hesabın var mı? giriş yap

  • gece gece okudum. özet geçiyorum

    bunlar 5 metreymiş. insanı yaratmış. dünyaya gelme sebepleri ise altınmış. (bakın burası çok ilginç) çünkü merkez bankası rezervleri tükenmek üzereymiş. borçları varmış. sonra dünyaya inip piramitlerin müteahhitliğini yaparak inşaat sektörünü canlandırmışlar. ekonomiyi düzeltmişler. piramitleri bize bırakıp altınlarımızı aldıktan sonra o güzel uzay gemiciklerine binip gitmişler :/

  • kurutulu$ sava$inin savunma sava$i olarak devam ettigi ve bazi taktik yenilgilerin ya$andigi donemde mustafa kemal'in, dunya askeri literaturune kattigi yeni yakla$im. ozu "hakim mevki" zihniyetinin terkolonu$udur. tam olarak da turbetepe'nin pek cok kez yunanlilar ve turkler arasinda el degi$tirmesi sonucu pa$a tarafindan alt generaller vasitasi ile birliklere bildirilmi$ ve taktik ayrintilari anlatilmi$tir. taktik pa$a tarafindan geli$tirildikten sonra bir sure topyekun uygulanmami$, kisa bir ali$ma ve ogrenme sureci ya$anmi$tir. pa$a ilk kez, yine turbetepe'nin kaybedildigi bir cati$ma sonucunda, en fazla 1 kilometre cekilerek yeni bir hat kurulmasini istemi$tir. yani hat sava$i'nda, sava$in hatti yarilan ordu aleyhine bittigi tezi yikilmi$tir. zaten pa$a'nin kendi agzindan yaziyorum "- yarilmayan hat yoktur!"
    olayi daha yakinen $oyle arzedeyim. doktrini yuzlerce yillik tecrubeler ile olu$an onceki sava$larda bir muharebe hatti, ordu veya kolordu seviyesinde yarilirsa bu yenilgi olarak algilanirdi. yarilan kuvvet, buyuklugu ile orantili bir miktar geri cekilir, yeni bir arazi arizasina yaslanarak yeni bir hat kurardi. bu yeni hat bazen onlarca hatta yuzlerce kilometre geride olabilirdi. alan savunmasinin askeri uygulamasi aslinda bu orani ortadan kaldirmaktir. yani buyuklugune bakmadan, kirilan her hat sadece geregi kadar (cok az) geri cekilecek ve yeni hat olu$turacaktir. muhendislik tabiri ile cok sayida dogrusal hat $eklinde kademeli yakla$im, kendiliginden alan savunmasini getirecektir.
    bir de pa$a'yi bu cozume iten ko$ullari aktaralim. ankara'nin batisi yuzlerce kilometre ovadir. kurtulu$ sava$i'nin cogu ve kritik cati$malari da afyon ve kutahya cevresindeki tepelerde olmu$tur. o donemde anadolu haritasini eline alan her general sava$in burada yapilacagini, buradaki sava$i kazananin da ankara'ya kadar hizla ve direni$siz yuruyecegini ongorebilirdi. du$man, aslen ankara yonune dogru tek engel olan pek cok tepeyi de defalarca ele gecirmi$tir. ataturk, klasik anlayi$la, yuzlerce kilometrenin sahibini tek ba$ina belirleyen, milli mucedelenin sonu sayilacak ankara'yi da icine alan, iki uc tepenin uzerine cikmanin, "bu yerleri gercekten kaybetmek "sonucunu yaratmamasi geregini biliyordu. bu askeri devrim bu yonu ile biraz da sava$in seyri, vuku buldugu alanin cografi ozellikleri ve turk komutasinin inanc ve inadi neticesinde olmu$tur.
    bu yeni yakla$im du$man uzerinde oldukca yikici etki yapmi$tir. butun planini ba$tan beri klasik, geleneksel ilkeler uzerine kuran general hacianesti, general papulas, general trikopis ve kurmay albay sariyanis, kazandiklari azimsanmayacak sayidaki taktik ba$arilardan sonra bile dogu yonunde ciddi bir ilerleme gosterememi$lerdir. her $iddetli cati$mada yunan ordusu kazansa bile biraz daha yumu$ami$, onemli bir fiziki yol ilerleyememi$, turk ordusu ise sava$in sonuna kadar her cati$ma ile daha da sertle$mi$tir. yunan komutasinin bekledigi $ey hakim 3-5 mevki alininca turk ordusunun cok ciddi alanlari bo$altip ankara'ya cok yakin bir yerde veya ankara icinde tutunmaya cali$acagi, yani klasik doktrine koru korune bagli bir komutayla sava$acagiydi. yine pa$a'nin agzindan yaziyorum:
    - asker her yerde sava$ir! tepenin altinda, ustunde, camurda, derede... hattimiz yarilinca 500 metre, 1000 metre geri cekilip yeniden hat kuracagiz. bulundugumuz her yeri son neferimiz olene kadar kari$ kari$ kanla sulamadan terk ve teslim etmeyecegiz.

