hesabın var mı? giriş yap

  • kuantum kuramının belirsizlik ilkesi, bir parçacığın bazı farklı özelliklerinin ikisinin de kesin olarak belirlenemeyeceğini söyler. örneğin bir parçacığın konumuyla momentumu (momentum bir cismin kütlesiyle hızının çarpımıdır) aynı anda tam olarak ölçülemez. kuantum kuramına göre parçacığın bu iki özelliğindeki belirsizliklerin çarpımı en az planck sabiti h=6,626x10^-34 j.s kadardır. konumu belli bir anda kesin olarak bilinen bir parçacığın momentumu sonsuz belirsizliktedir ve bu yüzden parçacık kısa sürede o noktadan ayrılır ve uzaya dağılır. benzer şekilde momentumu kesin olarak bilinen bir parçacığın konumu sonsuz belirsizliktedir, yani böyle bir parçacık uzayın her köşesinde bulunabilir. bu nedenle doğada rastlanan parçacıkların bulunduğu kuantum durumlarında parçacıkların hem konum hem de momentumu bir miktar belirsiz olmak zorunda. alman fizikçi werner heisenberg, ünlü mikroskop örneğini bu ilkeyi açıklamak için geliştirdi. bir parçacığın yerini "görerek" ölçmeye çalıştığınızı düşünün. böyle bir ölçümde parçacığın üzerine ışık göndermek, dolayısıyla parçacıkla etkileşmek gerekir. bu bile parçacığın konumunu tam olarak belirlemeye yetmez. bu ölçümde en azından kullanılan ışığın dalgaboyu (l) kadar bir hata yapılır. bunun yanı sıra ışık parçacıkla etkileştiği için ölçüm, parçacığın hızında bir değişmeye de neden olur. ışık parçacığa çarpıp yansıdığı için en az bir fotonun momentumu parçacığa aktarılır. parçacığın momentumu ölçümden önce tam olarak bilinse bile, konumun ölçülmesi parçacığın momentumunu h/l kadar değiştirir. bu nedenle, parçacığın yerini daha iyi belirlemek için daha kısa dalga boylu ışık kullansak bile, ölçümümüz momentumdaki belirsizliği arttıracak, ama her durumda ikisinin belirsizlikleri çarpımı en az h kadar olacaktır.

  • -napiyosun ask?
    -seni dusunuyorum.
    -gunun nasil gecti?
    -seni dusunerek
    -annen napiyo?
    -ailecek seni dusunuyoruz.

  • yunun kökenli iskenderiyeli astronom. dünya merkezli evren modeli kopernik'e kadar yıkılmadan kabul görmeye devam etmiştir. neden evrenin merkezi dünya olsun ki? diyebilirsiniz. o dönemde bunun iki temel sebebi vardı. birincisi dinlerin insanın egosunu okşayan, insanı merkeze alan metinleriydi. ikinci olarak ise örneğin güney yarım küredeki insanlar dünyanın üzerinden düşmeden nasıl dünya üzerinde durabiliyorlardı? elbette dünyanın merkezi evrenin merkezi olduğu içindi.

    batlamyus'un güneş sistemi modelinde tabii ki her şey dünyanın etrafından dönüyordu. bunu yapmak kolaydır ama gezegenler olmasa kolaydır. örneğin dünyanın yörüngesi bazı gezegenlerden kısadır, yıl içerisinde gezegenlerin yanında geçer gideriz. bu ise gezegenlerin gökyüzünde bazen ileriye bazen de geriye gitmektedir. yıldızlar, güneş ve ay için ise böyle bir şey söz konusu değildir. batlamyus gezegen hareketlerini modellemek için ise modeline bazı mekanik düzenler ekledi. örneğin mars dünya etrafında dönerken aynı zamanda bir dairesel döngüyü de kendi kendine tekrarlamaktadır.

    ispanya kralı eldeki bilgiler ile batlamyus'un modelinin mekanik halini yaptırıp karşısına geçmiş ve "tanrı evreni yaratmadan bana danışsaydı ona daha basit bir şey yaratmasını tavsiye ederdim" demiştir.

  • karisinin adini kendi adina ekleyen sevgililerden evladir.

    uzaktan bir tanidik var facebookta. herifin adi süleyman idi en son. baktim okşan süleyman olmus.

    gerci evlendi mi travesti mi oldu bilmiyorum.

  • belli ki kendi kendine çekmiş çocuk gerizekalının teki de bulup yaymış. ulan hanginiz ayna karşısında saçma sapan hareketler yapmadı ben 25 yaşındayım ben bile yapıyorum halen. çoğu kişi de öyle. gece 2 gibi gelen yakışıklılık hissi gibi bir şey olsa gerek.

