hesabın var mı? giriş yap

  • oha gülmekten öldüm. olm kadınlar zaten ıslıklıyor. çatıdan çekersen öyle olur. aşağıdan duyulur mu o gürültüde ezan. seçim gidiyor diye iyi çalışıyorsunuz ama biz giren brunson vakasını unutmadık yiğidim. feministler üzerinden de tabiki muhalefet aşağılanır.

  • belki defalarca yazılmıştır fakat tekrar hatırlatmakta fayda var. en azından ben hep şu demeciyle hatırlayacağım kendisini.

    bir röportaj esnasında kendisine, en basit hazırlık maçında bile neden bu kadar çok koştuğunu, son ana kadar terlediğini soruyorlar.

    verdiği yanıt: ben fakir bir balıkçının oğluyum. babam bir kaç balık için bütün gününü harcardı. benim kazandığım paranın çok daha azı için insanlar çok ağır işlerde ve çok ağır şartlarda çalışıyor. ben 90 dakika koşmuşum çok mu?

    bu adamı en net özetleyen cümlesi budur arkadaş. helal olsun aldığın her kuruş. özleyeceğiz sarı reyiz.

  • benim aklıma ayla filmini izlerken gelmiş bir sorudur bu.

    savaş 1953’te bitti, nasıl böylesi bir refaha erdiniz bu kadar kısa sürede?

    şu güzelim seul'u nasıl böyle baştan yarattınız?

    (sorunun cevabını ararken araya türkiye kore kıyaslaması yapan grafikler serpiştireceğim.)

    hikaye 1953’te başlıyor

    kuzey-güney savaşı 27 temmuz 1953’te ateşkes ile sona erdiğinde altyapı ve tesislerin %80’i yok olmuş, mevcut fabrikaların büyük bir kısmı ise kuzey’de kalmış. ateşkesten sonra ekonomi harap durumdayken bu ülkeyi aldığı dış yardımlar ayakta tutmuş. kore ekonomi bakanlığı’nın verilerine göre ülke, 1953-1959 arası çoğunluğu abd’den olmak üzere 1,8 milyar dolar dış yardım almış.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/…=414)

    derken mayıs 1961’de bir darbe ile yönetim general park chung tarafından sağlanmaya başlamış. güney kore ile ülkemizin enteresan paralellikleri var; bilindiği gibi bizim yeni rejiimimizdeki ilk askeri darbe de mayıs 1960’ta gerçekleşmişti. enteresan bir şekilde iki askeri yönetim de ekonominin önemli bir problem olduğunu ve çözümün planlı kalkınma modelinde olduğunu düşünüyordu. güney kore 1962’de, türkiye ise 1963’te ilk beş yıllık kalkınma planlarını açıklamıştı. hatta ülkemiz konuyu o kadar önemsemişti ki hollandalı kalkınma uzmanı jan tinderberg danışılmak üzere ülkemize getirilmiş ve dpt’ (devlet planlama teşkilatı) kurulmuştu. iki ülkenin de kalkınma modeli ithal ikameci ve ihracata yönelikti.

    ilk beş yıllık kalkınma planları işletilmiş ve iki ülke de iyi bir performansla hedeflerine yakın sonuçlar elde etmişlerdi.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/…=350)

    ancak ülkemizde 1960’ların sonlarına doğru askeri yönetim siyasetin tekrar demokratikleşmesi için elini yönetimden çekmeye başladığında dpt’nin agresif ve kendinden emin tavrı yok olmaya başladı. chp kendi içinde bile planlama konusu ile ilgili ayrılıklar yaşıyordu. ciddi reformlar, alışılmamış uygulamalar… bunların arkasında durmak kolay değildi. yaklaşan seçimde chp planlamayı anlatmaya çalışırken demokrat parti’nin halefi adalet partisi (süleyman demirel) “bize plan değil pilav lazım!” diyerek halk nezdinde planlamanın altını oymaya başlamıştı bile. nitekim 1965’te ap tek başına iktidar olmuş, turgut özal da dpt müsteşarı olarak atanmıştı. ap iktidarı dpt’nin görevinin özel sektöre yön vermek değil desteklemek olduğuna hükmetmişti. planlama ankara’daki bürokratlardan istanbul’daki patronlara geçmişti. hangi sektöre destek sağlanacağı ekonomik bir vizyona, stratejiye göre değil özel sektörün kâr beklentisine göre belirlenecekti.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/…=251)

