hesabın var mı? giriş yap

  • insanlar algılama problemi yaşıyor, ya da olağanüstü derecede taşak geçme potansiyeline sahipler. okan bayülgen net bir şekilde tolga çevik'in insanlık tarihiyle neredeyse eşit olan tuluat kavramını sanki kendisinin bir icadıymış gibi göstermesine karşı çıkıyor. ve bunun izahını da çok güzel özetlemiş zaten:

    "bunu sahne sanatlarının doğasına aykırı bulduğum için, sahne sanatları yapmış bir kişiye bir fikrin, gece yatıp sabah gelemeyeceğini, bunların ancak yaşayan veya yaşamayan sahne adamlarının yaptıkları işlerin tekrarı ya da esinlenmesi olabileceğini düşündüğüm için bu mücadeleyi başlatıyorum"

    yani ne diyor? kırk yıllık pancar kıçımda sancar. tolga çevik bu fikrini bir icat olarak öne süremez, bunun patentini alamaz, tekel yaratmaya çalışamaz. ahde vefa denen şey var. "harici komutla doğaçlama hareket eden oyuncu" formatı bizim meddahlık kültürümüzün bile özünde var yahu. hatta hadisenin özüne tekabül eden tuluat, bizim bin yıllık geleneğimizdir. okan bayülgen bu değere sahip çıkıyor, bunun mücadelesini veriyor. her şey bu kadar basit ve ortadayken "peki ya okan kimden çaldı ehehe" cinliğiyle ortalama zekaya bile hitap etmeyen emsallerle yazılı olanı bambaşka mecralara çekmek de neyin nesi oluyor ben de onu anlayamıyorum işte...

  • kendini guclu hissetmeye ihtiyac duyan $ahislarin basit cafe, bakkal, pastane, lokanta tribidir. genellikle hatunlarda rastlanan bir trip olup tikky zihniyetle de normalin uzerinde bir alakasini ben saptadim, sizi bilmem. $imdi ne diyor bu adam diyorsunuz, haklisiniz. izah etmeye kasacagim.
    bir cafeye, lokantaya gittin misal. garsona sipari$ verirsin degil mi? istedigin bir $ey olduguna gore de, kurdugun cumle veya cumleler icinde "istemek" fiilinin gecmesi kadar dogal bir olay yoktur. ama bir $artla, bakin nasil:
    - merhaba hanimefendi buyrun, ne istemi$tiniz?
    - bir nescafe istiyorum, sutlu olsun. bir tane acibadem istiyorum, bir tane de tramisu istiyorum.
    - tamam hanfendi.
    - cikarken de bir pasta istiyorum. franbuazli var mi acaba?
    - evet efendim.
    - o zaman bir tane de franbuazli pasta istiyorum.

    burada sipari$ veren $ahis her istedigi "$ey" kadar istemek fiili kullanmi$tir.

    - ho$geldiniz. ne alirdiniz?
    - biz onden birer tane corba istiyoruz, birer tane icli kofte istiyoruz. canim cig kofte ister misin?
    - olabilir.
    - ortaya bir tane cig kofte istiyoruz. daha sonra ben bir tane adana istiyorum.
    - hanfendi siz?
    - ben iki tane lahmacun istiyorum. acisiz istiyorum lutfen.
    - kunefe alir miydiniz?
    - evet, iki tane de kunefe istiyoruz.
    - anla$ildi.
    - te$ekkur ederiz.

    ne kadar nazik ve dogallar degil mi?

    degil!
    yukaridaki iki ornek sipari$ diyalogu, anlamda hic bir degi$im olmadan ve ayni nezaket ile ama cok daha "az" istemek fiili ile kurulabilirdi. peki fark ne?

    $udur:
    sanki bu tarz ki$iler bir $eyi vurgulamak ister gibidirler. bunu kasten yapmiyorlar. sadece farkinda olmadan "istemek" filli kullanirken "..... istiyorum." derken kendilerini iyi hissederler. o yuzden de haddinden cok kullanirlar. parasini verecekleri bir ortamdalar. tabi istediklerini alacaklar. ama her "- istiyorum..." ayni zamanda bir "- aliyorum, gucluyum, kiymetliyim..." demek sanki.

    bakin cok basit bir sipari$ daha:
    - bir paket marlboro lights istiyorum, bir tane kagit mendil istiyorum, bir de cikolata istiyorum...
    $oyle olamaz mi?
    - bir paket marlboro lights, bir kagit mendil bir de cikolata alabilir miyim lutfen?

    ne degi$ti?
    birinde nezaket dahilinde de olsa conan girdi bakkala, istedigini aldi, oyle hissetti, siradan bir $eyi ozel hissetti, oburunde ise ricaci bir adam!

