ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
hayattaki en büyük motivasyon kaynağı
-
üreme dürtüsünün getirdiği karşı cins tarafından beğenilme isteğidir.
diğer davranışlar sadece bu isteğe hizmet eder.
(bkz: sigmund freud)
bir minibüste yaşanabilecek en dumur olaylar
-
minibüs şöförünün yola tükürmek için hareket halindeyken kapıyı açıp eğilmesi ve aşşağı düşmesi ve minibüsün, yolcular çığlık çığlığa iken kendi kendine gidip bi arabaya çarpması...*
fotojenik olmamak
-
buradan tüm fotojenik olmayanlar adına şakkada şukkudu fotoğraf çeken insana bir mesaj vermek istiyorum.
güzel kardeşim biz kamera karşısında zorlanıyoruz. yani yüzelli fotomuzu çeksen iki tanesi anca iyi çıkıyo, onda bile nasıl durduğumuzu bilmiyoruz. yani tesadüfen çıkıyo. vesikalıklarımız hep saçmasapandır bizim. duramayız adam gibi, güzel poz veremeyiz. iyi fotomuz olursa onu onlarca sene profil resmi yapıyoruz, sosyal medyada anca kedi resmi paylaşarak ayakta durabiliyoruz. bu derece kötü durumdayız.
o yüzden haldır huldur fotoğraf çekmeden önce bir saniye dur, azıcık güzel çıkmamız için bize yardım et. başını dik tut de, göbeğini içeri çek de, bir kadrajı ayarla ışığımızı doğru ver ne bileyim. elimizden tut be abi zaten mağdur durumdayız.
ama sen ne yapıyorsun, sanki savaş mağduru ağlayan sümüklü tayvanlı çocuğu belgelercesine telaşla ve özensizce deklanşöre basıyorsun. sonra bir de facebook'a atıyorsun üstüne tagliyorsun bizi dalga geçer gibi. elin kırılsın, kapında baykuş ötsün, çocuğun olmasın ya daha ne diyeyim.
edit: resim değil fotoğraf!
edit2: umarsızca değil özensizce
ekşi direniş
-
eksi sozluk teknoloji bilisim ltd sti'nin yeni markasi. kisa sure sonra yayina girecek web adresi uzerinden erisilebilecek.
uzun suredir arkadaslarla uzerinde calisiyorduk, begeneceginizden eminiz. nitelikli icerigin yayginlasmasi adina verimli bi calisma olacagi simdiden belli.
soyle yapacagiz; sozluk'un tasariminda yapilan guncelleme ve eksi sozluk sozlesmesinde yapilan iyilestirme sonrasi yayina gecen eksi seyler'e tepki olarak entrylerini silen yazarlarin sildikleri entryler ve eksi seyler bunyesinde yer almasina musade edilmeyen entryler burada paylasilacak. uzun suren asamalardan gecerek sozlesmeye ek protokol yaptik. boylece entrysini baska yerde kullanamadigimiz kimse kalmayacak, kimse magdur olmayacak. ıtiraf etmek gerekirse tepkilere kayitsiz kalamadik, aklimiza bu geldi, yaptik. eksi sozluk olarak tabii ki bu seviyede de hizmeti en saglikli sekilde sunmaliydik.
neyse iki kategori dusunuyoruz:
1) dunun silinen en begenilen entryleri
2) eksi seyler'de paylasilmasina izin verilmeyen en begenilen entryler.
alintilanan iceriklerde asla degisiklik yapilmayacak. katiyyen icerige mudahale edilmeyecek sadece iditiryil dikinislir olacak.
biz yaparken cok keyif aldik.yillardir gelistirdigimiz bir projeydi.
ıleride arama motoru kurmayi, dizi sitesi yayina sokmayi, album cikarmayi, varsa gunlugunuze bi goz atmayi (yoksa da lutfen bize yazin) dusunuyoruz. bu konularda geri bildirimlerinizi degerlendirecegiz. tesekkurler.
20 nisan 2019 akp'nin ysk'ya ek dilekçe sunması
-
oy kullanan khk'lıların listesini vermişler. arkadaş khk'lıların abi ablası bakan oluyor. büyükelçi oluyor sorun yok oy kullanınca mı problem?
einstein şair miydi filozof mu
-
okul bahçesinde bir gün geziyordum
hoca çağırdı "albert buraya gel"
"buyrun hocam"
dedi "çıkar kalem"
cebimden plütonyum-239 çıkardım
dedi "çıkar defter"
formul kağıtlarını çıkardım
dedi "çıkar harita"
işte güzelim orada senin
benim vücudumda bıraktığın
üç beş tane foton yarası varya
işte onları çıkardım
hoca dedi "bunlar ney"
hocam üç beş foton yarası
sanki sanırsınız ki piskopatın allahı
ama bilmezsinizki o üçbeş foton yarası
ela gözlü sevdiğimin hatırası
sanirim sair ile filozof arasi biseymis einstein.
okulda öğrenilmiş en unutulmaz bilgiler
-
alp er tunga öldi mü?
ıssız ajun kaldı mu?
