ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
bir kızın bir erkekten hoşlandığını anlamak
-
eger bir kiz erkege arada bir bakip caktirmiyorsa ondan hoslaniyor olabilir, eger bi kez bakip bi daha hic bakmiyor,ilgilenmiyor gibi yapiyorsa ondan kesin hoslaniyordur,eger kiz bi kere bakip ortadan kaybolmussa ve ortalik sessizse bilin ki o kiz bordo bereli kizdir..merak etmeyin o sizi bulur.
dexter
-
8 yıl aradan sonra geri dönen evimizin seri katili.
çocukluk yıllarımda arkadaşlarım pokemon izlerken ben supernatural ve dexter izlerdim. bu yapımlar hiç şüphesiz psikolojik gelişimime büyük oranda etki etti. küçük yaşta bu tür hikayelere ve karakterlere daha sıkı bağlanıyorsunuz.
malum finali hiçbirimiz hak etmedik. ne seyirciler, ne oyuncular ne de karakterler. showtime'ın surprise motherfucker tweetini gördüğümden beri bekleyişimi micheal abimizin nadide grubu olan princess goes to the butterfly museum dinleyerek sürdürüyorum. heyecanla bekliyoruz efendim.
o tebessüm... o kaş kaldırış... o hınzır ifade... çok özlemişiz.
"a lonely whisper in your ear
saying the things you don't want to hear
with a breath, you hear him say
on this night, you will die this way
you will die this way"
die this way
17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçı
-
maç sonunda beni hüngür hüngür ağlatan yegane maç.
nasıl bir gün, nasıl bir akşam, nasıl bir maç sonuydu. anlatmak bir hayli zor... maçın uzatmaları bir şekilde bitmiş; ama benim de ömrüm gitmişti. maçı izlediğim odada abdürrahim albayrak gibi bir sağa bir sola koşturuyorum. soluklanmak için ara verdiğimde de arsenal'i, hakemi ve ingiliz seyircileri solo olarak kalaylıyorum. aklımda hem maç hem de kupa var. türk futbol tarihinde uluslararası arenada, kazanmaya en çok yaklaşılan kupa. uefa kupası. boru mu! yok değil. na böyle kafam kadar. yüksekçe ve genişçe...
penaltılar atılıyor, ben ise bildiğim duaları infinite loopa almış bir vaziyette okuyup duruyorum. galatasaray atıyor; arsenal atamıyor. dua etmemin işe yaradığını düşünerek yeniden dua etmeye başlıyorum. o anlar hıphızlı geçiyor. kendi kendime "ibre bizden yana" derken, "ibne arsenal" lafını da araya katık edip dua okumaya devam ediyorum.
ve sıra maçın kader penaltısına geliyor. popescu gerilmiş topa vuracak. benim popescu'dan tek farkım yay gibi gerilmem. o an bana dokananı lastik gibi gerecek vaziyetteyim... her neyse, popescu gerildi, topa doğru geldi, vurdu, zaman durdu. ve gol oldu. uefa kupasını ilk defa bir türk takımı, galatasaray, kazandı.
bir maçın tümünü hayatında ilk kez izleyen annem sevinçle bağırdı, ben bağırdım. balkonun kapısı açıktı, dışarıya kulak kabarttığımda mahalledeki herkesin bağırdığını duydum... bağırmaktan boğazlarım acıdığında duruldum, sonra birden bir şey oldu; anlayamadım. ekrana baktım, galatasaraylı futbolcular popescu'ya kavuşmuş bir o yana bir bu yana delice zıplıyorlar. fatih terim ise onlardan ayrı, çömelmiş tek başına ağlıyor.
işte fatih hocayı öyle görünce ben de tutamadım kendimi, başladım ağlamaya. fatih hoca ağladı, ben ağladım. o gece inanıyorum ki, pek çok kişi de bizler gibi sevinçten ağladı.
e uefa kupasını aldık. boru mu!
