hesabın var mı? giriş yap

  • insanların ebeveynlerinin muhtemel halvet gecesi.

    tanıdığım iki insan var. bunlar kardeş. doğum günleri de aynı; 10 ekim.

    "tesadüfe bak ya" falan derken "9 ay 10 gün önce ne varmış acaba evlilik yıldönümleri mi" diye kendime sordum, cevap yılbaşıydı.

    kendilerine söyledim, 30 yaşından sonra bu durumu öğrenip bi yaşlarına daha girdiler.

    hayat ne garip lan martılar falan.

  • bir aydınlanma halidir ve bu hal başta kısa süreli bir yıkım getirse de sonradan yerini ‘’olsun lan, ben böyle iyiyim’’ demeye bırakıyor. en azından benim hayatımda böyle tezahür etti.

    bir arkadaşımla konuşuyoruz, diyor ki ‘’hatırlıyor musun hani erdal vardı, o da seninle aynı dönem mezun oldu. işte o sonra mimarlığın üstüne antropoloji okudu şu anda meksikada’da zapatistalarla ilgili araştırma yapıyor’’ mideme bir yumruk iniyor ama hala nefes alıyorum.

    başka gün okuldan birine rastlıyorum, ne var ne yok rutininden sonra, nerde çalışıyorsun soruları başlıyor. ben nihayet mesai saatleri insani, maaşı iyi bir işe girmişim, yıllarımı nasıl beş paraya ziyan ettiğimi anlatıyorum, o ‘’evet haklısın, ben de sonunda kendime geldim ve gelecek ay kanada’da sinema okumak için yola çıkıyorum’’diyor. ben buldumcuk olmuşken o bıkmış bile. yolunu çizmiş, hedefe nişan almış. ben hala aybaşına kaç gün kaldığını hesaplıyorum. o an sırtıma bir bıçak saplandı. zar zor çektim, yaşamaya devam ettim.

    en son da bir arkadaşın amerika’da bir üniversitede ders vermeye başladığını öğrendim. benden iki yaş küçük bu adam şu an orda ben de burada onun yazdığı makaleyi okuyorum. bir an kendimden geçmişim.

    ilk şoku atlattıktan sonra, durdum düşündüm. ne ki bu şimdi? tamam, onlar özel ama ben de harika punch yaparım mesela. içen cennete gider gelir. birkaç kişiyi gülmekten işetmişliğim vardır, hep anlatırlar. ne işe elimi atsam öyle veya böyle tamamlamışımdır. belki çok sıradan şeyler bunlar, belki benim gibi milyonlar var ama huzurluyum olduğum yerde.(sanırım hala prozacların etkisindeyim) canım istese ben de giderim*ama ben burada olmayı seçtim. sıradan insanlar ordusunun yıkılmaz bir neferiyim artık. mutfakta punch yapıyorum.

  • prens için talihsiz bi' karşılaşma olduğuna işarettir.
    düşünsene prenssin tatilde bizimle karşılaşıyorsun.

  • başlık: beyler yardımlara şuku verilecektir

    entry:beyler şimdi kızla 1.5 ay oldu ama az görüşebildiğimizden sıkıldım işte. ayrılmak istiyorum ama kızı üzmek istemiyorum ne yapmalıyım piçler
    ayrılık konusu uzaktan yakından açılınca bile ağlıyo kız beyler ona göre yardımlar

    entry2: sen daha iyilerine layıksın
    entry3:ben senin bildiğin erkeklerden değilim de
    entry4:babam beni dayımın oğluyla evlendiriyor dersin

  • peşin not: kyk kredisi kullandım. bayaa da bir borcum var.

    son derece doğru bir duruştur. yukarıda belirtildiği gibi "bencilliğin dik alası" falan da değildir. kurallar ülkesinde yaşamak istemektir. kallavi bir inşaat kalantorunun usülsüzce ihale almasına tepki göstermekten farkı yoktur. kuralsızlığın büyüğü küçüğü olmaz. kuralsızlık kuralsızlıktır.

    okulu bittikten sonra o borçları ödeyemeyeceğini düşündüğü için o krediyi çekmeyen tonla tanıdığım var. neden? çünkü bu insanlar kuralların varlığına inandılar. sen şimdi yüzde kaç faizden ne zaman ne miktarda ödeyeceğini bildiğin bir borcu kamu bankasından alıp sonra da onu ödemek istemiyorsan senin akp'nin vergi borçlarını sildiği beşli çeteden ne farkın kalır? ha doğru onlarınki milyar dolar, seninki hepi topu 20-30 bin liracık değil mi? seninkinden nolur ki değil mi?