ödlek öçin aldı mu?
emdi yürek yırtılur.
belli bir yaşın üzerindeki herkes ezbere biliyor bunu.
oya aydoğan
-
bütün eski yeşilçam oyuncuları gibi ışık takıntısı olan bir isimdi. televizyon stüdyolarında ısrarla tam karşısından yüzüne özel ışık yapılmasını isterdi. ışık ekibi de reji grubu da kırmaz idare ederdi. çünkü sempatisini ve saflığını bütün çalışanlarla paylaşmasını bilirdi. oğlu gurur eğer ki stüdyoda kendisini izliyorsa "ay oğlum, ayakta kalma, otur bir yere, çek bir sandalye evladım..." diye üzerine titrerdi. basına yansıyan ana-oğul sevgisi sonuna kadar gerçektir. her yeni gün, sanki oğlu o gün askerden gelmiş de hasret gideriyorlarmış gibi birbirlerine muhabbet duyarlardı. efendiliğine bizzat tanık olduğum oğlu gurur'un başta olmak üzere hepimizin başı sağolsun. iyi bilirdik...
aşk-ı memnu
-
yaşım daha küçükken behlul ve bihter arasındaki tutkuyu,heyecanı,toksikliği,abartılı cümleleri, kavgaları aşk zannederdim.büyüdüm ve bir kez daha izledim.gerçek aşkın peyker ve nihat arasındaki uyum, yormayan tutku,arkadaşlık, ne olursa olsun birbirinin arkasında durma,saygı olduğunu anladım.
edit:ilk defa bir entrym debeye girdi...
zonguldaklı madenciler
-
bugün bölgede gönüllü çalışan bir arkadaşımla görüştüm, der ki;
elimizde demir kesiciler, hiltiler, kazma, kürek, balyoz allah ne verdiyse dalıyoruz enkaza 45 dk boyunca değişe değişe 1 metre ilerleyebiliyoruz.
madenci arkadaşlar geldi, selamın aleyküm deyip sadece kazmayla bam güm dalıp yarım saatte 5 metre tünel açıp çıktılar.
ekşi itiraf
-
28 yaşındayım. şırnağın kimsenin bilmediği bir köyünde öğretmenim. bu sabah bir ders boşluğundan istifade edip eve geldim. arkadaş patates kızartmış. yarım ekmek arasına doldurdum, biraz mayonez ketçap sıkıp yedim.
lisedeyken kantinde satarlardı ekmek arası patates. bir sefer dahi yiyememiştim param olmadığından. 4 sene dile kolay. öyle kokardı deli gibi. yutkunup yutkunup dışarı kaçardım. o geldi aklıma sabah. boğazıma düğümlendi her lokma. ağlayamadım da utancımdan.
sonra kalktım, bisiklet almayı hayal bile edemeyen ben; pencereden, kıpkırmızı arabama baktım uzun uzun.
babamı andım.
oku oğlum! sabret! güzel günler de gelecek!
geldi babam geldi.
çok özledim.
mimarlık
-
mimarın çizdiği proje onun telifindedir, olması gereken budur. herhangi bir tadilat halinde binanın detaylarını, inceliklerini, kullanılan malzemeyi en iyi o bildiği için mümkün olan en masrafsız ve kısa sürede sorunu çözebilir. tüm mesleklerde keşke bu şekilde teslim edilen ürün/eserin sorumluluğu bir ömür üreticinin boynunda olsa ve tadilatlar onun iznine bağlı olsa.
siz istiyorsunuz ki biz kafamıza göre balkonu pimapenle kapatalım, boyasını değiştirelim, balkonu eve katalım vb. sonra da buraya gelip mimarlara sövüp sayıyorsunuz "bütün bu çirkin binalar mimarların eseri" diye.
mimarlık ve mühendislik, hakkıyla yapıldığında bir meslekten çok bir sanat dalıdır. bunun için devasa müzeler, heykel görünümlü binalar tasarlamaya gerek yoktur. evinin bahçesine istediğin köpek kulübesi dahi çok incelikli ve devrimsel şekilde tasarlanıp, bir sanat eseri olabilir. herhangi bir ressamın, heykeltraşın eserini alıp "buradaki maviyi sevmedim; değiştireceğim" diyemiyorsan kendi evinin bulunduğu yapıya da diyemezsin. "ne alaka? orası benim evim. para verdim, aldım." yeterli bir argüman değil.
türkiye'de mükemmel bir mimarlık var mı? yok. çoğu bina çirkin mi? evet. ancak bunu mimar-mühendisten çok toplumun taleplerini, laz müteahhit kafasını, denetimsizliği sorgulayarak çözebilirsin. mimarın yetkilerini sorguladığın, "12 sene sonra yine mimara mı gideceğiz?" dediğin takdirde bu yetkilerin daha da kısıtlanmasını talep etmiş ve zaten kuş kadar olan yetkilerin tamamen yok edilmesini savunmuş olursun. ondan sonra da "bu kadar kilim desenli bina nasıl yapılıyor?" diye düşünüp durursun.