ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
pasaport polisleri ile girilen diyaloglar
-
yer: hollanda schiphol havaalani, o yillarda macaristanda yasayan deterjan schengen ulkelerinde vizesiz dolasim saglayan gri (servis) pasaportuyla birkacgun icin hollandaya gelmis, geri donmektedir:
polis (pasaportu hisimla karistirir): nereye gidiyorsunuz anlamadim ben?
deterjan: macaristana donuyorum
p: hani vizeniz?
d: bakiniz bu servis pasaportu ben ulkenize macaristandan geldim donuyorum simdi
p (onundeki kitabi karistirir): ama siz turk vatandasisiniz macarsitan vize istiyor sizden, nerde vizeniz
d (hala kibar): evet ama bu ozel bir pasaport, onunuzdki kitapta da yaziyordur, kutfen dikkatli bakin
p (macaristanin avukati kesilir): onumdeki kitapta ne yazdigini ben cok iyi biliyorum macaristana vizesiz giremezsiniz diyor burada..
d (sabri tasar): peki, tamam, haklisiniz giremem..(elindeki cantalari yere birakir) o zaman ben de burada kalirim, verin pasaportumu rotterdam trenini yakalayim bari
p: ehu...bi dakka burda da kalamazsiniz..nasil yani..bi dakka durun..
d (sesini yukseltir iyice): peki nasil girdim sizce buraya? onu dusunuyor musunuz?
p (kafasi iyice karisir): bir dakika..evet nasil girdiniz hani hollanda vizeniz?
d: birazdan ozur dilemek zorunda kalacaginiz bir tavir icindesiniz. elinizdeki pasaport turk hukumeti tarafindan cok onemli (ehu..abarttik tabi ama gerekli bir hamleydi) devlet gorevlilerine verilir. siz beni asagiliyorsunuz lutfen amirinizi cagirin
(bu arada tartisma ortamindan killanan amir polis gelmistir bile neler oluyor burada diyerekten..sonra olayi farkeder..servis pasaportunu da bilmektedir..polisin kulagina birseyler fisildar)
son sahne
p: gercekten cok ozur diliyorum..dilerim ulkemiz hakkinda kotu fikirlere sahip olmadan gidiyorsunuzdur
d (otuz iki dis): yine gelecek ben...
tanışma isteği vs taciz
-
kadının hoşuna giderse tanışma isteği, kadının hoşuna gitmezse taciz.
o başlıkta öyle yazıyordu.
akademik kariyer mi işlek caddede büfe mi
-
işlek caddede büfe değil benimki. "badanacılık".
oysa ne heveslerim vardı benim, ne heveslerim. türkiye derecelerim mi yoktu, olimpiyatlara mı katılmamıştım, daha lise sıralarında herkes tarafından geleceğin akademisyeni gözüyle mi bakılmıyordu bana... sonra okula geldim. okuldan kaynaklı da değil aslında ya, bölüm diyeyim. bilenler var, psikoloji okuyorum. ama bezdim. ben ne kadar hayat dolu ne kadar yerinde duramayan bir insandım da deliler gibi istediğim bölüme gelince delilendim?
nasıl oldu anlamadım. ama kafama girdi.
badanacı olmak istiyordum lan. cidden. bunu istiyordum ben.
internetten boya kartelalarına, fırça modellerine, badana tekniklerine bakmaya bir türlü doyamıyordum.
zonguldak'ta bi' evimiz var bizim. babaannemlerin evi işte. ne yaptım ettim ikna ettim dedemi bu yaz. aldım fırçalarımı. ince iş fırçam en incelerindendi, korniş kenarlarını rahat rahat boyayabilmek için. önce mutfağın tavan boyasını yaptım. o rulo fırçayı kullanmak konusunda çok acemiydim, yüzüme patpatpat diye tavandaki boya dökülüyordu, ben mutluluktan neredeyse kahkaha atıyordum. sonra mutfağı "istanbul pembesi" denilen bir renge boyadım. sen hiç boya kartelası inceledin mi? şiir gibidirler. roma sarısı vardır mesela, bizans kırmızısı vardır. mutfağın boyası bittiğinde oruç halimle hışırım çıkmıştı ama nasıl da mutluydum lan. aradan 3 hafta geçmiş ama şimdi düşününce bile çok özledim. sonra ver elini salon. aman o pervazların ince işi, aman o priz kenarları, ahh. nerede o akademik kariyer isteyen silverleaf, nerede? nerede o kitapların arasından zorla alınan kız?
ben değil miyim tavandaki boşluklar badanayı kötü gösteriyor diye önce onlar için alçı hazırlayıp, onunla kapatıp sonra üzerine çift kat boya çeken? eski karpuz lambaları çıkarıp avize delikleri açıp yeni lambaları takan, elektrik bağlantısını yapan kimdi?
ben bir inşaat ustası olmalıydım ve görünen o ki psikolog olacağım. derdini alıp gelenlere "al bu malayı bütün yaralarını alçıyla kapa" mı diyeceğim ben, ne yapacağım lan?
bir gün bir ev alacağım ama.
ev bomboşken içinin komple badanasını yapacağım. bir günde bitmez elbet. ama acelem de yok. bir gün biter. akşam ev bomboş. bir iskemleyi balkonuma çekeceğim. evimin ilk eşyası da teleskop. bu da benim hayalim. teleskopu yerine kuracağım, radyoyu açıp termostan bayat çay içeceğim. bir gecem böyle geçsin başka bir şey istemem.