    işte güney kore ile paralel giden kaderimiz burada ayrışmaya başladı. çünkü darbeci general park (ki kendisi 1979 yılında bir suikastle öldürülmüştür) sivilleşerek siyasete devam etti ve arka arkaya seçimler kazandı. bu nedenle temel kalkınma felsefesinden ödün verilmeden planlamaları devam etti. bu felsefe devletin planlarla üretime müdahale edip kalkınmacı rolünü üstlenmesi üzerine kurmuştu. planlar sıkı sıkıya takip ediliyor, devlet güçlenmesini istediği ihracatçı sektörleri koruyor, sunulan hedeflere ulaşan şirketlere vergi kolaylıkları, ucuz finansman gibi ödüller sunuyordu. yani kontrol devlet babadaydı.

    hikayenin buradan sonraki kısmını plan bazında karşılaştırarak değil de iki ülkenin bu süreçte neler yapıp yapmadıklarına bakarak ele almaya çalışalım.

    güney kore neler yaptı?

    -1970’lerin başında saemaul projesi hayata geçti, böylece güney kore kırsal kesimin tüm altyapı çalışmaları tamamlanarak modernizasyonu sağlandı.

    -beşeri sermayenin arttırılabilmesi için gerekli eğitim yatırımları yapıldı ve bunun meyveleri emek yoğun (nitelikli insan gücü gerektiren, işçiliği yoğun olan) endüstrilerin gelişmesiyle toplandı.

    -devletin kendisi ar-ge yatırımları yaptığı gibi özel sektörün ar-ge çalışmalarını da ciddi anlamda destekledi.

    -1970’li yıllarda gemi yapımı, elektronik, telekomünikasyon, enerji ve kimya gibi sektörler için araştırma enstitüleri kuruldu (devlet 16 adet enstitü kurmuş). bu yıllardan itibaren de teknoloji yoğun sektörlere geçiş dönemi başladı.

    -ağır sanayiden ileri teknoloji ihracatına geçişte doktora ve master derecesine sahip elemanlar yetiştirilmek üzere ileri bilim ve teknoloji enstitüleri kuruldu.

    -devlet, dünya piyasasının gidişatına göre destek ve teşvik sağladığı sektörlerde güncellemeler yapıp, bu hamle kabiliyetiyle şirketlerini daima küresel rekabetin içerisinde tuttu..

    -ilk etapta taklit mal üretiminde dünyaya adını duyuran güney kore bu sayede birikimini ileri taşıyarak inovatif bir ileri teknoloji ülkesine dönüştü. (imitasyon devrinden inovasyon devrine)

    -devlet “chaebols” denilen az sayıda büyük şirketi/holdingi destekleyerek onları dünya çapında markalar üretmiş şirketlere/holdinglere dönüştürdü. daha sonraki yıllarda kobi ve diğer küçük işletmelerin bu devlerden korunması için ise gerekli yasaları, teşvikleri çıkartarak dengeleme çalışmaları yapıldı.

    işte o “chaebol”lar

    -tabii her şey güllük gülistanlık gitmemiş ülkede, general park’ın ölümünden sonra ülke dünyanın en borçlu 4. ülkesi haline gelse de planlı kalkınma disiplinine çok kısa sürede geri dönüp ekonomik sistemini tekrar sağlıklı bir şekilde işler hale getirmiş.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/….jpg)

    türkiye neler yaptı?

    -saemaul projesine benzer bir vizyonla köy-kent projesini tasarladı ancak hayata geçiremedi.

    -1980’lerde ihracatta sıçramanın işçi ve çiftçilerin ücretlerini düşürerek gerçekleştirileceğinden hareketle sendikasızlaşmış bu kesimin ücretlerini dramatik derecede düşürdü, böylelikle ucuz iş gücü avantajıyla bir ihracat sıçraması elde etti ama sürdürülebilir olamadı.

    -1980’li yıllardan itibaren kalkınma planları göstermelik olarak düzenlendi ve tam olarak uygulamaya konmadı.

