hesabın var mı? giriş yap

  • hastalığınızın biyolojik hiçbir kökeni olmadığını öğrendiğinizde korkuyla karışık şeyler hissedersiniz. çünkü bu tedavisi kesin olmayan bi rahatsızlıktır. ülserseniz ona göre ilaç içersiniz. hastalığın yapısını ve ilaca ne tepki vericeğini, ileriki safhaların ne olacağını bilirsiniz. modern tıp bu tip bilgilere sahiptir. ama mideniz tamamen sağlıklıysa ama nedenini bilmediğiniz halde bir gün durmadan kusmaya başlarsanız bunu bilim kalıcı olarak tedavi edemez. sorunun midede olmadığını kafada olduğunu öğrendiğiniz zaman hastalığınız hala ordadır. psikologla yaptığınız terapilerde sorununuzu fark ettiğinizde ve bilincine vardığınızda hastalığınız hala ordadır. bedeniniz ve ruhunuz ilişki içinde olsada burda kontrol sizde olmaz. gerçekten psikosomatik bi rahatsızlığınız varsa "neden ben" diye üzülmekte çok haklısınızdır. ilaçlarla idare edebilirsiniz ama o da ilaçlar yan etkisi göstermeye başlayana kadar. bence çözüm vücudunuzun hangi olaydan sonra o tepkileri vermeye başladığını bulmak ve orda her neyi değiştirdiyseniz eski haline geri getirmek. yani vucudunuz istediğini yapmak. bunu yaparkende kendinizi kısıtlanmış hissetmemeye çalışın. vücudunuzun sizin için, hayatta kalmak için size en iyi yolu gösterdiğini düşünün.

  • pilota "sanane be, sen işine bak" diyen arkadaşlar, siz daha otobüs içerisinde nefes almak için zıplamak zorunda kaldığınızda hala arkalara ilerleyin diyen otobüs şoförüne gıkınızı çıkartamıyorsunuz, o uçaktaki her açıdan tek yetkili adama mı akıl vereceksiniz?

    bunu türkiye'de değil de bir amerikan havalimanında yapsan, anında tutuklanırsın. bak uçaktan indirilirsin falan demiyorum, tutuklanırsın. amerikan vatandaşıysan 5 yıl uçuş yasağı yersin, vatandaşı değilsen sınırdışı edilirsin ve vizen iptal edilir.

    uçak lan bu uçak, dingonun ahırı değil. deplasman uçağı falan da değil, bildiğin tarifeli uçak. ne hostes senin bağırmanı dinlemek zorunda ne de diğer yolcular. ben uçakta tezahurat yapmak istiyorum diyorsan kiralarsın kendi özel uçağını, istersen uçakta halay çekersin.

  • vakti geldi de, geçiyor bile..
    sözlük seviyesi yerlerde mâlum. kayda değer birşeyler okumak gerçekten zor. şu anki haliyle sözlük; yapımcılığını rahmetli osman yağmurdereli'nin yaptığı bir televizyon dizisini andırıyor. hatırlarsınız, ''macera devam ediyor'' diye başlayan dizilerin, 10 bölüm geçmeden ''kahkaha devam ediyor'' diye sunulduğu günleri.

    kutsal bilgi kaynağı'mızı da, el birliğiyle komikli bakınız verme yarışması'na çevirdik ve bundan hiç rahatsız olmuyoruz.
    debe'ye girme aşkına, sözlüğün içine sıçıyoruz ve bundan keyif alıyoruz. bunun en büyük sebebi de, günden güne kalitesi ve seviyesi düşen debe listesi.

    bundan 4-5 yıl önce, facebook'taki caps sayfalarında yapılırdı buna benzer birşey. üyeler, sayfa admini bir paylaşım yapsın diye hazırda beklerler ve 'ilk yorum' yazabilmek için yarışırlardı. o sayfalardan hiçbir farkımız kalmadı. biri bir başlık açsında, hemen altına bakınız verip debe'ye girelim diye bekliyoruz.

