hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: tuz)
    harbi lan bunu hangi manyak denizden ya da kayadan elde edince tadına bakıp beğendi? hadi beğenmeyi bırak yediğim şeye biraz dökeyim dedi? ulan yediğim her şeyde biraz eksiklik var o da bu dedi? harbi merak ediyorum.
    rakı ve viski konusuna hiç girmiyorum.

  • şu an engelliler için özel yayın yapan program.
    "destek" yazıp 5633'e mesaj atarsanız, 5 lira destek olabilirsiniz.
    slogansa "engelleri kaldıralım"

    tanımı yaptım, bilgiyi verdim. şimdi cevaplarımı döşeyeyim.
    yaptığınız iş çok güzel. birçok engelli maddi yetersizliklerle tekerlekli sandalye, protez vb. araçlara sahip olamıyor. aynı şekilde bazıları da tedavi olabilecekken maddi yetersizliklerle olamıyor. hepsine eyvallah.

    ama 2 büyük sorun var. profesyonel bir engelli olarak itiraz edeceğim.

    -1) art arda gelen vtr'lerde minörlerden giden acıklı keman sesi üzerine, "tüm fragmanları seslendiren adam"ın, belgesel seslendiren tarkan tonuyla, zaman zaman da çoşarak ajite metinler okuması ve akabininde hadise'nin bi bok varmış gibi ağlaması çok çirkin ve sinir bozucu.

    -2) tüm bu toplanan paralar şahane! ama engelleri kaldırmıyor.
    daha bugün taksim'den geldim. talep ettiğim rampalar yapılmış diye gittim. yapılmamış. meydana çıkmak için 1 saat dolandım.
    hatırlayınız: taksim metrosu'ndan meydana 61 dakikada ulaşmak

    nihayet gerekli çalışmanın yapıldığı haberi geldi ama yalan çıktı. bugün güncellenmiş haliyle tüm süreç şurada: http://www.simtoalev.com/…lli-erisimi-surec-takibi/

    ha keza başbakan'ın "reform"una cevabım da burada: (bkz: #32144171)

    bir tekerlekli sandalyem var. az buçuk bir eğitimim, kültürüm de yok değil. zengin olduğumu söyleyemem ama yoksul hiç değilim. çalışıp paramı kazanıyorum. yani bu kampanyalar ile sahip olunabilecek araç, eğitim, para ve işe sahibim.

    ama,
    - şehir içinde bir noktadan diğerine geçemiyorum.
    - tiyatro, sinema, konser vb. etkinliklere katılamıyorum.
    - canımın istediği restoran, kafe vb. bir yere girip yiyip içemiyorum.
    - trafiğe karışmadan yol bile gidemiyorum.

    o halde nereye kaldırıyorsunuz engelleri allah aşkına?

  • var böyle bir şey. hangi diziyi açarsanız açın (izlemeniz şart değil) kesinlikle abartılı bir zenginlik mevcut. her dizide en az bir (havuzlu) villa, bir iş merkezi/holding, birkaç iş adamı/kadını, lüks otomobiller, lüks hayatlar...

    abi, biz sıdıka, mahallenin muhtarları, bizimkiler, perihan abla, çiçek taksi gibi gündelik hayatta sıkça görebileceğimiz yaşamları ele alan dizilerle büyüdük ama son yıllarda belki de 2000'lerden sonra lüks hayat sürekli bilinçaltımıza itelenir oldu. bu dizilerde yoksul bir iki karakteri o yaşamın ortasına bırakıp hikâyeyi buna göre yürütüyorlar. genelde bu tipler de tüm zengin hayat önündeki engelleri alt eder, onlardan biriyle evlenip, kendisi de o zenginliğin bir parçası olur. doğu'da töreden kaçıp istanbul'da zengin iş adamlarının kucağına düşerler, batı'da kızın biri tam da bu zenginliğin içindeki adamın oğluna vurulur, üniversitede bitirmiş biri hemen bu holdinglerde iş bulur ve ne hikmetse patrona aşık olur... apartmanda yaşayan kimse mi yok aranızda amk ya! bi' biz miyiz fakir?

    lan, sıdıka'da evin içinde bir odun sobası vardı ve sıdıka annesiyle karşılıklı çamaşırları katlarken muhabbet ederdi; odasında bir ütü masası yer alırdı; kanepelerinin üstüne serili danteller mevcuttu. şimdiki diziler halkın yaşamından bu kadar uzakken bu kadar popüler olup reyting alabilmeleri tamamen fakir halkın o yaşama özentisinden başka bir şey olmasa gerek. neredeyse orta ya da alt tabakanın yaşamını ele alan dizi mevcut değil. sırlar dünyası filan vardı gerçi.*

  • beyaztv ve ülketv’yi azaltması gereken bir yazarın gördüğü hezeyanları bize anlatması durumu. kanka istersen bulutlara da bak, nimbus bulutları da haarptan etkilenip pütür pütür olmuş o gün diyorlar. şinşek gibi bişi olmuş hatta maraşta. allahım millet deliye hasret biz akıllıya.

    edit: arkadaşa aktrol dediğimi düşündüğü için biraz sitem etmiş. sol görüşlü kişilerde de büyük resimciler var. (bkz: cemre demirel)

    edit2: arkadaşlar lütfen! simpson falan demeyin bana. 25 küsür yıldır yayınlanan dizi, zorlarsak benim doğum tarihimi bilebiler.

    edit3: ne cemre sevdalıları varmış ya!

    edit4: tamam arkadaşlar cemre’nin karl hakkındaki yazılarını okudum. alın size yeni düşman veriyorum has solcu (bkz: sezgin tanrukulu). cemre demirel hakkındaki görüşlerim değişmedi.

    edit5: bu entry’i de debeye sokmamak. neyse!!!