    -devlet tarafından desteklenen sanayici, üretimine girmek istediği ürün ve girdilerin ithalatını yasaklatabiliyordu. özel sektöre ağır sanayi ya da yüksek teknoloji hedefi yerine güçlü bir biçimde korunan iç pazar sunuluyordu.

    -1971 yılında başlayan siyasi kriz ve istikrarsızlıklar güçlü irade gerektiren her türlü çalışmanın yapılamamasına sebep oldu.

    -kötü ekonomi yönetimi ülkemizi ımf’nin eline düşürdü, ımf ısrarla dışa açık bir ekonomi modeli karşılığında yardım önerince chp (bülent ecevit) karşı çıktı ve o meşhur yağ, şeker çay kuyruklarını da içeren darboğaz yaşandı.

    -24 ocak 1980 kararlarıyla planlamacılık tümüyle bırakılıp sistem serbest piyasa anlayışına terkedildi.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/….jpg)

    sonuç olarak;

    onlar eğitime yatırım yaptıkça biz yapamadık, onlar istikrarla planlarına devam ederken biz edemedik.

    onlar imtiyazlı aileler yaratıp dünya çapında markalar ürettiler, biz ise her yeni iktidarda yeni zenginler yaratıp onların keselerini dolduruşlarını izledik.

    onların 1980’lerde ulaştığı yüksek katma değerli üretim seviyesini 2000’lerde yakalamaya çalışıyoruz.

    onlar ithalat yasaklarıyla 1980’de renkli televizyon üretip ülke içinde sattırmazken, yabancı sigara içenlere vatan haini gözüyle bakarken (ülke içindeki her kuruş dövizin tekrar endüstriye yatırılması gerektiği bilinci) biz aynı yıllarda ekvator’dan çikita muz aldık diye ülkemiz refaha erdi, bolluğa ulaştı sanıyorduk. zaten 10 yıl içinde fark ettik ki ithalatımızı artık istesek de düşüremez hale gelmiştik.

    onlar 1977’de renkli televizyon üretemezken 1983’de çip üretmeye başlayıp uluslararası rekabete girişirken aynı yıllarda biz sokak olayları, askeri darbe ile uğraşıyorduk.

    (bkz: https://biryerdeokumustum.files.wordpress.com/….jpg)

    ha, onlar gecekondulaşmayla, çocuk işçilik meselesiyle, çevre sorunlarıyla uğraşmadılar mı? tabii ki, ama artık bir çoğunu halletmiş görünüyorlar. bugün türkiye’de bu sorunların hepsi katmer katmer olduğu yerde duruyor.

    bugün güney kore yetkililerin türkiye’de sıradan kabul edilen olaylar sonucu utanç duyup istifa ettikleri hatta yargılandıkları bir ülke.

    örnek 1

    örnek 2

    örnek 3

    örnek 4 (bizde her sene olan şey adamlarda istifa sebebi olmuş)

    örnek 5

    örnek 6

    dünya gazetesi’nden hakan güldağ’ın güzel yazısından bir alıntı ile bitireyim:

    “1980’lerin taklitçisi güney kore, bugün dünyanın en ‘icatçı’ en ‘yenilikçi’ ülkelerinden biri…
    ıbm makinelerinin sökülüp, parçaların kopyalanıp yeniden birleştirildiği ‘kopya’ bilgisayarların… nike ayakkabılarının ve louis vuitton çantalarının büyük miktarlarda seri üretiminin yapıldığı ‘korsan cenneti” güney kore, bugün, amerikan patent bürosu tarafından verilen patentlerin sayısı bakımından en üstte yer alan beş ülkeden biri…
    uzun söze gerek yok! nokia’nın microsoft’a satılmak durumunda kaldığı bir dönemde, apple ile samsung arasında dünya çapında süren nefes kesen teknoloji yarışını anımsamak, bugünkü güney kore’yi kavramak için yeterli…
    güney kore, bugün zarif cep telefonları ihraç eden bir ülke olmanın yanı sıra, insanları daha iyi beslenen, çok daha uzun yaşayan, çok daha az bebek kaybeden bir ülke aynı zamanda…”

    biz ise savaşta yanında yer aldığımız, o zamanlar yetim kalan çocukları için yetimhaneler açtığımız güney kore’den kia otomobil ithal edip onunla seyahat etmeye, lg marka bilumum ürün kullanmaya seyretmeye, haberleşme işini de samsung ile çözmeye devam ediyoruz.