    $ehitlerimizin ruhu $ad olsun.

    arz ederim.

  • hayatımın üç koca yılını harcadığım faaliyetler bütünü (14-17 yaş aralığı). allah belasını versin böyle işin... mahalledeki elektrik trafosunun içinde birleşik kaplar deneyi yaptım, belki yüksek düzeyde elektrik akımına tutulursam süper güçlerim olur diye düşünmüştüm. deney, bekçinin beni kovalamasıyla sonuçlandı. hıfzıssıhha'ya gittim; hormonlu tavuklarla, koyunlarla kucak kucağa uyudum. acımasızca dövdüler...

    onlar olmadı tübitak'ta çalışan arakadaşlarımın yanına gittim ve bir bardak suyun üzerine a4 kağıdı kapatıp bardağı ters tuttum. sözelci olduğum için* bildiğim bir kaç deneyden biriydi bu. su dökülmedi ama amacıma da ulaşamadım... gamma ışını, beta ışını, radyasyonlu börtü böcek varsa gönüllü deney olayım dedim, annemi babamı çağırdılar. çok acılar çektim... çok acılar çektim ama yılmadım demeyi çok isterdim. ama yıldım tabii, çünkü sözelci olduğum için* çok fazla deney gelmedi aklıma. bir de yetkililerin davranışları beni üzdü. bu ülkede bilim yapmak gerçekten çok zor... bu kafayla da bizden nah süper kahraman çıkar.

    *not: sözelci olduğum için öss'de biyoloji sorulardan yaptım birkaç tane. çünkü sözelcilier aslında birkaç biyoloji sorusu yapabilir, çünkü o da sözel bir konu gibi biraz.

  • buraya bakarlar 1: (bkz: bir çocuk kitabının tırt olduğunu anlamak)
    buraya bakarlar 2: (bkz: kaliteli çocuk kitapları veritabanı)

    ebeveynlere bir nebze de olsa yardımcı olmasını umduğum başlık.
    çocuk kitapları 101 için yukarıdaki ilk başlığa bakmak isteyebilirsiniz.

    hem mesleki deneyimlerimden hem de oğlumla yaşadığım deneyimlerden yola çıkarak hangi yaş grubuna ne tür kitaplar alabilirsiniz, onlarla ilgili kısa bir yazı hazırladım.
    uyarı: ortalama bir çocuğu baz alarak yazdım bunları. siz çocuğunuza gebelik sürecinden beri kitap okuyorsanız yazdıklarım sizin çocuğunuza uymayabilir, bu mümkün. "ooo bu ne yaa benim yumurcak bunları çerez niyetine tüketir" diyebilirsiniz, orasını bilemem :) her ebeveynin çocuğuyla ilgili yapmak istediği her şeyde ilk rehber çocuk olmalı, ona kitap alma konusunda da bu geçerli.
    ben tavsiyeleri yazarken çocuğun kitapla ilgili bir geçmişi yok gibi değerlendirdim. yani daha hiç kitap okunmamış çocuklar için aşağıda yazdığım tavsiyeler.

