hesabın var mı? giriş yap

  • (bir derslik. kara tahtada "i didn't do that" yazısı var.)
    - tekrarlayın ismail bey. ay didınt du det...
    - ay dudınt di dört...
    - of ismail bey off!.. ingilizce öğrenmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?!
    - ya istemiyorum ya..
    - e ne işin var burda?
    - çöbü almaya gelmiştim...
    - söylesene be adam!!
    - ay dodınt de do...
    - onu değil be!! neden geldiğini!!!
    - çöbü almaya!!!

  • hakikaten benim de destek verdiğim durum. yani kullanılamıyor sözlük. zaten buraya reklamdan kazanç getiren kesim okuyucu kesimdir. okuyucu tayfa da esas olarak kaliteli içeriğe geliyor.

    şu anda sözlüğün kapasitesini aşan bir yazar yükü var. içerik kalitesi düşmüş durumda. açılan başlıklar sol frame'de çabucak kayboluyor. şahsen kullanılamaz hale geldi sözlük. geçmiş senelerde böyle değildi.

    amacım elitizm kasmak değil. benden çok daha kaliteli içerik paylaşan çaykaklar vardır ancak bana göre random yazar almak burayı kullanılamaz hale getirdi. benden söylemesi.

    edit : karşı çıkanlar algoritma ile gelen lise bebeleri.

  • linteki videonun 2:20 saniyesinde çatlak şanzel isimli biri "doktor öldürdüm çünkü babaannemin ameliyatında %99 değil, %100 hatalıydı. babaannemin ölümüne sebep oldu." diyor.

    bazı şeyler vardır ki ya iyidir, ya kötüdür.

    ortası, orası, burası yoktur!

    armağan çağlayan, bu kötü! videoyu yayından kaldır.

    kaldır ki, iyi insanların içi daha fazla acımasın.

    kurgucunuzda mı demedi? "abi burayı keselim ya" diye...

  • bir tek bizim eve mi mahsus olduğunu merak ettiğim gerilim.

    baş sorumlusu
    -sütlacı evdeki insan sayısına kalansız bölünecek şekilde hazırlamayan kişi mi?
    -süd ürünlerine meraklı obur ev halkı mı?
    -ya da eve ortalama üstü bir lezzet/lüks girdi diye aniden beliriveren orta sınıf hırsı, daha fazlasına sahip olmalıyım tümörü mü?

    sırf bu gerilim yüzünden aile dağılma noktasına her seferinde.
    şaka gibi, sorunları çözen kurum bolulu hasan usta oldu.
    gizli gizli oraya gidip süd ürünü yiyorum evdeki gerilime katlanamadım için.
    evet gizli gizli! çünkü isterse aylık gelirim 10.000 dolar olsun fark etmez, kadın anam bir kase sütlaca o kadar para verdiğimi duysa yine ağzıma sıçacak.
    kadın huzur içinde istediğim kadar sütlaç yemeyi yasakladı arkadaş bana...

    kadın anam ne zaman evdeki südü fazla bulur, sütlaç yaparsa eve bir gerilim çöküyor.
    buzdolabındaki 10 kase sütlaç sinirlerimi bozuyor.
    gidip yiyorum, on dakika sonra yine yiyorum. sonra "lan ya herkes benim gibi ayıysa ve yarım saat sonra kalmazsa" diye üçüncüyü yemeye niyetlenmiş mutfağa gidiyorken abim "hepsini yeme" diye kükrüyor.
    "sen kaç tane yidin?" deyince 2 tane diyor.
    "e sen de çok yeme" deyince kadın anam "tartışmasanıza ya" diye ünlüyor.
    bi gidiyorum 4 tane kalmış. abim doğru söylediyse kadın anam da 2 tane yemiş.

    kalan 4 taneyi hane halkı sayısına bölünce 1,3 çıktığını görüyor, iyice geriliyorum.
    "2 tane yersem nasıl kendimi adil biçimde savunabilirim?" diye oturup düşünüyorum.
    ciddiyetimi gören de sokrat'ın savunmasını yazıyorum sanır mına koyim.

    sonuç olarak o sütlaçlar birkaç saat içinde bitmeden evdeki soğuk savaş da bitmiyor.

    tabii buzdolabından muz, nutella, fanta 2,5 litrelik eksik olmamış 90 sonrası doğumlu gençler ne demek istediğimi pek anlayamazlar.

    not: bu gerilime dayanamadığım için vakti zamanında yaptığım büyük bir hayvanlığı yazmak istiyorum:
    10 yaşında falandım. ertesi gün misafir gelecekti. annem 15 kase sütlaç yaptı. yarına kadar dokunmamamı özellikle rica etti.
    sinsice mutfağa girip tezgahtaki sütlaçlara baktım ve henüz sıcak olduklarını fark ettim.
    "henüz çorba gibiler, 1 kaşık alsam belli olmaz. şekli tam oturmamış zaten." diye düşünüp hepsinden birer kaşık aldım.
    odama gittim, uyudum.
    bir saat kadar sonra annemin bağırmasıyla uyandım. birer kaşık aldığım tüm sütlaçlar, birer kaşıklık boşluklarıyla donmuşlardı. 15 kasenin hepsinin ortasında büyükçe bir çukur... insan gibi de kaşıklamamışım.
    annem delirdi, bağıra çağıra hepsini alıp çöp poşetine attı ve beni gece yarısı çöp poşetini atmaya dışarı yolladı.
    yolda birkaç tanesini de avuçlayıp yemiştim, ellerimi de cami avlusunda yıkamıştım. bazı kaseler hunharca poşede konduğu için kırılmıştı, kesilmiş poşetten yere sütlaç damlıyordu.
    olan 15 cam kaseye oldu, harçlığımdan kesildi.

