hesabın var mı? giriş yap

  • tanım: kısa dönem askerlik vazifemi içerisinde tamamladığım için gurur duyduğum, ulu önderimiz atatürk'ün ebedi istirahatgahı.

    sizlere anıtkabir'in pek bilinmeyen özeliklerini, askeri ve güvenlik sırlarını paylaşmadan elimden geldiğince aktarmaya çalışacağım... öncelikle isterseniz biraz anıtkabir'i tanımakla başlayalım. sanıyorum ki hepimiz az çok fikir sahibiyiz. kimilerimiz daha önce ziyarette bulundu, kimilerimiz gitmeyi düşünüyor. şunu belirtmeliyim ki anıtkabir bir anıt mezar olmanın ötesinde, içerisinde hem atatürk'ün hem de koca bir ülkenin geçmişte yaşadığı tarihi olaylarının yansıtıldığı ve sunulduğu, çok önemli bir kültürel mihenk noktası olarak duruyor. bu bağlamda anıtkabir'i ziyaret amacıyla merdivenlerden yukarı aslanlı yol'a doğru adımlarınızı attığınızda şunu bilmelisiniz ki aslanlı yol'un, o yoldaki aslan heykellerin, yerdeki basamakların, türk erkek ve kadın heykellerin, seçilen ağaçların, toplamdaki 8 kule ve içindeki objelerin, mozolenin dışındaki duvardaki fresklerin, hemen hemen her şeyin bir seçilme ve yapılma nedeni var. içerideki müze zaten başlı başına içinde saatler ayrılabilecek kadar kültürel, tarihi ve sanatsal bir zenginlik barındırıyor. anıtkabir hakkında ne kadar çok şey bilirsek inanın o kadar iyi ve daha da önemlisi bunları bilmek boynumuzun borcu diye düşünüyorum. dolayısıyla anıtkabir hakkında bildiklerimizi tazelemek adına yazıya öncelikle bir adet rehber sayfa, bir adet de belgesel linki ekliyorum:

    https://www.youtube.com/…atch?v=pnjoss2afju&t=1167s
    http://www.anitkabir.org/…ri/anitkabir-rehberi.html

    burada askerliğini yapanlara genelde şu iki soru sıklıkla sorulur:

    - anıtkabir'de saygı nöbetçisi miydin?(kımıldamadan durarak saygı nöbeti tutan askerlere ithafen)
    - hareket etmemek için topuklarından iğne oluyorlarmış, doğru mu?

    anıtkabir'de askerlerin kaldığı bir birlik binası bulunuyor. lokasyon olarak tam nerede olduğunu söylemeyeyim. ve bu birlik'te de farklı takımlara ait askerler kalıyor. her askerin ve bulunduğu takımın, askeriye düzeninde işlerin yürümesi için çeşitli görevleri bulunuyor, yani anıtkabir'deki her asker saygı nöbeti tutmuyor. saygı nöbetini tutan askerler sadece uzun dönem jandarma takımı'ndaki askerlerdir. topuktan iğne olunma konusu da tam bir şehir efsanesi. çeşitli dayanıklılık eğitimlerinden geçerek, hareketsiz bir şekilde durmayı öğreniyorlar. 2 saatte bir de saygı nöbeti değişimi gerçekleşiyor. ziyaretlerinizde denk gelirseniz mutlaka izleyin derim.

    bunun haricinde pek çok farklı takım daha bulunuyor. kısa dönemlerin çoğu anıtkabir müzesi'nde takım elbise ile çalışıp, ziyaretçilere ve gelen gruplara rehberlik yapan rehber takımı'na seçiliyor. birlik binası'ndaki diğer takımlar ise hizmet takımı, kara takımı, hava takımı, deniz takımı, karargah takımı ve emniyet takımı.