    bebeklik (0-2 yaş)
    dil gelişiminden dolayı bol bol konuşmalısınız arkadaşlar bu dönemde. kitap da okuyabiliyorsanız okuyun elbette, ama çocuğunuzu sizden duyacağı sözcüklerden mahrum bırakmayın. kendinizi kitap okumak zorunda hissetmeyin. ona kitap alın, ortalık yerde bırakın, eline alsın incelesin, yemeye çalışsın, ısırsın (aman dikkat yutmasın), yırtsın, atsın. sizi, o çocuk kitaplarını okurken görsün, kitap okuma denemeleriniz olsun ama istemiyorsa zorlamayın. 3 boyutlu kitaplar, bez kitaplar ve sesli kitaplar bu dönemlerinde ilgilerini çekebilir, bunları da edinebilirsiniz.

    okul öncesi (2-3 yaş)
    * bol resimli az yazılı olmalı.
    * yazı/resim konumlandırması mümkünse ayrı olmalı.
    * kitabın resimleri hem çizim hem de renkleri açısından mümkünse sade olmalı.
    * sayfalardaki cümle sayıları çok olmamalı. (1-2 cümle aralığında)
    * seçme şansınız varsa kısa cümleli kitaplar seçin. (az sözcükten oluşsun yani cümleler.)

    okul öncesi (3-4 yaş)
    * yukarıda yazdığım ilk üç kriter yine geçerli.
    * sayfalardaki cümle sayıları artabilir. (2-4 cümle aralığında)
    * kısa cümleli kitaplar seçmeye çalışın yine ama çocuk kitaba ve yazı dilinin akışkanlığına artık alıştığı için aralarda uzun cümleler de yer alabilir elbette.
    ** ek tavsiye: çocuğunuzun ilgisini çeken ve alıp okumak istediği kitaba hayır, olmaz, alamayız demeyin. yaşının çok üstünde bir kitaba yönelmişse ilgi alanlarını düşünüp başka bir kitaba yönlendirmeye çalışabilirsiniz onu.

    okul öncesi (4-6 yaş)
    bu dönem artık çocukların genellikle kreşe ve ana sınıfına gittikleri bir dönemdir. yukarıda yazdığım kriterleri bir üst noktaya taşıyabilirsiniz. yani:
    * kitaplar yine bol resimli az yazılı olsun.
    * yazı/resim konumlandırması çok önemli değil, iç içe de olabilir yazılar ve resimler (ama yine de en üstte verdiğim başlıkları mutlaka okuyun).
    * kitabın resimleri (sade olmasını yine tercih ederim ama) zengin (karışık?) içerikli de olabilir. sayfaların her tarafından resim fışkırabilir.
    * uzun devrik cümleleri de anlamdırabilirler bu dönemde, daha doğrusu anlamlandırmaya başlarlar, o yüzden kitap skalanız biraz daha genişler, alabileceğiniz kitapların sayısında gözle görülür bir artış yaşanır. daha bir rahat nefes alırsınız bu sayede.

