hesabın var mı? giriş yap

  • evet demelerine memnun olduğum ünlüler. bunlardan bir tanesi hayır dese şüpheye düşerdim. acaba ben mi yanlış düşünüyorum diye.

  • sorumsuzca yaptığı alışverişleri yüzünden gelen kredi kartı borcunu zavallı marshall'a yığması, çevre dostu bir avukat olmak isteyen marshall'ın hayaline engel olması, kıyafetlerine ayakkabılarına gereksiz bağlılığı ve bunları hayatının merkezine koyması, sorumsuzluğu, herkesin işine karışıp durması ile lily dizide en sevmediğim ve itici bulduğum karakter.

  • bi dk bi dk. böyle bir suçtan daha önce yargılanan adamı devletin hiç bir organı takip edip sonraki davranışlarını izlemedi mi?

    ulan siyasi tweet atanlar yargılanıp sindirilip akıllı telefon kullanmaya çekiniyor, çocuk istismarcıları nasıl devam edebiliyor böyle şeylere nasıl?

  • ne fütüristik cyberpunk senaryolarından ibarettir ne de antidotu devlettir.

    1600'lerde şirketokrasi vardı. vereenigde oostindische compagnie kendi kazancı ile satın aldığı silahlarla donattığı bir askeri gücü kullanmakta serbestti. jan pieterszoon coen ismini googlelarsanız adamın iki ünvanı olduğunu görürsünüz: voc genel valisi ve voc subayı.

    bu adamların problemi çalışanlarına az maaş vermekten çok daha fazlasıydı: istediklerini esir alıyorlar, istediklerini öldürüyorlardı. kâr hırsı ile yapılan tüm o katliamlar devletin yokluğunda değil, devlet ile anlaşmalı olarak gerçekleştirildi. çünkü o çağda öyle önemli bir ticareti yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadan yapılmasına göz yummak büyük cesaretti, uzun yolculukta dandik gemiler bir korsan saldırısında telef olup gidebilir ve yapılan tüm yatırımlar da okyanusun dibini boylayabilirdi. binaenaleyh hollandalı eyalet temsilcileri lahey'deki meclislerinde bu işi güçlü bir tekelleşmenin ellerine emanet etmeyi bizzat kendileri makul buldular. bu o dönemdeki tek şirketokrasi örneği değildi, muadilleri diğer avrupa ülkelerinde mevcuttu.

    bugün insanlar şirketokrasiyi "fütüristik bir senaryo" olarak görmeye devam ederlerken, john perkins dünyayı nasıl dolandırdıklarını pek güzel açıklıyor:

    "işimiz, petrol gibi göze çarpan kaynaklara sahip ülkeleri tespit edip dünya bankası'ndan ya da kardeş örgütlerinden bu ülkelere büyük krediler düzenlemekti."

    perkins'in sözünü ettiği bu sistemin nasıl işleyebildiğinin bir özeti şu:

    altyapı projeleri diye insanlar bilinçli olarak ödemeyecekleri borçların altına sokuluyor. millette elektrik için para verecek durum yokken elektrik santralleri inşa ediyorlar, otoyol kullanabilecek insanların olmadığı yerlere otoyol yapıp, karşılığını alamayınca istedikleri kaynakları sömürmek için gereken meşru zemini inşa etmiş oluyorlar.

    peki hangi devlet, hangi hukuk sistemi, hangi uluslararası denetleyici bu eylemleri yargılıyor?

    özellikle geri kalmış ülkelerde devlet yöneticileri kendi kısa vadeli çıkarları için halklarının fakirleştirilmesine bizzat göz yumuyor. rantçılığın ve yozlaşmanın bir arada tavan yaptığı ülkelerde olaya "hükumet ayrı, devlet ayrı" şeklinde bakılmasının, devletin şirketokrasinin önünde bir engel olacağının düşünülmesinin mümkün olması, "şirketokrasi = cyberpunk" klişesi, ne yazık ki insanların içinde yaşadıkları dünyanın gerçeklerine ne denli yabancılaştıklarının göstergesidir. mevcut sistem bilhassa orta doğu coğrafyası özelinde militarizasyon ile barış içinde işlerken bu nosyondan ısrarla gelecekte gerçekleşebilecek olan nahoş bir olasılıkmış gibi söz edilmesi belâhettir.

