hesabın var mı? giriş yap

  • televole'nin televole olduğu zamanlar. yani futbolcular ön planda.

    mustafa adlı takımını,soyadını, hiçbir şeyini bilmediğim bi futbolcunun yanına gidiyorlar. amaç bir tane genel kültür sorusu sormak. şu diyalog geçiyor...

    -merhaba mustafa sana bir genel kültür sorusu sormak istiyoruz.
    -sorun abi.
    -bize, senin isminin harflerinden oluşan bir ülke söyleyebilir misin?
    -(biraz düşünür) valla bulamadım...kaç harfli?
    -3 harfli
    -hımmm... (biraz daha düşünür) baş harfi ne?
    -baş harfi "f".
    -hımmm... yok vallahi aklıma gelmiyor...
    -neyse ben sana kıyak yapıp 2. harfi de söyleyim "a"
    -hımm... faa... hımmm... yok vallahi bulamıyorum..
    -neyse mustafa. sorun değil. ülkenin adını söyleyim mi?
    -söyle abi.
    -fas.
    -hadi lan ordan fas diye ülke mi olur?

  • çocuklara içirmek ya da yemeklerde kullanmak için kemik suyunu nasıl hazırlarız?

    çorbalarda ve yemeklerde kullanılan kemik suyuna profesyonel mutfaklarda stock ya da fond denir. bu stock yada fondlar kahverengi ve beyaz olmak üzere ikiye ayrılır ama bunlara ileride değiniriz. benim şimdilik amacım kemik suyu konusunda mesaj atan suserların gönüllerini hoş etmek.

    türkiye'de kemik suyu denildiğinde herkesin bu alanda en çabuk ulaştığı ürün tavuk suyudur. biz geleneksel olarak bütün tavuğu büyük bir tencerenin içerisine koyar ve kaynatırız. eğer keyfimiz yerindeyse bu suyun içerisine soğan, havuç ya da tane karabiber de atarız. bu yanlış işlemle de dost meclisinde övünürüz. oysa yaptığımız tek şey tavuğun tüm lezzetini suya geçirmekten başka bir şey değildir. burada asıl amaç tavuğu yerken suyundan faydalanmaktır ama tam ters olur. tavuk lezzetini suya verir ve geriye 3 kiloluk tatsız ve lezzetsiz posası kalır.

    kanatlı hayvanlarda çok fazla seçeneğimiz olmadığı için tavuğu açmamız gerekli (etini kemiklerinden ayırma) büyükbaş hayvanlarda da kaval kemiklerini kasabımıza 10 cm aralıklarla kestirdiğimizde bu işlem tamamdır. kestirdiğimiz kaval kemiklerinin iç kısmındaki ilikleri görmemiz gerekir.

    şimdi kemiklerimizi temin ettik. hemen bu kemikleri safralarından ayırmak için bir tavada çevirmemiz gerektiğini söylerler ama hiç benlik değil. kemikleri alırım ve fırında 220 derecenin gözüne vururum. tavada iliklerin yalnızca tava gören tarafı yumuşarken fırında kemiklerin tamamı ısındığı için iç kısmındaki iliklerin kemiğe tutunması zorlaşıyor ve daha çabuk bir şekilde kendini suya bırakıyor ama tabi bu benim umurumda değil. zahmetsiz olduğu için son cümleyi uydurmuş olabilirim. =)))

    şimdi burada mirepoix dediğimiz sebzeleri tenceremizde çeviriyoruz. mirepoix birer ölçü havuç ve kerevize iki ölçü soğan içerir . fransızlar buna kurutulmuş et yada sıkıştırılmış et (jambon) eklediklerinde matignon ismini verirler. bunu duyan italyanlar da altta kalmamışlar ve bu karışıma sarımsak ekleyerek soffritto demişler. entrymizin bu bölümünde entellerin gönlünü hoş ettiğimize göre reçetemize dönelim.

    bir ölçü kereviz ve havuç, iki ölçü soğanımızı (ölçü konusunda anlaşmıştık ama inat edenler için gelsin: bir kamyon havuç ve kereviz, iki kamyon soğan) tencerede kavurduktan sonra kemiklerimizi bu tencereye ekliyoruz. iki kilo kemiğe 4 litre su ve yarım kg mirepoix sebzemiz kemik suyumuzun temel ölçüsüdür. yazın bir kenara.

