hesabın var mı? giriş yap

  • bu adamlar o kadar teknolojik uzay gemisi yapmislar hala bi otobus gibi tutma yeri koymamislar, bi torpil yiyince cikan sarsilmada hoop diye cihazlara tutunuyolar, bigun biri kiracak navigasyon kolunu, kalacaklar uzayin ortasinda dimdizlak

  • tokyo'daki bir metro durağında büyük işler çıkaran suşi ustası. aslında, bu şehirdeki restoran zenginliğini göz önüne alınca, çok da şaşırtıcı değil:

    "michelin rehberi 2008 yılında yüz yılı aşan geleneğini bozup gözünü asya’ya çevirdi ve tokyo’daki restoranları incelemeye aldı. tam bir gecede tokyo dünyanın en çok michelin yıldızı sahibi şehri oluverdi. karşılaştırma açısından bakarsak, 2016 rehberine göre bugün paris’te toplam 101 restoranın michelin yıldızı bulunmakta. oldukça etkileyici, ama bu sayı tokyo’da tam 217! iki ve üç yıldızlı daha nadir restoranların oranından bahsetmeyelim bile. sukiyabashi jiro honten de ilk değerlendirme yılında üç yıldızını aldı ve bugüne kadar da, bir restorana verilebilecek bu en yüksek övgü seviyesini korudu. peki bir metro durağının köşesindeki bu ufacık restoran bunu nasıl başardı? hele ki suşi gibi minimalist bir yemekle."

    mert ozkeskin'in jiro ono ve restoranı hakkında kaleme aldığı yazı mizanplas'ta yayımlanmış:
    jiro: imkansız mükemmelliğin peşinde

  • bunun gibi öyküsü olan ve korku sinemasında kendine yer edinmeyi başaran filmleri seviyorum. özellikle yönetmeninin ilk uzun metrajlı filmi olması ve direktörün kendi kişisel beğenilerinden izler görmemiz, aynı zamanda kendi korku sineması perspektifini yarattığı eserle bizlere aktarması, yeni algıları keşfetmemiz açısından müthiş bir şey.

    filmin tam anlamıyla bir "korku" filmi olması beni mutlu eden ikinci özelliği. izlediğimiz bu film "melez" bir film değil. birden fazla türe ait bir film olarak üretilmemiş. korku sineması seven kitle genellikle bu tür klasik korkuları sever. ben de bu kitlenin bir parçası olduğumdan, filmin bu eski korku klasiklerini anımsatan yapısını çok beğendim.

    gelelim oyunculuklara. başrolde izlediğimiz ve doğal olarak filmi tek başına sürükleyen oyuncu sosie bacon hem yeteneği ile hem de tanınmamış yüzüyle rolünde oldukça başarılı. kendisi ünlü aktör kevin bacon un kızıymış. sesini ve mimiklerini olabildiğince doğal tonda kullanan oyuncudan, yönetmen parker finn dört dörtlük performans almış. zaten bu, filmin başarılı bir yapım olmasındaki ana etmenlerden biri.

    yardımcı oyuncuları incelediğimizde, maalesef başrol ile aynı şeyleri söylememiz mümkün değil. ana karakterin nişanlısı, polis, psikolog ve hemen hemen tüm yardımcı oyuncular vasatın epey bir altında kalıyor. bu oyuncuların çiğ performansı, baya bir gözlerimi kanattı. özellikle başrolün kız kardeşini oynayan ablamızın yapaylığı, filmi izlerken sinirden tüylerimi diken diken etti. oyuncu kadrosu seçilirken belli ki buraya çok özen gösterilmemiş. muhtemelen filmin düşük bütçeli bir yapım olmasından kaynaklı. yine de ne olursa olsun, insan en azından vasat performanslar bekliyor. bunun tek istisnası, hapishane sahnesinde tutukluyu oynayan siyahi abimiz. yaklaşık 5 dakika süren bu sahnede oyuncu, mükemmele yakın oynamış.

    filmin senaryosu yönetmen tarafından yazılmış. senaryoyu incelediğimizde, filmin korku sinemasının çok sevilenleri ile akrabalığı bulunduğunu görüyoruz. film, 2014 tarihli it follows un kız kardeşi. 2002 tarihli the ring filminin de teyzesinin kızı. insanlara birbirinden zincirleme biçimde geçen bir tür lanetin söz konusu olduğu film, korku sinemasında çok sevilen bir konudan besleniyor ve bunu izleyiciye çarpıcı görsellerle aktarabiliyor. yönetmen senaryo matematiğini oluştururken, filmde geçen diyalogları izleyiciye bir bir göstermiş. filmde hiç açık kapı bırakılmaması ve filmin sonunun, en başıyla uyumlu biçimde bağlanması beni ayrıca mutlu etti.