  • dil öğrenimi / edinimi üzerine genelleme yapmaktan en çok imtina edilmesi gereken konulardan biri çünkü burada bahsedilen şey hala birçok noktada bilimsel açıklamaların ve çalışmaların yetersiz olduğu bir konu olan insan zihninin dil edinimi sırasında nasıl çalıştığı.

    bu konuda ortaya birçok hipotez atılmıştır; bunlardan en önemlileri chomsky'nin innatist yaklaşımıdır. kendisi insanların doğuştan bir dil öğrenme yetisi ile doğduklarına *, ikinci bir dili de anadillerini öğrendikleri gibi öğrendiklerini söyler.

    ayrıca krashen'in monitor theory ve comprehensible input'u da içeren 5 teorisi bu konuya farklı yaklaşımlar eklemiştir. krashen, öğrenme ile edinimi ikiye ayırır; öğrenmenin bilinçli, edinimin ise bilinçli olmadan (natural) bir şekilde gerçekleştiğini savunur.

    bu konuda daha bir çok akademisyenin farklı görüşleri var fakat asıl bahsedilmesi gereken ve birçok kişinin üzerinde durduğu noktalardan biri de bilingual - multilingual olarak insanları neye göre ayırmamız gerektiği. yani "birden fazla dili mükemmel düzeyde bilmek" mümkün mü? bilmek'ten kasıt nedir? "derdimi anlatacak kadar ingilizce biliyorum" mu? "annem-babam gürcü, kulak aşinalığım var konuşulanı anlıyorum ama konuşamıyorum" mu? "üç ay almanya'da kaldım, az çok anlayabiliyorum" mu? "akademik düzeyde konuşma, yazma, dinleme ve okuma becelerilerim ingilizce'de yüksek ama fransızca'da orta seviyede" mi? "ortaokulda lisede görüğümüz ingilizce işte" mi? hatta ve hatta "kuran kursuna gitmiştim, kuran arapçası okuyabiliyorum ama anlayamıyorum" mu?

    bu yukarda saydığım özelliklerden en az birine sahip olan bir kişiyi (ebeveyn dilinin türkçe olduğunu varsayarsak) biligual hatta birkaçına sahipse multilingual olarak kabul edenler var. bu kişiler için önemli olan şey dil öğrenme sisteminin bilişsel olarak devreye girmesi. yani, eğer minimum düzeyde bir ikinci dil bilgisine sahipseniz, siz artık monolingual (tek dilli) değil, biligual (çift dilli) olarak kabul edilebiliyorsunuz bu görüşe göre çünkü zihniniz artık bir sistemle bir dile değil, iki dile göre çalışmaya başlamış.

    bu noktada tartışılması gereken nokta bilingual olma dereceleri veya sınıflandırmaları. birçok kişi ikinci bir dilde sadece adını, yaşını söyleyebilen kişilerin bilingual kabul edilemeyeceğini savunabilir. bu noktada dilin hangi fonksiyonuna ne kadar hakim olunduğu daha büyük bir önem kazanıyor. yani bir kişi compound bilingual * mı yoksa co-ordinate bilingual * mı? weinreich'e göre bu ayrımda compound bilingual kişilerin tek bir dil öğrenme sistemi vardır ve iki dili de bu yolla öğrenirler. misal, almanya'da yaşayan türklerin hem almanca hem türkçeyi öğrenmeleri veya iki resmi dili olan kanada'da hem ingilizce hem de fransızcanın aynı anda öğrenilmesi gibi. co-ordinate bilingual kişiler ise her dili ayrı ayrı öğrenir, bir türkün ingilizceyi türkiye'de öğrenmesi gibi. buradaki asıl konu, kişinin dili kullanırken işleyen bilişsel mekanizmaları ayrı ayrı mı yoksa aynı anda mı kullandığı. örneğin, türkiye'de ingilizce öğrenmiş kişilerin konuşurken yazarken önce türkçe düşünmesi fakat diğer grubun iki dilde de aynı şekilde düşünüp dili kullanabilmesi. burada durum sadece kişisel becerilere bağlı değil tabi, ailenin konuya yaklaşımı, sosyo-ekonomik durumu..vb faktörler de dilin gelişimini önemli ölçüde etkiler. eğer siz türkiye'de ingilizce öğrenip tek mekanizmayla dili kullabildiğinize inanıyorsanız, ebeveyn diline yakın bir yeterliliğiniz var diyebiliriz.