    ...

    bu arada anıtkabir'in çevresinin diğer askeri alanlar gibi insanların girmesini engelleyecek şekilde neden tellerle çevrili olmadığını merak edebilirsiniz. çünkü anıtkabir, bir askeri saha değil, bir anıt mezar olduğu için yasalar gereği etrafı çevrilemiyor.

    sizlere biraz da anıtkabir'in içerisinde başka hangi yapıların olduğundan da kısaca bahsedeyim. bir defa içerisinde bir sera var. sonra pek az kişi tarafından bilinse de, bir köpek eğitim timi ve parkuru var. orada eğitilmiş köpeklerin özel parkurdaki şovunu izlemek harikaydı. bunun haricinde su deposu, çeşitli malzemelerin olduğu malzeme depoları, futbol için çok kötü bir toprak saha, en son ne zaman oynandığını bilmediğim bir mini golf alanı, kıyıda köşede kalmış dinlenme ve çay bahçesi alanları bulunmaktadır. tam da bu noktada bir ara basında da yer almış anıt mezar bölgesinde yapılan çocuk parkı saygısızlığından bahsetmek istiyorum. bilindiği üzere aslanlı yol ile başlayıp mozoleye kadar giden bölümün ayrı bir kültürel, sanatsal ve mimari dokusu bulunuyor. işgüzarlık edercesine oraya çocuk parkı koymak hem estetik dizayna, daha da önemlisi kültürel mirasa ve atatürk'ün anısına saygısızlık anlamında yanlış bir uygulamadır. oradaki dinlenme alanlarına amenna, insanların oturup dinlenmesi ve bir şeyler yiyip içmesinde katiyen bir sakınca yok. keza mozole bölgesinin dışında kalan yerlerde, örneğin birlik binası'nın bahçesinde basketbol potaları olduğu gib, halı saha vb.. farklı tesislerin olmasında da bir sakınca yok. sonuçta bu yapılar, insanların göremeyeceği ve askeriyenin ihtiyacı dahilinde inşa edilmiş yapılar. ancak, mozole bölgesi hassas nokta olarak karşımıza çıkıyor. buradaki ayırımı net bir şekilde ifade etmekte fayda var.

    ...

    29 ekim, 10 kasım, 19 mayıs, 23 nisan gibi özel günlerde hareketlilik inanılmaz derecede artıyor anıtkabir'de, bunu her ne kadar birlik binası'nda kalmış olsam da yakından gözlemleme şansına sahip oldum diyebilirim. 29 ekim'de ankara semalarındaki jetlerin gösterisini izlemek de pek keyifliydi bu arada hazır konusu açılmışken.

    ...

    anıtkabir'daki asker geleneklerinden de bahsedeyim biraz. bunları kısaca aşti, boyama ve dayak atma olarak sıralayabiliriz. aşti, kısaca teskeresi yakın olan kişinin çeşitli yiyecek, içecek satın alıp yemek masasını donatarak asker arkadaşlarına verdiği ziyafetin ve jestin adıdır. yani arkadaşlarını yedirip, içirir gidecek olan kişi. ismi de zaten ankara'daki aşti otogarı'ndan gelir. işin boyama kısmı ise muzur tezkerecinin gece koğuş arkadaşları uyurken, gizlice onların el veya ayak parmaklarını oje ile boyamasına denir. özellikle bu ojelerin zor çıkmasından ötürü oldukça uyuz bir şaka olduğunu söylemek gerek. dayak kısmı ise tezkeresini alan askerin nizamiye kapısından çıkmasından hemen önce gerçekleşen bir aksiyondur. özgürlüğüne kavuşacak olan asker 10 tekrar şınav çeker ve diğer herkes ellerinde ne varsa ve allah ne verdiyse, sırt bölgesi ağırlıklı olmak üzere şanssız kişiyi bir güzel pataklar. adeta geçmişin ve yaşananların intikamı alınır diyebiliriz. bazı askerlerin sırf o anın gelmesi için yaşadığına, o sahneleri gördükten sonra iyice emin oldum diyebilirim. :)

    terhis töreni:

