hesabın var mı? giriş yap

  • hayatı paylaştığı dostunu yitiren ve bu durumda bir insan nasıl davranması gerekiyorsa öyle davranan erkektir.

    dün gece kafesinin zemininde kabarık bir şekilde duruyordu kuşum. bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydım ve bu sabah ölmüş olduğunu gördüm üzülerek.

    sabahtan beri kendime gelemedim. iş yerinde bile ağlamamak için zorluyorum kendimi.

    son 1 haftadır konuşmuyordu ve keyifsizdi ve ben buna hiç bir şey yapmadım. en büyük vicdan azabım budur. umarım beni affeder.

    huzur içinde uyu boncuğum

  • taktik basit;

    şimdi bu adamlar euro ile maaş alıyor. türkiye ekonomisi ne kadar çökerse euro da o kadar artıyor. adam 2000 euro maaş alıyorsa 1-2 sene önce 6000 tl almış olup gelip burada harcıyordu. şimdi ise 8000 tl'ye denk geliyor. seneye 10 000 tl olacak belki.

    türkiye ne kadar kötüyse o kadar iyi yani onlar için. para kazanıyorlar bu işten.

  • binaya her geldiğimde asansörü 6. katta buluyordum. polat alemdar gibi ben de ilk seferinde olabilir dedim. ikincisinde tesadüf dedim. üçüncüsünde ise bu işte bir ibnelik var diyip asansörden indikten sonra bekledim. asansör ben inince , otomatik olarak yukarı çıktı ve 6. katta durdu. bekledim ancak inen de olmadı.

    meğer benim komşum olan şahıs *, asansörcüyü kafalayıp , her seferinde kendi katına (6. kat) çıkacak şekilde ayarlatmış.

    sonraki bakımda düzeltdi ve her seferinde otomatik olarak zemin kata göndermesi şeklinde ayarlandı.

    bu düşünce veya ayar , her ne kadar enerji sarfiyatını artırsa da binaya giren için elinin dolu olması veya acil ihtiyacı olması açısından güzeldir.

  • bim'in internet sitesinde yazana göre ibrahim halit çizmeci adlı vatandaş. bir yerden de giriş yapmak lazım tabii yatırımcı olarak ama ileride bir toplantı oldu mu adamı yerin dibine sokuverirler valla.

    - bence şirketin politikasında değişmesi gereken şeyler var.
    + ibrahimcim şimdi boş ver politikayı da çayları tazelesen diyorum.
    - ayıp oluyor ama mustafa bey yine konuyu 10 tl. ye getireceksiniz değil mi?
    + abi valla o kadar sempatiksin ki, payını verip yollamıyorum hususi, toplantılara neşe getiriyorsun allahıma.

    http://www.bim.com.tr/…skileri/ortaklik-yapisi.html

  • ronaldo 'ronaldinho' de assis - roberto de assis

    abisi bi baltaya sap olamayip, kosebaslarinda kariya kiza laf atip kavgaydi gurultuydu serserilik yapinca ronaldinho onu menajeri yapmistir zannimca, otursun para saysin bi mesgalesi olsun diye. ama robertonun futbolcu namzeti oglundan ovguyle bahsetmis kendisi.

  • vinyl, isminin hakkını çok güzel veren bir diziydi. ancak arkasında mick jagger ve martin scorsese gibi iki dev olmasına rağmen birinci sezonunun ardından düşük izlenme oranları gerekçe gösterilerek iptal edildi.

    ben bu dizi hakkında objektif bir şeyler yazamam. çünkü dizinin konu aldığı her şeyi çok seviyorum. mesela birinci bölümde robert plant 'in genç halini görünce imdb'ye girip 10 puanı yapıştırmıştım. bu gibi cameo'ların üzerine scorsese'nin ustası olduğu çöküş hikayesi mekaniği vardı. ancak dudak uçuklatan bütçesi ve kaliteli oyuncularına rağmen dizi izleyicinin ilgisini çekemedi.

