hesabın var mı? giriş yap

  • annem beni bir bayram sabahı sms aracılığıyla halaya davet etmişti:

    "halaya gel"

    ama kendisi benim hala'ma gitmemi istiyormuş, elimde mendilimle salona doğru koştuktan sonra farkettim.

  • twitter'da mağduriyetiyle karşılaştığım, ehliyet almak için sağlık raporu almaya gittiğinde kayıtlarda kendisinin yaptırmadığı tetkikler sebebiyle ehliyet alamayan ve bu olayla birlikte uzun süredir farklı kişiler tarafından kimliğinin kullanıldığını fark eden ve hukuki destek arayan kişi.

    twitter kullananlar için flood linki

    twitter kullanmayanlar için floodu olduğu gibi aktarıyorum ;

    " aylardır yaşadığım başı sonu gelmeyen bunun yüzünden çalışamadığım, ehliyet alamadığım olayı anlatıyorum.

    ekim ayında ehliyet almak için sağlık ocağına gittiğimde doktor madde kullandığıma dair kayıtların olduğunu sağlık raporu veremeyeceğini söyledi, hayatımda hiç gitmediğim bir hastanede hiç vermediğim bir tahlille karşılaştım. enabıza girio kontrol ettiğimde sadece bu değil bana ait olmayan aşağı yukarı aynı çerçevede gelişen olaylarla ilgili farklı kayıtlar da buldum.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    bunun üzerine ilk önce uyuşturucu kayıtlarının çıktığı hastane olan etlik şehir hastanesinin polisine başvurdum. adli vaka olup olmadığını kontrol ettiler olmadığı için hastaneye bakan karakola yönlendirildim . orada egm sisteminden sicilimi kontrol ettiklerinde mamakta bulunan bir karakolda silahlı yaralama olayında sabaha karşı 5 sularında tanık olarak ifade verdiğim söylendi bunun üzerine dosya numarasıyla birlikte o karakola gittim karakola gidip durumu anlattığımda ilk önce kamera kayıtlarını kontrol ettiler. kamera kayıtları duruyordu . polis memuruyla birlikte adıma ifade veren kızı izledik. memur hemen savcılığa gitmem için beni yönlendirdi bu bilgilerle birlikte 26.09.2023 tarihinde savcılığa başvurdum ve soruşturmam başladı.

    ben sadece hastane kayıtlarıyla sınırlı zannederken arkadaşımın aklına gelmesi üzerine sgk dökümüme baktığımızda bana ait olmayan gece mekanlarında 2 farklı sigorta kaydını buldum

    görsel
    görsel

    bu belgelerle birlikte soruşturmaya ek nüsha vermek için savcılığa tekrar gittim. bu süre zarfında halen kimliğim kullanıldığından ,hastane girişi yapılmaya devam edildiğinden bir süre savcılıkla ev arasında gidip geldim. en son savcılık ziyaretimde kamera kayıtlarından kişinin kimliğinin tespit edildiğini, savcıyla görüştürülmek üzere arandığını öğrendim onun üzerine herhangi başka bir gelişme olmadı.

    1 hafta kadar önce çankaya’da bir polis karakolundan kimliğimin kullanmasıyla ilgili ifade vermem gerektiğine dair arandım. tabi bu olayla ilgili zannedip çözüldüğünü düşünerek koşarak gittim. gittiğimde 2008 doğumlu 15 yaşında bir kızın benim adım ve kimlik fotokopimle lasvegas isimli gazinoda çalıştığını, birinin cimere şikayet etmesi üzerine çocuk şube ve ahlak şubenin mekana baskın yaparak kızı yakaladığını öğrendim.

    görsel

    memur beye dilekçe yazarak dilekçelerinin nüshalarını bende edindim. kızın söylediklerine göre kimliği ablam dediği bir başkası vermiş, ve benim üzerime yapılmış senetle orada zorla tutuluyormuş.

    görsel

    bütün bu olaylardan önce bir de şöyle bir durum başıma geldi. 13.02 .2023 tarihinde ankara çocuk şube’den bir çağrı aldım. polis memuru gülşah güneş isimli 2005 doğumlu kayıp bir kız çocuğu vakası olduğunu şahsın çalıştığı iş yeri ve odasında kağıda yazılı şekilde benim tç kimlik numaramın olduğunu, konu hakkında bir bilgim şahısla bir tanışıklığım ve daha önce herhangi bir yetiştirme yurdunda kalıp kalmadığımı sordu. ben de şahısın benden yaşça küçük olduğunu şahsı tanımadığımı ve herhangi bir bilgim olmadığını söyleyip telefonu kapattım. arayan numara özel numara olduğu için emin olamayıp ankara çocuk şube müdürlüğü’ne gittim. beni arayan memur kızın kaybolduğu ilçeden aradığından önce durumu anlamlandıramadılar sonra detay verince polis memurunu arayıp olayı öğrendiler. detaylarını öğrenmek istediğimi benimle ilgili başka herhangi bir durum olup olmadığını sordum. memur benimle ilgili herhangi bir durum olmadığını, olursa benimle tekrar iletişime geçeceklerini belirttiler ancak konuyla ilgili daha sonra herhangi biri benimle iletişime geçmedi.