    son olarak sizlere terhis olmaya yakın gerçekleşen bir anımdan bahsedeyim. askerliğin son günleri yaklaşmıştı ve anıtkabir'de terhis töreni düzenlenecek ve bunlar fotoğraflandırılacaktı. gerekli konuşmalar yapıldı, anıtkabir komutanı tarafından pek çok kişiye üstün hizmet belgesi verildi(ben de aldım) ve her bir asker ile albayımız hatıra fotoğrafı çektirdi. sonrasında mozoleden içeri girdik ve anıtkabir'de askerliğini tamamlayan kişiler için tanınan "o muhteşem an" yaklaşmaya başlıyordu. hepimiz sıra halinde yavaşça ulu önderimiz atatürk'ün gerçek mezar odasına girmek için yürüyorduk. odaya yaklaştıkça enerjinin farklılaştığını hissettim. ve gerçekten de atatürk'ün mezar odasına girmiştik. ellerini açıp dua eden askerler, müthiş bir sessizlik, hissedilen saygı ve özlem, gerçekten çok çok özel bir andı...odanın ortasında kırmızı mermerden bir sanduka vardı. çevresinde ise pirinç vazolar. bu vazoların içindeyse türkiye'nin 81 ilinden ve kktc ile azerbaycan'dan getirilmiş topraklar yer alıyor. törenlerde ve ziyaretlerde çelenk bırakılan mozolenin tam altında yer alan atatürk'ün mezar odasına ait fotolara ve detaylı bilgilere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

    https://www.internethaber.com/…i-1730122.htm?page=4

    evet, acısıyla tatlısıyla askerliğimi atatürk'ün manevi huzurunda, böylesine özel bir yerde yapmış olduğum için gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum. herkes gibi elimden geleni yapıp, iyi bir asker olmaya çalıştım. üzerimde emeği olan tüm komutanlarıma, sivil memurlara ve en önemlisi de beraber o günleri geçirdiğimiz kısa ve uzun dönem asker arkadaşlarımın hepsine teşekkür ediyorum. hepsine burdan selam olsun...

    önemli not: anonim kalmak adına, hangi dönem gittiğimi paylaşmamayı tercih ederim arkadaşlar. yazıyı umarım keyifle okumuşsunuzdur.

  • kişilerin ellerindeki bilgileri kırpıp kendi düşünce yapısına göre şekillendirerek sunmaları sonucunda ortaya çıkan mantık hatasıdır.

    güzel açıklamalara ve örneklemelere buradan ulaşabilirsiniz.

    ayrıca şunu da eklemeliyim ki, özellikle sağlık ile ilgili konularda sakın her denilene inanmayın. hayretler içerisinde kalarak, kendinden çok emin olarak söylenen ama en ufak bir doğruluk payı olmayan o kadar çok yazı okuyorum ki, eğer "tıp doktoru" mesleğine sahip olmayan birilerinin dediklerini yaparsanız hayati tehlike içerisine bile girebilirsiniz. kendinizi düşünüyorsanız bilgi kirliliğinden uzak durun.

