hesabın var mı? giriş yap

  • bu tasi temmuz 1799'da, antik ismi rosetta olan simdiki rashid kasabasinda bir kale yapimi icin temel kazan napolyon bonapart'in askerleri antik bir duvar kalintisini yikarken sans eseri bulmuslardir. siyah bazalt bir tastir. 118 cm uzunlugunda, 77 cm genisliginde, 30 cm kalinliginda ve 762 kg agirligindadir.

  • 2-3 yabancı arkadaş edinir ve facebook'ta twitter'da ingilizce iletiler anında başlar. bununla da kalmaz, geri kalan 2819329 türk arkadaşının türkçe iletilerine bile ingilizce karşılıklar vermeye başlar. amaç: yabancı arkadaşlarım var + sadece 1 haftada ingilizce öğrendim + ingilizce benim için bir sınıf atlama aracı.

    devamında ise kafalar ortaya yuvarlak biçiminde getirilmiş* erasmus pozu...

    ek olarak da, okudukları taşra üniversitesindeki yaşamlarına geri dönünce, "ayy polonya'yı / letonya'yı / bilmem nereyi çok özlüyorum. artık türkiye'de yaşamak boğuyo abi yaaa" nidaları... ve tabi ki feysbukunda, mezun olduğu taşra üniversitesi yerine akademizia polska bilmemne hrvstsyjayka falan. amaç: avrupa' da okudum ben.

    eyvah eyvah! nasıl da unutmuşum. bir de ota boka lol, awesome tabi ki!

    not: bu tanımı yalnızca kezbanlara değil, erasmus abazanı mal erkeklere de armağan ediyorum.

  • inanmayabilirsiniz ama fransızca kelimelerin telâffuzu aslında yazıldığı gibidir (% 99 oranında diyelim). yani fransızca kelimelerin nasıl okunması gerektiğini bilen biri için qu'est-ce que c'est'nin -türkçe'ye uyarlayıp yazarsak- kesköse olarak okunması sürpriz değildir.

    bu kurallar ilk fransızca öğrenmeye başlandığında karmakarışık gelir ancak zamanla özümsendikçe iyice kolaylaşır. tabi bu minvalde fransızca dilinin iki önemli özelliğini hatırlatmak gerek:
    1. herşeyin bir kuralı vardır.
    2. her kuralın istisnası vardır. (bkz: exception)
    kural mevzusu ile ilgili yorum ve görüşlerinizi ise bana iletmeyin lütfen, ben icat etmedim hiçbirini, mesul da değilim. hem fransızlar dallama ise ben ne yapayım??

    neyse efendim, hiçbir yerden copypaste olmayan, uzun bir zaman diliminde yavaş yavaş toparlayarak derlediğim çalışmama göre fransızca telâffuz kuralları şu şekilde olmalıdır:

    [önce yazılan harfe bakın, parantez içinde onu (türkçe kurallarında) nasıl okuduğumuzu göreceksiniz. örnek kelimeleri ise mümkün olduğunca içinde geçen tüm harf veya harf grupları maddeleri altında tekrar tekrar yazdım. istisnaları ayrıca hatırladığım, bildiğim kadarıyla derlemeye çalıştım]

    [ve unutmayın, daha kalabalık kelime grubu okuma kuralı her zaman daha önceliklidir.
    örnek: "ail > ai > a veya i" gibi..]

    [ayrıca yanlış veya eksik gördüklerinizi özel mesaj yolu ile iletebilirsiniz.]

    yazıdaki hâli - (dilimize göre nasıl okunduğu)

    a (a)
    la table, le chat, la classe, blanc, le sac, l’animal (m), la tarte, le carnaval, le tableau, le cadeau, le manteau, l’ordinateur (m)

