hesabın var mı? giriş yap

  • havalimanına yakın bir otelde çalışıyorum ismi lazım değil. patlamadan 1 saat sonra vardiyam başlarken otelin müdürü yanımıza geliyor ve odaları normalde sattığımızın neredeyse 2 katı fiyatına satmamızı istiyor. bunları söylerken de yüz tipi pek bir heyecanlı ve güleç. patlamadan mağdur olanlar, kalacak yeri olmayanlara yüksek fiyattan oda satmak için heyecanlı adam.

    yani bu fırsatçılık sadece taksicinin değil. ülkenin insanın mayası bu. ben asıl beklenen büyük istanbul depreminde olacakları düşünmeye çalışıyorum da dehşete düşüyorum. muhtemelen insanlık onurunun en dibine tanık olacağız.

  • arge meselesinde en çok eleştiri getiren yazarlardan biri benim o nedenle birkaç cümle etme ihtiyacı duydum.

    şu kısımlar net anlaşılırsa bence ortadaki sorun çözülecek.

    1) bu araçlar üniversitelere devlet (halk) tarafından sağlanan fonla yapılıyor.
    2) bu araçlar üniversite öğrencilerine tecrübe kazandırmak amacıyla yapılıyor.

    konu bu kadar olduğunda bence hiçbir sorun yok. yapılıyor olmalarından, devlet tarafından destekleniyor olmalarından memnunum.

    ancak eğer bu araçlar haber sitelerinde bahsedildiği gibi üniversite tarafından "yerli elektrikli otomobilin öncüsü 'atakar'" olarak lanse ediliyorsa. bu araçların bir değer olduğu düşünülüyorsa orada duracaksın.

    ben sanmıyorum ki bu projeyi yöneten eğitimci bu araçları bir basamak olarak görsün. öğrencilerinin tecrübe edinmesi dışında bir beklentisi olsun.

    neden sanmıyorum çünkü elektrikli araç konusu artık yeni bir konu değil. paran varsa bugün çıkıp çarşıdan tesla model s'i alıp evine gelebiliyorsun. niyetin gelecekte elektrikli araba üretmekse profesyonel bir ekibe milyonlarca dolar kaynağı ve gerekli zamanı verirsin şu an yaşadığımız çağın teknolojisine uygun bir araç ortaya çıkarırsın.

    daha basit bir örnekle açıklamak gerekirse ampul satıştayken mum ile ortaya çıkıp buradan alır yürürüz demek neyse bu araçlar da odur.

    sen ne yaptın eleştirmek dışında diyen adamlara da şunu söyleyeyim. vergi verdim tüm bu projelerin desteklenmesi için daha ne yapayım. 17 18 anahtarı mı tutayım montaj sırasında.

    tekrar ediyorum bu proje öğrenci projesi olarak güzeldir, alkışlıyorum. umarım devlet bu tarz tecrübe arttırıcı projelere destek olmaya devam eder.

    öte yandan aynı proje türk elektrikli araçların öncüsü falan değildir. buradan teslaya varılmaz.

    üç kuruşa beş köfte olmaz
    dünyayla kapışacaksan yatırımını kaşıkla kepçeyle değil tankerle yapacaksın.

    yani burada bence asıl kabahat üniveristede yahut projede değil. o projeyi gerçek dışı abartarak bizim önümüze koyan medyada. aynı haberi "öğrencilerin başarılı çalışması" diye lanse etsen gurur duyar alkışlarız olur biter.

    öteki aptal yerine koymak oluyor herkesi.
    neyin öncüsü amk, adamlar yapmış bitirmiş satıyor.

  • sürekli süregelen bir harekettir. bilirsiniz bizim milletimizde hedefe ulaşmak için yapılan her şey mübahtır. sırf yer kapacağım diye, ya da ayakta rahat bir konum elde etmek için kapı açılır açılmaz saldırır bu kitle. birde asıl komik olan, gençleri terbiyeden ve görgüden yoksun olarak addeden 65 yaş civarı olan saygı değer yaşlılarımız bu metro kapıları açılınca millete omuz atan bir usain bolt'a dönüşüyorlar. hedefe kitlenmiş terminatör misali koltuklara yöneliyorlar.