  • öhöm.. moskova'ya ilk uçuşum. pencere kenarına oturdum uçağın kalkmasını bekliyorum. bir yandan da uçağa binip yerleşmeye çalışanları izliyorum. içeriye tarifsiz birşey girdi. hani olur ya slow motion. zamanın durduğu an. arkada only you çalıyor falan. siyah, omuzlara dökülen saçlar, beyaz yüz, doğal vişne rengi dudaklar, yaş 23-24, tarifsiz bir güzellik... benim gözler faltaşı gibi açılmış, allahım yarabbim diye düşünürken, bu hatun kişi geldi, geldi, geldi... yanıma oturdu. şöyle bir ufak kafa sallamasıyla selamlaştık. hatun oturdu, eşyalarını yerleştirdi. bu sarkma asılma olaylarından nefret eden bir adam olduğum için, bir yandan elimdeki derginin sayfalarına bakmaya çalışıyorum hani ilgilenmiyormuşum gibi, ama içim içimi yiyor, piyangodan büyük ikramiye çıkmış gibi bir hissiyatım var. aradan birkaç dakika geçti, hop hatun birşey sordu, hem de türkçe. şaşırdım tabi, sordum nereden öğrendiniz diye, ben istanbul'da çalışıyorum dedi. laleli'deki deri mağazalarından birinde tezgahtarlık yapıyormuş. bir yandan düşünüyorum, yahu sen holywood'a git, paris'e git, ne işin var laleli'de... tam bu sırada birisi peydah oldu, rusça birşeyler anlatmaya çalışıyor, bu hatunla birşeyler konuştular, tartıştılar, meğer biz yanlış yere oturmuşuz. (o zamanlar kiril alfabesini tam bilmediğim için ufak bir karışıklık) neyse hatun dedi ki, bizim yerimiz karşı taraf oraya gidelim. giderken elimi tuttu. bak ne diyorum. elimi tuttu diyorum. oturduk, sonra sonu gelmez muhabbet başladı tabi. 2,5 saat uçuş. dedim ki tamam kmc. olay budur, şimdi siz moskova'da bir iki görüşürsünüz. bir kahve. ardından romantik bir akşam yemeği. akabinde bir süre sonra beraber yaşamaya başlarsınız. 1 yıl sonra güzel bir düğün. hemen ardından aşkınızın meyvesi güzel bir bebek. 5 yıl sonra bir tane daha. yaşlanırsınız foça'ya yerleşirsiniz. mavi gözlü torunlarınız olur. önce ben giderim, hatun kişi mezar başında ağlar. o da dayanamaz bir süre sonra gelir. cennette buluşuruz falan diye daldım gittim ben. (bkz: 25th hour final sahnesi)

    moskova'ya geldik, ayrılırken telefonunu istedim verdi. tamam dedim, ararım, uygun olursak görüşürüz. herşey güzel, telefonu bir kağıda yazıp cüzdanıma koydum.

    1 gün sonra cüzdanı çaldırdım.

    ---------------------------------------------

    yıllar sonra gelen edit: bu macerayla ilgili, sağolsunlar, çok sayıda mesaj aldım. bir kısım arkadaşlar da sonra ne olduğuna dair sorular soruyorlar.

    olaylar daha sonra şu şekilde cereyan etti: tahmin edileceği üzere, bu kızı bir daha hiçbir yerde göremedim. bu olay 2004 eylül ayında yaşanmıştı. aradan 9 yıl geçmiş.

    ben kısa bir süre sonra evleniyorum. kız arkadaşım da aynen burada tarif ettiğim gibi biri; beyaz yüzlü ve vişne dudaklı. bu kadar yıl moskova'da hayatıma -ciddi ya da değil- giren, görsel olarak birbiriyle alakasız bu kadar insan arasından hayatımı birleştireceğim insanın aynı tarife uymasını iki şekilde açıklayabiliyorum. ya algıda seçicilik ya da kaderden kaçılmaz kardeş )

    ---------------------------------------------

    edit 2: evlendim. eylül 2013'te baba oluyorum :)

    ---------------------------------------------

    edit 3 (2015): oğlum 1,5 yaşında) ismini devrim koyduk. bir şekilde yukarıdaki hikayeye bağlayacak olursam, insanın aşık olduğu kişiye olan sevgisi güneş kadarsa, çocuğuna olan sevgisi evren kadarmış. ben bunu gördüm)

    ---------------------------------------------

    edit 4 (2018): oğlum 5 yaşında. annesiyle pek bir iletişimimiz kalmadı. ayrı yaşıyoruz. ama hem anne hem baba tarafından sonsuz sevgi gören bir çocuk. umarım anne-babanın bu durumu psikolojisini ileride kötü etkilemez. zira kaç tane bilimsel makale okuduysam, ebeveynlerin ayrı olması ama çocuğa sorunların yansıtılmamasının, birlikte ama problemli ilişkiden daha sağlıklı olduğunu söylüyor. herşeyin hayırlısı.