    â (a, biraz daha uzun telâffuz edilir)
    le gâteau, l’âne, l’âge, le théâtre, le château

    au (o)
    l’automne (m), chaud(e), aujourd’hui, aucun(e), haut(e)

    eau (o)
    l’eau (f), le tableau, la beauté, le veau, le cadeau, le manteau, le gâteau, le château

    ai (e)
    le raison, le bain, le pain, la main, la fontaine, aimer, faire, le lait, le demain

    ail, aille (ay)
    le maillot, le rail, la faille, le portail, le travail

    eu (ö)
    le professeur, deux, la fleur, l’heure (f), l’ordinateur (m), les yeux (m), le jeu, le feu, l’erreur (f)

    e
    1. hece sonunda iken (ö) sesini verir. (tek heceliler dahil)
    la semaine, la demande, petit, le demain, je, se, ce, de, le

    e
    2. (tek heceliler hariç) kelime sonunda ise okunmaz (yutulur)
    le malade, triste, la table, la classe, la tarte, l’âne (m), l’âge (m), le théâtre, l’automne (m), chaude, faire, noire, lentement, médecin, l’heure (f)

    e
    3. iki sessiz ortasında (e) okunur
    personne, servir, l’adresse (f), le message, aimer (ve tüm düzenli fiil mastarları), le cachet
    istisna : tek heceliler hariç, sözcük sonu -es şeklinde bitiyorsa okunmaz: cannes

    e
    4. tek hecelilerde iki sessiz arasında (e) olarak okunur
    le fer, le mer, les, mes, des

    é (e)
    l’égalité, l’éclaire, la santé, léon, fatigué, dégénéré(e), la clé, le vérité, le théâtre, le thé, la beauté, liberté, égalité, fraternité *

    è (e, ama mümkün olduğunca kısa okunur)
    la mère, le père, l’élève, la grève, le succès

    ê (e, ama biraz uzatarak)
    la fête, la fenêtre, le tête

    ë (e, harfin okunmayacağı bazı kelimelerde ayrı bir hece özelliği getirir ve e olarak okunmasını sağlar. çoğunlukla yabancı kökenli özel isimlerde bulunur)
    l’aiguë, noël, raphaël

    i
    1. genellikle i sesini verir.
    le lit, dire, finir, le minuit, écrire, l’ordinateur (m)

    i
    2. kendisini takip eden bir sesli var ise araya (i) olarak okunmakla beraber araya (y) sesi de alır
    bien, rien, le pied, le soutien, le pierre, client(e)

    i
    3. kelime sonu -ie şeklinde biten durumlarda e okunmayacağı için sadece (i) sesi verir (araya (y) sesi girmez)
    valérie, la vie, la maladie, l’ironie(f), le génie, la folie, le parapluie, la chimie

    -ill (çoğunlukla y olarak okunur ama bazen de l sesi verir. l sesi verdiği kelimeleri özellikle bilmek gerek)
    (y)
    la famille, bouillir, la feuille, travailler, la fille, gentille
    (l)
    la ville, mille, lille

    ï (i, aynı aksanlı e sesinde olduğu gibi harfin okunmayacağı bazı kelimelerde ayrı bir hece özelliği getirir ve i olarak okunmasını sağlar. çoğunlukla yabancı kökenli isimlerde bulunur)
    le mosaïque, laïque (laïc)

    y
    1. kelime veya hece başında ünsüz olarak kullanılırsa (y) sesini verir.
    les yeux, moyen(ne), doyen(ne), le crayon

    y
    2. kelime veya hece içinde ünlü olarak kullanılırsa (i) olarak okunur
    le type, le lycée, le cygne

    o (o)
    la porte, donner, la forêt, le nom, le problème, le document, le coton, le nord, la mission, la mort, le mot, le raison, le maillot, le professeur, l’ordinateur (m)

    ô (o)
    le rôle

    ou (u)
    l’amour (m), la tour, le tour, nouveau, nouvelle, le jour, l’ours (m), trouver, le couteau, aujourd’hui
    istisna: oui (viy) olarak okunur.

    oi (ua, arada belli belirsiz v sesi çıkarmak daha uygun olur uva şeklinde)
    l’oiseau (m), froid, noir, le croissant, l’étoile (f), le miroir, la boisson, le poison, avoir
    istisna: l’oignon (m) *

    oin (uen, yine arada belli belirsiz v harfi ile uven şeklinde)
    le point, loin, le coing, le besoin

    oy (uay, uvay gibi v belli belirsiz)
    le voyage, moyen(ne), doyen(ne), le foyer, joyeux(euse), envoyer

