hesabın var mı? giriş yap

  • + sigara içiyor musunuz?
    - içmiyorum.
    +hah bu da çok iyi. genel müdürümüz sigara içen elaman istemiyor
    -neden ki?
    +işte bağımlılık olarak görüyor bunu, zayıflık olarak görüyor. bir de çok molalı çalışıyorlar tabi.
    -ben de günde en az beş kere çişe çıkarım.
    +(...)
    -en az bir kere de sıçarım.
    +(...)
    -ama tabii nereden bilecek ki sayın genel müdür bunları.
    +(...)
    -sigara içmiyorum demiştim, siz de çok güzel demiştiniz. oradan devam edelim konu bulanmasın.

  • ülkede deprem vergisi toplanıyor hükümet o vergiyi yola harcadık diyor ve harcadık dediği yollar depremde kullanılmaz hale geliyor.

    az bile söylemiş

  • yeniçeri ocağı daha yeni dağıtılmış, sultan mahmud ahâlinin arasından yürüye yürüye haliç kıyısındaki binlerce yeniçeri cesedine doğru yürüyor ve o sırada bir hâtun dans ede ede şarkı söylemeye başlıyor ikinci mahmud'un önünde:

    bu devirde kimse sultan değil
    hükümdar değil
    bezirgan değil
    bu kadar güvenme hiç kendine
    kimse şah değil
    padişah değiiiil.

    ...

    şüphesiz ki bu hâtun kişisi tarihe geçerdi ancak orada son nefesini de verirdi.

    türkler, önceleri hallak dedikleri kimselere daha sonra " berber " demeye başlarlar. bunun sebebi özellikle istanbul'un fethinden sonra venediklilerle gelişen ticarî ve kültürel ilişkilerdir. venedikliler, " barbier " demekteydiler bu kimselere.
    tabii avrupa'dan yeni bazı tıraş malzemeleri de payitaht'a getirilir. hallak gider berber gelir.
    mühimme defterlerinde de " berber " ifadesi kullanılır.

    19. asrın ikinci yarısından itibaren hızla yükselişe geçen batılılaşma fikri ve yükselen fransızlaşma merakı nihayetinde de " kuaför " tabiri girer dilimize. nâm-ı fransuva: coiffer!
    günümüzde de artık en yaygın kullanımı bu şekildedir zaten.

    osmanlı imparatorluğu, üçüncü selim döneminde ilk ciddi batılılaşma adımlarını atar ve 3. selim öldürülür.
    ardından tahta çıkan ikinci mahmud da modernleşme çalışmalarına devam eder. günümüzde dahi kendisinin getirdiği birçok yeniliğin ekmeğini yemekteyiz.

    tabii bu modernleşme hareketleri sosyal hayatta da kendisine yer edinir. sonraki padişahlar da ister istemez bunu devam ettirmek zorunda kalırlar.
    gazeteler, dergiler derken bir de bunların " kadınlara özel ek " sayfaları çıkmaya başlar.

    avrupaî tarzda saç şekilleri, giyim tarzları anlatılır, denenir hâtunlar arasında.

    öncesinde böyle bir durum sadece saray kadınları için söylenebilir osmanlı'da. sultanlar için özel hizmetliler bulunmakta idi sarayda ve bu hâtunlar çeşitli modeller deneyerek sultanların, heriflerine daha güzel görünmelerini sağlarlar idi.

    20. yy.'ın başından itibaren ise " maşita " da denilen hâtun kuaförleri ortaya çıkar payitaht'ta. osmanlı sosyetesi, bu hâtunları evlerine davet eder ve saçlarını yaptırırlar. bu asırda artık sosyetenin giyimi de değişmiş; hâtunların saçları açılmış, heriflerin sakalları kazınmıştır.

    20. yüzyılın ilk 10 yılında osmanlı imparatorluğu'nda 1500'e yakın dergi ve gazete yayımlanmıştır. bu yayınlarda bizim hâtunlara avrupa kadının giyim kuşamından dinlediği müziğe, yediği yemeğe dair her şey anlatılmış; bizim hâtunlara feminizm aşılanmıştır*

    bu yayınların da etkileriyle yeni yeni saç modelleri deneyen sosyeteden hâtunlar bu dönemde saçlarını kısaltmaya başlamışlardır. " kirpiği yanağında saçı topuğunda " söylemiyle güzel kabul edilen hâtunların, yerini titus kesimi saçlara sahip hâtunlara bırakmaya başladığı dönem bu dönemdir işte.

    osmanlı'nın batılılaşmayı fransa örneğiyle sağlamak istemesi sebebiyle nasıl ki fransız mürebbiye sayısında bu dönemde çok fazla artış yaşandı ise yine bu kuaförler de fransız hâtunlardan oluşmaktadır genellikle. böylece 20. asır başlarında osmanlı sosyetesinde marcel dalgası saç modelinde patlama yaşanmıştır.

    bu hâtunlar, erkek berberler gibi dükkan açma yahut seyyar şekilde sokaklarda iş yapma imkanına sahip değillerdir. evlere çağrılmışlar, hatta çok zengin kimseler tarafından hem hizmetli hem kuaför olarak kullanılmışlardır.*

    tabii bu dönemlerde anadolu kadını, başında yaşmağı, kınalı saçlarıyla çilesini çekmeye devam etmektedir.

    kahrolsun antigelenekçi söylemlerle muasır medeniyetler seviyesine yükseldiğini sanan varoluşsal bunaltılarla reglvarî sancıların esiri olmuş bağzı hâtunlar.

  • bu ikisi arasında kesinlikle doğru orantı vardır. farkındalığınız ne kadar artarsa o kadar yalnızlaşıyor ve kafa dengi insan bulmakta zorlanıyorsunuz. etrafınızdaki insanların yaptığı çoğu şey boş ve anlamsız gelmeye başlıyor. hatta dönüp geçmişinize baktığınız zaman kendinizin de ne kadar boş birisi olduğunuz yüzünüze tokat gibi çarpıyor ve zamanında ben de dışarıdan böyle mi gözüküyordum diye kendinizle ufak bir çatışma yaşıyorsunuz.

    fakat bu durumun en güzel yanı ise bu durumun farkına varmış olmanız. işte tam bu farkındalık noktası sizin yalnızlığınızın kesiştiği nokta oluyor. bundan sonra hayatınıza alacağınız insanları adeta bir elekten geçirir gibi sorgulamaya başlıyorsunuz.

    sizi mutlu ve mutsuz eden şeyleri daha net ayırt edebiliyor, hangi tarzda insanların size iyi hissettireceğinin ayrımını daha iyi yapabiliyorsunuz.

    insanın kendisine yapabileceği en iyi şeylerden birisi budur. farkındalığınız arttıkça kendinizi daha iyi tanıyor ve aslında etrafınızdaki insanlarla çok yüzeysel ve saçma ilişkiler kurduğunuzun farkına varıp kendinizin kıymetini daha iyi biliyorsunuz. bu durum da beraberinde güçlü olmayı getiriyor.

    çünkü sahte ilişkiler yerine kaliteli ve bilinçli bir yalnızlık her zaman daha iyidir.