  • 10 kasım ramazan ayına denk geldiği zaman ahmet necdet sezer anıtkabir defterini imzalarken su içmişti.bu tayfa o zaman da ağzına sakız etmişti konuyu.sonra bu tayfanin istediği gibi isimler cumhurbaşkanı oldu.namaz kılan oruç tutan muhafazakar olduğunu iddia eden kişiler.ahmet necdet sezer oğlunun düğününün parasını kendi cebinden ödemişti ayrıca kaldığı süre boyunca faturalarını kendi maaşından ödüyordu muhafazakarlar ise itibardan tasarruf olmaz mantığıyla halkın vergileriyle lüks içinde yaşıyor.bu paçavra site tam da günümüzü anlatıyor namaz kıl oruç tut istediğin kadar kul hakkı ye.klasik akp eylemi.her ilde gormussunuzdur.agizlarindan allah düşmez sürekli ibadet showu yaparlar ama her naneyi de yerler

  • tüm kadınlar öyledir demek çok büyük haksızlık olur. ama aralarında böyle bir kesim gerçekten var.

    üniversite 1. sınıfın ilk döneminde davutpaşanın çılgın yokuşunda otosptop çekiyordum, erkeğim diye almıyordu şerefsizler. kız görünce el freni çekiyolardı. bende teknik resim çantasıyla gülümseyerek çıkıyordum o yokuşu, geziniyordum koridorlarda hiç bi allahın kulu bakmıyordu

    2. dönem bmw'yle gelip gitmeye başladım. bmw dediğimde yanlış anlaşılmasın 6 serisi, z4 falan değil, alt tarafı 1 serisi

    ulan bırak bakmayı, tek dönemde 4 defa sileceğimin altında not buldum lan. 3 defa fakültenin önünde tek başına oturup bir şeyler okurken gelip tanışma teklifi eden kızla karşılaştım. var mı lan böyle bir şey, ne değişti? ben yine aynı bendim? cebimdeki para da aynı paraydı?

  • imam değil sapıklardır.

    sayın avukat çocuk yaşta evliliklerin önüne geçilmesi yönünde bildiri ve konuşma yaptığı icin muhtemelen çocuklara göz koyamayacak olmalarindan rahatsız olmuşlar, eteği bahane etmişlerdir.

    yıl olmuş 2022,modern ve laik türkiye cumhuriyetinde etek giymekten rahatsiz olan insan lütfen bu ülkeden gitsin ve daha fazla ne varlığıyla ne de zihniyetiyle kirletmesin ülkemizi,zira yeterince kirlettiniz zaten.

  • 10 haziran 1990'da gerçekleştirilen ve bac 1-11 tipi uçağın ön camının patlaması sonucu ikinci pilotun southampton havaalanına zorunlu iniş yapmak zorunda kaldığı uçuş.
    ikinci kaptan indirmiş çünkü, birinci kaptan, patlayan ön camdan dışarı fırlamış. sadece ayakları içeride kalan pilotu, kabin ekibi ayaklarından yakalamış fakat içeri çekememiş. pilotun vücudu lövyeye baskı yaptığı için uçak hızla irtifa kaybetmeye başlamışsa da ikinci pilot ve kabin ekibinin üstün çabaları sonucu uçak kontrol altına alınıp southampton havaalanına zorunlu iniş gerçekleştirilmiş.
    işin en ilginç kısmı ise,, binlerce feet yukarıda ve -65 derece (türkçe kaynak bulamadığım için yanlış anlamış olabilirim) uçağın dışında yaralı olarak 40 dakika kadar uçmuş olan kaptan pilot hayatta kalmış.

    wikipedia

    düzeltme: joelskellington'dan gelen uyarıya göre; sıcaklık -65 derece değil, -65 fahrenheitmış bu da -53 dereceye tekamül ediyormuş.
    diğer bir kaynakta da -17 derece olduğu yazıyormuş.

    http://www.bbc.co.uk/dna/h2g2/a20460782

  • ust edit: aslinda bu bir rezalet basligi ancak siz sozluk yazarlarini da bilgilendirmek adina basligi boyle actim.