    şimdi bu entry'de eleştiri olarak değil ama izleyicilerin gözünden bakarak dizinin tutmama sebeplerini listeleyeceğim. bilgi olarak film tadındaki pilot bölümü baz aldım o yüzden spoiler ibaresi bırakmıyorum. şimdi, let's go!

    1) çıkmadan düşemezsin: martin scorsese'nin en sevilen filmlerinde benzer hikayeler anlatılır. casino , raging bull yada the wolf of wall street'de genç ve hırslı bir adamın çoğunlukla yasadışı yollar ile hızlı yükselişini ve zirveye ulaştıktan sonra kibiri yüzünden düşmeye başlamasını izleriz. karakterin bütün hikayesine şahit olduğumuz için ister istemez ana karakteri benimseriz. bu dizi ise hikayeye ortadan başlıyor. ilk bölüm başladığında richie finestra'nın sahip olduğu şirket mali olarak iyi bir noktada değil ancak finestra konum olarak kariyerinin zirvesinde.

    bu durum bir filmi ortasından izlemeye başlamışsınız gibi bir his uyandırıyor. bunun yerine liseden yeni mezun, müziksever bir gencin müzik piyasasındaki bir şirkette, giriş seviyesi bir işte çalışmaya başlamasını ve yükselme hikayesini izleseydik izleyici ana karakterle daha kolay bağdaşım kurabilirdi. çünkü bir çoğumuz fotokopi çektik, çok önemli müşterinin önünde kendimizi rezil ettik falan. richie ise daha ilk bölümden özel uçakla gezdiğinden izleyici olarak aranızda bir bağ oluşmuyor.

    2) sence de biraz hızlı gitmiyor muyuz?: müzik tarihine biraz aşina olanlar game of thrones'a taş çıkaracak kadar çok entrikanın döndüğünü biliyordur. ortalık grup arkadaşının kız arkadaşını çalmalardan, şüpheli ölümlerden, aldatmalardan, ayrılıklardan, kovulan menajerlerden geçilmez. bu aslında dizi için bir avantaj ancak dizi bu konulara o kadar hızlı giriyor ki bu konulara aşina olmayan izleyici yarı yolda kalıyor.

    ki dizinin bahsettiği konular herkesin ilgi alanına girmiyor. led zeppelin dinleyen çoğu insan john bonham'ın nasıl öldüğüyle ilgilenmez. dünya çapında başarılı bir müzik adamı olsa da ahmet ertegün'ün ismini bilen sayısı görece azdır. bu nedenle müziği yada dönemi seven izleyici bile işin arka planını bilmediği için bu gibi detaylar arasında kayboluyor.

    3) yeni evren yeni mekanikler: her filmin yada dizinin kendine ait evreni vardır. tutarlılık adına bu kuralları size hissettirir ve bu kurallar içinde kaldığında izleyicide bir gerçekçilik hissi uyandırır. müzik piyasasının da kendine ait kuralları vardır. kimle nasıl konuşulur, hangi rockstar neyi sever, iş nasıl bağlanır, gruplar nasıl kurulur yada dağılır belli bir mekanik içinde ilerler.

    bu evren kurma anı diziyi yapanlar için zordur ancak izleyici için çok keyiflidir. çünkü izleyici bilmediği bir evrene dahil olur ve şekerciye giren çocuk gibi hisseder genelde. bu dizide ise mekanikler kapsayıcı şekilde açıklanmıyor hiç. mesela scorsese filmlerinde gerekli görüldüğünde dördüncü duvar yıkılarak seyirciye içinde bulunduğu evren hakkında açıklama yapılır. bu dizide ise anlatılan mekanikler izleyiciyi yeterince dahil etmiyor evrene. burada sanırım diziyi izleyecek insanların bilgisine güvenilmiş ama bkz: 2. madde