    * * *
    ps: belki de çıtalar çok yüksek. artık milleti umbrella corporation'dan, zombi istilasından aşağısı kurtarmıyor. somalili korsanların kaptanını rehin aldığı bir geminin güvertesinde duran adamların captain phillips esprileri yapması kadar abes olan durumlara belki de bu yüzden her gün tanık oluyoruz. gemili bilal bunu beğendi.

  • "sevimli" gösterilmeye çalışılır hep. "ne var yani? biz de yedik zamanında." bak bak "ben normalim" demeye çalışıyor. he bebeğim çok normalsin.

    ne travma dolu insanlar olduğumuzun farkında bile değiliz.

  • krizin daha da büyüyeceğinin habercisidir. artık ülkeler isteseler de anlaşamayacaklar.

  • hali hazırda kedi sahibi olanların (sahiplik olayı biraz göreceli gerçi), ''bir kedi var, eve almak istiyorum ama...'' diyen kişilere vereceği tavsiyelerdir.

    - öncelikle o kediyi sokakta bırakmayın, hemen alın. çetrefilli bir iş ama dünyanın en zor şeyi değil.

    - kediler genelde, kendisi için aldığınız pahalı minderlerde/evlerde yatmayı tercih etmezler. kedinin huyunu suyunu öğrenene kadar, gereksiz masraflara girmeyin.

    - kediyi eve geldiği ilk gün, içinde kendinizin de olacağı küçük bir odaya koyun. tuvaletini ilk yaptığında (eğer kum yerine halı üzerini tercih ettiyse) bir gazeteyi çişe bastırın (dikkat ettiyseniz kedinin kafasını bastırmıyoruz) ve ters çevirin. bir dahaki çiş zamanında o gazetenin üzerine yapacaktır. kuma alışması için gazetenin üzerindeki çişi kuma dökün. bir dahaki sefere çişini kuma yapacağına emin olabilirsiniz. sonrasında leğenin içine girip yapmaya başlayacaktır. ilk zamanlarda leğeni gerekirse odanın tam ortasına koyun, hayvan iyice alışana kadar orda dursun. yine de kum harici bir yere tuvaletini yapmaya kalkışırsa, çömelip çişini yapmakta olan kediyi işini bitirmesini beklemeden elinize alın ve kumun üzerine bırakın. çişin yapıldığı yeri mümkünse çamaşır suyuyla temizlemeyin, çünkü kokusu kedi için cezbedicidir.

    - kum alırken ince taneli olanlarindan almaya dikkat edin. (mesela akkum) ayrıca, kum paketinin üzerinde bir ay kullanılabileceğine dair bir ibare göreceksiniz ama ne yazık ki bir ay dayanmadığını kedi büyüdükçe fark edeceksiniz. maksimum üç haftada değiştirmenizi öneririm. ayrıca kumdaki kakaları her gün bir kürek yardımıyla almalısınız. yoksa kokudan, kedi ve sizin hastalanmanıza kadar olan geniş bir yelpazedeki aksilikler kaçınılmazdır.

    - petshoplarda satılan leğen-kürek ikilisine dünya para vermektense, mahallenizdeki bir milyoncudan maksimum beş liraya temin edebilirsiniz.

    - ev yemeği verebilirsiniz ama bu kedinin ihtiyacı olan vitamin, mineral vs tam karşılayamacağı için mutlaka mama desteği de vermelisiniz. veya sürekli olarak kedi için yemek yapabilirsiniz. içinde tuz, soğan, sarımsak, salça olmadan. et/tavuk/balık, pirinç, sebze karışımı şeklinde. ek vitamin mineral gerekip gerekmediğini veteriner hekiminize danışmalısınız. uygun diyeti önerecektir.