    avrupa'da bu soru işretlerini en aza indirgemek için bir çerçeve planlaması yapıldı; adı da: common european framework of reference for languages, yani, ortak avrupa dil ögretim çerçeve plani, başka bir deyişle avrupa dil portfolyosu. bu çerçeveye göre bazı seviyeler belirlendi ve kişiler bu testleri geçtikleri ölçüde seviyelerini söyleyebilir, "derdimi anltacak kadar biliyorum"u belirlenmiş bir taslak üzerinden ifade edebilir oldular. buna göre a1, a2, b1, b2, c1 ve c2 şeklinde gruplamalar yapıldı. böylece insanlar yabancı bir dil öğrendiklerinde seviyleri sorulduğunda c2 derlerse anlayabileceğimiz şey şudur: "dinleme: ister canlı ister yayın ortamında olsun, hiçbir konuşma türünü anlamakta zorluk çekmem. sadece normal anadili konuşma hızında ise, aksana alışabilmem için biraz zamana ihtiyacım olabilir. okuma: kullanım kılavuzları, uzmanlık alanına yönelik makaleler ve yazınsal yapıtlar gibi soyut, yapısal ve dilbilgisel açıdan karmaşık hemen hemen tüm metin türlerini kolaylıkla okuyabilir ve anlayabilirim. karşilikli konuşma: hiç zorlanmadan her türlü konuşma ya da tartışmaya katılabilir; deyimler ve konuşma diline ait ifadeleri anlayabilirim. kendimi akıcı bir şekilde ifade edebilir, anlamdaki ince ayrıntıları kesin ve doğru bir biçimde vurgulayabilirim. bir sorunla karşılaşırsam, geriye dönüp, karşımdaki insanların fark etmelerine fırsat vermeyecek bir ustalıkla ifadelerimi yeniden yapılandırabilirim. sözlü anlatim: her konuda bağlama uygun bir üslupla ve dinleyenin önemli noktaları ayırt edip anımsamasına yardımcı olacak şekilde konuşmamı etkili ve mantıksal bir şekilde yapılandırabilir, açık, akıcı bir betimleme ya da karşıt görüş sunabilirim. yazili anlatim: uygun bir üslup açık, akıcı metinler yazabilirim. okuyucunun önemli noktaları ayırt edip anımsamasına yardımcı olacak etkili, mantıksal bir yapılandırmayla bir durum ortaya koyan karmaşık mektuplar, raporlar ya da makaleler yazabilirim. meslekî ya da edebî yapıt özetleri ve eleştirileri yazabilirim.

    diğer seviyeler için ayrıtılı bilgi;
    http://adp.meb.gov.tr/nedir.php

    birden fazla dili mükkemmel düzeyde bilmek, sadece tek bir faktörle anlaşılabilecek bir olgu değildir. burada mükemmel düzeyde bilmekten kastımızı açık bir şekilde belirlememiz lazım. şimdiye kadar yapılmış birçok araştırmanın sonucunda kişilerin ebeveyn diline yatkın bir yeterliliği kazanabildiği fakat aynı yeterliliği telaffuzda kazanamadığını biliyoruz. her almanya'da doğup büyüyen kişinin de almancaya olduğu kadar türkçeye da aynı "mükemmellikte" hakim olamadığını da biliyoruz, yoksa sözlükte de almancı türkçesi diye bir başlık olmazdı zira.

  • benzer bir durum benimde başıma geldi. tesisatçı 200 tl dedi. dedim kendim yaparım.

    10 tl ye silikon aldım ,
    20 tl ye su geçirmez bant aldım

    sonuç;

    yapamadım. hala akıtıyor.

  • "komşudan gelen kısır tabağının "boş göndermek olmaz" denilerek kısır koyulup geri gönderilmesine kısır döngü denir."

  • kariyeri oldukça dolu olan ve balyoz soruşturmaları döneminden beri türkiye hakkında bir şeyler söyleyen, yazıp çizen bu batılı uzmanı ve tespitlerini bir kalemde karalayanları anlamakta zorluk çekiyorum.

    ekonomik olarak gelişen ama demokrasi olarak yerlerde sürünen ülkeler yok mu dünyada. var işte, malezya. adam doğru benzetme yapıyor ama ekliyor. türkiye'nin özel durumu sebebiyle ekonomi de bu kadar iyi gitmeyebilir. o zaman tüneln çıkışı afganistan'a diyor.

    söylediklerinin en acı yanı, 1923 yılından sonra kurucu kadroların hedefe koyduğu batılılaşma, batı camiasında kalma, avrupa değerlerine sahip çıkma idealleri; cumhuriyet tarihinde ilk kez bu derece güçlü bir şekilde terk ediliyor.

    gerçekten hala bu adamın tespitlerinin bugün yaşadıklarımızın doğru karşılığı "olabileceğini" gören yok mu? ben mi paranoyak oldum?

    debe editi : (bkz: öğretmen kumru konak'a yardım kampanyası)