    birde elinden geldiğince inen insanların bitmesini bekleyen insanlar var, onlar da bu öküz kitlenin hareketlerini görünce yaptıkları şeyden hiç haz almıyorlardır eminim. "ulan adam gibi bekledik, tüm yerlere onlar kondu" algısı elbet oluşuyor bilinç altında. he insanlık yapmanın verdiği huzur vardır belki, onun da sabahın köründe okuluna işine giden uykusuz insanların pollyanna genleri o saatlerde çalışmadığı için pek etkili olduğunu düşünmüyorum.

    insanlık yapmanın, düşünceli olmanın ve kurallara uymanın gerizekalılık, saflık olarak değerlendirildiği bu güzelim ülkemde, üç kağıtçılık, çakallık ve şerefsizlik alkışlandıkça, onaylandıkça bu durum siksen değişmez kardeşlerim. yer kapacağım diye maymunlaşmayın yeter.

  • türk yemeklerini değil nusret, czn burak, çirkin bıyıklı pilavcı gibi yemek sektöründeki şov maymunlarını ve bazı sağlıksız beslenme alışkanlıklarımızı iğnelemiştir. güzel reklamdır. her buluttan da nem kapmayıverin.

    edit: yine de siz ton balığı yemeyin. taşıdığı civa ve diğer ağır metallerle sağlıklı sandığınız bu yiyecek aslında sizi yavaş yavaş zehirlemekten başka bir sey yapmıyor. ayrıntısı şurada

    canınız balık mi çekti? alın bir kilo hamsi, palamut, lüfer. afiyet olsun.

  • antik mısır'da epey magazinel bir figürdür. kendisi hakkında zilyon çeşit hikaye vardır. sırasıyla özetlemeden önce ön bilgi verelim.

    birincisi meşhur horus'un gözü sembolüne ait. firavundan halka kadar herkesin kullandığı koruyucu bir semboldür, mantığı mavi boncukla aynıdır. öyküsü de set ile giriştiği düelloda kılıçla gözü yarılan horus'un screen shot'ı olmasıdır.

    horus orduların ve firavunların koruyucu tanrısı olarak bilinir. hatta firavunun sıfatlarından da biri budur. ölünce de osiris adı başa konarak anılırlar. kutsal üçlünün en genç üyesidir.

    haru, hor ve her diye de bilinir; firavunların adı içinde geçer. en medyatik örnek: horemheb.

    bir de ra harakhiti mevzusu var. ilerleyen zamanda ra ile horus birleştirilmiş (tipleri de benzer) ortak bir kült yaratılmıştır. ra'nın mekanı heliopolis'te de önemli bir sembol olmuştur.

    öncelikle klasik hikayeden başlayalım:
    horus, osiris ve isis'in çocuğudur. osiris'in set tarafından öldürülmesinden sonra isis büyü gücüyle hamile kalır ve hüküm süren set'e çaktırmadan oğlunu büyütür.

    bir başka öyküde -ki bu sanırım fantezi edebiyatına giriyor- osiris'in mumyasının küçük osiris hariç her parçası bulunur ama hala ölüdür. isis de gerek maji gücüyle gerek üstün performansıyla kayıp parçayı yaratır ve osiris de dirilip ölüler diyarına hükmeder, arada horus'un tohumu da atılır.

    horus büyür, set'in freskine dart atarak kendini geliştirir. sonunda karşısına dikilir ve büyük savaş sonuncunda onu yener. gözünde savaşın izi kalır. babasına yapılana ithafen o da küçük set'i uçurur ve set de kısırlıkla lanetlenir. üstüne sürgün edilir ama geri döneceğini söyler. horus da rövanş için bekleyeceğini söyler.

    bu versiyonlarda genelde horus hathor'un eşidir. zaten hathor'un bir ismi de hor'un (horus'un) evi'dir. bir başka öyküde annesi de olacak merak etmeyin.

    hathor kimi öyküde konudan alakasız kalırken, kiminde set'e olan sevgisinden eşinin aleyhine çalışır ve sürgüne gitmesini de istemez. babası ra da zaten karşıdır. bir de üstüne horus'u boynuzlar, kaynanası isis gibi imkansızı gerçekleştirir, set'ten hamile kalmayı başarır. sürgünden dönünce set'in varisi de büyük savaşta dengeleri değiştiren rol alacaktır. ama gördüğüm bir kaç hikayede de set'i cazibesiyle kandırıp horus'a karşı zayıf düşmesini de sağlar. bu rolde isis'i de görmek mümkün.