    ''yetmiyor''

    arkadaşımızın hesabından nick'lerden meslek tahmini yapmak başlığı silinsin diye başlık sıçıyor, hemen altına #57548479 diyoruz. neden? çünkü debe'ye girmemiz gerekiyor.

    olmadı mı?

    karadeniz müziğinde yarım bırakma samimiyetsizliği başlığı açıp ortalıyoruz, ve goool. #57578807
    neden? çünkü güzel espri bu.

    henüz yeni bir yazar sayılırım. saçma çay efsaneleri reklamınız olmasa, daha uzun yıllar çaylak olarak kalacaktım belki de kimbilir. bu yüzden bana düşmez bunları söylemek.

    sırf debe listesi'ni okumak için sözlüğe giren yüzbinlerce kullanıcı vardır ve bu çok büyük bir kazanç kapısıdır eminim. ancak bu hızla kirlenmeye devam edeceksek, onay sırasındaki binlerce çaylağı bekletmenin hiçbir mantığı yok. daha çok paraysa olay, alın hepsini içeri.
    daha çok dürümse, koyverin gitsin..

    önerim; bir süreliğine de olsa debe listesinin kaldırılması. kaliteli entryleri, geçen haftanın en beğenilenleri istatistiğinden de takip edebiliriz.
    şimdilik sadece biraz temizlenmeye ve bilgi kaynağımızı kutsamaya ihtiyacımız var hepsi bu.

    haa yok iyi böyle diyorsanız, eksi hemen altta, solda.

  • reçel kavanozuyla içildiğini gördüğümden dolayı anormal gelmeyen olaydır.

    la adam bildiğin 1 litrelik kavanozla içiyordu. ya şaka gibi mk ilk görünce yuh amk dedim, bizim evde iki üç güne bi paket çayı bitiren bu öküz müydü demiştim.

    ögrenci evinde ilk günlerimdi. ögrenci evinde çayın önemini daha bilmiyordum. kibar, nazik, ailesinin yanından yeni gelmiş körpe bir delikanlıydım.

    sonra bi ocak gördüm aga, aynı anda kaynayan 4 tane çaydanlık var.
    kavanozla çay içen adamlar gördüm aga.
    haftada 4-5 paket çay biten evde kaldım ben bi ara. tanımadığım adamlarla salonda uzanıp çekirdek çitleyip çay içiyorduk.

    adamlar çayla kafayı bulabiliyordu, bilmem anlatabiliyor muyum ?

  • sıralama yapmak istiyorum
    -arkadaş sayında azalma oluyor. eliyorsun sıkıntılı bencil tipleri hayatından ayıklıyorsun
    -aşka olan inancın azalıyor. mantık arıyorsun da demiyorum. aramıyorsun hiçbir şey yalnız başına mutlu olmayı seviyorsun.
    -tahammülün azalıyor olanlara o yüzden açıklamak yerine onaylayıp konuyu kapatıyorsun
    -çatı arası inziva arama durumun artıyor
    benim sayacaklarım bunlar

  • araba almak türkiye'de çok pahalı bir iş, dolayısı ile doğru karar vermek önemli, o sebeple yazdıklarım birilerinin işine yarayabilir. biraz uzun olacak.

    öncelikle şunu belirteyim, ben galeri sahibi, bir markada satış sorumlusu ya da çok sıklıkla araba alıp satan biri değilim. volkswagen'in fabrikalarından birinde mühendislik yaptım, vereceğim bilgiler kullanımdan değil mutfaktan.

    önce her alım için geçerli ve bilinen kısım; neye ihtiyacınız olduğunu belirlemek. bunu yapmadan yola çıkarsanız hatchback almak gibi yarı bir fikir ile gider iyi bir satışçıdan suv alıp dönersiniz. ev almak gibi daha ciddi bir konuda bile insanların sadece %20si ilk başta düşündüğü gibi bir ev alıyor, sebebi de insanlar ne istediğini aslında bilmiyor.

    araba için 3 soruyu netleştirin;

    1- 2. el araç mı yoksa sıfır mı?

    türkiyede 5 yıldan fazla binerim demiyorsanız 0 araç almamalısınız, sebebi zarar edecek olmanız. 2. elde de dolandırılmamaya dikkat edin, ne yazık ki böyle bir risk var. işi bilen güvendiğiniz biri olmalı yanınızda.

    2- hangi sınıf? markadan önce sınıf seçin, eğer tersini yaparsanız bütçe probleminden dolayı ihtiyacınız olan sınıftan daha düşüğünü almaya yönelebilirsiniz. genel geçer kuralları var;

    hatchbackler yalnız yaşayan kişiler için, bekarlar için ya da evdeki 2. araba olarak düşünülebilir.

    sedanlar 1-2 çocuklu aileler ya da geniş bagaja ihtiyacı olanlara uygun

    stationlar türkiye'de yaygın değil ama 2 ve üzeri çocuklu aileler için ideal, hatta mükemmel. hiç station vagon audi a6 gördünüz mü? ben gördüm, volkswagen'in tüm üst düzey alman yöneticilerinde a6 station mevcut.

    birde suv ve jeep olayı var ki bu türkiye'de garip seviyelerde. seviyorsanız alın tabi.

