hesabın var mı? giriş yap

  • bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar:
    'şoför söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır? '
    şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde;
    'bilemedim bakanım' diyor.
    bakan cevap olarak:
    'eşeğe çüş diyince, şoföre ise dur diyince durur' demiş.
    bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş.
    belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana:
    bir soru sorabilir miyim bakanım' der. bakan da:
    'sor bakalım' der.
    şoför sorar: 'eşekle bakan arasında ne fark vardır?'
    bakan bir süre sonra:
    'bulamadım şoför söyle bakalım' diyor.
    bunun üzerine şoför de:
    ' vallahi bakanım ben de bulamadım... '

  • yoğurdun lezzeti tuzun belirli bir aralıkta olmasını gerektirir. ayran yapmaya çalışırken kattığın su ile yoğurdu seyrelttiğin için oranı yakalamak için biraz tuz ilavesi yapman gerekir. bu kadar basit. biraz düşüünsen çok basit aslında. basit, basit, basit!

    edit: yeni gördüm. sodyum klorür'den başka tuz bilmeyen laf atmaya kalkmış. ne desem bilemedim.

    yıllar sonra gelen edit: ara ara oylanıyor bu entry. kendini unutturmuyor. süt, yoğurt, ayran ilişkisinde tuzun yeri üzerine hangi tuzlardan bahsedildiğine dair bir şeyler paylaşayım.

    "süt tuzları: sütteki tüm metal iyonlarını, organik ve inorganik anyonları kapsar. bu tanıma göre iyonize gruplar içeren ve katyonlarla tuz benzeri bileşikler içeren süt proteinleri de girebilir.

    süt tuzlarının büyük bir kısmı serum içerisinde çözünmüş halde, bir kısmı da kolloidal halde veya yağ globüllerine absorbe edilmiş halde bulunur.

    mineral maddeler sütte klor, flor, fosfor asidi, kükürt asidi, limon asidi gibi anyonlarla bileşik oluştururlar. katyon ve anyonların karşılıklı etkileriyle sütün tuz sistemi oluşur. minerallerin toplam miktarı oldukça sabittir. çok az orandaki değişiklik bile tuz sisteminde önemli kabul edilir. diğer süt bileşenleri gibi tuzlar da kandan meydana gelir. ancak filtre sistemi nedeniyle ikisi arasında miktarsal farklılık vardır.
    iyonlar önem sıralarına göre aşağıdaki gibidir.

    makro elementler :
    katyon ( na+, k+, ca++, mg++)
    anyon (cl-, po4-, so4-, hco3- sitrat iyonları)

    iz elementler :
    katyon (fe++, rb++, zn++, li+, cu++, ba++, co++, pb++, al+++, mo++, sn++, ct++, sr++, ti+++, mn++, ag+, v+++)
    anyon (f-, j-, br-, b, si, se )

    süt tuzlarının miktarları (mg/l)

    sodyum - 500
    potasyum - 1450
    kalsiyum - 1200
    magnezyum - 130
    toplam fosfor - 950
    inorganik fosfor - 750
    klorid - 1000
    sülfat - 100
    karbonat(co2 olarak) - 200
    sitrat (sitrik asit olarak) - 1750

    kaynak : tıktık

  • "almanya yenilgisini unutturacagiz" diye buyurmustu hiddink bu mac arifesinde. unuttuk valla. hakliymis adam. isini biliyor.

  • teoman'ın 2000 yılında çıkardığı "onyedi" adlı şarkısında bahsi geçen kızların bugün 30 yaşında olması durumu.
    acı gerçek hatta acımasız gerçek.

  • ilk üretildiği zamanlardan beri süregelen headstock kırılma sorunu vardır bu gitarın. çünkü mühendislik olarak hatalı tasarlanmış. gitar yapımından veya ağaç işlerinden doğal anlamayan çalgıcı kitlenin "orjinal isteriz abüüü" diretmesiyle ve bunun zamanla gibson'un da politikası olması nedeniyle 2019 yılında çıkan bir gibson les paul'a dikkat etmezseniz, hafif bir darbeyle sapı headstock'a giden yerden çat diye kırılır.

    stres altına girecek bir parçayı tahtadan yapıyorsanız ağacı damarlarına paralel kesip stresi damarlara dik açıyla vermeniz gerekir. bunu yapmazsanız yükü damarlara verirsiniz ve tahta damar hizalarından kolayca kırılır. çizdiğim görselde alttaki tahta koyu renkli olan damar yerlerinden kırılırken üstteki yükü taşır.

