hesabın var mı? giriş yap

  • bu şehirde dedeleriniz veya onların babaları akıllıca iş yapıp onlardan size, sizi diğer insanların önüne geçirtebilecek kadar bir taşınmaz miras bıraktıysa işte o zaman istanbul dünyanın en güzel şehri oluyor. ama siz dımdızlak kendi çabalarınızla bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız da işte o zaman da bu şehrin kaosunda kaybolup gidiyorsunuz.

  • yılbaşı geliyor diye kapı süsü aldık ama ödümüz kopuyor çalacaklar diye. sonradan görmelik de pek zormuş.

    evdeyken takalım giderken çıkaralım diyoruz*

    noeliniz şimdiden mübarek olsun*

  • bir uçak tasarım mühendisi olarak cevaplıyorum: ağırlık.

    uçak tasarımı bir kapitalist sistem olsa, paranın yerini ağırlık alırdı.

    ağırlık arttıkça hava aracının tüm performans değeri düşer ve maliyeti artar.

    eğer siz bir kara aracacina uçuş özelliği eklerseniz, bu size berbat bir performansa karşılık çok yüksek işletim maliyeti doğurur.

    eğer tüm bunlara rağmen hala "ben uçan araba kullanırım ve bundan en az bin adet alırım" diyorsanız, zor değil, bir firma size bunu üretir.

    uçan araba yerine havacılığın gelecek hedefi hava taksileridir (air mobility).

    dikey iniş kalkış yapabilen şehir içi uçuş hatlarında çalışacak, otonom sistemler yardımıyla güvenlik risklerini önleyecek, elektrik tahrikiyle çevreyi kirletmeyecek, yeni keşfedilen sonsuz pervane tipleriyle sessiz uçuş yapabilen hava taksilerinin muhtemelen 10 sene içerisinde pilot bölgelerde uçuşa başladığını göreceğiz.

    hava taksilerini karada araba gibi sürebilmeniz için hava araçlarının sertifikasyonunun yanı sıra kara araçlarının da sertifikasyonlarını yerine getirmeniz gerekecek. bu muhtemelen verimsiz bir ürün üretmenize neden olacak.

    bunun yerine hala uçan araba istiyorsanız deneysel olarak çalışmalar yaparak bu konseptin optimumunu bulabilirsiniz. hala bu ürünün satılabileceğine inanıyorsanız da üretebilirsiniz pek tabii.

    ama şu anlık havacılık endüstrisinin sıradaki hedefi söylediğim gibi hava taksileri.

  • - ehe ehe baba adımızı da yazalım mı (öğrencilerin sınav kağıdına ad soyaddan baska bilumum sey yazmalarını talep eden hocaya sorulan sımarık soru)
    - biliyosan yaz tabi. (hocanın cevabı)
    gercek bir öyküdür

  • maç sonrası röportajıyla beni güldürmüş genç yetenek.

    spiker: türk milli takımını seçme süreci nasıl gelişti?

    hakan: ben zaten u16-u17'de de milli takım forması giydim. sadece 1 defa almanya milli takımında oynadım. orada da kendimi hiç iyi hissetmedim. arkadaşlık yoktu, kimse birbiriyle konuşmuyordu.

    "insan yemekten sonra bir çay-kahve içer, sohbet eder."

    sen istesen de yapamazmışsın orada, iyi ki geldin.

    edit:facia yasadim uyarmış, imla.

  • biz zamanlar polisken 4-5 kere kadın erkek kavgasına denk geldim. usulca yanaşıp tarafları ayırıp, adamın duyamayacağı bir mesafeye ilerleyip "hanımefendi şikayetçi misiniz?" diye sorduk. sadece 1 tanesi sikayetçi oldu. adamın taşkınlığı devam edince kelepçeledik merkeze aldık.

    diğerleri "hayır sorun yok o benim kocam/sevgilim." dedikleri için mecburen arkamızı dönüp yürüdük. çünkü direk müdahale eden arkadaşlarımızın mağdur olduğuna sahit olduk.

    adam darp edildiği için (aslında zor kullanıldı) sikayetçi oldu, kadın ben yardım istemedim ki dedi. ve arkadaşlarımız sokaktan geçen masum bir insanı döven sivil vatandaş gibi yargılandı.

    tanıdık geldi di mi "ben yardım istemedim." cümlesi.

    soran arkadaşlar için edit: yaralanma ya da "kan" yoksa yukarıda dediğim gibi yapacak bişey de olmuyor. fakat yaralama mevcutsa zaten "suç" oluşmuş olduğu için gereği mutlaka yapılıyor.