    son karakol tecrübem üzerine iyice paranoya oldum. hiç biri boş çıkmıyor çünkü. dijital gib üzerinden vergi borçlarıma baktığımda bana ait olmayan 617 tl lik bir ceza yemişim ilk tahlille aynı tarihte . 617 tl cezanın karşılığı ise açık alanda alkol tüketmek.

    sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş misali hazır bu durum başıma gelmişken size tedbiren bakabileceğiniz sekmeleri bırakıyorum (enabız hastane kayıtlarınızı da kontrol edin)

    e-devlet > sosyal güvenlik kurumu > sgk tescil ve hizmet dökümü / işyeri unvan listesi
    e-devlet > adalet bakanlığı > adli sicil kaydı sorgulama
    e-devlet > btk > mobil/sabit/internet/kablo tv/uydu işletmecilerinden borç/alacak sorgulama ve ödeme/iade işlemleri
    e-devlet > ticaret bakanlığı > ortak / yetkili olunmasına yönelik kısıtlama işlemleri (mersis) "

  • bırakın tosuncuğu, sülün osman'a dahi şapka çıkartacak cinsten bir dolandırıcılık organizasyonudur mona lisa tablosunun çalınması.
    1911 yılının ağustos ayında dünyanın tüm gazetelerinde bir haber basılır; dünyanın en ihtişamlı tablosu olan mona lisa, louvre müzesindeki asılı olduğu duvardan çalındı...
    aslında tablo çalındıktan sonra duvardaki eksiklik saatler boyu yadırganmamış çünkü bazı ressamlar böyle meşhur resimleri kopyalamak için özel izinler alarak müzeden çıkarabiliyorlarmış ve yetkililer de ilk saatlerde böyle düşünmüşler. bir gün sonra resmin çalındığına kanaat getirilince müzenin tüm kapıları kapatılarak aramalar başlamış. müze yaklaşık 50 dönüm üzerine kurulu olduğu için aramalarda 60 dedektif görev almış ve aramalar bir hafta sürmüş. aramalarda tek bulunan şey resmin tablosu olmuş. tablo üzerinde parmak izleri tespit edilse de parmak izi dataları kısıtlı olduğu için bir işe yaramamış. bu süreçte müze çalışanlarının evleri dahi aranmış fakat herhangi bir şey bulunamamış.
    hırsızlıktan bir hafta sonra da daha önce louvre müzesinden sanat eserleri çalan kişiler sorgulanmaya başlamış. bu kişilerden, çaldıkları eserleri sattıkları kişilerin isimleri de alınmış. burada karşımıza tanıdık bir isim çıkıyor; pablo picasso... picasso daha önce aldığı eserlerin çalıntı olduğunu bilmediğini beyan ediyor, sonrasında yargılansa da suçsuz bulunuyor.
    hiçbir sonuç elde etmeden aradan iki yıldan fazla zaman geçiyor. 1913 yılı aralık ayında bir ihbar üzerine mona lisa tablosunu satmak isteyen bir adam yakalanıyor; vincenzo perrugia...
    tablonun çalındığı zamanlar vincenzo müzede tamirat tadilat işleri için çalışan birisi. çalıştığı sürede müzeyi iyice gözlemleyip müzenin açılış kapanış saatlerini, güvenlik durumlarını tespit ediyor ve bir akşam bir dolaba saklanarak müzede kalıyor. sabahında ise tabloyu duvardan alıp resmi çerçeveden çıkararak paltosunun altına saklayıp müzeden elini kolunu sallayarak çıkıp gidiyor. aslında müze çalışanların evinin aranması sırasında onun da evi aranıyor ama resmi evindeki masanın altına yapıştırdığı için
    -kimsenin de aklına evin ortasındaki masanın altına bakmak gelmediğim için- resim bulunamıyor. iki yılın sonunda bir italyan galeri sahibine satmaya çalışırken de yakayı ele veriyor.