    œ (ö)
    le bœuf, la sœur, le cœur, l’œuf (m), l’œil, l’œuvre

    u (ü)
    la rue, la nuit, le futur, le musée, salut, cuire, aujourd’hui

    un (ön)
    brun, un, aucun

    une (ün)
    la lune, une, aucune, la prune

    c
    1. ce, ci, cy ile beraber (s) olarak okunur
    la cigarette, la cygne, certain, difficile, le médecin, voici, l’exercice (m), décider, le cinéma, la cerise

    c
    2. ca, co, cu, cœ, cl, cr ile beraber (k) olarak okunur
    le cahier, la collection, la couleur, cuire, aucun(e), écrivain, la biscuit, le coq, la classe, le crayon, le carnaval, le cadeau, la mélancolie

    c
    3. kelime, hece sonunda (k) sesi verir
    le sac, sacré(e), donc
    istisna: blanc (blan okunur)

    ç (s, kurala göre c’nin k sesi vermesi gereken yerde s sesi almak için kullanılır. c cedille denilir bu harfe)
    ça, le garçon, la façon, la leçon

    ch
    1. genelde (ş) sesi verir.
    chanter, la chance, le roche, le charbon, la chaise, la vache, le chat, le château, chaud(e), chercher, le cheval, chez, la pêche, le chemin, acheter

    ch (ve chr, chl)
    2. eski yunan kökenli kelimelerde (k) sesi verir.
    le chaos, le choléra, l’anachronie, le chrome, le cholestérol, chrétien(ne), chronique, le chrysanthème

    g
    1. ge, gi, gy ile beraber (j) olarak okunur
    le gymnastique, manger, l’origine (f), orange, la page, la girafe, le magicien, l’agence (f), beige, la nage, l’âge (m)

    g
    2. ga, go, gu, gl, gr ile beraber (g) olarak okunur
    le légume, le garage, gris, grand(e), le gâteau, l’égalité, le garçon, l’église (f)

    not: g’nin ince ünlülerle (e, i, y) beraber j değil de g sesi vermesi istenirse araya u harfi alınır: gu*
    le guitare, le guide, la guerre, la vague, guy

    g
    3. sözcük sonunda ise okunmaz
    le sang, vingt, le coing

    gn (ny sesi verir)
    gagner, magnifique, l’agneau (m), la signature, le champignon, le cognac, la vigne, l’oignon, mignon(ne)

    h (okunmaz, ama muet veya aspiré olma durumuna göre artikelin yazımını değiştirir. tek tek bilmek gerekir, bir kuralı yoktur)
    l’homme (m), l’héroïne (f), l’hiver (m), l’histoire (f), l’hirondelle (f), l’heure (f)
    le héros, le haricot, le hibou, la hiérarchie, haut(e)
    le théâtre, le thé, aujourd’hui

    m
    1. kelime veya hece sonlarında -am, -em şeklindeyse (an) olarak okunur
    le champ, le printemps, employer, le temps,

    m
    2. kelime veya hece sonlarında -im, -ym şeklindeyse (en), -um ise (ön) olarak okunur
    le symbole, sympathique, le parfum

    n
    1. kelime veya hece sonlarında -an, -en şeklindeyse (an) olarak okunur
    pendant, l’enfant (m), prendre, l’accent (m), l’aventure (f), client(e), l’argent (m)

    n
    2. kelime veya hece sonlarında -in, -yn şeklindeyse (en) olarak okunur
    intéressant, quinze, le matin, le jardin, la peinture, le moulin, cousin, le syndicat

    n
    3. kelime veya hece sonlarında -*ine şeklindeyse (in) olarak okunur
    la vitrine, la marine, la benzine, la marine, la cuisine, l’origine (f)

    ph (f)
    le phrase, sophie, la philosophie

    q (k sesi verir, yanındaki u harfini okutmaz. ince veya kalın olması u harfinin devamında gelen ünlü harf ve onun okuma kuralına göre değişir)
    la musique, quel, la question, qui, equitable, equinox, l’aquarium, quatre

    s
    1. kelime veya hece başında (önceki hece ünsüz ile bitiyorsa) (s) olarak okunur.
    la santé, le sac, danser, la chanson, la semaine, le succès, personne, servir, salut, sacré(e)

    s
    2. iki sesli harf arasında (z) olarak okunur
    la maison, la fraise, le raisin, la rose, le raison, le poison, l’oiseau (m), le musée

