filan asla olmaz. çiftli eğitim yapıyoruz sınıfım kırk bir kişi. vakıflar ve sendikalar eğitimin göbeğine alındı ki ideolojilerini rahatlıkla aşılayabilsinler. erken yaşta çocukları okula başlattılar amaç oyun oynama çağındaki çocuğu elli kişinin olduğu dört duvar arasında zorla tutmak böylece çocuk hayatı boyunca okuldan nefret etsin. sürekli yazı sistemini değiştirip dur kafaları karışsın, bilime, sanata, kültüre harcayacağın zamanı yirmi dokuz harfi bir el yazısı bir düz yazı şeklinde yazdırmakla uğraş. ders saatlerini kısalt fakat teneffüs sürelerini uzat ne kadar boş gezerlerse o kadar iyi. matematik, fen, türkçe derslerini olabildiğince azalt, eve ödev vermek de yok zaten bunun yanında ver verebildiğin kadar din derslerini ki ülkede zihni pırıl pırıl, araştıran, soran, sorgulayan, kolay kandırılmayan, ilkeli çocuklar yetişmesin. en son tatil sürelerini iki hafta daha eklediler. bol bol tatil yaptır eve ödev de verme. sonra her sene bir sınav sistemini değiştir, dur. sonra al sana tam istedikleri gibi bir gençlik!!!

  • yaşamak denmiş ama bu sadece hayatta kalmak. amaçsız bir yaşam, tatsız tuzsuz bir yemek gibidir sonuçta. hayatın evreleri vardır, ve bu evrelerin düzenini bozduğun da, tüm senkronu kaçırıyorsun. eğitim gibi, bir eş bulmak, bir çocuk yetiştirmek gibi. 40'ında 20'lik delikanlı gibi dolanmak ne kadar cezbedici gibi görünse de bu böyle. yaşayıp, büyüyüp, sorumluluklarımızı yerine getirip ölmek zorundayız hepimiz.

  • kelime başına ücret mi alıyorlar nedir.. mesela:

    “ya rab! şu anda şu mekanda şu yerde şu mübarek camide seni anmak, seni zikr etmek için toplandık, bir araya geldik, evlerimizden işlerimizden ayrıldık, çocuklarımızdan ayrıldık, buraya geldik, huzurunda hazır nazır olduk, dua ediyoruz, sana el açıyoruz ya rab! ellerimizi şuna buna değil, sana kaldırıyoruz, sana yalvarıyoruz, içimizi sana döküyor ve senin için deşarj oluyoruz.”

    özet: “şimdi buradayız ve dua ediyoruz.”

    bir başka örnek: “demek ki neymiş efenim, maddi imkanı el veren, yeterince parası olan, ekonomik durumu iyi olan kimseler için hacca gitmek artık bir vecibedir, bir görevdir, boynunun borcudur ve bu borç ancak ve ancak bizzat ve bilfiil hacca giderek ödenir, yerine getirilmiş olur. eğer bu kişi, bu tuzu kuru şahıs hacca gitmezse (şimdi hepsini ters çevir) bu vecibeyi ifa etmemiş, görevini savsaklamış, boynunun borcunu ödememiş ve dolayısıyla ne yapmış olur, yapması gereken bir şeyi yapmamış olur (kişi hacdan geldi bu arada cümle bitene kadar).”

    özet: zenginsen hacca gitmen şart.

    biri buna dur diyecek mi, yoksa “dur yapma, etme eyleme” şeklinde eş anlamlı kelimeler mi kullanmamız gerekiyor?

    lâhika edit ilave ek: 500 yıl öncesinden gelen giri özetini de buraya koyalım:

    koyup tesbih-i mercânı* seni kim dinler ey vaiz
    mufassal kıssa başlarsın, garîb efsane söylersin
    bâkî

    ayrıca: bu ortak duygumuzun desteklerinizle gündeme gelmesinden mutlu mesut ve bahtiyar oldum. allah cümlenize sağlık, sıhhat ve afiyet (3in1) versin, bakın benim cümleme verdi bile!

  • zaman çok hızlı geçiyor. ufak bi hesap yaptım. iki gün sonra ben tam 34 yaşında ve tam 22 yıldır babasını görememiş biri olucam.

    bu 22 yılda o kadar çok şey birikti ki ona söylemek istediğim nereden başlasam bilmiyorum. cenazesinin olduğu gün "ne kadar çok seveni varmış babamın geldiğinde söyleyelim" demiştim annemede daha bi hıçkırarak ağlamıştı. ölümü, ölenin artık gelmeyeceğini hemen kabullenemiyor insan. ağzımdan öyle kaçmıştı işte.

    başlarda kızgındım hep. sanki ölmeyi o istemiş gibi söyleniyordum sürekli kendi kendime. allaha da kızıyordum. dedem daha yaşlı o ölseydi babamı almasaydı allah. bi kaç ay sonra dedem de öldü zaten evlat acısına daha fazla dayanmadı kalbi. o da ölünce kaldık dımdızlak. evin hatta ailenin tek erkeği olmak 12 yaşındaysanız biraz zor oluyor. maddi olarak söylemiyorum. babamın 39 yaşına kadar yaptığı serveti çok uğraşmama ramen 22 senede bitiremedim. şu an ölsem kendi oğluma mirasım babamdan bana kalanların bir kısmı olacak :/

    konuyu dağıttıkça dağıtıyorum. uzun lafın kısası babama bir kez olsun "seni seviyorum baba" demeyi çok isterdim. sanıyorum ki hiç söylememiştim sağlığında. anneme de söylediğimi hiç hatırlamıyorum. şimdi arayıp söylesem " niye bu kadar çok içiyorsun oğlum" der. yarın da şu anki cesaretim olmaz. ben niye böyle bi adamım ya?

    kafa güzel olunca uzatıyorum böyle. buraya kadar okuyup sarhoş muhabbetimi çekenlerden özür diliyorum.

    son sözlerim babama olsun. söylemek isteyip de söyleyemediklerimin bir kısmı;

    " babacım ben seni çok seviyorum.. çok özlüyorum.. oğluma senin adını verdim. babacıııım diye seviyorum onu. ben sana layık bi evlat olamadım ama oğlum umarım senin gibi bi insan olur. gözlerim yanıyor baba. sanırım toz kaçtı. bu arada cenazene o kadar çok kişi geldi ki inanamazsın. ne çok sevenin varmış"

  • [ ] sevgilinin evlilik konusunu acmasi
    [ ] ilk "sonra konu$alim" jokerini kullanmak
    [ ] ikinci "sonra konu$alim" jokerini kullanmak
    [ ] sevgilinin "ahmet" jokerini kullanmasi