basurlular
-
(bkz: hemoroid destanı)
kadınların lüks yaşam sağlayan herkese aşık olması
-
loserlar toplanmış yine.oğlum biraz kendinize güvenin lan.sevgilimle 4 yıldır birlikteyiz iyi günde de kötü günde de.yalnız 2 yıl önce biraz batar gibi olduğumuzda benden ayrılma kararı almıştı ama onun benim maddi durumumla alakası yokmuş.ondan daha iyilerini hak ettiğimi düşündüğü için ayrılmak istemiş.işleri toparlayıp müreffeh hayatımıza geri döndüğümüz günlerden birinde tekrar konuşmak istediğini söyledi.bu süre zarfında beni çok özlediğini ve ne kadar çok sevdiğini fark etmiş.bu hayatta her şey para değil..
banyo sabunu
-
hiç bir duş jelinin yerini tutamayacağı dikdörtgenler prizması. ne gucci'ler ne armani'ler tükettim de bitmekte olan banyo sabununun verdiği temizlik hissiyatını alamadım. o böyle köpürdükçe, eridikçe, tükendikçe püri pak oluyorum..
bir banyo sabununun yaşam serüveni ise şu şekilde seyreder;
-dörtlü paketten ayrılış
-ilk banyo/üzerindeki baskı logonun erimesi
-erime
-erime
-erime
-ortadan çok inceldiği için life sürterken ortadan kırılıp katlanma, kareye dönüşme
-erime
-life sürtemeyecek kadar küçülünce sabunlukta duran daha evvel küçülmüş başka bir sabunla birleştirme
-erime
-son moleküllerin lifin içerisinde kayboluşu
-ve sonsuzluk
çok yaşa banyo sabunu.
numbers station
-
çoğunun kaynağı belirsiz olan, düşük radyo frekansları aracılığıyla yayın yapan istasyonlar. işin garip tarafı, bazı istasyonların hala 30 yılı aşkın bir zamandan bu yana, döngü şeklinde aynı şeyi yayın yapıyor olması.
buna en güzel örneğini lost bize yıllar önce vermişti. fransızca konuşan kadının yardım çağırısı bize ne kadar gizemli gelmişti. tabi oradaki tamamen yardım amaçlı ve anlaşılır, açık mesajdı.
gerçekte var olanlarınsa tamamen encrypt edilmiş oluşu. bu istasyonların döngüye aldığı mesajların her ne kadar zamanın ajanları tarafından haberleşme olarak kullanıldığı öngörülse de, içeriği maalesef hiç bir zaman bilinmemekte. yanılmıyorsam, bu frekanslar a.m. üzerinden doğru ve basit bir alıcıyla binlerce km öteden bile dinlenebiliyordu.
şu sitede kayıt altına alınmış onlarcası mevcut. en sağdaki playerdan dinlenebilmekte. benim için favori yine en üstteki the swedish rhapsody . küçük alman kızı sürekli numaraları tekrar etmekte. anlatmak istediği mesajı kenarı bırakmaya çalışsak, neden ajanların alması için gönderilen bu mesajların küçük bir çocuğa kaydettirilmesi büyük bir soru işareti. bunu da kenara bıraksak; düşünsenize, gecenin bir vakti radyonuzu kurcalıyorsunuz, bir anda hafif parazitli, şu kurmalı, balerinli dans eden müzik kutusundan çıkan müzik eşliğinde küçük bir kızın almanca sayı saymasını duyuyorsunuz. evlerden ırak.
bu mesajların bir çoğu hala gizemini korumakta zira one time pad metoduyla şifrelenenmiş oluşu, tüm bu rastgele sayıları sizin için anlamsız kılıyor.
siteyi açamayanlar için direkt olarak şu database'ini de verebiliriz.