    s
    3. iki sesli harf arsında iki s yan yana ss şeklinde yazılırsa (s) olarak okunur
    la classe, le professeur, l’adresse (f), le message, la boisson, le croissant, la necessité

    s
    4. -st* formlarında (st) sesi verir
    triste, le gymnastique, l’existence (f), l’histoire (f), la question

    s
    5. kelime sonlarında okunmaz
    les, mes, des, le succès, l’ours (m), gris, le héros, le printemps, le temps
    istisnalar: le chaos, l’os (m) (ama çoğulu des os olunca sondaki s okunmaz), hélas, l’autobus

    w (v)
    le wagon, le week-end

    x
    1. bazen (ks) olarak okunur.
    l’axe, excuser, expliquer, extra, l’oxygène (m)

    x
    2. bazen de (gz) olarak okunur
    l’examen, exotique, l’exit (m), l’exhibition (f), l’existence (f), exécuter, l’exemple (m)

    1 ve 2 için istisna: bruxelles kelimesinde (ss) olarak okunur (brüssel)

    x
    3. kelime sonunda okunmaz (x'in çoğul eki olarak kullanıldığı tüm -eaux, -eux vb. formları dahil)
    deux, les yeux, la croix, la paix

    d normalde (d) sesi verip, sözcük sonunda ise okunmaz
    chaud, nord, froid

    t
    1. normalde (t) sesi verir
    la tête, petit(e), la tarte, le gâteau, le théâtre, le château, le thé, le tableau, la beauté, le manteau, la fontaine, le portail, le travail, l’ordinateur (m)
    istisna: l’initiative *

    t
    2. sözcük sonunda ise okunmaz
    le chat, petit, le lait, le maillot, le dent, la nuit, la mort, le mot, la fôret, le lit

    t
    3. -tion şeklinde yazılışlarda (s) sesi verir ve kalıp (-siyon) olarak okunur
    le national, rationel le, la notion, la collection, l’exception (f), l’exhibition (f), la dictionnaire
    istisna: -stion şeklinde yazılışlarda s (s) ve t (t) seslerini verir, kalıp (stiyon) şeklinde okunur: la question, la cogestion

    yukarıdaki durumlar haricinde (okuma kuralı gerektiren herhangi bir harf grubu oluşmamışsa) aşağıdaki harfler, türkçe'deki gibi okunur:

    b (b)
    le bain, la table, la beauté, le tableau, le problème, la liberté, la boisson, le bœuf, blanc

    d (d)
    la dinde, le dimanche, le dent, chaude, le cadeau, la demande, le demain, deux, l’ordinateur (m), l’adresse (f), danser, le jardin, l’hirondelle (f), difficile, décider

    f (f)
    la fontaine, faire, le professeur, la fleur, le feu, difficile, la faille, fatigué, le fer, finir, la famille, la forêt, la girafe, l’enfant
    istisna: œufs (m, pl) (l’œuf* l’öf olarak okunurken çoğulu des œufs ise de-z-ö olarak okunur, f söylenmez)

    j (j)
    le jour, aujourd’hui, je, le jeu, le jardin,

    k (k)
    le kiosque

    l (l)
    le lait, l’animal, la classe, blanc, le carnaval, le tableau, la fleur, l’élève, la clé, le lion

    m (m)
    le manteau, la main, le demain, le maillot

    n (n)
    non, le nom, noir(e), le nord, la nuit, enfin, le carnaval, l’âne (m), le manteau, le raison, le bain, le pain, la main, la fontaine, le demain, l’ordinateur (m)

    p (p)
    le pain, le portail, le professeur

    r (r, aslında bu harfin genizden böyle yumuşak g gibi okunması durumu var ki, entryde izah etmek mümkün değil, ama bana kalırsa hiç kasmayın dalida gibi r'leri bastıra bastıra okuyun. tv5'te spikerlik falan yapmayacaksınız nasılsa..)
    venir, rare, parler, la tarte, le carnaval, le théâtre, aujourd’hui, le raison, faire, le rail, le portail, le travail, le professeur, la fleur, l’ordinateur (m), l’erreur (f)

    t (t)
    (yukarıda yazıyor)

