hesabın var mı? giriş yap

  • sabah gazetesinden link vereceğim aklıma gelmezdi ama yandaş gazetelerde durum haber olacak seviyeye geldiğine göre sıkıntı gerçekten büyüyor sanırım.

    yakın gelecekte devletin başına ciddi derecede dert açma potansiyeli olan bir soruna dönüşmeye başlamıştır bu durum. haberde adını vermedikleri şirket asml hollandalı ve chip/işlemci üreticisi firmalara bunları üreten makinaları satan bir şirket, dediklerine göre geçen seneki ciroları yaklaşık 9 milyar euro. asml oraya giden mühendislerin taktığı isimle askerlik mağdurları lokali olarak bu mühendisler arasında geyik malzemesi yapılmış bir isim de aynı zamanda.

    yıllardır ülkede beyin göçü artmasına rağmen görece yüksek ücret politikaları nedeniyle kalifiye mühendisleri elinde tutabilmiş vakıf şirketleri ise türk lirasının aşırı değer kaybı nedeniyle bu ücret cazibesini de yitirmiş ve sonunda göç vermeye başlamıştır. sürekli artan tüketim odaklı vergiler de bunun üzerine eklenince ortaya hollanda asgari ücretine savunma sanayinde çalışan mühendisler çıkmış ve sonuç bu olmuştur.

    savunma sanayinde artan beyin göçünün bu ivmeyle artmaya devam etmesi sonucunda projelerde aksaklıklar ortaya çıkacaktır. ne yazık ki bu aksaklıkların önüne dağ bayır açılan taşra üniversitelerinin mühendislik fakültelerinin mezunlarıyla geçilmesi pek olası görünmemektedir.

    geçen sene çalıştığım şirkette 10 kişi ağırlıklı hollanda olmak üzere istifa ederek yurt dışına gitmiş ve çok daha fazlası ilk fırsatta gitmek için harıl harıl iş aramaktadır, bildiğim kadarıyla birçok kişi de hali hazırda görüşüyor.

    gidenlerin temel motivasyonu askerlikten kurtulmak, daha yüksek ücretlerle birikim yapabilmek, 5 sene çalışıp vatandaşlık hakkı kazanarak kendini güvende hissedebilmek, günde 9 haftada 45 saat çalışıp senelik 10 gün yıllık izin hakkı yerine haftada 38 saat çalışıp senelik 30 iş günü yıllık izne sahip olmak olarak sıralanabilir, tabii 20 bin euroya bmw 320d kullanmak da opsiyonel olarak duruyor.

    sektörün geleceği durumun ne kadar kritik olduğunun farkında olmayan devlet ve vakıf şirketleri için kısa vadede tek çözüm demokratik ortam, güçlü ihracat, cari fazla vermek mümkün olamayacağına göre askerlikle ilgili düzenlemeler veya ortalama maaşlarda ciddi artış yapmak gibi görünüyor zira y kuşağı hollanda asgari ücretine çalışacak kadar fedakar olacağa pek benzemiyor, hele hele hollanda onları kapmaya meraklıyken.

  • aslında şöyle de bir durum var. 80'lerde çocuk olmuş ve basketbola bir şekilde bulaşmış kitleden bu kıyaslamaya kobe diyen çıkması çok düşük bir ihtimal. o zamanlar nba ile şimdiki kadar sıkı fıkı olmamız teknolojik olarak çok da mümkün değildi. arada sırada maçlara denk geliyorduk elbette de, jordan olsun, abdulcabbar olsun, hep bunları, daha çok beden derslerinde, spor salonunun duvarlarındaki, dönemin basketbol dergilerinin verdiği çerçeveli posterlerden tanıyorduk. jordan bizim için bir efsaneydi; ben ciddi ciddi bir ara uçabildiğini düşünüyordum öyle diyeyim.

    hani düşün spor ayakkabısı diye bir şey çıkıyor ortaya, ismi jordan oluyor. taktığın şapkadan, giydiği t-shirte kadar uçan adam sembolü var üstünde ve bunlar bir ilk; yani bir ikinci örneği yok o sıralar. öyle, bir spor mağazasından içeri girdiğinde, nba'deki her basketbolcunun adı verilmiş bir ürün bulmak diye bir şey yok.

    şimdi ise durum farklı. elbette bu kıyaslamaya kobe cevabı verecek insan sayısında bir artış olacak, bu normal. bundan 10 sene sonra atıyorum alan zoptrik adında bir oyuncu çıksa, "kobe mi zoptrik mi" diye sorulsa, o zaman da kobe zamanını net hatırlayan kitlede kobe diyen sayısı fazla olacakken, o dönem oyuna hakim olanlar arasında da zoptrik ismi öne çıkacak.

    benim zamanımda "larry bird mü, michael jordan mı?" denirdi örneğin. demek istediğime güzel bir örnek olabilir bu. gerçi o zaman da cevabım aynıydı, şimdi de cevabım aynı. havada karada michael jordan. uçuyor çünkü, öyle biliyorum ben.