    kemik suyumuz böyle kabarcıklar çıkarmaya ve kaynamaya başladığını hissettiğimiz anda hemen altını kısıyoruz. suyumuzun berrak olması için burası çok önemli. bundan sonra kapağı hafif aralıklı şekilde kısık ateşte tıngırdatıyoruz. bu tıngırdatma işleme simmering denir. (tabii canım sen ne sandın) kemik suyunun berrak olması çok önemli demiş miydim? türk milleti olarak önümüzde pişen bir şey gördüğümüzde rahat durmadığımız için tencerenin başına biz gözcü yerleştirmenizi öneririm. bu gözcü kemik suyumuzun üzerinde toplanan köpükleri alırken mutfağa ani giriş yapıp "ne pişiyor burada?" diye meraklanan aile üyelerini de engellemelidir zira kemik suyu asla ama asla karıştırılmaz.

    tıngırdatma işlemi eski ustaların deyimi ile su yarı yarıya ininceye kadar sürer. daha sonra kemik suyumuzu önce süzgeçten, sonra tülbentten geçirmemiz gerekli. içerisinde kemik parçaları olabilir ve çocuklara içirdiğinizde boğazlarını tahriş edebilir.

    bu kemik suyunu soğuttuktan sonra buz poşetlerinde dondurarak bütün bir sene kullanabilirsiniz. her pişirdiğiniz yemeğe ya da çorba içerisine iki adet buz kalıbı olarak attığınızda hem lezzet, hem de çocukların gelişimi için önemlidir. eritip pilavlarda da kullanabilirsiniz.

    artık kemik suyu hazırlamasını biliyorsunuz.

  • talebeysen, 3 sap ev arıyorsan..

    "ne güzel ya böyle gençler geliyorlar, bayılıyorum bu gençlere yaaa...."

    meeali: elimde bi ahır var, bodrum katı..aha da kakaladım bunlara..

  • yaşamayan bilmez. eğer bir kelimeyle anlatmak gerekirse yıpratıcı diyebilirim.

    hikayemi farklı başlıklarda yazdım, bir kez daha yazayım. ben endüstri mühendisiyim. inşaatla en ufak bir bağlantım yok mesleki açıdan. okul bitti, iş bulamadım. askere gitmeyeceğim de kendi açımdan kesindi. bir şekil yurtdışına çıkmış bulunduk. motivasyon güzeldi.

    "3 sene nedir ki?"
    "bakarsın daha uzun kalır kariyerimi öyle devam ettiririm"
    " bu zaman yorulmayacağım da ne zaman yorulacağım?"
    "hem sağlam para biriktiririm geldiğimde kendi yerimi açarım"

    gittik alakasız bir coğrafyaya. yabancı kontrol firması gelmiş, ingilizce bilen adam lazımmış. dökümantasyon, raporlama biraz da hesap kitap. iyi dedim daha ne güzel. dedim demesine de, 4 gün sonra sarı çizmeyle betonun içinde buldum kendimi. şantiye hayatında düzen, plan, program hiç yokmuş bunu gördüm.

    normalde sessiz sakin ve kibar bir insanım. çok zorunda kalmadıkça insanlarla konuşmam. bilhassa tanımadığım insanlarla iletişimimi minimumda tutmak isterim. kimseyle sorun yaşamam. kavga etme, olayı uzatma gibi davranışlarım yoktur. ya da yoktu diyeyim. 2 sene içinde yavaş yavaş değiştiğimi gördüm. avaz avaz bağırdım, yalan söyledim, kavga ettim. çalışmayı sevmeyen insan ben, yeterince çalışmıyorlar diye insanlara mesai vermediğimi falan fark ettim. çünkü zorundaydım. şantiyede efendilik, kibarlık, sakinlik sökmez. bu tür çirkef bir insan olmazsan işini yaptıramazsın.

    para mı? kazanıyorsun. çok ciddi meblağlar hem de. türkiye'de benden çok daha tecrübeli bilgili mühendisin kazanamadığı paraları kazandım. ancak heves olmadıktan sonra o paraya değer veremiyorsun. mesai sabah 8 de başlar, akşam kaçta biteceği belli değildir. bir seferinde bir günde 27 saat çalıştığımı bilirim. gün 24 saat sürüyor sen düşün. betona kalmak diye bir illet vardır, bu başlığı okuyanların baya aşina olduğu. beton hazırlıkları geç bitmiştir. beton gece dökülecektir. ancak bir sorumlu kalması lazım. gelecek betonu hesaplamak, bir ters durumda sorumluluk almak. ancak beton gelmez. uzaktaki bir sevgiliyi bekler gibi mikser beklersin. soğuktan gözler yaşarmış, 11. katın tepesinden ana yola bakarsın. ışıkları seçersin. 27 saat çalıştığım günün sonunda yatağa girişimi hatırlıyorum. telefondan pink floyd - echoes açmıştım. iddia ediyorum, hiç bir kimyasal böyle bir etki yapamaz. tarif edemiyorum o hissiyatı.