akademik kariyermiş.
yaran fıkralar
-
adamın biri doktorun karşısına çıkmış: "aman doktor bey, yaman doktor bey; bende bir sorun var ki sormayın - şimdi bende feci bir gaz sorunu var afedersin: oturuyorum osuruyorum, kalkıyorum osuruyorum, yatıyorum osuruyorum falan fıstık... işin tuhaf yanı ne biliyon mu, gaz ne kokuyor ne de duyuluyor - hani yani kimse durumu çakmıyor allahtan da, diyeceğim, bende yarattığı rahatsızlık öyle böyle değil! derdime bir çare..."
doktor sessizce başını sallamış ve hemen bir reçete yazıp hastanın eline tutuşturmuş; demiş "bu ilacı al, bir ay sonra beni yine gör..."
bir ay geçmiş, aynı adam girmiş kapıdan, burnundan soluyor: "ulan doktor ben senin ağzına sıçayım! gazım var dedik, duyulmuyor dedik; sen bize bir ilaç verdin - hala aynı gaz var, üstelik şimdi ses de çıkarıyor!"
doktor gülümsemiş: "oo iyi, kulakları açmışız demek; şimdi sıra burnunda!"
emrullah gülüşken için isveç'e uçak gönderilmesi
-
o uçakta benim 0,000000000001 kuruş hakkım varsa, o hakkımı helal etmeyeceğim olay..
sen hem "şansınız olsa hepiniz avrupa diye ölürsünüz" diye türkiye'yi ve türk milletini küçümse hem de benim fakir halkımın parasıyla özel uçakla buraya gel.. 26 bin dolar diyorlardı o uçağın kalkması için gereken paraya... o 26 bin dolarla kaç aile doyardı kimbilir..
kızın tweet'te yazdığı ifade;
(bkz: şansınız olsa hepiniz avrupa diye ölürsünüz)
tweet'in ekran görüntüsü. tepki gelince sildi.
https://pasteboard.co/j5wz52g.jpg
not: bu arada bana başvurmama rağmen hala ne ptt'den maske ne de eczaneden almak için maske kodu falan gelmedi.
eczaneye tc söyleyip öyle alınacak dediler. eczaneye tc söyledim, yine maske çıkmamış.
hyundai türkiye'nin çalışanlarına gönderdiği yazı
-
sadece oruç tutmakla olmuyor o işler. eğer bu mong hyun yoon kardeşimiz oruçluyken gözünün önünde yemek yiyenlere dayak atarsa o zaman inanırım samimiyetine.
insanın et tüketmesindeki mantık hatası
-
(bkz: ve tanrı sodayı yarattı)
yeliz yeşilmen
100k doları olup bozdurmayanın psikolojik durumu
-
halen 100k doları vardır.
ingiltere'nin tc'ye 750 milyon pound vermesi
-
onu türkiye'ye gelene kadar uçakta yerler.
metin altıok
-
yaşamak görevdir yangın yerinde
yaşamak insan kalarak..
rus kızını aratmayan türk kızı
-
cep telefonunuzu elinizden almıştır. hal böyle olunca rus kızını aramak zorlaşıyor.
legionella
-
tam ismi legionella pneumophila olan bir akciğer hastalığı. bu hastalık genel olarak büyük binaların (hastane, otel vs.) su siteminde oluşan legionella bakterilerinden bulaşır. belirtileri halsizlik, baş ve kas ağrıları, nefes darlığı ve yüksek ateş dir. tedavisi antibiyotik ilaçlar ile yapılır. özellikle yoğun sigara kullananlar risk grubunda dır. tatil beldelerimizdeki bazı oteller bu hastalığa karşı korunmalı olduklarını özellikle belirtirler.
sigarayı bırakmak
-
bir gün apartmanın aşağıda arkadaşlarla oturmuş muhabbet ediyoruz. bir yaşlı amca geldi yanımıza dedi ki: neden bu kadar sigara içiyorsunuz! kaç saattir sizi izliyorum birini atıyorsunuz birini yakıyorsunuz! bir de böyle sert sert konuşuyor azarlar gibi bizi. şimdi belli babamızdan büyük yaşı ne diyelim. dedik amca içiyoruz işte. napalım. bırakın! dedi. ben bıraktım! 60 yıl içtim ben bunu! bırakalı 5 yıl oldu! yeniden doğmuş gibi oldum! insanın her şeyini etkiliyo! şimdi anlamıyosunuz gençsiniz bunu bile etkiliyo! (şeyini işaret etti) içmeyin şunu! dedi. dedik amca bırakamıyoruz. zamları bahane edip bıraksak yolda dolu paket bulsak yine başlarız. olmuyor napalım. anca bir hastalığımız falan çıkacak korkucaz öyle herhalde. sonra dedik amca sen 60 yıl içmişsin bunu, 5 yıl da olmuş bırakalı. kaç yaşındasın ki sen? dedi 70 yaşındayım! 5 yaşında başladım! koptuk biz... sallıyo sandık. 5 yaşında sigaraya mı başlanılır? dedi ki: ben 5 yaşındayken toprak yiyormuşum! köyden biri babama sigara içir buna bırakır toprak yemeyi demiş! hem toprak yedim hem sigara içtim!