    kuralsızlık kuralsızlıktır arkadaşlar. benim türkiye cumhuriyeti vergi mükellefi olarak kimsenin borcunu ödemeye niyetim yok. beşli çeteninkini de ödemek istemem, başka bir öğrencinin borcunu da ödemek istemem. kendi borcumu paşa paşa öderim, o sıkıntı değil.

    bunları söyleyince "gidin önce akp'nin ihale dağıttığı hırsızlara tepki gösterin" falan diyorlar. e kardeşim ben ona da karşıyım buna da karşıyım. asıl sen iki yüzlüsün. ona tepki gösteriyorsun ama kendi mini çıkarların için o kuralların esnetilmesini istiyorsun. e ne farkın kaldı akp'den.

    18 yaşından büyüksün ve bireysin. bir karar alıyor ve borç alıyorsun. o kararının ve borcunun arkasında ol. hayatta önem verdiğin değerlerin olsun, bir duruşun olsun, iki yüzlü olma.

    vergi borcu olan vergi affı ister, kaçak bina diken imar affı ister, yurt dışına para kaçıran varlık affı ister, öğrencisi kredi affı ister, ihalecisi geçiş garantisi ister, beşli çetesi borç silinmesini ister.
    iste babam iste. niye? çünkü kuralsızlıklar ülkesi. milyar doları olan da kural istemiyor, cebinde son 50 lirası olan da. kimsenin değerleri, idealleri, inandığı ve arkasında durduğu bir duruşu yok da o yüzden. kim kime ne tutturursa.

  • bir resim, sadece nesnelerin/figürlerin yan yana getirilmesi midir?

    hiç şüphesiz ki, nesnesiz bir dünya arzusuyla eserlerinde figürasyonu reddeden kazimir maleviç'in suprematist dehâsının doruk noktası olarak kabul edilen 1918 tarihli beyaz üzerine beyaz isimli tablo bu sorunun cevabıdır.

    nesneden, figürden ve hatta renkten arınmış; saf ruhun temsili olan tablo, sanat tarihindeki ilk monokrom olarak kabul edilir ve sanatçı, fiziksel dünyaya herhangi bir göndermeden yoksun olmasını amaçladığı bu sıra dışı kompozisyonla varlığı maddeden ayırarak özgür kıldığı eseri sonsuzluğa ulaştırır.

    iki beyaz kareyi üst üste bindiren sanatçı, 1915 tarihli siyah kare isimli tablosuyla zaten ulaştığı aşırılığın ötesine geçmeyi başarır. beyazın iki tonunu daha iyi ayırt etmemizi sağlayan ton farklılıkları dışında, siyah kareden farklı olarak, beyaz bir tuval üzerine yerleştirilen beyaz kare, üst kısımdan hafifçe sağa doğru eğilir ve bu asimetrik etkiyle saflığın bile kusurlu olduğunu kanıtlamaya çalışan sanatçı, metafizik resmin sınırlarını zorlar.

    üretken ve devrimci bir sanatçı olan maleviç, 1918'den itibaren giderek daha da radikalleşir, ancak figüratif olmayan sanatı, burjuva sanatı olarak kabul eden ve ülkenin toplumsal gerçeklerini yansıtan bir sanat anlayışını tercih eden stalinist hükümet, maleviç ve suprematizm'i kınar. sanatçı, baskı ve yasaklamalarla figüratif sanata geri çekilmeye zorlansa da sanatıyla ulaştığı boyut sayesinde, soyut sanatın en sembolik sanatçılarından biri olması önlenememiştir.

  • 5 günlük belgrad gezimizin 1 gününü ayırabildiğimiz ve o 1 günde gönlümüzde hiç değişmeyecek bir yere sahip olmayı başaran, harika insanların yaşadığı balkan şehri.

    belgrad ile ilgili yazdıklarım da burada mevcut: (bkz: #36440336)

    saraybosna'ya belgrad'tan kiraladığımız arabayla gittik. yol yaklaşık 300 km idi. özellikle sırbistan sınırını geçtikten sonra gerçekten çok güzel manzaralar eşliğinde gidilen bir yol. kış mevsimi haricinde, eğer 3-4 kişi gidiliyorsa araba kiralayıp gitmek en keyiflisi. ancak sırbistan sınırından sonra dağların arasından gidildiği için yol hep tek gidiş-geliş ve çok virajlı. bu nedenle tahmin edilenden uzun sürebiliyor. bunu da hesaba katmakta fayda var. ayrıca yol boyunca yazan hız sınırlamalarına mümkün olduğunca uymak lazım. özellikle bosna polisi oldukça sık aralıklarla radar koymuş yollara. gerçi şoförler arasında bir dayanışma söz konusu. radar olduğunu sürekli sellektör yaparak belli ediyorlar. ancak yine de kurallara uymak en doğrusu.

