hesabın var mı? giriş yap

  • küçülme değildir fit olmadır o.
    dusunun kilolusunuz. doktora gidiyorsunuz ve kilo vermenizi söylüyor. siz de kilonuzun yüzde 1.8 ini kaybediyorsunuz. rahatliuorsunuz bir anlamda.

    oh be ak troll gibi yazmak çok kolaymış.

  • içeriği okumadım ama çok da iyi olan olay. bu konudan çok çektim.

    türkiyenin en güzel tatil beldelerinden birinde büyüdüm. biz yaz kış ordayız. ama annemin babamin akrabalarının ve arkadaşlarının aklına gelmemiz ve ziyaretimize gelmek istemeleri nedense hep haziran ağustos arası oluyor.

    bi kere evde belki 17 kişi filandik. herkes bedava tatil yapmaya gelmis. senelerdir görmediğimiz babamın kuzeni ve is ortağı, ve adamın kızları filan bile bizde. balkonda yatıyoruz biz kendi evimizde filan. hadi o zaman çocuğum da. simdi olsa ne yaparım bilmiyorum. aslında biliyorum, kovalarım hepsini. zavallı annemin yaz tatilleri millete hizmetle gecti ya.

    dahası var, babam kaza geçirmiş hastanede yatarken "telâşlanıp " gelen kardeşleri gelirken mayo ve havlularını unutmamışlardı. ben de össye hazırlanıyorum, eve uğramıyorum doğru düzgün. bi de giderlerken laf yemiştim yeterince hizmet etmediğim için.

    geçen senelerden birinde biseyleri bahane edip yine bedava tatil yapmaya çalışan baska bir kuzenimi, çok yorgun oldugumuzu ve ailecek olmak istedigimizi söyleyerek reddettim. en son orası benim dayımın evi diye bagriniyordu. (dayısı babam oluyor).

    büyüdükçe hepsinin ayağını kestim böyle böyle. babam da beni bahane edip önlerini kesmeye başladı sağ olsun.

    kahrolsun misafirlik. daha doğrusu gelenekler adı altına beles tatilcilik.

  • 25 ekim 1958'de, yani isveç akademisi'nin ödülün edebiyat dalında kendisine verildiğini resmi olarak duyurmasından iki gün sonra pasternak'ın akademiye gönderdiği telgraf şöyledir: "çok müteşekkirim, minnettar, onur duymuş, şaşkın, utanmış"
    ["immensely thankful, touched, proud, astonished, abashed."]
    ancak 29 ekim'de bu telgrafı bir başkası izlemiş, ve pasternak ödülü reddetmiştir: "ait olduğum toplumdaki anlamını düşünerek, bana verilen bu hakedilmemiş ödülü reddetmek zorundayım. bu gönüllü geri çevirmemi memnuniyetsizlikle karşılamayınız." ["considering the meaning this award has been given in the society to which i belong, i must reject this undeserved prize which has been presented to me. please do not receive my voluntary rejection with displeasure."]
    isveç akademisinin, reddin ülkenin bir takım yetkililerince dayatıldığı konusundaki yorumu işte -benim beceriksizce türkçeleştirmeye çalıştığım- bu telgrafa dayanmaktadır.

  • okçuluğuyla ünlenmiş bir zat. yanlış hatırlamıyorsam 841 metre gitmişti attığı ok, neredeyse 1 kilometre. kafanızda bir hayal edin 1 kilometreyi, okun şiddetini, alacağı rüzgarı, havada mermi gibi gitmesini... dehşet. günümüzde modern yaylarla bile bu kadar uzak mesafeye atılamamış sanırım, en çok buna şaşıyorum. adam nasıl bir kuvvet uygulamış öyle ya? bir de düşünün, 40-50 libre yaylar mülayim yay olarak geçiyor osmanlı'da. bu adam yaklaşık 1 kilometre ok atmak için en az bi 90-100 libre yay kullanmıştır diye düşünüyorum. yani 50 kilo. daha düşük libreli bi yay olsa, atılan ok imkanı yok o kadar gidemez. 50 kiloyu da günümüz insanı 2 eliyle asılsa çekemez, adamda nasıl bir kaslı vücut vardı acaba... insan gerçekten hayret ediyor, ben bugün 50 libre yayı anca çekebiliyorum (25 kilo).

    düzenleme: iskender'in attığı ok 847 metre imiş.

  • elde sensin dilde sen, gönüldesin baştasın;
    escobarın dünyayı dolandırdığı yaştasın.

    dizeleri ile selam gönderiyoruz buradan kendisine.

  • hasattaki meyve büyüklüğünün kırmızı şarap kompozisyonuna olan etkisi için bir çalışma yapılmış ve şu sonuca ulaşılmıştır:

    bağcılıkta klasik bir görüş, küçük üzüm meyvelerinin en iyi kırmızı şarapları ürettiğini beyan eder. şarap üreticileri arasında bu varsayımın popülaritesi, üzümdeki kaliteli kırmızı şaraplar elde etme potansiyelini ölçmek için hasattaki meyve büyüklüğünü bir araç olarak görmelerine yol açar. bu sorunu ele almak için, aynı kültürden elde edilen ve yetiştirme sırasında aynı fizyolojik koşullara maruz kalan iki bağ, hasattaki ortalama üzüm boyutundaki farklılıkları nedeniyle seçilmiştir. her iki kökenden elde edilen üzümler aynı şekilde kırmızı şarap yapımı için karakterize edilmiş ve kullanılmıştır. alkolik fermantasyon sırasında uçucu bileşiklerin ve fenolik bileşiklerin salınımı izlenmiş ve üretilen şaraplar kimyasal olarak karakterize edilmiştir.

    "büyük üzümlerin teorik yüzey/hacim oranı daha düşüktür, ancak daha kalın kabuklara ve daha büyük oranda kabuklara sahiptir. daha büyük oranda derilere sahip üzümlerden yapılan şaraplar, daha yüksek miktarlarda fenolik bileşikler, terpenler, uçucu asitler, asetat esterleri ve polisakkaritler içerir. sonuçlara göre, üzüm derisi ekstraksiyonunun meyve boyutuna göre cilt oranıyla daha fazla ilişkili olduğu görülmektedir. bu nedenle her zaman daha küçük üzümler daha koyu kırmızı şaraplar üretmez."

    sayısal verilerle desteklenen bu araştırmanın tamamına ve makaleye ulaşmak için:

    gil, mariona & ubeda, cristina & barrio-galán, rubén & peña-neira, alvaro. (2019). ımpact of berry size at harvest on red wine composition: a winemaker's approach. journal of the science of food and agriculture.

    görsel

    görsel

    düzeltme: görseller eklendi.

  • zihin yorgunluğu beden yorgunluğundan daha ağır olabiliyor neden ki bu tepki? yine malesef bir takım empati yoksunlukları..

    edit: birtakım olmalıymış arkadaşlar düzeltme yedim
    edit2: maalesef. oldu mu tdk çalışanı yazar kişiler?

  • internette gorup de baslik acilmayacak bir sey kalacak mi dedirten baska sacma sapan bir video. biz de ergenlik yasadik ama hic bir zaman bu kadar abazan olmadik. eksinin abazanlari yakinda saci acik kadin gorse gelip baslik acacaklar.