    1. sınıf (ilk okuma dönemi 1)
    aynı kriterler hala geçerli aslında ama çocuklar artık sizden dinledikleri kitapları kendileri okumaya başladıkları için önemli birkaç noktayı belirteyim.
    * kitap setlerinden mümkünse uzak durun zira genellikle kaliteli kitaplar çıkmaz bu setlerden.
    * okuyacağı kitabı çocuğunuzun kendisinin seçmesine izin verin. (öğretmeninin "oku" dediği kitaplar haricinde sizin alacağınız kitapları kastediyorum.)
    * "bol resim az yazı" kuralından şaşmayın.
    * "kitabımı bitirdim" hissi çok önemli, o yüzden önüne kalın kalın kitaplar koymayın. 16-32 sayfa aralığındaki kitapları rahatlıkla okuyabilirler. (çocuktan çocuğa fark var tabii, daha kalın kitapları okuyan çocuklar da var bu dönemde.)
    * birlikte kitap okuma rutininiz varsa onu bozmayın, nasıl olsa öğretmeni okutuyor diye düşünmeyin. siz aslında çocuğunuzla kitap okumuyorsunuz, onun size olan özlemini dindiriyorsunuz, birlikte güzel vakit geçiriyorsunuz, belki de sesinizle onu mest ediyorsunuz, ona her kitap okumanızda onun size olan güvenini perçinliyorsunuz. bunu unutmayın. ödev ayrı ebeveynle kitap okumak ayrı.
    * sizin aldığınız her kitabı sevmesini, okumasını, bitirmesini beklemeyin. belki de sevmeyecek, belki ona hitap etmiyor, belki sayfalardan birinde gördüğü bir şey onu irrite etti. (oğlum deniz köpekler bale yapmaz kitabında bale hocasının köpeği azarladığı sayfadan nefret ederdi örneğin. zorla okuyacak halim yok. o sayfayı atlardık biz.)
    * kendilerinin seçip aldığı kitaplar konusunda beklentinizi bir tık yükseltebilir, bunu da dile getirebilirsiniz. zira o kitabı seçmekle kitabı okuma sorumluluğunu da almış oluyor çocuk.
    * onun okuyacağı kitabı önce siz bir okuyun mutlaka. yayınevi iyi bile olsa içeriğinde hoş olmayan bir kavram, resim vs olabilir. (çok karşılaştım, defalarca, mutlaka önce siz okuyun.)

    2. sınıf (ilk okuma dönemi 2)
    ilk okuma dönemi sadece 1. sınıftan oluşmaz arkadaşlar. bu dönem, görsel okuma ve dinlemeyle (yani sizin ona kitap okumanızla) başlayan ve 3. sınıfa kadar devam eden bir dönemdir. zira okumada aslolan okuduğunu anlama, sebep sonuç ilişkisi kurma, bir sonuca varma, hikaye unsurlarını çözümleme ve zaman zaman da hikayeyi tersyüz etmeye girişmedir. (fazlası da var da, aklıma gelenler bunlar şimdilik.) özetle 2. sınıf da ilk okuma dönemine dahildir. birkaç şey yazayım bu dönemle ilgili de.
    * bir tık daha çok sayfalı kitaplar alabilirsiniz bu dönemde. 32-48 sayfa aralığındaki kitapları okuyabilirler.
    * az resimli, çok yazılı kitaplara geçiş yapabilirler.
    * kitapların puntosu tek tip ve daha küçük olabilir.
    * 2. sınıfa geçti diye 1. sınıf ve okul öncesi döneme ait kitapları okumak isterse itiraz etmeyin, "aaa olur mu büyüdün artık" gibi tepkiler vermeyin, pek tabii okuyabilirler. neden kısıtlansınlar ki birileri tarafından!
    * çok sözcüklü cümleleri, uzun ve devrik cümleli paragrafları okuyup anlayabilirler.
    * kitap okumayı "ne anladın bakalım bu kitaptan" tarzı sorularla ödeve, göreve, sınıf içi etkinliğe dönüştürmeyin.
    (çocuk okuryazarlığı üzerine de ayrıca yazacağım için bu konuda daha fazla detay girmiyorum.)

