hesabın var mı? giriş yap

  • istanbul'da sene 2005 veya 2006. rahmet enişteyle notere gittik. evde yaşlı var, vekalet işlemleri için eve getireceğiz noteri. noter eniştenin kafasındaki kasketi görünce "bu ne böyle? gavur icadı şapka takmışsın" diye azarladı. sonrasında ise gavur icadı bilgisayarından çıkarttığı kağıtları ve gavur icadı tükenmez kalemini alıp, gavur icadı arabasına bindi. laf söylesen kelimeler kifayetsiz, siksen yetersiz.

  • sinemadan anlayan biri değilim, teknik bir eleştiri benim becerilerimin dışında. filmin eksiğini gediğini doğru insanlar açıklar zaten. kaldı ki eksiği gediği olması da son derece normal, adamların ilk filmi. ne demişler ilk elin günahı olmaz.

    ilk filmleri olmasına, bütün muhtemel acemiliklere rağmen yine de bence çok değerli bir film. çünkü bu film recep ivedik gibi sıradan bir komedi değil, bu film siyasi bir komedi. bu halkın bir politikacıyı destekledikten, kendi temsilcisi olarak gördükten sonra neleri sineye çekeceğini, neleri normalleştireceğini, nasıl takım tutar gibi partisini her koşulda savunacağını gözler önüne seren bir film. türkiye'de yaşadıklarımızı bi gözünüzün önüne getirin, gerçekten de politikacıların türlü rezilliklere, skandallara rağmen halk desteğinde en ufak bir azalma oluyor mu? türlü kepazeliklerin ardından "ölümüne x'ciyiz", "y'nin yanındayız", "z'yi yedirmeyiz" diyen tipler türemiyor mu her yerden? müridleri ne olursa olsun desteklemeye devam etmiyor mu? bu kriterlere uyan bir kişi geliyor benim aklıma.

    buna ek olarak film sokağın nabzını da çok iyi yakalamış, bu halkın neye nasıl tepki vereceğini çok iyi kestirmiş. gerçekten de bu halk filmde yaşanan olaylara filmde gösterildiği gibi tepki verirdi. bugün biri çıkıp sokakta yaşlıları tokatlasa, 60 yaş üstünün oy kullanmasını yasaklayacağını söylese, sokak hayvanlarını itlaf edeceklerini vaad etse gerçekten de eleştirenler kadar destekleyenler de çıkar. hangi siyasi danışmanla çalışıyorlarsa tebrik ederim çok temiz iş çıkarmış. siyasi danışmanları yoksa bu çıkarımları kendileri yaptıysa da helal olsun, içinde yaşadıkları toplumu iyi gözlemlemişler.

    bu film sıradan bir komedi değil, bu film bir türkiye aynası. devekuşu kabare'de, olacak o kadar'da gördüğümüz siyasi hicvi 2023 türkiyesi'ne getiriyor. bu filmde güldüğümüz tipler ile her gün aynı sokaklarda yürüyor birlikte metroya biniyoruz. bu film seyirciyi recep ivedik'teki gibi "ahaha kıroya bak" ötekileştirmesi ile güldürmüyor, bu film bir halka ayna tutup kendine güldürüyor.

    bütün bu anlatılanlar elbette demek değil ki film komik değil. hayvan gibi komik. filmden çıktığımdan beri istisnalar kaideyi bozmaz dinliyorum, bu yılki spotify wrapped'de çıkarsa bu mahsun başkan'ın başarısı olacak. umarım ikinci film de çıkar, ki ikinci film bence ilkinden daha fazla potansiyel taşıyor. zira filmde gördüğümüz tiplere bir de devlet yetkisi ve dokunulmazlık verince neler yapabileceklerini düşününce bile beni bi gülümseme alıyor.

    neyse lafı çok uzattım. özetle diyorum ki oylar lmkp'ye! seni başgan yaptıracağız mahsun başgan!

  • amsterdam'da bir cafe'de oturmusuz arkadasla. geceyarisi olmus artik ve kalkmak uzereyiz. derken arka masamizda oturan hatunlardan biri koklaya koklaya boynuma kadar geldi. ve "parfumun cok hos la, markasi nedir?" diye sordu. hatun fransizdi o yuzden la dedi sanirim.
    benim de basima ilk kez boyle bisey geldigi icin sasirdim ve de acikcasi o parfumu ilk kez almistim. ilkin adi aklima gelmedi. sonra kiza dondum "victor hugo" dedim.
    "sahi mi? emin misin? victor hugo bizim bi vatandas ama ilk kez adina parfum duydum erkek arkadasima onerecem de" dedi.
    "cidden la, yalan borcumuz mu var la sana, victor hugo'dur parfumun adi" dedim.
    ben de ankarali oldugum icin la dedim sanirim.
    sonra kizlar peki tesekkur ederiz deyip kalktilar. telefonu cikardim ulan neydi harbiden adi diye baktim. viktor rolf cikti amk. viktor rolf & spicebomb. onceki parfumum de hugo boss oldugu icin benim beyin free style takilip viktor hugo diye bir parfum uretmis. mantiksiz da degil hani dusununce kizamiyorum da kendime o yuzden.
    yine de kotu bi izlenim birakmayayim diye kizin pesinden kostum ve parfumun adi viktor rolf'mus ya kusura bakma dedim. bu fransiz kiz da hemen oracikta birak simdi parfumu chàpchàlle deyip dudaklarima yapisti demek isterdim ama degil malesef ok deyip gitti.

    au revoir!