    kısacası, çok zordur şantiye hayatı. sık sık kendinizi sorgularsınız, "ben ne yapıyorum? burada ne işim var? değer mi? para ne ki? askerliği aradan çıkarsa mıydık? e ideolojik bakıyoruz olaya? e sikmişim ideolojini bundan daha büyük eziyet mi olur? " tadında. karakterinizin değişmesi çok olasıdır. fiziksel olarak çok yorulursunuz, psikolojik olarak çok yıpranırsınız. düzenli bir hayatınız olmaz. ailenizi, arkadaşlarınızı göremezsiniz. en sevdiğiniz sosyal aktivite uyku olur.

    inşaat mühendislerine açık açık söyleyeyim. şantiyeye gitmeyin. iş zevkli, action dolu gözükse de, merkez ofislere gidin. illa şantiyeyse, sahaya gitmeyin. teknik ofis, planlama falan takılın. inşaat mühendisi ya da teknikeri olmayanlara açık açık söyleyeyim. şantiyeden uzak durun. paraya değmez. vallahi.

  • silahı olan bir insan bile bu saldırıya karşı koyup kendini savunamazmış gerçekten.

    şu an hayatta olmamızın tek sebebi o gün orada olmayışımız.

  • yanındakiler muck muck yaparken, elele gözgöze birbirini mest ederken tavana ya da yerdeki çimlere dünyanın en ilginç şeyiymiş gibi bakma sanatını geliştirme hadisesi...kaçma isteği uyandıran durum, bazen yan masadan arkadaş edinmeye kadar varan dış kapı dış mandal olayı

  • tüm görüşmelerinde "nereyi imzalıyoruz" diye sormaktan başka birşey yapmadığı için olabilir. adam "anayasaya aykırı ama ben imzalayayım siz bilahare düzeltirsiniz" dedi ya la geçen gün. bunun neyini dinleyeceksin? konuyu anlamıyor ki yorum yapsın.

  • yer izmir - çeşme - alaçatı ovacık mevkii...

    https://streamable.com/pt3eeb (şiddet içeriği nedeniyle kaldırılmış) (https://mobile.twitter.com/…tus/1429457179560620041)*

    bu da basına yansıma şekli.

    https://www.cumhuriyet.com.tr/…-kavga-1-olu-1862425

    göremeyenler olduysa yazayım, arkası baskılı beyaz tişört ve soldan gelen kişi bıçaklayıp gidiyor.

    iddialara göre mekanda çalışan garsonmuş.

    çok net yazayım, dün gece cumartesi eğlencesi için dışarı çıkan dağ gibi adam muhtemelen bugün, bir pazar günü defnedilmiştir..

    yazık! kim vurduya, bok yoluna...ölen öldüğüyle kalıyor..çok yazık...

    mesaj düzeltmesi: akrabası olduğunu söyleyen bir sözlük yazarı mesajla ulaşarak "karı koca 2 aile 4 kişi eğlenmeye çıkmışlar, kadına şiddet içeren bir duruma müdahale edince mekan dışına taşıyor konu, sonrası videoda" diye belirtti..insanları bir kaç instagram hikayesi, facebook profili, görünüşleri, gittikleri mekan veya eğlence anlayışlarıyla infaz edenlere bir nebze cevap olabilmesi adına bu bilgiyi eklemek zorunda hissediyorum.

    katil zanlısı düzeltmesi: https://www.mansetturkiye.com/…-sabikasi-var/60727/

    2 kişi yakalanmış, habere göre biri uyuşturucu ve hırsızlık gibi 12, diğerinin 22 sabıkası var.

    on iki ve yirmi iki ayrı suçtan hüküm giymiş.......

    mesaj düzeltmesi 2: çaylak arkadaşımızın ricasıyla onlarca tecrübe okuyup bir nebze sağ duyulu kalabilmek adına.
    (bkz: kavga etmekten kaçınan erkek)
    (bkz: kavga etmekten korkan erkek)