hesabın var mı? giriş yap

  • -..o zamanlar tığ gibi delikanlı,cepte para çok.oyuncu bir de, mavi boncuk filmini cekiyoruz, bir gün setten çıktık, eve gidiyoruz, ben laleli'de oturuyorum. kemal, benden önce çıktı. herkes yevmiyesini almış, taksiyle giden gitti, kendi arabasıyla giden gitti. ben baktım ki kemal yürüyerek gidiyor, üç kilometre var gideceği yer. her gün yuruyerek gidip geliyor, merak ettim. nereye gidiyor bu adam böyle diye.
    uzun süre yürüdü, sonra bir bankta bir adam yatıyordu, kaldırdı adamı, bir şeyler konuştular, sonra cebinden para çıkarıp verdi. şaşırmıştım. sonra biraz daha ilerde bir lokantaya girdi, bir şey yemeden çıktı, oraya da para verdiğini görmüştüm..
    bıraktım takibi, banktaki adama yaklaştım, 'tanıyor musunuz o az önce size para veren adamı?' dedim.
    'adını bilmem,sormam da,her gün para verir bana..' dedi,
    teşekkür ettim,
    az ilerdeki lokantaya gittim,
    'az önce gelen beyin borcu mu var size?' dedim, tanımadılar beni,
    'kemal abi' nin mi, yok hayır bize her gün evsizler uğrar, yemek yediririz, o da sağolsun, onların yemek masrafını öder..' dedi..
    ertesi gün kemal'in yanına gittim,
    'sen ne güzel bir adamsın ya..' dedim, ne olduğunu anlayamadı, sarıldım ağladım..
    'ölme sen benden önce..' dedim,
    dinletemedim..

    (bkz: emel sayın)

  • brezilyali - turkiye'de ingilizceyi nasil boyle ogrendiniz?
    tr - universitelerde* ingilizce okutulur dersler. bazi liselerde de oyledir.
    brezilyali - anlamadim, neden ingilizce? ha misyoner okulu gibi mi?
    tr - hayir devletin resmi okullarinda
    brezilyali - ama nasil olur, nedenkine? turkiye hicbir zaman somurge olmadi ki?
    tr - ee sey...
    brezilyali - ben yok anlamak. nicin ingilizce universite olsun ki? siz aranizda ingilizce mi konusuyorsunuz?
    tr - ee sey...
    brezilyali - hadi hindistan olsa anlarim. ingiliz somurgesiydi. ha bir de lise diyorsun. ciddi ciddi dersleri ingilizce mi okudunuz simdi?
    tr - eee eyter beaa ingilizin amerikalinin kopegiz tamam mi? ondan ingilizce okuyoruz. catongggg!!! hem birgun herkes turk olacak!

  • - sene 90. ventolin, güzel sanatlarda okurken bir denizcilik şirketiyle görüşür. kendisinden gemilere uygulanmak üzere logo tasarımı istenmektedir. öğrenci ventolin, ortalama bir ajansın çekeceğinin 5'te biri kadar bir rakam söyler, fiyatta hemen anlaşırlar. iki hafta sonra logoların sunumu yapılır, müşteri bayılır, teşekkürler eder. artık son aşama işin uygulanmasıdır. ancak müşteri bir daha aramaz, telefonlara da çıkmaz. sınavlardı, kızlardı derken aylar geçer. olayı çoktan unutan ventolin, msü'den karaköy iskelesine doğru yürürken bir nakliye gemisi görür. sunduğu logolardan biri, sanki beş yaşındaki bir çocuk bakarak tekrar çizmiş gibi, daha önce görüştüğü şirketin gemilerinden birinin bacasındadır. delirir, adamları allem eder kallem eder bulur, yakalarına yapışır, "ne iş bu?" der.

    konuya geliyorum:

    şirketin patronu, "ne kızıyorsun ya ventolin kardeşim?" der. "senin on liraya yaparım dediğin logoyu matbaacı yeğenime tarif ettim, bilgisayarda bir liraya çizdi. senin işini kullanmadık ki, ayıp oluyor ama."

    bu, mesleğimi ilgilendiren acı bir türkiye gerçeğiyle ilk tanışmamdır.

  • acun firarda programında, acun'un yurtdışında bir barda önüne gelen kıza sarkıntılık yapıp yılışan bir tipi gösterip, "görüyorsunuz sayın seyirciler magandalık sadece türklere özgü degil, avrupa'da da magandalar var" demesi, ardından o kişinin gelip, "abi nasılsın? ben de türküm" demesi.

  • 2 büyük rezalete sahne olan maç

    1. konyaspor ceza sahasında yoğun buzlanma vardı. içeri giren fenerli düşüyordu ve hakem buna rağmen maçı oynattı. en azından maça ara verip zincir taktırabilirdi.

    2. yine aynı hakem uzatmaların ikinci devresini oynatmadan maçı bitirdi.

    aziz yıldırım'dan 3, mahmut uslu'dan 2 tane basın toplantısı bekliyorum