    gitarda teller sapı çekip yamultmak isterler, sapın buna dayanması gerekir. üst eşikten sonra gitar sapı genelde geriye doğru biraz açı yaptığı için (stratocaster gibi bazı gitarlarda açı yok) tam o kısımda teller damara dik değil paralele yakın kuvvet uygular. kemanlarda sap kısa ve kalın olduğu için bu sorun olmuyor ama mandolinde ve gitarda üst eşik kısmı ince olduğu için bu sorun olabiliyor. carvin ve prs 10-11 derece, jackson 13 derece, epiphone 14 derece açılı headstock kullanırken gibson 17 derece kullanıyor. çok fazla.

    dolayısıyla ağaç işçiliğinde scarf joint denilen tekniğin kullanılması gerekiyor açılı headstocklarda. mandolinde ve naylon telli gitarda bu ciddi bir sorun değil ama elektro gitarda yük daha fazla, dolayısıyla neredeyse mecburi. bunu yapmıyorsanız o zayıf noktayı güçlendirmek için sap ile headstock arasına sırt verdirmeniz gerekiyor. neck volute denir buna.

    düz hali.
    kırık
    neck volute

    gibson les paul'da açılı headstock olmasına rağmen hem scarf joint yok, hem de neck volute yok. 1961'e kadar üretilen les paul'lerde scarf joint'i akıl etmemişler (eski flamenko gitarlarda bile var) sonra gitarın üretimi duruyor zaten, tutmuyor pek.

    60'ların ortasında ünlenmeye başlayınca 68'de yeniden üretmeye karar veriyorlar. bir sene sonra firma norlin'e satılınca bir çok şey değişiyor üretimi ucuzlaştırmak uğruna. farklı denemeler de yapılıyor, sap maple oluyor falan ses karakteri değişiyor. headstock kırılması şikayeti hep devam ettiği için 70'lerde sapa neck volute ekleniyor (yanlış ekliyorlar gerçi) ama kötü kalitede gitarlar yaptıkları için iyi gitaristler 50-60'larda üretilen les paul'leri tercih ediyorlar. 90'ların ortasına kadar üretim kalitesi oldukça kötü gitmeye devam ediyor. nadiren iyi serilere denk geliniyor.

    90'lardan itibaren ise özümüze dönüyoruz diyip, değişikliklerin çoğunu giderip 50-60'lardaki hali gibi olan traditional modelleri üretmeye başlıyorlar.

    epiphone'da kırılmaz. butik les paul'lerde de kırılmaz, onlar zaten gibson'dan çok daha kaliteli üretiyorlar.

  • bold pilot ; 90 lar turkiyesine damgasini vurmus ve 1996 gazi kosusunda kirmis oldugu rekor halen gecilememistir.

    biraz hikayesine bakalim isterseniz. tjk kayitlarina gore 21 nisan 1993 dogumlu bold pilot in orjini baba (persıan bold (ıre) anne rosa palumbo (gb) / ımperıal flıng (usa) dir. filmin fragmaninda da gordugunuz uzere halis karatas i efsane yapan atlardandir. turk atciliginin onde gelen ailelerinden atman ekurisine ait olan bu safkan ingiliz ati ilk yarisini 28 mayis 1995 te istanbulda kazanir. aslinda hikayenin onemli kismi o yillarda genc ve gelecek vaadeden bir jokey olan halis karatas la bulusmasidir. karatas la olan iliskisi gercekten cok farklidir. hatta atin sahibi ozdemir atman in kizi begum atman la da bu at sayesinde yakinlasir ve arkadas olurlar ve arkadasliklari ilerleyen zamanda evlilige kadar gider. jokeyler ve atlar arasinda bazen boyle ozel iliskiler vardir. mesela selim kaya ve kafkasli da bunlardan biridir. kafkasli da cok buyuk bir sampiyondu fakat jokeyi selim in de dedigi gibi cok fazla kosturuldu ve ne yazik ki atlar sahiplerini secemiyor.

    biz bold pilot in hikayesine geri donecek olursak ; yaris hayati boyunca 30 kez start alan bu safkan 21 kez birincilik ,4 ikincilik , 2 kez ucunculuk , 2 kez de dordunculuk aldi ve sadece1 kez tabela disinda kaldi. tabi kazandigi en unutulmaz yaris hic kuskusuz rekorlari alt ust ettigi ve halen kirilamayan 1996 gazi kupasi kosusuydu ki at yarisi tarihimizin efsane yarislarindan biridir. ali kayakit in muthis yorumuyla olay bambaska bir boyuta gelir. at yarisiyla ilgilenipte bu yarisi izlemeyen yoktur en dis kulvardan bold pilot geliyor diye bagiran ali kayakiy i unutmak tabiki mumkun degildir.