    hathor ile horus'un dört çocuğu vardır. bunlar mumyalanma sonrası ölünün organlarının konduğu kanopik denen kavanozlara yerleştirilirler. her çocuk vücudun başka bir bölümünü korur. ninja kaplumbağalar tadında hepsinin farklı özellikleri vardır, adları da şöyle: duamutaf, imsety, hapi ve qebehsenuef.

    diğer versiyonlara geçersek, horus'un epey erken dönemlerde osiris'in yerine konduğu öyküler mevcut. bunda da isis'in eşi oluyor. isis'in gazıyla set'e kafa tutuyor ve biçiliyor. ama üstüne gelen efsanelerle artık bu öykünün tutarlılığı yok. ra'nın eşi de hathor hatta bu versiyonda.

    bir de yaşlı horus var ki, o da ayrı bir konu. bu öyküde ise ra ve hathor'un çocuğudur. ayrıca bitmedi osiris ve seth'in kardeşidir. ("ee geb, nut ne oldu?" diye sorarım yetkililer, demek ki onlar yok bu öyküde.) osiris'i set gene biçer horus da bu sefer biraderinin intikamını alır.

    bitti mi, bitmedi. bir de behdet'in horus'u var. bu da epey eski bir öykü. bu sefer de ra'yı bölüm sonu canavarı set'e karşı korur. oysa set zamanında ra'yı apophis* denen tarım zararlısı yılandan korumuştur. sürgüne gönderilince de ortalığı yıkıp küresel ısınma yaratmış. özetle, adama "hadi ordan be!" derler.

    ayrıca the mummy filminde giysisine, dövmelerine ve tipine hayran olduğum* medjai'in şahinin adı da horus'tu. zaten medjai kadrosu da horus'tan güç alırlardı ve kendisi koruyucu tanrılarılarıydı. neyse sonra şahini indiriyorlardı aşağı, üzülüyordu garibim. kılıcını sevdiğim. yiğidim.

    neyse sakinim. bir de son olarak enki bilal'in immortel ad vitam diye bir filmi var. yarı animasyon yarı normal film. burada da horus yıllar süren uykusundan kalkıp gelecekte dünyaya geliyor, varis için kadın arayan uçkur düşkünü bir eleman oluyor.

    ne horus'muş hakikaten. ha bir de iron maiden'ın powerslave parçasında da geçiyordu adı, neyse sustum; yeter artık.

  • mükemmel bir herif ya, gece gorusu programını arayıp baglanması yetmiyormus gibi hande firata "e biraz sus da aciklama yapayim" demis bir kraldir.
    hazir aramisken turk medyasinin ne kadar acinasi bir halde oldugundan bahsedip; ayni zamanda fetonun iadesi icin amerikaya resmi bir basvuru yapilmadigini da ifsa ederek telefonu kapatmistir.

  • vosvoslu başkan jose mujica'nın bugün bir yerde çay içerken herkesin samsung'larıyla onun fotoğrafını çekmesi üzerine yaptığı espri. adam tek cümleyle teknolojik kalkınmadan dışa bağımlılığa, üretimsiz tüketimden gereksiz lüks sarfiyatına öyle bir eleştiri yapmış ki, insan hayret ediyor.

    türkler kapıyı tok sesle kapatıyor, almanlar kazanıyor.
    türkler kanepeyi monte ediyor, isveçliler kazanıyor.
    türkler bombalıyor, amerika kazanıyor.
    ulan hatta türkler evlenmeye niyetleniyor, bulgarlar kazanıyor.

  • başıma geldi bu. gecenin saat dördünde acı acı çalan telefonu açtım. numara bende kayıtlı değildi. telefonun karşısındaki ağlamaklı ses "seni unutamadım, hala çok seviyorum bunu bil" diyordu. sesi yabancı değildi ama tanıdık da değildi. hüzünlü kadınların sesleri nedense hep aynı tınıyı veriyordu. sustum, "orda mısın" dedi. buradayım dedim. nasıl olduğumu, görüşmeyeli neler yaptığımı sordu. anlattım.

    evlendin mi? dedi tedirgin bir sesle. hayır yalnızlığa alıştım dedim. bir süre sustuk. bana başka birinin adıyla hitap edince onu tanımadığımdan emin oldum ama konuşmaya devam ettim. sanki bir zamanlar onu sevmişim gibi.

    kapatırken seni seviyorum dedi, "ben de"dedim. neden bilmiyorum, galiba buna ihtiyacı olduğunu düşündüm.
    iç çekerek telefonu kapattı. sabaha kadar uyumadım.