30 aralık 2023 araplara hakaret etmenin suç olması
-
vay beee… ülkede yabancı olduk, ırzımızı namusumuzu serefimizi koruması gereken kamu hizmetlisinin attıgı tehdit mesajına bak.. bu ülke kimlere kaldı..
imla hatası yapan sevgiliyi terk etmek
-
çok acımasız birşeymiş.
- merhaba tatlım nasılsın?
- iyiyim buket sağol. sen nasılsın? ne güzel olmuş saçların?
- ay çok sağol. beğendinmi? senin için yaptırdım.
- neydi bu şimdi?
- ne neydi?
- soru ekini ayırmadın?
- soru ekinimi ayırmadım?
- bak yine.. buket sanırım senle ilişkimizi gözden geçirmemiz gerekecek.
- ya nasıl yani niyeki?
- bak hala..
edit: imla (ehehe)
boğaziçi elitistlerin değil milletindir
-
yalıdan tweet atan bir millet aşığının ve seçim yerine atamayı savunan bir demokrasi neferinin beyanı.
kişilik bozukluğu testi
-
(bkz: ingilizce bilinmediğinin anlaşıldığı anlar)
düzeltme için kinyas ve kayra 23 e teşekkürler türkçe de bilmediğimi yüzüme vurdu
bide o nası nick lan.
dizüstü bilgisayarı pilsiz kullanmak
-
ev arkadaşımın beni en sinir eden hareketiydi. uzun ömürlü olsun diye kullanmıyordu. fakat hiçbir zaman bir kere bile kullandığını görmedim. galiba ölümsüz olmasını istiyordu.
didier drogba
-
bir beşiktaşlı olarak söylüyorum;
adam, sırf anılarını anlatsa aldığı parayı hakeder.
dağılın amk yavşak fenerliler.
üniversite tercihi yapacaklara tavsiyeler
-
bundan iki bin beşyüz sene önce sokrates nam bir feylesof demiş ki :
eğer bir toplumda doktorlar ve hukukçular değer görüyorsa o toplum yozlaşmıştır, doktorlar değerlidir çünkü toplumda hastalıklar baş göstermiştir, hukukçular değerlidir çünkü toplumda adalet yoktur.
varın gerisini siz düşünün.
nikah dairesine fotoğraf makinesi sokamamak
-
bundan tam 9 ay evvel, benim de başıma kadıköy evlendirme dairesi'nde gelen şey..
hem de nasıl biliyor musunuz?
nikah başlayacak, salon tıklım tıklım, abim elinde kamerayla içeri girip beni çekecek.. ağzı 5 karış mutluluktan, kardeşinin nikahını izleyip kaydedecek diye..
haber geliyor bana, "içerde biri var kameralı sokmayız" diyorlar..
"nasıl sokmazsınız abimi" diyorum, "kamerayla giremez" diyorlar..
bakın bu muhabbet, ben evet demeden 5 dakika önce arka odada nikah memuru önünde gerçekleşiyor.
adamlar "sokamazsın kardeşim! ya parasını verirsin ya da çektirmeyiz" diye üstüme yürüyor.
"ulan ben sizden böyle bir bilgi aldım mı sokamayız diye? para vermek zorundamıyım şu halimde size" diye diretiyorum..
adamlar bağırarak "çektirmeyiz" diyerek merdivenlerden yukarı çıkıyor ve ben bu esnada arkalarından laf atıyorum.. durduğum yer, nikah masasının arkasındaki kapı.. yani kapı açıldığı anda tüm davetlilerin karşısına çıkacağım.
sinirden yüzüm kıpkırmızı, elim ayağım titreyerek kapıdan çıkıyorum.
masaya oturuyorum.
"evet" derken yüzüm o kadar eblekleşmiş ki, eşim bile "neden bu kadar üzgün evet" dedin diye üzülüyor..
bağırış çağırış en mutlu anlarımdan birini sktiler.
sizin rantınıza da paranıza da yazıklar olsun.
yıllar sonra ekleme: nikahımıza dair düzgün video kaydımız yok.