  • 2011'den bu yana yeni bir film için uzun süre bekleten lynn ramsay'in, we need to talk about kevin'in üstüne çok şey koyarak geri döndüğü yeni başyapıtı.

    çok güçlü, çok travmatik ve sonuna dek hipnotize edici bir gerilim ile dolu. eğer ödül sezonuna girseydi çok konuşulurdu bu yıl. yarışa girmediğine üzüldüm.

    senaryo bir puzzle gibi, film boyunca yavaşça birleşiyor o parçalar, ilmek ilmek örmüş ramsey ve yer yer korku-gerilime kayan o senaryo yağ gibi akıyor. cannes'daki ödül boş yere değilmiş.

    joaquin phoenix, depresif, geçmişi travmalarla dolu ve intikam hırsıyla dolan bir karakteri olabilecek en iyi şekilde yaşamış. performansları arasında top 5'e girecek cinsten.
    bu yıl eğer ödül sezonuna girseymiş, oscar yarışında gary oldman rakipsiz kalmazmış.

    özetle, bir kez izleyerek doyulacak bir film değil. her açıdan muhteşem bir hikaye, yönetim ve oyunculuk kompozisyonu.

    umarım türkiye'de de bir an önce vizyona girer.
    10/8.5

  • bugünkü kazada ölenlerin yakınlarına sabır dilerim. çok zor!

    yıllar önce bu şirket daha yeni yeni büyürken babam da burada otobüse ortaktı, çalıştırıyordu. 1994 kasımında babam kendi otobüsüyle istanbul'dan dönerken uyuyakalan bir kamyon şoförünün ters şeride girmesiyle kafa kafaya çarpışma olmuş ve o an tabi en önde kokpitteki babam, ve diğer ortaklardan biri dahil tam emin olmamakla birlikte 16 kişi hayatını kaybetmişti. yine aksaray'da tuz gölünün kenarında olmuştu.

  • bir gün önce okuluna bakmaya gelmemiş ve babasını boşu boşuna üzmüş akılsız bir evlat içeren haber.
    18 yaşına gelmişsin ama sorumluluk nedir öğrenememişsin.
    bu heriflerin eline telefon ve internet ver alemin en akıllısı geçinirler.
    1 sene boyunca gönder işte çalışsın, hayatın zorluklarını görsün bir daha hiç bir yere geç kalmaz, okuma azmi gelişir.

  • üçüncü iç denizim, beş günlük kızım. kızımın adı. özgür'ü de var, o zaten doğuştan öngeliyor bizde.

    gökdeniz, üçüncü kızım. bildiğim her şeyi unuttuğum babalık hakkında. her şeyi yeniden öğrendiğim kızım, içdenizim.

    üç tarafı denizlerle çevrili bir adamım şimdi sayesinde. * **coğrafya bilgim bundan ibaret, kendi kendime yetiyor özkaynaklarım. canım kızım, canım.

    burnu bana benzerse ilerde üzülecek, ablaların küçücük çünkü burnu. olsun, canı sağolsun hem.
    kakası pembe olacak diye bakıyorum her seferinde. olsun. süt kokuyor kakası zaten. varsın pembe olmasın.

    gözlerimin içine bakıyor beş günlük, ben sahi kaç yaşındayım.

    olmasaydım olmazdı, olmasaydı ben nerden bilecektim yeniden bu heyecanı.

    eline çorap geçiriyoruz eldiven yerine. üçkiloüçyüzksengram mutluluk.

    gökdeniz, içdenizlerimin sonuncusu. kızım.
    hoşgeldin.

  • yalan haber.
    başlığı açanın anında uçurulmasını gerektiren haber.

    emekli kendi maaşını onyıllar boyunca ödediği primle kendine ödüyor emekli olduktan sonra. hiç bir çalışan hiç bir emeklinin maaşını ödemiyor.

  • (bkz: fatih aker) ve en yakın arkadaşı kod adı doktor'un dinlemekten keyif aldığım podcast yayını.

    doktor her kahkaha attığında ben de gülüyorum. sanki rakı sofrasında eğlenceli bir sohbete şahit olmak gibi hissettiriyor. üstelik kafalar açıkken.

    fatih, sosyal medyada çok uzun zamandır takip ettiğim, durumlara ve olaylara getirdiği yorumları her zaman farklı, çoğu zaman haklı olan olan biriydi. en yakın arkadaşı ile sansürsüz muhabbetlerine bizi dahil etmesi oldukça keyifli oldu. biraz depresyon belirtileri gösteriyor. varoluşsal sancılar için çok ideal yaşlar bunlar. yolları açık olsun. bölümler biraz daha "ben bitiyorum bak, veda et artık bana" diye kendini belli ederek bitse, biz de kendimizi hazırlasak diyorum.