  • günümüz meksikasını da kapsayan orta amerika'nın da büyük kısmını içeren bölgeye ve bu bölgenin antik kültürüne verilen addır. kolomb öncesinin yani amerika'nın batı dünyası tarafından keşfedilip kolonileştirilmeden önceki döneminin adıdır bu. yerliler ya da bir başka deyişle meşhur kızılderililer; en gelişmiş, sofistike ve aynı zamanda tuhaf uygarlıkları işte genellikle bu "mezoamerika" bölgesinde kurmuşlardır. olmekler, mayalar, toltekler (ve torunları aztekler), zapotekler, mikstekler mezoamerika uygarlıklarından birkaçıdır. bu uygarlıklar hem ilginç inanışlarıyla hem takvimleri ve kehanetleri ile hem de antik mısır'dakiler ile adeta yarışan muhteşem piramitleriyle merak uyandırırlar.

    mezoamerikanın bilinen en eski uygarlığı, milattan önce 1800'lü yıllarda tarih sahnesine çıkan olmeklerdir. özellikle la venta bölgesinde (günümüz meksikası içinde bir bölge) gerçekleştirilen kazılardan çıkan eserler yorumlanmış ve olmeklerin, hem dini inanışlarıyla hem evreni algılayışlarıyla hem de daha sonra bahsedeceğim dehşet verici uygulamalarıyla, kendilerinden sonraki neredeyse bütün mezoamerika uygarlıklarına örnek oldukları, onları etkiledikleri belirlenmiş.

    bu uygarlıkların inançları, birbirlerine epey benzerdir. genellikle çok tanrılı olarak yorumlanan, jaguar ve yılan kültlerine dayanan inançlarında garip kostümlere ve şekillere sahip mitolojik varlıkları sıklıkla resmetmişler / eserlerinde yansıtmışlar. genellikle politeizm inancında oldukları söylense de mayaların ve azteklerin inanç sistemlerinin bir tür panteizm inancı içerdiğini söyleyen uzmanlar da vardır. (james maffie gibi) buna göre örneğin, görünürdeki bütün tanrılarının arkasında her şeyi kendisinden tezahür ettiren teotl kavramı da mevcuttur. belki de çok tanrılı dinleri geniş halk kitlelerine hitap ederken panteizm ve vahdet-i vücud içeren felsefi inançları daha batıni ve azınlık gruplara aittir, bunu şimdilik bilemiyoruz. ancak şundan eminiz: mezoamerika uygarlıklarında din adamları, geniş kitlelere hitap eden dini çoğunlukla kendi çıkarları için kullanmaktan geri kalmamışlar ve insan kurban etme gibi dehşet verici ayinlerin yöneticiliğini yapmışlardır. bilenler bilir, mel gibson'ın meşhur apocalypto filminde bu uygulamaların bir kısmına değinilmiş ve popüler kültürde büyük ilgi görmüştü. bu arada izlemeyenlere öneririm, muhteşem bir filmdir.

    şimdi gelelim bu uygarlıklar ile ilgili popüler kültürde, filmlerde* kitaplarda...vs kendine en çok yer bulan, en ünlü olguya:

    "tanrılar"ı hoşnut etmek ve hatta inançlarına göre dünyanın devamını sağlamak için bazen de inancı politika ve yönetimi kolaylaştırmak için kullanmak amacıyla insan kurbanı ritüelleri hem azteklerde hem mayalarda hem de diğer mezoamerika uygarlıklarında epey yaygındı. hatta o dönemin din adamları, güneş tutulmasını da bu iş için kullanmayı bilmişlerdir. örneğin "dünyamız duracak, güneş sönecek, bakın daha şimdiden karardı güneş! tanrılar kurban istiyor" derler, halk gaza gelirdi. tutulmanın biteceği zamanı da hesaplayan rahipler, tutulma bitmeden önce olabildiğince fazla insan kurban eder ve güneş yeniden ortaya çıkınca "bakın tanrılar doydu" derlerdi. azteklerde bu ritüel için kurban, her zaman olmasa da daha çok gönüllüler arasından seçilirdi. azteklerde kurban olacak kişi, çok kutsal bir görevi yerine getirdiğine inanırdı. kişi yatırılır, özel maddelerden (obsidyan) yapılmış bir bıçakla canlı canlı kalbi sökülür ve atarken çıkarılırdı. sonra da kalp bıçaklanarak kişi kurban edilir, kafası da ayrıca kesilip piramitlerden aşağı atılır, yavaş yavaş kan ile beraber aşağı kadar düşerdi. bir aztek kodeksinde (tudela) insan kurban sahnesinin ve kurbandan çok memnun olan aztek tanrısının betimlenmesi.