    *yazıyı blog formatında kişisel blogumdan okuyabilirsiniz bu arada.

    (yazıdaki grafikleri aşağıda kaynak olarak verdiğim makalelerden ekran görüntüsü olarak aldığımı da belirteyim de laf söz olmasın)

    -pamuk, şevket, türkiye’nin 200 yıllık iktisadi tarihi, iş bankası kültür yayınları

    -http://dergipark.gov.tr/…wnload/article-file/195289

    -http://www.yildiz.edu.tr/…yinlar/planlikalkinma.pdf

    -http://www.acarindex.com/…/acarindex-1423868537.pdf

    -http://www.tepav.org.tr/…urkiye_icin_cikarimlar.pdf

    -https://www.dunya.com/…cizesini-nasil-yaratti/17518

    -http://www.mahfiegilmez.com/…re-ekonomilerinin.html

  • pkk'lilarin kacirma olaylarinda hep araya girip, bolgeye giderek teroristlerle olayi tatlilikla halleden sevgi kelebegi hdp milletvekillerinin yine bolgeye giderek olayda araci olup isi tatlilikla halletmesini bekledigim vaka-i hayriye.

  • nicolas chauvin, başkumandanı napolyon’a sarsılmaz, fanatik sadâkatle bağlı bir askerdi. napolyon’un harplerinden birinde yaralanmış olmasına rağmen, onun tarihte bir benzeri olmayan bir lider olduğuna inanmış, napolyon sürgündeyken dahi onun türküsünü şevkle çalmaktan vazgeçmemişti. fransızlar ise küçük onbaşıyı başlarından atmakla memnun olduklarından chauvin'in her yerde ve her zaman napolyon’un müdafaasını yapması, onun gibi bir vatanseverin bir daha yetişmeyeceğinde, ısrar etmesi karşısında, chauvin'le alaya başladılar. cogniard'ın 1831'de sahneye konan eserinde (la cocorde tricolere) chavvin adlı bir karakter milli üstünlük nutukları çeker zafer sarkıları çağırır.
    o haldeee abartılı, fanatik, bir milliyetçilik chauvenism (şovenizm), onu tutulan kimse ise şoven'dir.

  • lokasyon: antalya
    bugün pazara gittim arkadaşlar.

    ıspanak: 20
    havuç: 7
    domates: 8
    salatalik: 15
    yeşil sogan: 20
    karnıbahar: 7
    çilek: 35
    patlican: 20
    yesil sivri biber: 25-30
    roka, maydanoz: 3(bağ)
    6lı yufka: 18
    peynir: 70-80
    bakla: 30

    totalde 400 tl gitti. ben boyle tarım memleketinin de, fiyatların da, pazarin da, ekonominin de amina koyarim sevgili romalılar. saygılar.

  • bir gün t-shirt yıkamam lazımdı. çekmesin hesabına elde yıkıyım dedim. beyazdı t-shirt. neyse leğene koydum t-shirt'ü içine su doldurdum, ariel kutusundan da bir avuç detarjan aldım, sonra attım leğene bi baktım içinde renkli boncuklar var detarjanın. dedim herhalde bunları renkliler için koymuşlar. oturup ayıklamıştım ne kadar renkli boncuk varsa. t-shirt'ün üstündeki renkli yazılar için 3-5 boncuk bırakmıştım ama.

  • bir cok insan sigarayi birakmaktan bahsetmis. ben de bu konuyu olabildigince acarak sigarayi birakmak size nasil bir kalite sunacak ondan bahsedeyim:

    1) eskisine oranla cebinizde cok daha fazla para kalacak. ornegin gunde 1 paket parliament icen birisi senelik 4927 lirayi cope atmis oluyor. bu parayla her sene tatil yapabilir.

    2) eskisine oranla cok daha guclu cigerlere sahip oluyorsunuz. eskisi kadar yorulmuyor, merdivenler artik en buyuk dusmaniniz olmuyor, 2 adim attiktan sonra kafaniz zonklamiyor.

    3) sapsari ve lekeli disler kisa bir sure sonra beyazlamaya, hos bir gulumsemeye donusuyor.