    bu gozlemi yaptigimda daha cok genctim. onceleri fazla kullanilmiyordu. sonra ozellikle kadinlarda cok yogun kullanimini gorur oldum. burada kadinlar bir de bu "istiyorum"u ozel bir tonlama ile soylerler. hic bir harfi yutmadan, bazen sonunu "istiyorroaam..." falan gibi gevrek tamamlarlar. sevimlilik tribi yaparlar... sanki... bak sanki diyorum.

    bir sipari$ veriyorsun. tabi ki istiyorsun. bunu bu kadar vurgulamak neyi gosterir? bir $eyleri gosterir gibi. istedigini alma garantisi olmayan ortamlarda istedigini alamayanlar, istediklerini alacaklarini bildikleri ortamlarda habire isterler. cunku isteyip "almaya" ihtiyaclari vardir onlarin. sanki bir tur "odunleme".

    sipari$ vermede bu formatin hic boyle du$unulmeden, begenildigi icin kabul edildiginin ve tabi ki "- ezikler boyle yapiyor abi..." demedigimi ozellikle anlatmak isterim. dedigim $u: bu format boyle adamlar tarafindan, anlattigim hisleri yaratarak kullanildi, sonra boyle olmayanlar tarafindan "sevimli" bulundu, yayildi, icindeki "afyon" onlari da etkisi altina aldi ve boyle bir gozlem oluverdi.

    izah edebildigmi du$unuyorum. onda pek $uphem yok. $uphe duydugum $udur ki, acaba sizde "- harbiden lan, boyle habire isteyip isteyip duran tipler var, ben hic boyle du$unmemi$tim..." dedirtebildim mi?

    not: bu entry kotulenmesin istiyorum, bir salem lights istiyorum, bir tane de toyota corolla istiyorum, 1.4 terra klimali olsun istiyorum.

  • ilkokulda çok hızlı koşardım ben. ilçeler arası yarış yapılacaktı, öğretmenlerim gidip annemden rica ettiler, takım kurulacak oğlunuz da olsun diye. annem "terler bizim oğlan üşütür" dedi göndermedi beni. bakışa bak amk. işte çocukken terlemeden koşmayı becerebilseydim şimdi alkolik olmazdım belki.

  • "diyelim ki balıkmışım ben, sen de balıkçı. ikimiz de biliriz sineğe bile kıyamazsın, öyle bos oltayı atarsın denize. bilirsin salak olmadığımı, ama aşık olduğumu bilmezsin. ben sana inat yakalanırım. şaşırırsın, nerden çıktı bu diye... istediğin balık degil ki, oturmak iskelede. mecbur çekersin yukarıya. acı çekiyorum nede olsa. dedim ya kıyamazsın... uzanırım avuçlarına. dudaklarıma dokunursun, iğneyi çıkartacaksın ya, yoksa sevdiğinden falan değil... bilirim senin yanında yaşayamayacağımı. sen de bilirsin, öldürmeye kıyamazsın, bakarsın avucundaki aptal balığa, ben de sana... sonra beni kurtarmayı seçersin, ben avuçlarında ölmeyi seçmiştim oysa... bırakırsın denize. yüzünde kahraman gülümseme. hayat kurtardın ya biraz önce. sessizce boğulurken mavilerde, son kez bakarım iskeleye, iskeledeki aptal balıkçıya, sen de kurtardığın balığına..."

  • zavallı kedi ölümü beklediği için sessiz ve sakin durmaktadır. kediler öleceklerini anladıklarında mümkün olduğunca tenha ve kuytu bir yerde yalnız ölmeyi tercih ederler. (bu yüzden mesela mahallenin kedisi bir anda yok oluverir ve cesedi ortada görünmez; ev kedileri de öleceklerini anladıklarında bir yolunu bulur evden kaçarlar).

    görüntülerdeki şanssız kedi de bulunduğu içler acısı durumda yalnız ve sessiz ölümü beklemek istemiş ancak en fazla dolabın altına kaçabilmiş. orada kimse tarafından görülmeden ölmek isterken rahatsız ediliyor, kuyruğundan tutup dışarı çekiliyor. bunu bile fazla görmüşsün hayvana pislik herif.

  • alman donanması kriegsmarine 1942 yılından itibaren başına gelen her kötü olayda oldukça paranoyak davranarak, halihazırda kullanımda olan enigma kod kitapçıklarını, makinada ana şifrelemeyi yapan 26 telli rotorları değiştirmiş ve güncellemiştir.

