hesabın var mı? giriş yap

  • kemal kılıçdaroğlu'nun şu yaptığı sorumsuz ve dangalakça hatayı sırf akp'ye kıl olduğu için savunan, abuk subuk nedenlerle rasyonelize etmek isteyen insanlara bir sorum olacak:

    aynı şeyi -mesela- recep tayyip erdoğan'ın, herhangi bir durumda, herhangi bir koşul altında yapabileceğine inanıyor musun? şu pozisyona sence düşer miydi? bunun ihtimali var mı?

    ben söyleyeyim: yok.

    adama türkiye'yi güdüyor diye kızıyorsun, ama senin çobanın dağda yolunu kaybediyor. daha ne konuşuyorsun allahaşkına?

  • - şimdi ismail saymaz ben şunu anlamıyorum...
    -hocam, bakın... şunu anlamıyorum...
    -ya orası tamam da, ben şunu anlamıyorum...

    anlamıyor.

  • bir veteriner hekim olarak bu meslek anadoluda nasıl başladı ve bugüne kadar nasıl geldi sorusuna bilgim yettiğince anlatmaya çalışacağım.

    evet kahveler tamamsa başlayalım.

    **insanoğlunun hayvanları ehlileştirmesiyle beraber tarih sayfasına giren veteriner kelimesi ilk başlarda bu isimle anılmamaktadır. çok geriye gitmeden osmanlı dönemine baktığımızda bilimsel veteriner hekimliğinin başlamasına kadar geçen sürede hayvan yetiştiriciliği, bakımı, beslenmesi ve hastalıkların tedavisi bu konuda yetişmiş sanatkarlar tarafından yapılmıştır. bu sanatkarlara osmanlı bünyesinde baytar adı verilirken saray hanesinin içinde bu işlere bakanlara nalband adı altında görmekteyiz.

    16. asır sonlarında osmanlı sarayında has ahır’a tâbi 300 kadar usta ve yamaktan meydana gelen bir nalband bölüğü mevcuttu ve buradaki hiyerarşiye göre yani kıdeme göre 4 ile 10 akçe arasında seyreden bir para ödenirdi. nalbandların hayvanların hastalıklarına bakarak veteriner vazifesi gördüğü, nal ve çivi döğüp, hayvanları nallayıp taşaklarını çıkarıp iğdiş ettikleri bilinmektedir ve bu yapılanma 19.yüzyıla kadar böyle sürerek usta çırak ilişkisi şeklinde gitmiştir.

    19. yüzyıla gelindiğinde osmanlıdaki reform hareketleri her şeyi olduğu bu durumu da etkilemiş ve türkiye’de bilimsel veteriner hekimliği öğretimi, prusyalı askeri veteriner hekim olan godlewsky tarafından 1842 yılında istanbul’da ilk veteriner okulunun açılışı ile başlatılmıştır. fakat ilk veteriner okulu teşebbüsü okuma yazma bilmeyen erlerden seçilen talebeler yüzünden başarıya ulaşamamıştır.

    daha sonrasında öncelikle ordunun ihtiyacını karşılamak amacı ile kurulan bu okul, 1849 yılında harp okulu bünyesine alınmış ve okul idaresi, fransa’dan getirtilen askeri veteriner hekim dubroca ile yardımcısı mehmet refet paşa’ya verilmiştir. harp okulu bünyesindeki veteriner sınıfı ilk mezununu 1853 yılında vermiş ve okulu bitiren osman ve ahmed beyler okulun öğretim kadrosu içerisinde istihdam edilmişlerdir.

    1863 yılında hamburg’ta toplanan ilk uluslararası veteriner hekimliği kongresinde de ele alınan salgın hastalıklar neticesinde osmanlı devleti ile yapılan hayvan ve hayvansal ürün ticareti durdurulmuştur. bunun üzerine 1867 yılına gelindiğinde osmanlı devletinin hayvan hastalıklarına daha etkin bir şekilde müdahalede bulunabilmek için mekteb-i harbiye-i şâhânede baytar sınıfına ilaveten yeni bir sınıf kurarak, 3 yıllık eğitimle “fen baytarı” yetiştirmeye kararı verilmiştir. bunun için ilk önce 5 vilâyetten(tuna, hüdavendigar, bosna, erzurum ve konya) 4’er kişinin talebe olarak alınacağı duyurulmuş ve yetiştirilen bu baytarlar eğitimlerini tamamladıktan sonra geldikleri bölgelere dönmek ve orada mecburi hizmet yapmak zorunda bırakılmışlardır.

