hesabın var mı? giriş yap

  • şimdi bir atölyemiz olduğunu düşünelim. metal parçalar üretiyoruz. 1 tezgahımız var, tek başımıza çalışıyoruz. 1 firmadan sipariş alıyoruz. 1 tedarikçiyle çalışıyoruz. normal sıradan metal doğrama atölyesiyiz yani.

    her dönemki sipariş miktarımız belli. atıyorum eylül ayı için 1000 parça sipariş aldık. 1000 parça üretecek kadar hammadde alırız ve 1 ay içinde 1000 parça üretiriz. ayda 20 gün çalışıyorsak günde 50 parça üretiriz. ay sonunda elimizde 1000 parça olur, firmaya göndeririz. girdiler, sipariş büyüklüğü, çıktılar, dönemler, işgücü, maliyet vs. her şey zaten belli ve çok basit. bakkal gibi deftere notlar alarak bile yönetilebilir. bu girdileri, işgücünü, çıktıları yönetmesi için bu işin eğitimini almış birini çalıştırmamıza gerek yok.

    şimdi bir de büyük bir ilaç fabrikamız olduğunu düşünelim. aylık 20 milyon kutu ilaç üretip satıyoruz. onlarca farklı firma için yüzlerce farklı ilaç üretiyoruz. hepsinin hammaddelerini farklı farklı tedarikçilerden alıyoruz. her gün 15-20 tane tır yanaşıyor depoya. her gün bir sürü farklı hammadde çeşidi geliyor ve bunların tam zamanında ürün haline getirilip firmalara gönderilmesi gerekiyor. ki bu yazılan birkaç cümle bir fabrikadaki süreçlerin özetinin özeti bile olamayacak kadar basitleştirilmiş halidir.

    işte bu noktada arkadaşlarım bu karmaşık olayların yönetimi üzerine eğitim almış birilerini işe almanız gerekir. endüstri kelimesinin sanayi kelimesiyle eş anlamlı olduğunu düşünürseniz daha iyi kavrayabilirsiniz.

    yani endüstri mühendisliği, sanayi üretiminin çok büyük ölçekli hale gelmesi ve artık bir uzman tarafından yönetilme ihtiyacı oluşması sonucu ortaya çıkan bir mühendisliktir. üretim mühendisliği ya da üretim yönetimi mühendisliği olsaydı daha uygun olurdu.

  • maalesef güzel ülkemde adam sayısı git gide azalırken, şerefsiz sayısı git gide çoğalıyor.

    gencecik bir kız, vahşice öldürüldü. ne söylense yetersiz kalır. allah mekanını cennet eylesin.

    edit: tanım falan yok. tanımsız.

  • insanın hayatının büyük bir bölümüdür. minik bir hesap yapalım.

    her gün duş aldığını varsaysan. hadi diyelim kış falan var 2 günde bir duş.

    yılda 180 kez. 70 yıl yaşasan. 12600 kez duş alsan.

    şimdi bu duşta suyun sıcaklığını ayarlarken, ben mi malım bilmiyorum ama 4 5 dakika harcıyorum. çarp 12600 ile. 63 bin dakika.

    kaç saat eder? 1050. peki kaç gün? 45 civarı.

    yani toplam 45 günümüz duşta suyun sıcaklığını ayarlarken geçiyor. vay anasını, çokmuş lan.

  • bunlardan biri arkadaşımdı. bir gün ankara'da sinemaya gidelim dedik. yaklaşık 10-12 kişiyiz. bu arkadaş biraz durun hele dedi ve yarım saat sonra telefonunda bir düzine şifreyle geldi. adam başı 14 tl vererek i-max de film izledik ve mc donalds dan menü aldık.

    herkesin böyle en az bir arkadaşı olmalı.

  • bu adam canlı yayında "ne demek kardeşim prime time'a başörtülü koyamassın, günümüz gerçeğiyse koyacağım, istemiyosan sen kırp dizinin o bölümlerini" demiş adam.

    dindar insanların hakkını da savunmasını bilir yani. akepeli arkadaşlar söylenmeden önce düşünsün kendileri 10 yıldır kaç kere başörtüsü hakkını bu şekilde savunmuşlar?

    pis tırsaklar.

  • başlık: ayı postu giyip anap binasına gittim
    entry1: vızıl vızıl oldu heryer. koca partiyi böyle dağıttılar zamanında demek ki
    entry2: anap yanımda

  • eğer doğruysa telefon numarası, nerede çalıştığı belli bir hayvan evladının marifetidir. kız yurtdışına çıkacağı için ertelemek zorunda kalmış keşke polise hemen haber verebilseydi. burdan yapabileceğimiz herhangi bir şey olup olmadığını merak ettiğim durumdur ayrıca. kızın sosyal medyada gezen mesajı ihbar kabul edilebiliyor mu gibi sorular doğurmuştur.

    evde yalnızken sipariş verildiğinde, hele bir de geç saate kalmışsanız karşıdaki adamın sizin hakkınızda kapılabileceği art niyetli düşünceler korkusunu hortlatmıştır ayrıca. aşağıdan kapı çaldığında asansörün gelmesine yakın kapının sürgüsünü açıyor, üç kat kilidi bire indiriyorum ki evde yalnız olup korktuğum anlaşılmasın. kapıyı açmadan da mutlaka yok seninki daha gelmez benimkidir falan diye sesleniyorum içeriye doğru. televizyonun sesini açıyorum vb. sırf bunun için iki menü ya da iki içecek söylediğim de oluyor. bunlar oluyor çünkü allah korusun başınıza bir iş gelse "gecenin o saatinde sipariş vererek herifi kapının önüne kadar getiren kız" olarak içten içe suçlanacağını da biliyorsun. hiç ama yemeksepeti, ama kurumsallık, adamlar çekinir falan diyemiyorum. bir şey olsa ailem şoku atlatınca bana o saatte sipariş vermenin risklerini anlatır, ya da konu komşu "gerçi gece gece ne gerek varmış" falan der biliyorum. böyle hizmetler kadın milleti için değil bizim memlekette galiba, biz çok yanlış geliyoruz.

  • edit: yine "nereye harcıyor 12-13k cı" tayfa gelmiş amk. ulan insanlar karı-koca doktor olmuş. ne yapacaklar; asgari ücretliler gibi halk ekmekten ekmek alıp bulgur pilavı yiyip ayran mı içecek?

    4-5bin liralık ev kirası, aidatı, araba taksidi, kasko taksidi, mtv'si, 3bin lira civarı mutfak masrafı, temizlikçisi, sosyal aktivitesi, tatili, kaçamağı, restoranı, otu boku topla kaç para yapacak? adam doktor olmuş evinde oturup tiktok mu çekecek?
    tuhafsınız amk. hayat standardı denen bir şey var. amerika'da doktorlar tesla'ya biniyor, bu doktor çift 48 ay boyunca clio taksidi ödüyor. el insaf.

    sözlük yine embesil kaynıyor.

    nasıl alacaklar ulan?
    eve 20bin giriyor diyelim, istanbul'da 1+1 evler 500k. 650-700'lük bir ev beğensen 150-200bin peşinat vermen gerekiyor.

    adamlara 20bin giriyor, bunun 12-13binini zaten net bir şekilde harcıyorlardır.
    tatilidir, arabasıdır, kaskosudur otudur bokudur derken 3-4bin lira tasarruf yaparlar taş çatlasın. 200bin peşinat için 50 ay boyunca o parayı biriktirmeleri gerekiyor kısaca.

    bu ülkede, anadan babadan dededen mal kalmayan, destek almayan kimse eli yüzü düzgün bir ev alamaz.