    sifirlanmistir. evet, 2022 haziran ayi itibariyle yeni sistem baslamis ve ekonomi sinifi icin bagaj hakki ilaveten satin alinmadigi muddetce sifirlanmistir. star alliance uyesi olmasiyla, yolcularina premium hizmet sunmasiyla ovunen, ancak bunu bedavaya yapmayip ortalama 2 kat daha fazla fiyat talep eden thy artik ayni ucus deneyimi icin 3-4-5 kata kadar fazladan fiyat talep edebilecek.

    eskiden yurtdisi ucuslarda destinasyona gore 23 veya 30 kiloluk bagaj hakkini herkese sunan thy bunu artik sadece parasini odeyenlere sunuyor. surekli uctugum bir destinasyon icin konusursak, bagajsiz bilet fiyati eski bagajli olaniyla ayni. kontuardaki thy calisani, bagaj hakki istemeyenlere daha uygun bilet saglamak icin bu sisteme gecti thy dese de boyle birsey yok. yillardir uctugum guzergah. fiyatlarin ne oldugunu biliyorum.

    peki nasil 3-4-5 katina cikiyor bilet fiyati? eger thy ile ucmaya alismis ve bagaj hakkiniz var sanip havalimanina kadar gelmisseniz, ucusunuza 1-2 saat kalmis demektir. kontuarda size bagaj hakkiniz olmadigini soyleyip ekstra ucret talep ediyorlar. kendi durumum icin konusursam, gidis-donus 5700 lira olan bilet icin 9000 lira tek parca bagaj ucreti talep ettiler. ucusunuza az bir zaman kaldigi icin ya bu parayi istemeye istemeye odeyeceksiniz ya da ucusunuzu gerceklestirmeyeceksiniz. utanmadan bir de check-in bagajinizi geri donusume verip el bagajinizla ucabilirsiniz diyor cozum olarak kontuardaki thy calisani. valizin icinde ne oldugunun bir onemi yok!

    diyeceksiniz ki bunun bilgilendirmesi yapilmiyor mu bileti satin alirken? kendi sitelerinde yaziyormus, baktim ben de evet yaziyor. bagaj hakkini onceden alsam daha uyguna gelecekti elbette ki. ama ben telefonla araci bir firmayla aldim bileti ve herhangi bir bilgilendirme yapilmadi bana. o firmanin da sucu var tabi ama en buyuk suc thy denen ici bosaltilmaya baslanan firmada. ne bileyim 10 yildan uzun zamandir ayni kurallarla uctugum firma birden, pegasus'a, ryanair'e donusecek. hatta bu saydigim firmalar thy'den daha iyi. en azindan premium fiyatina 0 kilolu bilet satmiyorlar. koskoca thy'nin bu halde dusmesi hem canimi yakiyor hem de sinirleniyorum.

    size daha sinir bozucu birsey soyleyeyim. bu ucuslari kullanan bazi yabanci uyruklu yolcular bu ucaga neredeyse bedavaya biniyor. gidis-donus bilet ve neredeyse 1 hafta otel konaklamasi icin odedigi para 500-600 euro civarinda oluyor genelde. 30 kiloluk bagaj da dahil. benden ise sadece bagaj icin istenen ucret 486 euro. sunu bilin ki, turk vatandasi olarak asla o paraya ayni paketi yabanci turistler kadar uyguna alamazsiniz. ne kadar erken alirsaniz alin. ozellikle de rus turistlere gecilen torpil hic kimseye gecilmiyor. girip bir rus seyahat acentasinin sitesinden siz de bakabilirsiniz. neyse bu baska konu.

    sonuc olarak siz sozluk yazarlarini da bilgilendirmek istedim. bazi destinasyonlar icin hala thy'ye mecbur olsam da alternatifi olan guzergahlarda artik thy'yi kullanmam icin bir sebep kalmadi. iki kruvasan bir bira verdikleri lounge'larini alip baslarina calabilirler. bunun disinda pek de bi farki kalmadi zaten diger firmalardan.

    kaynak