  • 1912' de rusya'da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır.

    modernizm'in birbiriyle tamamen mekanik bir biçimde ilişkilendirilmiş bütüncül katılığına tam bir ötelik durumudur. irdelenen mekan 4 boyutludur. içinde zaman kavramını da barındırır. tasarlanan boyutlarda ölçü ve ölçek kavramını göremezsiniz. bazı rus mimarlar konstrüktivizm' le sentezleyip yeni bir mimari üslup getirmişlerdir. hatta bu üslubun izlerini dekonstrüktivist mimarlarda günümüzde dahi gözlemleyebiliriz.

    zaha hadid üzerinde oldukça etkisi olan bir akım olduğu söylenebilir.

  • bu konuda da reklam beklediğim kişilerin reklamı.

    "sayıştay’a göre tmsf'nin digiturk satışından elde edeceği gelir aslında 292 milyon 199 bin dolar olacak iken, katar'ın beın medya grubunun yaptığı kesintiler nedeniyle tahsil edilen rakamın ancak ve ancak 162 milyon 668 bin dolar olduğunu anlıyoruz. bunun yanında geçen hafta devlet, katarlı beın sports'un kulüplere ödeyeceği 300 milyon tl'yi cumhurbaşkanı talimatıyla üstlendi. bunu da hesaba katarsak sırf beın sports nedeniyle kamu zararımız, yani halkın tepesine binen yük 1 milyar 570 milyon tl."

    https://www.birgun.net/…milyar-570-milyon-tl-324666

  • ıki sebepledir. birincisi yer. camasir makinesi zaten cok yer kaplarken bir de kurutma 90m2 evlere sigmaz.

    ıkincisi, kurutma makinesi kumasi cok yipratir. kullanmayanların bilmediği bir gerçek var. sürekli kurutmayla kurutulan kıyafetler pamuklanmaya baslar. ya da kolayca deforme olur. mesela havlular bir süre sonra yırtılır. hele jeanler... incecik olur.

    bu arada öyle şak diye kurutmuyor. nereden baksan, 1,5 saat dönüyor yine o makine. kendi tecrübeme göre çamaşır odasına 1 ufo koymak aynı sürede aynı performansı sağlıyor. üstelik çamaşırlar da yıpranmıyor. üstelik odayı da ısıtıyor.

  • normalde aktrollere asla yazmam ama şehit polisimizin kanı hala kurumamışken, çatışma görüntüleri gösteriyorum ayağına siyaset yapmak tek kelimeyle adiliktir, şerefsizliktir, şehit kanından beslenmektir.

    bari şehidimizi alet etmeyin köpekler...

  • adına açılan başlıklarda ekşi sözlük yazarları tarafından bir ay “çakma aydın” ilan edilen, ertesi ay “her sözüne imza atarımcılarla” dolup taşan tecrübeli bir televizyoncunun son açıklamalarıdır.

    bazı kişiler hitap ettiği kitleyi o kadar iyi tanıyor ki… misal orkun, enes bir şey söylerken youtube izleyicisinin ciğerini nasıl biliyorsa okan da aynı şekilde ekşicilerin ve 30 yaş üstünün hangi görüşlere atlayacağını çok iyi biliyor. ne oldu yine “woow kahraman!”. kusura bakmayın da lafa gelince burada herkes sosyolog, gel gelelim yönlendirilen koyunlardan farkımız yok

    bu adam aylar öncesine kadar tv’de yaptığı programlara influencer’lar konuk ediyor, sohbet ediyor ve “yeni nesil artık bu mecralarda, göz ardı edemeyiz” diye yağlıyordu.

    kral şimdi sert girdiğine göre kendi kemik kitlesine yönelik yeni bir iş yapacak muhtemelen. takdir edilesi bir manipülatör.

  • ölmeden açıp sevdiği bir şarkıyı dinlemeyi es geçmeyen adam. gözlerinin içi de gülüyor, şaraptan da şarkıdan da hala tat alıyor.. canının açıp şarkı dinlemeyi çekmesi bile yaşam kıvılcımı aslında. sırf o güzel şarkılar için bile yaşayabilirdi.
    ayrıca empati yapmayı denedim yapamadım, misal biraz sonra ölmeye karar versem ve son bir şarkı dinlemek istesem hangi şarkıyı dinleyeceğime bile karar veremem yahu. onu mu dinlesem bunu mu dinlesem derken hepsinden biraz biraz dinlerim zaman alır yürür. madem bunu dinledim son bir de film izleyeyim derim, onu mu izlesem bunu mu izlesem derken acıkırım, onu mu yesem bunu mu yesem derken tekrar hayata dönerim herhâlde. sırf en son yapacağım şeylere karar veremediğimden ölemezdim herhâlde.

  • 1- cebinizde apranax bulundurun.

    2- regl oldu diye deli muamelesi yapmayın.

    3- çikolata alın.
    çikolata bulundurun.
    diyabetse diyabetik çikolata alın.
    her an cebinizden çikolata çıkarabilecek teknolojiyi yaratın.
    çikolataya boğun.
    çikolata şelalesinde yüzdürün.
    çikolata lan!
    çikolataaaaaaaaaagh!