    3- hangi marka? bu benim size asıl yardımcı olabileceğim, sizi biraz marka etkisinden uzaklaştırabileceğim kısım.

    otomobil inanılmazdır, dünyada bu boyutta bir ürünün bu kadar seri üretildiği başka bir sektör yok. yılda 65 milyon araba üretiliyor. peki hangi marka?

    markayı paranıza göre seçeceğiniz aşikar, ama belli bir bütçe için daima birden fazla marka var, marka seçerken sizi şu kıstaslar bekliyor;

    a-yakıt tüketimi
    b-iç tasarım
    c-dış tasarım
    d-hata oranı
    e-yedek parça ağı ve yedek parça fiyatı
    f-marka değeri
    g-kalite/fiyat oranı

    ilk 3 değer için size yardımcı olamam, (a) zaten veri olarak paylaşılıyor, (b) ve (c)göreceli. şimdi madde madde diğerlerini değerlendirelim;

    d- hata oranı; yani arabanın size yaptıracağı mesai. arabanın her arızası size mesai yaptırır, konforunuzdan çalar, far patlasa yaptırmaya gider gelirsiniz. sizi en az servise yollayacak orta segment marka toyota, ardından mazda geliyor, honda da çok iyi derecelere sahip. ford ortalarda. tüm almanlar ve avrupalılar bu konularda çakılmış durumda. üst segmentte ise lexus 1 numara ancak türkiyede satışı yok, o yüzden bu veride audi açık ara önde olarak değerlendirilebilir.

    kaynak için tuv verilerini ve araştırma şirketleri değerlerine göz atınız, reliability olarak aramanız yeterli. ben bir kaç marka ile anlatıyorum ancak diyelim bir hyundai almaya karar verdiniz tüm maddeler için değerlere bakmalısınız.

    e-yedek parça ağı ve fiyatı; bu neden her ülkede farklı tip markaların tutulduğunun cevaplarından biri. bakım ağı ve satışları eş zamanlı arttırmak çok zor bir strateji olduğundan ülkelerde yaygın markalar kolay kolay değişmiyor. kia bazı ülkelerde liderken türkiyede adı geçmez örneğin. ülkede yaygın ağa sahip markaları biliyorsunuzdur, yedek servis ağı kuvvetli olmayan markalara yanaşmamak gerekir. ben otomobil arızalandığında tamiri nekadara patlardan bahsedeyim; toyota bu konuda 1 numara, fark inanılmaz seviyelerde, honda takipçisi, volkswagen ortalarda yer alıyor. üst segmentte ise en iyiyi belirlemek zor ama en kötü olan açık ara bmw.

    bu konuda çok kaynak var hepsinde aşağı yukarı aynı sonuca ulaşabilirsiniz. arama için "car brands with least maintenance cost".

    f-marka değeri; burada bahsettiğim brand price değil, sıralaması yapılan o ancak o başka bir şey. burada bahsettiğim aracın prestiji, türkiye'de orta segment hakkıyla volkswagen'in adamlar ülkede fabrika açmadan rekor üstüne rekor kırdılar, ford ve honda iyi seviyelerde, üst segmenti mercedes göğüslüyor. mercedesin, bmw'yi geçtiği 3 ülke var yanılmıyorsam, biri türkiye. volvo da iyi bir prestije sahip, ancak satılmasının ardından sönüyor, sönmeye de devam edecek. türkiye'de toyota yerlerde sürünüyor.

    burada artık fransız renault, citroen ve peugeot'dan bahsetme vaktimiz geldi. çok büyük bir fiyat avantajı olmadığı sürece bu araçları almak için tek sebebiniz başta hiç değinmediğim yakıt tüketim-iç dizayn-dış dizayn olabilir. bunlar dışında hiç bir parametre ile bu araçlar size iyi bir değer sunamaz. istediğiniz veriyi tartışabiliriz.