    1944 yılında yapılmış bir şifreleme işlemine göz atarsak olayın artık nasıl bir manyaklık haline geldiği daha kolay anlaşılır:

    örnek olarak şifrelenecek düz metin

    "geleitzug 16-20 dampfer
    quadrant ca 91 33 (90 133)
    u-999"

    olsun.

    şifrelenmeye başlanmadan önceki hali bile şifre gibi olan bu düz metinde denizaltımız u-999, haritanın ca 9133 gridinde 16 ila 20 gemilik bir konvoy bildiriyor.

    bu düz metin haldır huldur enigmaya girilmiyor. önce signal subayı satzbuch denilen converting kitapçığını kullanarak her biri bir satır kaplayan cümleleri şifrelemeye uygun figürler haline getiriyor. metin bu işlem sonucu :

    geleitzug 16-20 dampfer = 0512
    quadrat ca 90 = 4545
    133 = 8152

    haline geliyor. bu düz 4 haneli rakamlar alındıktan sonra şifre subayı schlusselzahlentafel isimli kitaptan rakamlara, hangi gün, hangi 4 haneli rakamın eklenileceğini buluyor ve düz metni henüz enigmaya girmeden ikinci kez şifreliyor. bu sistemi de gösterirsek :

    0512 4545 8152
    0384 0384 0384
    ---------------------
    0896 4829 8436

    sonuç olarak signal subayı elde edilen bu 4lü figürleri buchgruppenheft kullanarak 4lü alfanümerik kodlara çeviriyor. yalnız bu kağıt üzerindeki işlem sonucu henüz enigma şifrelemesine girilmeden bile kriptolama oldukça karmaşık bir hal alıyor. bletchley park'taki kod kırıcılar bu sözkonusu (her iki ayda bir değişen) kod kitaplarını ele geçirmeden yalnızca etrafa bakıp dua ediyorlardı. bu son kriptolama sonrası mesajın aldığı hal şu şekilde görünecektir, sonda denizaltının değişmeyen üç haneli trigramına dikkat edin :

    0896 = zldp
    4829 = oyak
    8436 = wikw
    u999 = lqx

    bu mesajla enigma başına oturan subayımız mesajı schlusseltafel m algemein - innere einstellung denen bir yöntemle 3 rotorlu standart enigma usulü şifreleyecek ve ardından ele geçen kodu plug girişleri ve key numaralarını yine farklı bir kitaptan değiştirerek 8 rotorlu olarak 1944 mayıs enigması (aussere einstellung) ile ikinci şifrelemeye tâbi tutacaktır.

    enigmaya giren ve alabildiğine şifrelenen kod şu hale gelir:

    qrle atmg sikr qdx

    ve bu kodla beraber karadaki deniz kuvvetleri enigmasına ulaşan mesaj şu şekildedir :

    ßß
    rdf
    qrle atmg sikr
    qdx
    rdf

    a- tokalaşma sinyali
    b- şifrelenmemiş o günün kenngruppe trigramı
    c- şifrelenmiş mesaj
    d- şifrelenmiş imza
    e- tekrar edilen şifrelenmemiş kengruppe trigramı bulunur.

    bu mesajın decypher edilmesi uygun ekipmanla 20 saniye sürer ve verilen yanıt dakikalar içinde aynı işlemlerden geçerek denizaltıya geri döner. 10-12 dakika su üstünde kalan denizaltı ne yapması gerektiğini bilerek tekrar dalar. raporunu vermiş emirleri almıştır.

    ayrıca eğer deniz kuvvetleri komutanlığının kaptana bizzat söylemek istediği bir şey var ise cevap mesajında araya bir de sonderschlussel şifrelemesi girecektir ki o apayrı bir konudur, 3 kez decypher edilmiş bir mesaj kaptana yine şifreli olarak iletilir ve o da kamarasında kilitli tuttuğu bir başka code book ile mesajı şahsen okur.

    bir gün biri çıkıp da alan turing neden büyük bir insandı diye sorarlarsa bütün bunları çözdü ondan deriz. ya da demeyiz işte ne bileyim o günkü halet i ruhiyemize bağlı olarak.

  • (bkz: yves saint laurent) fransızcam yok ancak yiv seğn loğen şeklinde telaffuz edildiğini biliyorum. sondaki "n" var yok arası bir şekilde söylenecek.

    (bkz: michael kors) mişel kors deil maykıl koooğs şeklinde telaffuz edilmekte.

    (bkz: just cavalli) just kavalli diyen var ancak cıst kıvalli şeklinde havalı bir telaffuz gerektirmekte.

    edit büdüt: turk eli 'nden gelen mesaj üzerine yves saint laurent -> iv sen loran imiş. ingilizler yiv seğn loğen diyor ama... bilemedim, zaten pahalı marka boşverelim... (bkz: swh)