  • swatch tarafından resmi olarak açıklanmış olan blancpain işbirliği ile üretilmiş saatlerdir. avrupa fiyatı 390 euro, türkiye fiyatı 13bin lira, dünya fiyatı 400 dolar olarak açıklandı. renkler 5 okyanustaki 5 deniz tavşanından geliyor. renkler genel olarak çok güzel ancak bir siyah opsiyonun olmaması hayal kırıklığı oldu zira saatin orijinali siyah.

    saatin teknik özelliklerine gelirsek öncelikle kasa yine bioceramic denen plastik malzeme. mekanizma swatch'un son derece iyi zaman tutan, 90 saat güç rezervi olan ve tamamen makine üretimi olan dünyanın tek saat mekanizması yani sistem 51 ile geliyor. bu sayede blancpain de hala hiç quartz mekanizmalı bir saate bulaşmamış oluyor. mekanizma okyanuslara ithafen dekore de edilmiş ki bu segment için çok fazla bir şey dekoreli mekanizma. ve ayrıca mekanizma şeffaf bir cam sayesinde görülebiliyor ki saate yeni ilgi duyanlar açısından muazzam bir şey bu. kayış bu kez nato kayış. bu çok mantıklı zira hem dayanıklı hem ucuz hem de diver saate yakışan bir kayış türü nato. cam da yine moonswatch'a göre daha iyi bir cam. bezel tek yönlü olarak 120 açıda dönüyor ve saatin fosforu da en iyisi olan superluminova. su geçirmezlik ise 50 fathoms yani 50 kulaça denk gelen 91m.

    aslında bence şekli ve kağıt üstündeki özellikleri oldukça keyifli. tasarım oldukça güzel. detaylar muazzam. şeffaf caseback, dekore edilmiş otomatik mekanizma, nato kayış, daha iyi cam, döner bezel ve superluminova fosfor çok güzel.

    gel gelelim saatin 3 adet çok büyük eksisi var. ilk olarak sistem 51'in en büyük handikapı tamir edilemiyor olması. yani bir süre sonra ister istemez saat daha kötü çalışacak ve/veya tamamen çalışmayı bırakacak. bu durumda saat olacak çöp. zaten swatch da maksimum mekanizma ömrüne 10 sene diyor. kullananlardan bilindiği üzere de 4-5 sene gibi bir süre sonunda saat artık eskisi gibi çalışmamaya başlıyor. ya çok geri kalıyor ya zembereği 90 saatin yanına bile yaklaşmıyor vs.

    swatch'un bir diğer ıskası da plastik olması. plastik bir dalış saati zaten başlı başına komik bir de kullan-at mekanizma ile birleşince okyanuslara adanmış saatlerin sürdürülebilirlik açısından durumu facia. özür diler gibi kayışı geri dönüşümlü balıkçı ağlarından yapmışlar bir de. satışa çıktığında aktivistler saldırmazsa mağazalara iyidir, o derece :)

    üçüncü handikap ise elbette fiyat. kullan at bir saat olmasa ve mekanizma tamir edilebilir ya da en azından değişebilir olsa bence blancpain etiketinden ötürü 400 dolar verilirdi ancak bu durumda çok fazla bir fiyat bu. öyle ki 50 dolar daha koyunca seiko'dan gmt mekanizmalı bir saat ya da 3 adet çelik kasalı, otomatik mekanizmalı seiko 5 alınabiliyor. yine tissot, citizen, casio gibi seçenekler bu fiyat segmentinde geliyor. hatta orient kamasu gibi çelik kasalı, 200m su geçirmezliği olan gerçek bir diver'dan 2 adet dahi alınabiliyor. artık çokça bulunan ve kişiselleştirme dahi sunabilen muazzam microbrand markaları saymıyorum bile. diyeceksiniz ki iyi ama bunların hiçbirinde saatte bir blancpain yazmayacak. doğru fakat en azından ömürlük olacaklar bu saydığım saatler. bu saatte ise saati aslında yıllık 40 ila 80 dolar gibi bir fiyata 5 ya da 10 seneliğine kiralamış gibi oluyorsunuz. ben kendi adıma güzel bir microbrand saat almayı bu durumda tercih ederim. mekanizma tamir edilebilir ya da en azından değiştirilebilir olsaydı yüksek fiyatına rağmen hiç düşünmeden bir tane almak isterdim. bu durumda ise benim için no-go.