    1881* yılına gelindiğinde veteriner okulu ve tıp okulunun öğretim elemanlarından bir komisyon kurularak veteriner sınıflarına sivil öğrenci alımı konusunda bir karar alınmışsa da 1889 yılan kadar bu durum sekteye uğramış ve bir fayda görülememiştir. bu işin peşini bırakmayan yarbay baytar mehmet ali bey direnmesinin sonucunu alarak nihayet nihayet istanbul’daki ilk sivil baytarlık okulunu kurmuştur.görsel-1gösel-2

    tabi ki bu girişimler ve okullar bilimsel veteriner hizmetlerini öncülük etse de avrupada ki emsalleriyle yarışamamış ve bazı icraatlar yapılması gerekmiştir.

    1-avrupa’dan uzmanlar getirilmesi : belçika’dan dezutter adlı veteriner hekim getirilerek taksim’de baytar ameliyat mektebi kurulmuştur. bu hekim hem ordudaki hayvanların hastalık ve tedavileriyle ilgilenmiş hem de yeni mezun olan veteriner adayları bir yıl süre bu kişinin yanında staj yaptırılmıştır. bu konuda atılan adımlardan bir diğeri ise maaşları 1000’er frankı geçmemek üzere avrupa’dan iki uzman kişinin getirtilerek birisinin “zabıta-i sıhhiye-i hayvaniye” işlerinde diğerinin ise hayvan depo ve haralarının idaresi konusunda kendilerinden bilgi edinilmesi ve ilgili okullarda ders vermesi üzere istihdam edilmiştir.

    2- bakteriyolojihâne-i baytarinin kurulması : osmanlı topraklarında gelişimini sağlamak ve bulaşıcı hayvan hastalıklarının tedavisi, aşı ve serum gibi ürünleri üretmek amacıyla kurulmuştur. hatta 1902 yılında sığır vebası serumunun az da olsa burada üretildiği görülmektedir ve yine buranın başına paris erkân-ı harbiyesi askeri baytarlarından mösyö forjo alınarak kurum geliştirilmeye çalışılmıştır.

    3-avrupa’ya öğrenci gönderilmesi :özellikle fransaya pastör usulü tedaviyi öğrenmek için gönderilen kişilerden birisi saadetlü zoyiros paşa’dır. zoyiros paşa eğitimini tamamladıktan sonra ülkeye geri dönmüştür ve ülkeye dönünce de ülkemizin ilk kuduz müessesesi açılmıştır.

    4-avrupa gazetelerine abone olunması : bunun için o zamanın bilimsel dergisi sayılan ve paris’te yayınlanan, belgelerde fünûn ve baytar gazeteleri olarak adını gördüğümüz gazetelerin en seçkinlerinden ikisine abone olunmuş bunların paris elçiliği aracılığı ile temin edilmesi ve baytar komisyonu tarafından tercüme edilip, basılarak vilâyetlere dağıtılması planlanmıştır.

    5-avrupa’dan kitap tercümeleri yapılması : bulaşıcı hayvan hastalıkları ile ilgili elfor baytar mektebi hocalarından mösyö nufar ve mösyö nokarid tarafından yazılmış eserler telif edilmiş ve tercüme ettirerek bütün vilâyetlere dağıtılmıştır.

    tüm bunlara baktığımızda avrupa'da ilk veteriner okulu 1762 yılında açılmasına rağmen osmanlı bu gelişmeleri 80 yıl geriden takip etmiş ve cumhuriyet dönemiyle daha da zenginleştirmiştir. şu an ülkemizde faaliyet gösteren 30 adet veteriner fakültesi bulunmaktadır.

  • bu uzun boylu, sivri sakallı, kitap sevdalısı ve özgürlükçü adam en başat rol modellerimden**** biridir. bildiğim kadarıyla da, modern zamanların tek bilge kralıdır*.

    okumaya olan düşkünlüğü ve fiziksel işlerden pek hazzetmemesi nedeniyle tembellikle suçlansa da kendi kendini eğitmede gösterdiği azimle önce çok başarılı bir avukat, ardından da abd tarihinin belki de en saygın başkanı olmayı başarmış abe. evlendikten sonra avukat olmaya karar verip kendi kendine hukuk kitapları okuyarak kısa süre içinde işin fenafili olacak kadar ciddi bir adamdan bahsediyorum.

    gençliğinde masal, öykü, roman türünde çok sayıda eser okuduğu için her zaman anlatacak bir hikaye bulurmuş. bu yanını hassaten severim. en kritik anlarda, herkes gerginken alakasız bir ezop masalıyla efkarı dağıtır, insanları güldürürmüş. bilge adammış diye boşuna demiyoruz burada!