    1996 gazi kupasi kosusu

    yine bold pilot in 1996 yilinda duzenlenen uluslararasi bogazici kosusunda alman ekuriye ait galtee yi gecisi inatla pes etmemesi rakibinin ataklarina direnip vazgecmemesi ve son 50 metrede attigi sprintle kazandigi yaris efsaneler arasindadir.

    1996 uluslararasi bogazici kosusu

    ote yandan bold ,gazi disinda ankara , basbakanlik , sakarya , ismet inonu , fevzi cakmak gibi ingiliz atlarina mahsus ne kadar onemli kosu varsa hepsini en az 1 kez kazanmistir. yaris hayatini
    buradan inceleyebilirsiniz. son kosusunu ise 98 yilinin agustos unda kosar ve aygirliga ayrilir. aygirlik kariyeri yaris kariyeri kadar basarili olmasa da 45 tane yavrusu olur. aralarinda kendisine benzeyen daha dogrusu kendi basarilarina yaklasabilen pek yavrusu yoktur. bu arada şunu da belirtmek lazim ki filmde bold pilot i canlandiran at kendisi gibi kapkara olan oğlu ganesh tir.

    bold pilot sahada oldugu 30 yarisin 28 inde halis karatas la start alir. bold onu o bold u ayri bi yere tasir. hatta yanlis hatirlamiyorsam halis karatas bir programda bold un burnunun hafif yamuk oldugunu , kucukken yanindan ayrilmak istemedigi icin onunla birlikte disari cikmak isterken burnunu kapiya sıkıstırdıgıni anlatmisti. aralarinda ki hikaye gercekten cok ozel ve bu hikaye aslinda filmde de gorebileceginiz gibi cok iyi bitmedi. halis karatas ve bold pilot arasindaki iliski atin sahibi olan ozdemir atman in kizi begum atman la yakinlasmasini sagladi ve evlendiler. 2 cocuklari oldu. fakat begum hanim 2014 te elim bi hastalik sonucu hayata veda etti. esinin olumunden bir kac ay sonra duzenlenen 2014 gazi kupasi kosusunu halis karatas kazanirken finişi gectiginde atin ustunde ayaga kalkip alyansini operek galibiyetini esine hediye etmisti. hani filmlere konu olacak hikaye derler ya hakikaten oyle ve filmi de yapildi. 7 aralik ta vizyona girecek bu film umarim hepimizin beklentilerini karsilar ve salondan mutlu ayriliriz.

    seni hic unutmayacagiz sampiyon.

  • (bkz: kar)

    odaya girdiği zaman oleyy diye sevinçle koşup babamın omzundan karları alırdım. uzun bir palto giyerdi. zaten sürekli onu giyerdi. sonra avcunu açar ellerine suyunu damlatırdım. annem "yapma şunu silkelen de öyle gel" diye babama kızsa da o hiç annemi dinlemezdi. ne zaman kar yağsa babamla bu oyunu oynardık. işten yorgun gelse bile o uzun paltosuyla dağ gibi karşımda dururdu. karları alınca da sobanın yanındaki sandalyeye oturup avucunu açardı. ilk zamanları sobaya damlatıyordum ama cıbs cıbs diye annemin kafasını çok şişirdigim için babam sonradan hep ellerini açtı. "karışma hanım o gülünce benim yorgunluğum gidiyor" derdi.

    lan yaşım 30'u geçti. halen dertli olup çıkmaza girdiğim zaman kar yağınca doğru babamın yanına giderim. alırım toprağının üstündeki karları tek tek mezarına damlatırım. ruhuma çok iyi geliyor, umarım ona da geliyordur.

  • cenazesine hangi ülkelerden hangi düzeyde katılımın olduğuna bakınca somut olarak görülen durumdur.

    ziyaret ettiği ülkelerde 'burada istenmiyorsunuz' diye gazete manşetlerine çıkan, bütün otellerin 'yerimiz yok' diyerek rezervasyon yapmayı reddettiği, diplomatik rezalet çıkmasın diye evsahibi hükümet ricasıyla zar zor bir otelde yer ayarlanabilen birinin arkasından 'belki çaldığı kemiklerden bize de atar' diye koşuşturan zavallıların anlayamayacağı bir mertebedir.