    insan kurban etme ritüelleri, tıpkı azteklerde olduğu gibi maya kültüründe de çok yaygındı. mayaların bu konuda azteklerden en büyük farkı: kurbanlar gönüllülük usulüyle değil de daha çok suçlular ve düşmanlar arasından seçilirdi ve kişi kurban edilmeden önce kendisine çeşitli işkenceler yapılırdı. kalp çıkarma yine vardı ancak maya insan kurbanında en önemli olgu kalpten ziyade kan idi. kurbanın ne kadar çok kanı akıtılırsa o derece makul sayılırdı. ok atarak kurban etme de vardı mayalarda. apokalipto isimli film, bu gerçekliğe az da olsa işaret eden ilginç bir yapımdır. maya klasik döneminden kalma insan kurbanını gösteren bir kap ve madrid kodeksi içerisinde maya kurban törenini gösteren bir canlandırma

    aynı dehşet verici ritüel mezoamerika uygarlıklarından sayılmasa da, tıpkı aztekler gibi büyük bir imparatorluk kurmuş olan inkalarda da mevcuttu. (günümüzdeki peru) inkalarda insan kurbanı için çoğunlukla gençler seçilirdi. çünkü tanrıları en mutlu edecek, en temiz kurban onlar olabilirdi inanışlarına göre. aztekler kalbe, mayalar kana inkalar ise daha çok gözyaşına önem verirdi. inançlarına göre kurban ne kadar göz yaşı akıtırsa o kadar değerli ve makul olurdu tanrılar için. bu nedenle kurban edilecekler yeteri kadar ağlamazsa kendilerine işkenceler yapılırdı. bütün bu ritüeller tabi ki dehşet verici ve şoke edicidir ama biz, şu andaki anlayışımızla, etik ilkelerimizle ve çağdaş değerlerimizle yorumluyoruz o dönemi. bir nevi anakronizm hatasına da düşüyoruz. bu açıdan da yaklaşmak lazım. tabi yine de bence hiçbir savunulur tarafı yok bu ritüellerin.

    özellikle ispanyol kolonicilerin saldırılarıyla mezoamerika uygarlıkları yok oldu. işin ilginç tarafı, bu kadar ileri düzeyde uygarlıklar kurmuş olan bu kızılderililerin at ve tekerlek kullanmayı bilmemesiydi. (tekerlek kavramını aslında biliyorlardı ama sadece oyuncaklarda kullanıyorlardı!) aztekler ve mayalar; at üzerinde barutlu silahlarla, at arabalarıyla üzerlerine gelen ispanyolları ilk gördüklerinde, onları kendi dinlerindeki tüylü tanrılar sanmışlardı. bir de kıtada hiç olmayan çiçek hastalığı gibi hastalıkları da beraberinde getirmişlerdi ispanyollar. "eski dünya" virüslerine karşı hiç ama hiç bağışıklığı olmayan mezoamerika uygarlıkları, sadece çiçek hastalığı nedeniyle bile tahminen yüz binlerce insanını kaybetmişti. hem atların hem barutlu silahların hem de (istemeden de olsa) virüslerin gücünü arkasına alan küçücük birkaç ispanyol birliği böylece koskoca kızılderili imparatorluklarını çökertip günümüz orta ve güney amerika ülkelerinin temellerini attılar. meksika, peru, bolivya gibi pek çok ülkenin etnik açıdan nüfusları işte bu uygarlıkların ve ispanyol asıllıların çeşitli oranlarda karışımından oluşmuştur.

  • dağlarda bu kadar insanın su savaşı yaptığını, yakalamaç falan oynadığını zannedenlerin feryadı. be adam, o 2 pkk'lının kafası neden yok biliyor musun? çünkü tepelerinden uçan uçaklar bomba yağdırıyor, havanla vuruluyor, top ateşiyle dövülüyor.

    sağlam kafa mı kalır, hasarsız vücut mu kalır?
    pkk mayını döşediğinde adam iç kanamadan mı ölüyor sanıyorsunuz?
    parçası bulunmayan şehitlerin boş tabutları evlerine gönderilirken hiç vahşet, hiç insanlık suçu ve uluslararası hukuk sikinizde değil?

    ağzının orta yerine sıçtıklarım.

  • kendi ellerinle çektiğin bir kağnının yol tutuşunu ve hakimiyetini veremiyor kesinlikle. fabrikanın sana biçtiği vites oranlarıyla ömür mü geçer? şöyle ayağını çamura saplayıp araya şanzımandı motordu sokmadan tekerin devrini kendi kas gücünle ayarlamak varken. terlemeden araba kullanmak da neyin nesi? kollarında damar çıkana kadar asılmak, kendini gerçek erkek gibi hissetmek varken parmak uçlarıyla vites başını avuçlamak da ne? o arabayla 10km gittikten sonra aldığın hazzı, içine çektiğin temiz havayı hangi düz vites verebilir?

  • alttan ders alır gibi her şampiyona'da aynı takımlarla oynuyoruz.

    rusya gelseydi eğlenceli olabilirdi aslında.*