    çok seçim kaybettiği doğrudur. 37-38 yaşına dek çoğu zaman kaybeden tarafta yer almış, hukuk camiasının kendisine taktığı lakapla; honest abe. zira politikada başarıya ulaşmak için elzem olan zengin ve güçlü dostlardan yoksunmuş bu güzide insan. ancak azmi aşkın gelmiş, hayal ettiği ne varsa alayına ulaşmış sonunda.

    lincoln'ü özel yapan şeylerden biri de köleliği kaldırmış olmasıdır elbette. fakat şüphelenilebileceği şekliyle pragmatist bir motivasyonu yokmuş adamın. samimi bir biçimde kölelik kurumuna karşı olmuş ömrü boyunca. çocukluğunu köleliğin yasak olduğu bölgelerde geçirmesi bu duruşunda önemli bir neden tabi. biraz kaderle ilgili bir şey bence bu. köleliğin çok doğal karşılandığı bir bölgede büyüse o da birkaç köle satın alır mıydı, yoksa ismini paylaştığı ibrahim peygamber gibi içinden çıktığı toplumun kötü geleneklerine yine başkaldırır mıydı, orasını bilemeyeceğim. bildiğim şey, lincoln'ün samimane bir yaklaşımla köleliği ilga etmesinin sadece güney eyaletlerini değil, ingiltere'yi de çok ciddi ekonomik krizlere sürüklediğidir.

    eşiyle tanışıp nişanlandıktan sonra bir öfkeyle nişanlar atılıp çeyizler iade edilmiş ve aradan zaman geçip de birbirlerini sevdiklerini anlayınca yine bir araya gelip bir ömür didişmeye devam etmişler bu arada. lincoln'ün aksine eşi mary todd hem zengin hem de köleliği destekleyen bir aileye mensupmuş. fakat bu farklılık aile içi kavgalara neden olmamış*.

    bildiğim kadarıyla, bugün muhafazakarlığın kalesi kabul edilen cumhuriyetçi parti'nin kurucusudur abraham lincoln. ancak tabi o zamanki roller bugünün tam zıddı. öyle ot içip bob marley dinlerken "let it be meeeeen" diyen hippi demokrat imajı canlanmasın zihninizde. düşman gördüğü adamı -ülkenin başkanı bile olsa- tiyatro izlerken vurduracak kadar tehlikeli adamlar o zamanın demokratları.

    anlaşılacağı ve tarihte hep olduğu üzere, başta reformist bir topluluk olan cumhuriyetçi parti zaman içinde muhafazakarlaşmış, lincoln'ün durduğu yerden çook uzaklara savrulmuş.

    böyleyken böyle.

    bu tatlı insanın bir iki de özlü sözünü paylaşarak entry'yi itele tuşuna basayım sevgili suser'lar;

    - government of the people, by the people, for the people, shall not perish from the earth (halkın, halk için kurduğu cumhuriyet ilalebet payidar kalacaktır*).

    - common looking people are the best in the world: that is the reason the lord makes so many of them (sıradan görünümlü insanlar dünyadaki en iyi insanlardır. tanrı'nın çok sayıda böyle insan yaratmasının nedeni budur).

    - do ı not destroy my enemies when ı make them my friends (düşmanlarımla dost olduğumda düşmanlarımı yok etmiş olmuyor muyum)?

    - nearly all men can stand adversity, but if you want to test a man's character, give him power (hemen hemen herkes zorluğa katlanabilir. ama bir insanın karakterini test etmek istiyorsanız ona güç verin).

    - better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt(sessiz kalıp aptal zannedilmek, konuşup da aptallığını tescil ettirmekten evladır).

  • merkeze yakın nispeten eski evde yaşayan biri olarak, merkeze uzak lüks evi tercih edeceğim kıyaslamadır. her ne kadar merkezi bir yerde yaşanıyor olsa da, trafikten, gürültüden ve keşmekeşten asla kurtulamazsınız. en kaliteli zamanın evde geçirildiğine inanan biriyim,bu açıdan sakin ve huzurlu bir ev ortamı, hayatınıza olumlu yönde katkı yapacaktır. altınızda araba olduğu sürece mesafeler azalır zaten. dikkat edilmesi gereken tek nokta, evinize gidiş yolunun kilit trafik güzergahında bulunmamasıdır. oturacağınız muhiti buna göre seçerseniz, yolda geçireceğiniz süreyi minimuma indirgeyebilirsiniz.

  • dun yapilan butun negatif yorumlari youtube’tan silmisler. eger youtube yorumlari sizi rahatsiz ediyorsa gidin atv’de reklam verin. bu kadar ozgurluk anlasilan size fazla gelmis.

  • bir işletmeye girmek için tonla para verip, araya adamlar sokup, kapıda bekleyerek ödün verirseniz kendinizden, işte böyle köpek çekerler.

    ınstagram'a story atıp takipçi kasmak için kendinizi alçaltmayın.

    ayrıca, sen daha saçma sapan filtreler kullanmadan video çekemiyorsun, sonra bodyshaming bilmem ne. geçiniz.