hesabın var mı? giriş yap

  • şu hayatta garibanlık kadar içimi burkan bir şey yok. garibanlık dediğim de asla köylülük, cahillik, fakirlik vs falan değil. garibanlık dediğim bir insanın zorla üstüne yüklenen görevlerin altında ezilmesi, ezilirken yine de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışması, kimseye mahçup olmadan yaşayabilmek için it gibi çalışması ve asıl itlere hizmet etmek zorunda kalması.. yine de duruşunu bozmadan, sesini çıkarmadan, üç kuruş hayat için.

  • rte elini, borisin omuzuna atınca, dümdüz karşıya bakıyor.
    kuvvetle muhtemel karşıda, cumhurbaşkanlığı fotoğrafçısı var ve ona poz verdi rte.

    düşünün, rte elini boris'in omuzuna koymuş, üstünlük kurar gibi karşı kameraya poz veriyor. bugün yarın fotoğraf medyaya düşer. bizim akp'liler de "canım reisim, nasılda diz çöktürdü ingiltereye" diye sevinir.

  • türk ailesinin bilinçaltındaki parçalanma korkusunun su yüzüne çıkışını simgeleyen fantastik bir doğa olayı. lan bir kere de sakin girelim şu yeni yıla ya... "neriman hala'nı arayacağız hatırlat", "kimmiş? gülsümler aradı şimdiden kutlarız dediler", "kardeşin gelsin odasından", "naciye nerede?" her kafadan bir ses. sanki zaman ayarlı bomba var. "3 dakika kaldı naciye'yi çağırın"... napacak acaba naciye, kırmız kabloyu mu kesecek?

    yeni yıla aynı anda girmesek, aile üyelerinden biri başka odada kalsa sanki o bizle yeni yıla girmeyecek gibi düşünülüyor ailede. çıldıracak gibi oluyorum valla:

    - oğlum annen nerede lan?

    - mutfaktaaa...

    - çağırın lan çabuk!!! yeni yıla gireceğiz...

    *

    mesela ablam var, 1994'e girerken odasındaydı. yeni yıla gireceğimiz son dakikalarda çağırmadık, odasında kaldı. hala kendini o yılda sanıyor. michael jackson'ın öldüğünü söylemiyoruz bir türlü...

  • ben bu insanlari da anlamiyorum. istanbulda vaka olmadigini mi dusunuyorlardi? vakalarin buyuk kisminin istanbulda oldugunu zaten her insan evladi tahmin edebilir bence.

    hayatini korku ustune kurmus ve mantikli davranamayan insan hareketidir, cok net. evinden cikmasa, sosyal izolasyona dikkat etse belki de hic virus kapmayacagini idrak edemiyordur.

  • 11.000 tl maaş alan biri nasıl kadıköy veya çevresinde oturabilsin? galiba patron olunca böyle oluyor, çalışan kesimin maddi sıkıntılarını göremiyor, anlayamıyor, fark edemiyor oluyorsunuz. ayrıca neden kadıköy? günümüzde artık ulaşım kolay, avrupa kıtasından bile gelmek max 1.5-2 saat.
    neyse daha da yazardım da başlık bariz bir şekilde troll başlık olduğunu belli ediyor :)

  • oglum bir kahveden de insan tespiti yapmayin artik. nedir ya, 4 liralik 300ml sividan bahsediyoruz. milletin isi gucu yok sabahtan aksama kadar milletin yedigine ictigine, giyinimine bakip "haci bu soyle bir kiz, su boyle bir erkek" hayat bu mu simdi? birak starbucks icen tikky, kahve dunyasi icen kezban.

    ne rahatsiz milletiz ya biz.

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.