    son olarak ekonomik durumda bence swatch bu kez omega işbirliğinin yanından geçemeyecek bir iş yaptı. mühendislikte ürün tasarlanırken 3 sac ayağı dikkate alınır: 1- ürünün dizaynı 2-fiyatı 3-teknik özellikleri ve kullanım koşulları. bu 3 özellik ne kadar dengeli olursa ürün o kadar genele hitap edip ticari başarı sağlar. burada ise dizayn başka yöne fiyat ve teknik diğer yöne bakıyor. buradaki ayrışma çok büyük. bu nedenle swatch'un marketing gücüne rağmen istenen ölçüde bir başarı beklemiyorum. zaten moonwatch başlığı ile bu başlık arasındaki ilgiden de bu anlaşılabilir diye düşünüyorum.

  • albert einstein'ın 1955'teki ölümünden sonra, vasiyeti üzerine cesedi yakıldı ve otopsi sırasında incelemeyi yapan patolog dr. thomas stoltz harvey tarafından beyni çıkarıldı.

    dr. harvey, beyni einstein'ın ailesinin izni olmadan aldı (çaldı yani) ve birkaç on yıl elinde tuttu. einstein'ın istisnai zekasını açıklayabilecek olası anatomik farklılıkları bulmak için beyni incelemeyi umuyordu. yıllar boyunca, çeşitli araştırmacılara incelenmek üzere bazı örnekler gönderdi.

    beynin varlığı, dr. harvey ile bu konuda röportaj yapılan 1970'li yılların ortalarına kadar büyük ölçüde bilinmiyordu. sonunda, einstein'ın beyninin yetkisiz bir şekilde çıkarılması ve saklanması, kamuoyunun bilgisi haline geldi ve einstein ailesi bilgilendirildi.

    1998'de dr. harvey, elinde 40 yılı aşkın bir süre tuttuktan sonra, einstein'ın beyninin büyük bir kısmını 1955'te einstein'ın vücudunda otopsi yapan patolog dr. michael rosbash'a iade etti. kalan örnekler daha sonra abd'nin maryland eyaletindeki ulusal sağlık ve tıp müzesi'ne bağışlandı.

    bu nedenle, geleneksel anlamda bir "hırsızlık" olmasa da, einstein'ın beyninin izinsiz olarak alınması ve ailenin izni olmadan dr. thomas stoltz harvey tarafından birkaç on yıl boyunca saklanması tartışmalara yol açtı ve etik soruları gündeme getirdi.

  • ümit özdağ twitter'dan erdoğan a türk milletine yakışır bir şekilde cevap vermiştir

    "sayın erdoğan, türkiye babanın çiftliği değil. vatanımızı paylaşmayacağız. paramızı paylaşmayacağız. ülkemizi daha fazla soydurmayacağız. gelecek seçimler bir referandum olacak. tek soru, erdoğan ve sığınmacılar gitsin mi? zafer partisi hem sizi hem sığınmacıları yollayacak."

    twit

  • bankaya gittim ve kredi cekmek istedigimi soyledim. kredi notum dusuk oldugu icin banka istedigim meblağı vermedi. bankaci arkadas cikista guvenligin silahini ani bir hamleyle alip bankayi soyabilecegimi soyledi. yilda bir iki kere boyle olaylar yasiyolarmis zaten. ve bende bankayi soydum.

    (bkz: uzgunum anne oglun bir gerizakali oldu)

    edit: arkadaslar gerizekalimisiniz??? ilk basta insan gibi kredi istedigimi soyledim ama vermediler... ben ne yapabilirim??

  • amk böyle tüftüf savaşı bile olmaz.yaşlı başlı adamlar falan ateş ediyor birde ciddi ciddi.ağızlarıyla bi dıkşın-dıkşın yapmadıkları kalmış.