hesabın var mı? giriş yap

  • tam bir issiz, kari kiza hos gorunme hikayesi. anladik, turkiye'de abaza ve kezban dolu, surekli birbirine kopya mal mal yazilari bloglamaya ne gerek var.

  • ekim devriminin tarihe geçen ve ilginç bir olayı da, çar ve ailesini kurşuna dizilmesidir.
    kızılordu, çar ve ailesini (yanılımyorsam) yekaterinburg'da esir tutmaktadır.
    bu sırada çar ve ailesini kurtarmak için beyaz ordu'nun şehre yaklaştığı haber alınır.
    ural sovyeti sorumluluğu ele alır ev idam kararı çıkar.

    her insanın ölümü bir trajedidir, o tarafını geçelim, ancak bu kurşunlanma suretiyle idam sırasında ilginç bir olay yaşanır:
    idam mangası ateş eder, çar, karısı, tek oğlu ölürken, kızlarına kurşun işlemez!
    kurşunlar sekip kızlar ölmedikçe, ateş eden askerler arasında şaşkınlık belirir.
    bunun kutsal bir işaret olduğu kanısına kapılan askerler ateş etmeyi keser.
    sonuç olarak yüzyıllardır çar ve ailesini aynı zamanda dini etkileri de vardır, eski çağlardan eri iktidardakiler kendilerini allah'ın sureti,
    gölgesi, vs diye yutturmakadır. askerler de geriler ve ateşi keserler.

    fakat orada bulunan başka birileri kızları kafalarına nişan almak sureti ile öldürürler.
    sonradan ortaya çıkar ki, çar ailesi, hazineden eline geçirdikleri elmasları kızlarını elbiselerinin içine dikmek suretiyle kaçırmak istemişlerdir.
    elbiselerin içinde zırh gibi işlev gören elmaslar da kurşungeçirmez bir özellik kazandırmıştır.

    ironik olarak bakılırsa, elmaslar ve güç, çar ailesine bir kaç dakika daha hayat sağlayabilmiştir.
    son kez olarak.

  • bunu diyen arkadaş yurt dışında bir süre yaşayıp kahvaltı anlayışımızın ne kadar kuvvetli olduğunu anlaması lazım. bu kadar geniş ve güzel kahvaltı sofrasına sahip başka bir ülke yok. (bkz: çakırlar köy kahvaltısı)

  • istanbul'a yapılmış en büyük ihanetlerden biri olan bu proje durduruldu.
    kendini dinine ve muhallebiye vereceğini söyleyerek istifa (!) eden zamanın belediye başkanı bu proje için "benim ustalık eserim" demişti. her ne kadar kapısından içine girmeyeceğim bir işletmenin imalatı olsa da umarım muhallebilerini de aynı ustalıkla yapmıyordur.

    her gün ama her gün bu projeye denizden baktım, içimde tarifi zor bir kaygı ile martının çelik konstrüksiyonun geleceği günü bekledim, hacmini o zaman algılayacaktım ve kalan ömrüm boyunca bir kuşa kahredecektim.
    gerçi iskeleler için dökülen betonları gördükçe amaçlarının boğaza beton döküp üsküdar'a yürüyerek geçmek olduğunu bile düşündüm.
    projenin her noktası ayrı bir kabus. bu süreçte yolu oradan geçenler bilir, trafik berbat, yaya yolları yürünemez halde (daha geçen hafta kaldırıma araba park etmeye çalışan bir hayvan eziyordu bizi) meydanın sınırları anlaşılmıyor. kabataş kocaman ve düzensiz bir şantiye olmuş.

    şimdi kalkıp projeyi durdurduk diyorlar. kusura bakmayın bu zararın neresinden dönersek kar değil. burada kar falan yok. kocaman bir kamu zararı var. üstüne bir de denizi mahvettiler. dökülen betonlar ne olacak? betonla doldurulan deniz ne olacak? bugüne kadar ödenen milyon dolarlar ne olacak? resepsiyonda verilen ejderhanın sol organın suyu para değil bunların yanında. hakikaten değil.

    ülkede yapılan her iş keyfi, harcanan her para sanki babalarının parası. bir inat uğruna dünyanın en değerli kentlerinden biri olan istanbul'u yaşanmaz, gelinmez, gezilmez, karaktersiz yapılarla doldurulmuş bir ucubeye dönüştürdüler.
    bizim paramızla bize bir cehennem inşa ediyorlar ama ne söz hakkımız var ne de hesap sorabiliyoruz. işte buna kahroluyorum.

  • başlık: bilmeyen ekşi sözlüğü anlatmak

    entry: ya böyle ne kadar kıl tüy herif varsa orada amk. hani bizim köyde gancık hasan vardı ya ota boka laf ederdi. heee düşün ki binlerce gancık hasan var.

  • türkiye’de türk olmak ne üzücü bir şey .. çok yazık ..
    ülkenin demografik yapısını bilerek isteyerek mahvettiler ..

  • lise sondayım. komşu okuldan bir kızla çıkıyorum. öğle tatilimiz aynı saatlerde başlıyor, ben de genellikle onların bahçesine sızıp kızla buluşuyorum. bir gün yine bu ritüeli gerçekleştirmek üzere okulun bahçesine giriyorum ama kız her zaman buluştuğumuz köşede yok. arkadaşlarına soruyorum, sınıfta diyorlar. detay vermiyor adiler.

    kapılarda sınıfın içini görmeye yarayan ufacık pencereler var. oradan sırasının olduğu yere doğru baktığımda kızı tek başına görüyorum. oturmuş, bir kağıda bir şeyler yazıyor.

    çıkmaya başlayalı belli bir süre olmuş, birinci ayımızı kutlayacağız (gençlik!). kıza güzel bir hediye ayarlamışım, yanında vermek için de tek bir gül almışım. hâlâ birbirimizin her türlü aptallığını kaldıracak kadar aşığız. ama daha da kötüsü ben her türlü aptallığı yapacak kadar aşığım. o an gereksiz bir komiklik yapasım geliyor: gülü dişlerimin arasına sıkıştırıyorum, ardından da kapıyı swat elemanı gibi hızla açıp sınıfa dizlerimin üstünde dalıyorum. bir de tatatataaaam gibi bir efekt patlatıyorum (salaklık!).

    özetin özeti: öğle tatiline uzamış bir yazılının ortasına dalmışım. sevgilim olacak kız en ön sırada tek başına oturuyormuş, o yüzden sadece onu görmüşüm. içerideki öğretmen (bir ingiliz teyze) sınıfa terörist dalmış gibi tepki veriyor, kafama tebeşir ve silgi atıyor, panik içinde çığlık çığlığa bağırıyor.

    kızın ve sınıfın tepkisiyse okulun hatıralarımdaki koridorlarında sonsuza dek yankılanacak. biz cep telefonuna yetişemedik, o kötü oldu.

  • indirim falan istemiyoruz 3 ay öncenin fiyatlarına dönülsün yeter.

    her ürüne yüzde 50 zam yapılmış sonra " mutabakata vardık da yüzde on indirim de bıkbık"" kıçıma anlat.

    yapısal reformlar işte al amk.

  • bu halk yüzerek gene gelir amk. ne yapsalar boş kaderin üstünde bir kader vardır.
    her şey çok güzel olacak.