    filmdeki müzik ve ses kullanımına da ayrıca değinmek gerekir. filmin sinir bozuculuk katsayısını yükselten ses kurgusu, bu bütçedeki bir film için ileri seviyede yapılmış. filmin başarılı olmasındaki en önemli etkenlerden biri de şüphesiz, teknik detaylarda (ses, ışık ve efekt) filmin kendisinden bekleneni fazlasıyla vermesi olarak nitelenebilir. ayrıca filmde yer alan müziklerin de oldukça başarılı olduğunu belirtmeliyim.

    son olarak bu film, korku janrında çığır açan ve ilerde başyapıt olarak addedilecek bir film tabii ki değil. ancak yönetmeninin ilk uzun metraj filmi olması, klasik korku sinemasına kendince bir değer katması, görece uzun süresine rağmen seyirciyi sıkmadan ve hiç tempo düşürmeden kendini izletmesi ile oldukça başarılı bir korku filmi olduğunu söyleyebilirim. özellikle tür sinemasını sevenlerin mutlaka izlemesi gereken smile "keşke sinemalara bu türden korku filmleri daha çok gelse" dedirtecek kadar kaliteli bir yapım.

  • menekşe: (şair ihsan yıldırım’ın yazılı anonsunu yapmaktadır)
    efendim müsaadenizle. baylar bayanlar ve pek değerli muhterem,
    sözlüklerde azamet kelimesi, saygı duyulan, büyüklük, ulaşılmazlık, huşu veren bir güç kelimeleriyle ifade edilir, ancak iki kelime hep unutulur: ihsan yıldırım!!!!
    sözü daha fazla uzatmadan, huzurlarınıza sizlerin sevgili dostu -benim değil- şairi azam ihsan yıldırımı davet ediyorum…..

    ihsan yıldırım: (sahneye çıkar ve başlar şiirlerini okumaya)
    sevinç sevinç
    sen ki sevgide benim için birinç
    senin yerini tutamaz ne dolunay ne de bir vinç
    sevinç, sen ol hep bana ayıklayan pirinç

    pelin pelin
    aldım seni gelin
    hem de piskopos olmasına rağmen velin
    fakat, bana torun verdin
    afferin afferin

    yorgo ve feraye
    sizin bu gidişat nereeeye nereeeye
    sizi dökesim geldi egeeeye egeeeye
    fakat, özlerim sizi biraz yüzüp dönün geriiiye geriiiye

    irfan
    seni her görüşümde derim haydaaaa
    bana öyle geliyorki senin akrabaların var uzaydaaa
    fakat, yerini tutamaz kimse ne dünyada ne aydaaaa
    fidayda da irfancığım fidayda

  • filistinde taş atan çocukları bağrına basıp o taşa silahla karşılık veren israil ordusuna düşman kesilenlerin, yine taş atan protestocunun polis tarafından öldürülmesine sesini çıkartmayan şakirt sözüdür.

    filistinli'nin taşı mübarek de hopa'lı taş attı diye vurulunca ses çıkartmayalım öyle mi? yiyim sizin müslümanlığınızı, allah anlayışınızı...

    edit: bazı arkadaşlara biraz dokunmuş galiba. neymiş efendim filistinli çocuk yabancı bir askere taş atıyormuş, bu adam kendi polisine. daha kötü değil mi? benim kendi polisim kendi vatandaşını öldürüyor lan. yabancı ülke askeri değil bu. bu ülkenin polisi. niye gocunuyorsun bu kadar. taş attı diye vatandaşını öldürüyor. metin göktepe, engin ceber de bonus olsun size. her şeyi ateist-müslüman ikilemine sokmayın. metin lokumcu o taş atan filistinli müslüman çocuk kadar insan. anlatabiliyor muyum? filistinli çocuk için gözyaşı döküp de kendi vatandaşı öldü diye "oh olsun gominist işte" diyen adam da bir aynaya baksın müslümanlığından önce insanlığını sorgulasın.

    edit 2: başlık başıma kalmış !

    edit 3: listeye mehmet ayvalıtaş, ethem sarısülük ve ali ismail korkmaz'i da ekleyebilirsiniz. simdi anladiniz mi ne demek istedigimi ?