    biz sabah 9'da yola çıkıp öğlen 1 gibi orada olmayı planlamıştık. ancak hem yukarıda belirttiğim gibi yolun hızlı gitmeye uygun olmaması hem de rent a car'da zaman kaybettiğimiz için saat 4 gibi saraybosna'ya ulaştık. yani totalde 24 saatten az bir zaman geçirebildik saraybosna'da ki hiç yeterli değil. bu nedenle bir kez daha gitmeyi planlıyoruz.

    önce kaldığımız hostel'den başlayayım. balkan han hostel'de kaldık biz. bugüne kadar kaldığım hosteller içinde en iyilerinden biriydi diyebilirim. zaten 8-9 ay önce açılmış, her şey yepyeni. sahibi de süper bir insan, bize erikten yapılmış rakija ikram etti. burada 8 kişilik odada kaldık. kişi başı 11 euro'ydu. çok güzel insanlarla da tanıştık orada. bir daha gidersem yine burada kalırım. herkese de öneriyorum. zaten hostelworld'te baya yüksek bir puanı var.

    saraybosna şehir olarak çok farklı bir şehir. evet şehir sınırlarına girer girmez savaşın izlerini görüyorsunuz. ve bu izler şehire hüzünlü bir hava katıyor. ancak insanlarla konuştukça savaşı ve izlerini unutuyorsunuz. bosna halkı -en azından bizim konuştuklarımız- bu konuyu arkalarında bırakmış. şehirde gezdikçe zaten bunu anlayabiliyorsunuz.

    hostele yerleştikten sonra ilk yaptığımız şey tabi ki kaymaklı cevapiyemek oldu. görüntü olarak tekirdağ köftesine benzer bir köfte ancak lezzet olarak çok farklı. genel olarak balkanlarda et ve et ürünleri çok lezzetli. ayrıca saraybosna'da da belgrad'taki gibi porsiyonlar oldukça büyük. türkiye'de bir porsiyon saraybosna'dakinin ancak yarısı kadar olur. hem de çok daha ucuz. tam hatırlamıyorum ama 1 porsiyon kaymaklı cevapi yanında kola 8-9 tl civarında bir şey tutmuştu. o gün başka da bir şey yiyemedik zaten.

    şehrin old city bölümü küçük. oldukça rahat geziliyor. turistik yerlerin yüzde 90'ı şehrin içinden geçen caddenin üzerinde. burada aynı zamanda bir çok cafe ve pub mevcut. biz dev bir çınarın altında çay bahçesi görünümlü bir yerde oturduk nargile, kahve filan içtik. kahveyi cezvede yanında küp şekerle servis ediyorlar. şekerini kendin ayarlayabiliyorsun. bir cezveden de 2 fincan kahve rahatlıkla çıkıyor. burası da yine çok ucuzdu.

    gece hayatı için yorum yapamayacağım. biz bir kaç tane pubta zaman geçirdik. çok ünlü bir gece kulübü vardı ancak o akşam kapalıydı. yerel bira sarajevsko tipik bir lager. sırbistan'ın en çok satılan birası jelen'le arasında çok bir fark yoktu ancak ben jelen'i tercih ederim. nihayetinde ikisi de içimi kolay, serinletici biralar.

    2. gün ramazan bayramının ilk günüydü. bosnalılar erkenden sokaklara çıkmış, takım elbise falan giymiş, cafelerde bayramlaşıyorlardı. bu da değişik bir görüntü bizim için. biz boşnak böreklerimizi yiyip şehirden ayrılmak durumundaydık. saraybosna'ya ve güzel insanlarına doyamadan ayrıldık. bir daha gideceğimizden emin olarak.

    hiç saymadım ama 30 tane falan avrupa şehri gezmişimdir. saraybosna içlerinde en çok sevdiğim şehirlerden biri oldu. 24 saat bile kalamamış olmama rağmen. bunun müslümanlıkla vs. ile ilgisi yok. zaten dinle alakası olan bir insan değilim. bazı şehirler gider gitmez kendini sevdirir. brugge'de de aynı şey olmuştu. özetle, vizesiz bir şekilde, türkiye'den çok daha ucuza, çok daha keyifli bir tatil için balkanlar bence ideal.