    4) 30 dakikada bir bataryasi biten telefon gibi gunde 20 kere kendinizi sarj etmek zorunda hissetmiyorsunuz. bu durumun insana kattigi ozguvenin tarifi yok.

    5) paketinizdeki sigaralar azaldikca strese girip tirnak yemeye baslamiyorsunuz.

    6) kendinizin bile tiksindigi bir seyin kolesi olmaktan kurtuluyorsunuz ve bol bol ozguven depoluyorsunuz.

    7) vucudunuzdaki genel yorgunluk yok oluyor, sabahlari 10 saat uyumus olsaniz bile kendinizi yorgun hissettiginiz zamanlar yok oluyor, yataktan kalkmamak icin yaptiginiz ezik ezik cirpinmalar yerini 6 saat de uyusaniz dinc bir sekilde uyandiginiz mutlu sabahlara birakiyor.

    8) migreniniz varsa artik eskisi kadar migren atagi, veya baska turlerdeki hafif seyirli bas agrilarinin olmadigini goruyorsunuz.

    9) binlerce liralik parfumler de siksaniz 2 saat sonra sigaradan baska bir sey kokmayan insanlarken, artik guzel kokan, 2 gun once sikilan parfumun bile kokusu uzerinde kalan bir insan oluyorsunuz.

    10) bogazdaki balgam temizleniyor.

    11) kalbin ritmi duzene oturuyor. kalbin duzenli calismasi demek daha uzun omurler demek.

    bunlar bir cirpida aklima gelen seyler. hayat sigarasiz cekilmez diye dusunmeyin arkadaslar. sigara hic bir zaman zevkli olmadi. ılk ictigi sigaradan kimse zevk almadi. sigara icmemizin tek sebebi nikotin bagimliligidir.

    sigaranin nasil bagimli ettigini ve kurtulmak icin ne yapmak gerektigini merak eden varsa su videoyu mutlaka izlesin:

    https://youtu.be/d71ewawoda8

    edit: imla.
    edit 2: video linki düzeltildi.
    edit 3: video yine silinmis yine duzeltildi. eger yine silinirse, "allen carr, sigarayi birakmanin kolay yolu" diye aratabilirsiniz.

  • adam 3 tabak makarna yediğini, buna rağmen 4.yü de yiyeceğini yazmış. midesine ne derece güvenebiliriz?

  • oncelikle ,

    (bkz: #48557197)

    ekleme : daha fazla fotograf ekleyebilmek adina bir facebook sayfasi actim. takip etmek isteyenler icin buyrun link asagida.
    zaman zaman orda da yazacagim.

    facebook

    ekleme : bir baska röportaj daha ekliyorum.

    onedio röportaj

    ekleme : ikinci bir röportaji ekliyorum. ılgilenenler bakabilir

    gaia dergi röportaj

    ekleme : bir sosyal medya gezi dergisi ile yaptigimiz soyleyisi de ekliyorum.

    https://gezimanya.com/…ve-onu-da-kendim-kazaniyorum

    ekleme : basligin altinda guncel yazilari yazmaya devam ediyorum ve edecegim. takip etmek isterseniz bakabilirsiniz.

    ekleme : fotograflarin bir kismi baslik altina eklenmistir. ikinci sayfada zenci susam nickli arkadasin entrysinde.

    ayrica sozlukten "kendihalindebiradam" nickli arkadas bir sonraki duragim olan buenos aireste benim icin 2 gece hostel rezervasyonu yapip odemesini yapti. gercekten ne diyecegimi bilemedim tekrar cok tesekkur ederim kendisine.

    pesin not : yazim hatalari klavye kaynaklidir, fazla internet ve bilgisayar bulma sansim olmuyor, zamanim olursa tek tek duzeltecegim.