    şimdi gel gelelim hikayede hiç adı geçmeyen ama hikayenin baş kahramanı olan şahsa; eduardo valfierno...
    bu zat tablolar çalınmadan altı ay önce mona lisa tablosunun altı adet kopyasını yaptırarak amerika'ya gidiyor. amerika'da galeri sahipleri ile görüşerek 300 bin dolara mona lisa tablosunu alacak açgözlüler arıyor ve herhalde pek de zorlanmıyor. bu saatten sonra ihtiyacı olan tek şey mona lisa tablosunun çalındığının duyulması. o sırada müzede tadilat işleriyle uğraşan vincenzo'ya tabloyu çalması karşılığında 30 bin dolar (günümüz parasıyla yaklaşık 1 milyon dolar) vaadediyor. bundan sonraki hikayeyi biliyoruz; vincenzo tabloyu çalıyor (tabi valfierno hiçbir zaman tabloyu almak için kendisi ile irtibat kurmayacak)
    diğer tarafta ise valfierno elindeki altı adet tabloyu tanesi 300 bin dolardan satarak 1.8 milyon dolar gibi o zaman için çok büyük -gerçi günümüz için de iyi para- bir vurgun yapmış oluyor

  • ben ilk defa bir dine inanmak istedim. hiçliğin olmaması için dua ettim.

    depremde 4 kuzenimi kaybettim.

    birini enkazdan canlı çıkarttık. bacağı tamamen ezilmişti. kesilmesi gerekiyor dediler. apar topar bir ambulansla gitti. 3 gün nerede olduğunu aradık. sonra morgta kimliği tespit edildi.

    ikisi birbirine sarılmış halde bulundu. abi kardeşlerdi. cesetleri tanınmaz halde dediler. tek dileğim acı çekmeden anında ölmüş olmaları. çünkü asıl korkunç kısım, gelmeyen yardımı beklemekmiş.

    son kuzenim tam 3 gün yaşam mücadelesi verdi enkaz altında. sesini duyduk, "nefes alamıyorum kurtarın" yakarışları hala kulağımda. 5 bina birbiri üstüne binmişti. çok zor ulaştılar. 4. gün buldular bedenini. hala sıcaktı.

    düşünüyorum şimdi. depremden beridir bunu düşünüyorum. hepsi gencecikti 20li yaşlarındalardı. bu kadar mıydı yani hakları ? daha hiçbir şey yaşamamışlardı ki. hiçliğe karışmış olma ihtimalleri canımı çok yakıyor artık. inanmıyor olsam da cennet umarım vardır diyorum istemsiz. bu dünyada sadece 20 küsür yıl geçirip yok olmalarını kabullenemiyorum.

    umarım ben bu satırları yazarken başka yerde tekrar doğmuşsunuzdur. anılarımızı, aranıza katılana kadar yaşatacağım.

    sizi çok seviyorum.

  • hala bazilarinin " büyük milletler hic alfabe degistirmemistir taam mı" seklinde yorum yaptigi hadise. peki japonlar türkler gibi yüzlerce yildir turkce ile uzaktan yakından alakasi olmayan bir lisanin alfabesini mi kullanmaktalar. o japonya kendi dilinin alfabesini kullanmaktadır. slavlarin krill alfabesi aziz krill tarafından slav halkları için geliştirilmiş bir alfabedir bin kusur yıl önce. senin bu tabanda yapabileceğin tek eleştiri "neden göktürk alfabesi değil de latin alfabesi kullanmayı seçtik?" olabilir en fazla. ayriyeten türkler kendisi dişinda uluslarla en fazla ilişkide bulunmuş ırklardan biridir dünyada. karsilasmadigi milletler pek azdir tarihte. bunun beraberinde getirdiği kültürel etkileşim ile türkler pek çok değişim yasamis, pek çok defa alfabe değiştirmiştir. çinliler, japonlar gibi izole yasamamislaridir uzun yillar boyu. uzun lafin kısasi bok atacak başka bir şey bulun sevgili arap milliyetçileri.

  • bu adamın yetiştigi toplumda ''dini kullanmak'' gibi bir olgu yoktur. yani aynı dine mensubuz ama bambaşka bakış açılarımız var aslında.

    bizde din dedigimiz şey genelde siyasete atılmak, ihale kapatmak, bir zümreye kendini kabul ettirmek için kullanıldıgı için artık her dua okuyanı, secdeye yatanı ''dini kullanıyor yea'' diye yaftalıyoruz.

    adam aslında çogu katolik olan brezilyalı futbolcunun yaptığını yapıyor, futbol oynarken dinini hatırlıyor. kaka her gol attığında istavroz çıkardığında kimse kendisinin dini sömurduğunu duşunmez mesela.

    sonuç olarak, her şeyi olduğu gibi dini de yozlaştırdığımızdan bizlere ilginç gelen futbolcudur.

  • polis ve ambulanstan önce imamın gelmiş olması ile diyanetin sürekli eleştirilen bütçesinin boşa harcanmadığını, acil olarak intikal edecek seviyeye geldiklerini gösteren kavgadır.