  • sayin bakan suat kilic tvit atmis. "bir yanda 16 saat kesintisiz ucarak gecesini gunduzune katanlar, ote yanda turkiye kaybetti diye kina yakanlar" demis. kina konusunu bir kenara birakalim ve su 16 saat kesintisiz ucmak kavramindan bahsedelim.

    sayin bakan, biliyorsunuz akp hukumeti sayesinde son yillarda ulasim alaninda cag atladik. ben diyeyim bolunmus yollar, siz deyin metro ve diger buyuk projeler, gercekten onemli bir asama kaydedildi. ozellikle hava yolu ulasiminda halkin ucak yolculuklarina ulasilabirligi onemli olcude artti. dolayisiyla artik ucaklar ve ucak yolculuklari hakkinda daha cok sey biliyoruz. artik o eski gunlerdeki gibi degiliz. bu minvalde sizin 16 saat kesintisiz ucus maceranizi gelin hep beraber irdeleyelim:

    16 saat direk ucus yapma kabiliyeti olan ucaklar cift koridorlu, muhtemelen 4 motorlu buyuk ucaklar oluyorlar. bildigimiz kadariyla arjantin'e 16 saat kesintisiz bir ucak tarifesi yok. tarifeli bir ucakla degil de devletin gorevli ucagiyla gittiginizi zannediyorum. zaten turkiye'den ya da rusya'dan arjantin'e gitmek isteyen birisinin sizin gibi "kesintisiz" bir ucus yapma "imkani" zaten yok. belki siz bilmiyorsunuz ama bu halk artik "kesintisiz" ucmanin bir kulfet degil bir nimet oldugunun farkinda. ironik olarak sizin hukumetinizin hizmetleri sayesinde.

    sayin bakan, herhangi bir orta olcekli kurumun ust duzey yoneticisi bile bu tip uzun ucuslarda business class'da seyahat ediyor artik. siz ki turkiye cumhuriyeti'nin hasmetli bir bakanisiniz, herhalde ekonomi sinifi koltuklarda, "bizimki 77 cm" gibi civikliklarla yolculuk yapacaginizi dusunmemizi beklemiyorsunuz bizden. evet sizler gibi akilli ve kivrak zekali degiliz ama o kadarina da aklimiz calisiyor.

    sayin bakan, devletin tam donanimli ucagiyla, tam yatabilen first class koltularda, muhtemelen icinde yatak, dus, masaj vs. gibi fasiliteleri olan bir ucakta, 16 saat kesintisiz yolculuk, sizin zannettiginiz gibi kulfet degildir. gercekten oyle oldugunu dusunuyorsaniz, size oy veren insanlardan bile daha saf olmaniz gerekir ki ben buna ihtimal vermek istemem.

    komik duruma dusuyorsunuz.

  • zamanında taksi plakalarına yatırım yapan ahlaksızlar bir bir dökülüyor. statükocu vampir onun bunun çocukları.

  • hayatımda sözlüğün olmadığı zamanlarda, 16 yıl içtikten sonra,
    15 mayıs 2011 akşamı yaptığım şeydir.

    benim 2 tane oğlum var, sevdiğim bir eşim var,
    çocuklarımını büyüdüğünü, kızlarla çıktıklarını, evlendiklerini, onların da evlatları olduğunu görmek istedim.

    sadece o kadar.

    bir akşam zort diye bıraktım, ardıma bile bakmadım, zerre de zorlanmadım. bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim.

  • bu gözler neler gördü. akşam evde ağırladığımız isveçli arkadaşlardan birisi yanında cips getirmişti. cips açıldı, bir güzel yenildi ama bitmemişti. herkes gittikten sonra etrafı topladım, kalan cipsi de atacaktım ama baktım daha var, sonra yerim diye ağzını bağlayıp dolaba kaldırmıştım. ertesi sabah kapı çaldı. kim lan bu acaba dedim. bir baktım bizim andreas, dünden kalan cipsi soruyor. iyi ki atmamışım, sonra cipsin parasını da isterdi belki :) , verdim yarısı yenmiş cips paketini mutlu mutlu gitmişti.

    buna benzer çok şeyler oldu. haftalarca evde bedava konaklayan, bizim yiyeceklerden falan da bolca ikram ettiğimiz bir arkadaş da giderken kendi aldığı şeyleri dolaptan tek tek toplayıp, bir poşete koyup gitmişti. lan bunlar kıtlık falan çekmiş heralde, sürekli bir senin yemeğin, benim yemeğim kavgası var. bu arada çok sağlam kıtlık çekmişler gerçekten, zaten nufusun yarısı miktirmiş gitmiş amerikaya o zamanlar. ama kaç nesildir refah içindeler, genlerine mi işlemiş nedir.

    doğum gününe aç gidip, daha da aç döndüğümü bilirim. o zamanlar daha kültüre acemi zamanlarım, ne bileyim, illa bir yemek olur. en kötü pasta yeriz dedik ama pasta bile yoktu.

  • hiçbir şey. sen o öğrenciyi dövüp sövüp sınıfı mum gibi yapsan paşamızın ağırına gidip ertesi gün çıkışta karnına bıçağı takmayacağının garantisi yok. bir sınıf dolusu asayiş vakaya bir tane öğretmenin çıkıp eğitim vermesi bekleniyor. devlet önce öğretmeninin can güvenliğini sağlasın sonra eğitim beklesin. şu durumda öğretmenin yapacağı suya sabuna dokunmadan maaşını almaktır.