    yaklasik 6 aydir yasadigim hayat, tum yasam harcamalari, ulasim, saglik vs akliniza gelebilecek her sey dahil aylik harcadigim para 140 dolar ve o 140 dolari da kendim kazaniyorum, soyleki;

    bir kac ay bir hostelde calistim gonullu olarak gunde 4 saat karsiligi yemek ve ucretsiz konaklama, bundan zaten bahsetmistim onceki yazilarimda. insan bu kadar turistin gelip gittigi bir ortamda ister istemez para kazaniyor. bira firmasinin bedava dagittigi sorf tahtalarini aldim yaklasik 4 tane ve sorf yaparken kullanilan wet suit diye tabir edilen kiyafeti satin aldim 3 tane ikinci el toplam maliyeti 500 tl oldu bana ve hostelde gelenlere kiralamaya basladim, sorf tahtasinin saati 20 tl ve sorf tahtasinin saati 20 tl, gunde ortalama 4 veya 5 er saat kiralama imkanim oldu, bir sure sonra ikinci el bisiklet satin alip yine gunluk 20 tl den kiralamaya basladim ve bir kac ay rahatca yasayacak para kazanmis oldum. ayrica sorf yapmayi da ogrendim ve keyifle devam ediyorum.

    harcamalarimi en dusuk seviyede tutmak icin mumkun mertebe buyuk sehirlere gitmiyorum, ulasimi otostop ile yapiyor, yemek icin kendim karsilimam gerekiyorsa bol bol pirinc tuketiyorum, konaklamayi ise bahsettigim gibi insanlara yardim karsiligi evlerinde, hostellerinde konalarak karsiliyorum. tabii ki her zaman her sey yolunda gitmiyor bu gibi durumlar icin ise cadir ve uyku tulumum var. su ana kadar hic para vererek hostelde kalmadim.

    bundan yaklasik bir kac ay once yazi ve fotograflarin yayinlanmasi karsiliginda dusuk bir ucret talebi ile belli basli gezi dergi ve internet siteleri ile iletisime gectim fakat kimi basta heycanli ve ilgili gorunse de sonucta ya maillere cevap vermediler yada odeme yapamayacaklarindan bahsettiler. radikal gazetesinin gezi eki editoru ise roportaj yapabilecegimizi ve bu roportaj sayesinde finansor veya yardim bulabilecegimi soyledi fakat kararlastirdigimiz gun ve saatte malesef herhangi bir geri donus alamadim. ben de alternatif yollar arayisina girdim ve bu sekilde ilerliyorum.

    ayrica dunyanin dort bir yanindaki insanlara kart postal gonderiyorum. ortalama 10 veya 15 tl gonderiyolar karsiliginda ise nerede isem ordan bir kart postal gonderiyorum adreslerine, bu sekilde cok olmasa da gunu gecistirecek kadar para kazanabiliyorum.

    seker kamisi topluyorum yol kenarlarindan ve suyunu sikarak satmaya calisiyorm; bardagi tl olarak yaklasik 3 lira maliyeti ise tamamen fiziksel guc ve 20 tl ye aldigim sikma makinasi.

    hindistan cevizi suyu satmayi da dusundum sahilde ama cok fazla yer kapliyor,agir ve kesmesi ugrastirici oldugu icin vazgectim.

    iyi de neden bunlardan bahsediyorsun derseniz sebebi olur da dunyayi dolasmak isteyip cesaret edemeyen veya maddi sikintilari dusunen insanlara cesaret vermesi.

    su anda hala brezilya uruguay sinirina yakin bir bolgedeyim, pazartesi gunu uruguaya gecmeyi planliyorum. kendi elleriyle topraktan insa ettikleri kerpic evlerden ekolojik hostel yapip isleten bir ciftin yaninda olacagim bir sure. bulundugum ortama gore sekillenecek neler yapilabilecegi.

    bu bolgede olup gorusmek, iletisime gecmek isteyen kisiler varsa memnun olurum oturup sohbet etmekten.

    yazinin biraz daginik oldugunun farkindayim fakat kisitli zaman ve emanet bilgisayar ile anca bu kadar oldu, bahsettigim gibi daha rahat bir zaman bulursam duzenleyecegim ve her firsatta yaptiklarimi buraya ekleyecegim.

    not : internet erisimim cok kisitli, mesajlara gec cevap verirsem affola.

    ekleme : supheye dusen arkadaslar olmus sanirim, ilk firsatta bir kac fotograf ekleyecegim hatta dileyen olursa mail adresini yazabilir, bir kac fotografi mail atabilirim onumuzdeki gunlerde.
    artibir nick li aradasa bir kac fotograf gonderdim. zaman bulunca buraya ekleyecek.

    ugurlar olsun.