    e-kalite/fiyat oranı: bu araca ödediğiniz parayı malzeme kalitesi, işçilik ve bir çok diğer etkenle oranladığınızda çıkan sonucun ne kadar yüksek olduğu ile ilgili ve çok önemli bir değer. yani 90.000tl'lik seat leon'u 100.000tl'lik golf ile ancak bu değer ile kıyaslayabilirsiniz, yani verdiğiniz 1tl'ye ne kadar verimlilik ya da kalite satın alıyorsunuz. burada herkes vw'ye odaklanacak sanıyorum, onu birazdan anlatacağım. ama önce krala gidelim, burada muhakkak ford'da çalışan, renault'da çalışan, opelde çalışan mühendis arkadaşlar vardır. hepsi doğrulayacaktır ki dünyada tüm otomotiv fabrikalarının verimliliğini hedeflediği tek bir marka vardır; toyota. vw'da çalıştığım süre boyunca toyota kelimesini duymadığım bir hafta geçmemiştir.

    bu şu anlama geliyor; toyota'dan 1 liraya satın aldığınız kaliteyi diğer markalarda 1,1 liraya ya da 1,05 lira gibi paralara satın alabilirsiniz. buradan auris golfe basar sonucu çıkartmamak gerek, bu üretim anlayışı ve verimlilik ile ilgili bir veri. buradan şu sonuç çıkar golf'ü toyota üretseydi daha ucuza binebilirdiniz(ya da aynı fiyata binerdiniz, toyota daha çok kâr ederdi). ya da aurisi vw üretseydi daha pahalı olurdu.

    bu kıyaslamaya üst segmenti sokmak zor. bmw, mercedes ve audi gibi markalarda üretim sayıları düşük olduğundan kaliteyi daha pahalıya almak zorunda kalırsınız. yani bir 3.20'nin üretim adetleri golf kadar olsaydı fiyatı çok daha ucuz olurdu, bu konu ile ilgili bir yazı yazacağım. bu segmentte vergi hariç ödediğiniz para değerinden fazladır, ancak bu lüks alımda zorunludur. bu lambo ve ferrari gibi örneklerde daha çarpıcıdır, bu markalar niye bağımsız değil de biri fiat'a biri vw'ye ait? sebebi düşük üretim adetlerinden dolayı maliyetler ve tedarikçler ile baş edememek. tabii sahibi vw, fiat olunca tedarikçi kuzu oluyor. belgesellerde izlediğiniz ferrariye yapılan el işçiliğine de ağzınız açık kalmasın, adam oraya robot koysa maliyeti kurtaramaz, ondan insan yapıyor.

    şimdi vw olayına dönelim, üst düzey bir satın alma yetkilisi araç bom'unu patlattıklarında (yani araca takılan tüm parçaları alt alta dizip fiyatlarını hesapladıklarında) seat leon style ve vw golf comfortline arasındaki malzeme fiyat farkını söylemişti, rakamı duysanız inanamazdınız. çok çok küçük bir mebla. ancak satış rakamları arasında 5-6.000tl fark var. bu da vw'nin prestiji ve markaya ödenen para sayesinde. hatta golf dünya çapında leondan kat kat fazla satıyor, bu durumda ar-ge maliyeti de daha düşük olmalı araç başı. ancak fiyatlara bakınca durum hiç de öyle değil. buna pazarlama başarısı demek lazım.

    bunlar göz önünde bulundurmanız gereken bazı kıstaslar, size yukarıda tüm markaları yazamadım ama hangi değerlere bakmanız gerektiği ile ilgili bilgileri ilettim. adı hiç geçmedi ancak bir hyundai almak isterseniz bu değerleri araştırarak kararınızı verebilirsiniz.

    toyota'yı belki çok öne çıkarttım, ama bunlar verilerden kaynaklı, başta belirttiğim gibi benim bakış açım fazlaca işin mutfağından ve orada kral bu adamlar.

  • --- spoiler ---

    arkadaş bunlar duvarda sadece 100 adamız falan diye ağlaşmıyorlar mıydı? e aq savaşta ben zaten 100 tane ölen bekçi saydım, e bi o kadar da hayatta kaldı. bu nasıl matematik anlamadım. devlet bahçeli el atmalı bu olaya.

    --- spoiler ---

  • annenin 20 sene onceki ailevi olaylari anlatip bunlara hala sinirlenip ailenin huzurunu kacirmasi.. insan kucukken sessiz kaliyor da buyuyunce bu hasta zihniyete katlanamiyor ve sinir krizi gecirebiliyor.