    v (v)
    le veau, le travail

  • hidayet ölünce cennetin kapısında kuyruğa girer. hemen önünde bekleyen adam peder dir. kapıda bir melek beklemektedir. melek peder e sorar:
    - hiç günahın var mı peder ?
    - aziz melek ben rahiptim. tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim. karıma ve çocuklarıma sadık kaldım. insanlara ve hayvanlara hep yardım ettim.
    - melek : çok iyi bunları biliyorduk zaten al sana cennetin gümüş anahtarı der ve sonra hidayet'e döner. senin hiç günahın var mı
    hidayet?
    - hidayet : ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım. tanrıya dua etmedim açıkçası, inancım da zayıftı ve bir günahım vardı. çok sert ve hızlı otobüs kullanırdım.
    - melek hidayet'e döner ve bunu da biliyoruz. çok iyi al sana cennetin altın anahtarı...
    - peder bu olaya sinirlenir. ben hayatımı tanrıya adadım siz de gidip bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz haksızlık değil mi ?
    - melek gülerek.. "sen vaaz verirken herkes uyuyordu, ama hidayet otobüs kullanırken herkes dua ediyordu...

  • halbuki nasıl da yanlış biliniyor. eskiden istenmeye gelen kız, damat adayını beğenmezse kahveyi tuzlu, beğenirse şekerli yaparmış. tuzlu kahve içen damat adayı da öküz değilse mesajı alır, bu işten vazgeçermiş. ama popüler kültür her şey gibi bunun da b.kunu çıkartmış.

  • “siyasetten silinsin aga. istemiyorum bu kalıpsızı ya. nefret ediyorum. bütün başımıza gelenler bu adamın yüzünden.”

    diyen bir zihin 20 yıldır bu ülkeyi yönetenleri sorumlu tutmuyorsa s.kerim onun oy verme hakkını…

  • fıkra bu ya, temel, alman ve fransız bir adada yamyamların eline
    düşerler.

    elleri kütüklere arkadan bağlanış vaziyette idamlarını beklerken
    yamyamların reisi şöyle der:
    -'hepinizin derisini yüzüp bizim için hayati önem taşıyan kanoların
    yapımında kullanacağız ama adetlerimize göre,son arzunuz her ne
    olursa olsun yerine getirilecektir'

    alman gerçekleştirilmesi imkânsız bir şey isterse ölümden yırtacağını
    düşünür ve buz gibi bira ile yanında kızarmış patates ister.

    reisin talimatıyla patatesler kızartılır, batık bir alman
    denizaltısından edinilen bira da almana ikram edilince alman
    şaşırır,son ziyafetinden sonra herkesin gözü önünde derisi
    yüzülür ve derisinden kano yapar yamyamlar.

    fransız da en az 50 yıllık fransız şarabı istediğini söyler, reis 2
    adamını adanın arkasında 60 yıl önce karaya oturmuş olan fransız ticaret
    gemisine gönderir ve mahzeninden getirtilen şarabı fransız içtikten
    sonra onun da derisini yüzüp kano yaparlar.

    sıra temel'e gelince, yamyamların herşeyi tedarik edebildiğini fark
    eden temel, son arzusu sorulduğunda:
    -'ver bakayım baa bi sigara bi da yak oni' der ve sigaradan iki nefes
    çektirdikten sonra sigarayı kendi vücudunun değişik yerlerine
    bastırıp üzerinde söndürür ve sonra şöyle der:

    -'alun size kano, siçtum kanonuza'

  • olm kimle yapıyorlar bu anketleri lan? 25 yıldır oy kullanıyorum, daha bir kişi görmedim bu anketlere katılan.

  • efendilik, beyefendilik, zeka falan değildir.

    piçliğin, fırlamalığın, şişkin egonun üzerine biraz para serpmektir.

    ha, biz parayı da bulsak, bi türlü o piç adam olamadık. ince ruhluluğumuz ve düşünceliliğimiz, özgüvensizliğimizle üst üste binince, bok oldu ortalık. bazen "-mış" gibi yaptık. ama reçeteyle olacak iş değildi; tutmadık, tutulmadık; çok eğreti durdu. kimse fark etmediyse de, kendi kendimize fark ettik bu eğretiliği; içimize içimize utandık.

    neyse, namussuz bi fırlama olmadığıma üzülecek değilim. sadece adaletsiz dünya, bu kadar fazla adaletsiz olmayaydı, iyiydi.