    4) 1600 bpm: gitaristler yada bateristler genelde takıntılıdır böyle şeylere. 400 bpm bateri bazen keyifli olsa da bunun üstünde gitar hızlarında hangi notanın çalındığı pek anlaşılmaz. kısa zamana çok şey sığdırıldığı için siz ne olduğunu çözene kadar riff biter zaten. bu dizi de biraz bu dertten muzdarip. dizinin başındaki insanlara baktığınızda dönem ile ilgili anlatacak çok şeyleri olduğunu anlıyorsunuz ama bu genel bir dağınıklığa neden oluyor.

    ayrıca bu dağınıklık konuların yüzeysel işlenmesine de neden oluyor. evet döneme genel bir bakış atıyorsunuz ama bu bakış mesela stranger things 'in 80'lere attığı bakış kadar detaylı değil. genel atmosfer olarak tabi ki çok başarılı ona bir şey diyen taş olur ama insan hikayenin de aynı şekilde detaylı olmasını istiyor haliyle.

    5) kötü adamlar unutulmaz: scorsese'nin ana karakterlerine bakarsanız birkaçı hariç hepsinin kötü insanlar olduğunu görürsünüz. hepsi egoist, maço, üçkağıtçı ve genelde kadınlara değer vermeyen insanlardır. ancak çok iyi inşa edildikleri için seversiniz bu karakterleri. örneğin joe pesci sert rolleriyle ünlenmiş ve canlandırdığı karakterler izleyiciler tarafından çok sevilmiştir. bu durumda oyuncuların da etkisi var tabi ama anlatılan hikaye ve karakter inşası burada en önemli faktör.

    bu dizide ise birinci maddede bahsettiğim gibi bir inşa mekanizması yok. o yüzden karakterleri direkt olarak en sevilmeyecek halleri ile sunuyorlar size. scorsese trendlerin üstünde bir yönetmen tabi ama bu tip maço, egoist, sert adamların ekrandaki ömrü tükendi biraz. ee tony soprano diye sormayın. çünkü tony soprano kötü bir karakter olsa da bir yandan havuzundaki ördeklerin gitmesine üzülen bir karakterdi. o yüzden çift yönlü anlatıldığı için karakteri seviyordunuz. burada ise sadece belli bir kesime hitap eden şakalar yapan egoist insanlar var sadece. karakterlerin derinine de inilmediği için tony'deki gibi "kusur"ları göremiyorsunuz.

    vinyl güzel bir projeydi aslında. ama biraz keith moon'un the new yardbirds için söylediği şey geçerli. eğer bir süper grup kurmaya çalışırsanız kurşundan yapılma bir zeplin gibi çakılırsınız. keith moon'un bunu söylediği insanlar çakılmadı ama dizi içerdiği ögeleri iyi değerlendiremediği için şuan burada üçüncü sezonu yorumlayamıyorum mesela. bu durum da bize sevdiğimiz her şey bir araya gelse de oranın ve malzemenin kullanılış şeklinin çok daha önemli olduğunu hatırlatıyor sanırım.

  • sevgiliye gönderilen mesajın bir iki saniye sonrasında, zııırrrr... cep telefonu çalar. baba aramaktadır.

    -alo kizim,
    - aaaa.. babacim nasilsin?
    - ben iyiyimde, sen iyimisin?
    - evet iyiyim, biraz ateşim var sadece, üşüttüm heralde.
    - belli ateşinin olduğu.
    - nasıl yani, sesimdenmi anladın?
    - hayır gönderdiğin mesajdan anladım...
    - anlamadım, ne mesajı baba?
    - az önce gönderdiğin, "seni çok özledim, suanda keşke yanımda olsaydın, sabaha kadar öpüşürdük" mesajı.
    - neeeeeeeeee.....
    - yaaaaa....
    - şey, ben, eeeee... aaa baba kapı çalıyo galiba, şey ben seni sonra ararım...
    - yok yok gerek yok, ben geliyorum zaten şimdi....