    - mama alacaksanız ve ucuz markaları tercih etmek durumundaysanız, tavuklu olanlarından kaçının. zira o mamaların içerisinde tavuğun kısımları(gaga, ibik, deri, tırnak vs) vardır ama eti yoktur.

    - bazı sitelerden ve çevredeki petshoplardan kampanyaları takip edin. mümkünse kumu topluca, mamayı da 15 kiloluk olanlardan almaya çalışın ki totalde sonuçta tüketilecek şeylere ekstradan para vermiş olmayın.

    - aşılarını düzenli yaptırmanız önemlidir. hem sizin, hem kedinizin sağlığı için. hastalık taşımayan bir kedi, size hastalık bulaştıramaz unutmayın.

    - yıkamayın yıkamayın yıkamayın! kedi yıkanmaz. çok gerekli olan bir durum olursa da; (bkz: #21871673)

    - kediden istemediğiniz yerde uyumamasını, istemediğiniz yere çıkmamasını, terliklerinizi getirmesini vs beklemek hayalperestlik olur. eğitim için dürmüş olduğunuz gazeteyi hemen elinizden bırakın.

    - pişmemiş et ürünleri, çok fazla süt ürünü ve patlıcan yemesine izin vermeyin.

    - pencereler açıkken bir gözünüzü kediye dikkat etmesi için görevlendirin. düşerse çok üzücü tablolar yaşanıyor.

    - daha fazla kediye bakmak için maddiyatınız ya da eviniz veya psikolojiniz müsait değilse ve kısırlaştırılmasını istiyorsanız; (önceden farklı düşünüyordum ama okuduklarımla fikrim değişti) ilk çiftleşme döneminden hemen önce kısırlaştırmak en doğrusudur. dişiler için bir kere doğum yapsın, sonra kısırlaştıralım demek duygusal fakat çok gerekli bir düşünce değil. annelik hisleri yok mu, var. ama bizdekinden birazcık farklı. sekiz ay sonra kendi yavrusuyla çiftleşebiliyor mesela.

    - suyunu her gün tazelemeye özen göstermelisiniz. mamasının yanında bol miktarda su mutlaka olmalı. özellikle hayvan ishal olduğunda, kesinlikle suyunu ortadan kaldırmamalısınız. fazla sıvı kaybettiği için, normale göre daha fazla suya ihtiyacı olacak çünkü.

    -kedi ilgi isteyeceği zamanları genelde iki ayağınızın bir pabuçta olduğu anlara denk getirecektir. alışmaya çalışın...

  • kendi başınıza gittiğiniz hastanede doktorundan hemşiresine, hademesine, diğer hasta refakatçilerine kadar herkesin ağız birliği etmişcesine "refakatçiniz yok mu?" diye sorduğu her an.

    -refakatçiniz yok mu?
    +yok.
    -refakatçiniz olsaydı iyiydi.
    +kendi başımın çaresine bakabiliyorum. refakatçiye gerek yok.
    -olsun, refakatçi olsaydı iyiydi.
    +peki.

  • ağlayabilirim bu habere.
    siz görmediniz; diyaliz merkezlerindeki, nefroloji poliklinikleri önündeki sarı siyah renkli, hali kalmamış insanları. içinizden hiç çığlık atarak ağlamak gelmedi onca insanın haline. organ nakli konusunda kimsenin bi dakika bile düşünmüyor oluşuna hiç dehşete düşmediniz.
    bu haber beni gerçekten mutluluktan ağlatır..

  • sokağa indiğinizde sik gibi kalmaktır. lan milletin bir boktan haberi yok amk kemal kılıçdaroğlu gibi elimde belgeler var modunda dolaşıyorum.

    napcaz bee kamil?

  • yemekte

    baba : verin bakayım şu köftenin yağına ekmek banayım..
    anne : yapma şunu, sağlıklı değil...
    kardeş : damar tıkanıklığı yapar baba yapma şunu yaw...
    huzursuz : ye baba ye afiyet olsun oh...

    şeklinde diyalogların olmasına sebep olabilecek durumdur.

    (kizinca insan bazen boyle sacma sapan seyler dusunebiliyor. esekligim baki kalsin diye silmiyorum.)