hesabın var mı? giriş yap

  • geçen sene öğrenmiştim.
    hani böyle insan hayattan soğuyor ya,aynen öyle oluyo işte.
    ne yapacağımı şaşırmıştım.betim benzim atmış,resmen soğuk terler döküyordum hatırladığım kadarıyla.
    elim ayağım birbirine dolanmıştı.o an kaybetmek istedim kendimi.
    gittim bakkala,bi 50'lik rakı aldım kendime.
    geberircesine içtim.
    ağladım.
    kustum.
    defalarca...

    o gün başını omzuna koyupta ağladığım bi insan vardı.en yakın arkadaşım,yılların verdiği sağlamlığın oluşturduğu bir dost.
    tek tesellim o adamdı.
    o gün,uğruna ağladığım kız bugün o adamın omzuna kafasını koyuyo.
    ağlamak için değil ama.

  • yazık değil mi o hayvana ? hayvanı katletmişsin, sonrada gelip utanmadan başlık açmışsın, birde bunu başarı telakki ediyorsun. gibi şeyler söyleyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun.iyi olmuş öldürdüğün.

  • babam, sabah işe gitmeden önce yapıyordu mercimek çorbasını. o gittikten sonra ben yavaştan hazırlanıyordum okula gitmek için. mavi önlüklü zamanlar...

    tencereden bir kaseye doldurup içine ekmek doğruyordum biraz. sonra elimde tepsiyle annemin yanına gidiyordum. yatağında hasta hâlde yatıyordu. " hadi anne bunu yiyorsun bak! hepsini... " diyordum ve kendime de koyuyordum biraz. sabahları çorba içmeyi o vakitlerden beri severim.

    hep besmele çekerek başlardı babam her işine, hâlâ öyle. " sen şifâ kat içine allah'ım " derdi gözleri dolardı annemin hâline. ben de öyle izlerdim ayağının dibinde ki çok iyi yemek yapıyorum artık ben de.

    öğrendim ki şifâ bazen gerçekten bir kaşık mercimek çorbasında dahi saklı olabilirdi.

    annem iyileşmişti artık. inanılmaz cömert bir kadındır. kapıya gelen dilencilere çorba, yemek vs. verirdi; yanında ekmek ve ayran. neredeyse her zaman yapardı bunu. ben de izlerdim.

    gönüllü refakatçilik diye bir şey vardır duydunuz mu?
    üç beş kez yapmışlığım vardır kimsesi olmayan amcaların yanında. hastaneler sürekli mercimek çorbası veriyor sanırım. " bunu içiyorsun, sonra ameliyat bile olmadan fırlayıp gidiyorsun burdan genco " derdim refakatçisi olduğum hastalara.
    " inşallah " derlerdi hafif bir tebessümle...

    ekim ayı yaklaştı artık ve soğudu istanbul.
    sabahları çorbacıya gidin ara sıra. sokakta yanından öylece geçtiğiniz evsizlere çorba ısmarlayın.
    güzel bir mercimek çorbası, pilav, salata, tavuk falan yapıp yoksul olduğunu bildiğiniz komşularınızı çağırın evinize yemeğe. yoksul değilse bile çağırın. verdikçe artar insanın malı mülkü.
    ayrıca belki de kalbimizin şifası, birinin bizim sayemizde boğazından geçecek bir kaşık mercimek çorbasında gizlidir.
    bunu düşünün.
    " hiç kimseyle işim olmaz " diyorsanız kendinize yapın. sıkın limonu için iki kase.

    rabb'im açlıkla sınamasın kimseyi.

  • hiçbir senesinde esere değil her zaman yazara verilen ödüldür.

    bir iki cümleyle akademi ödülü neden o yazara verdiğini açıklar. bazen bu cümlelerde yazarların eserleri de geçer. o eser nedeniyle ödülü yazar aldı denir.

    ama bu demek değildir ki eser ödül aldı. o eserin öncülüğünde yazar ödül alıyor.

    hemingway'e bakalım,

    "en son the old man and the sea adlı eseri ile gösterdiği anlatı sanatındaki ustalığı; ve çağdaş stil üzerindeki etkisi için"

  • istanbul ozelinde konusursak hakikaten de kadikoy-kartal hattinda siklikla rastlanan durum. tipki yuruyen merdivenlerin sol tarafinin isgal edilmesi gibi.

    ama artik oturmasi lazim bazi seylerin. 3 senedir mahallene metro gelmis. sen hala inenlere oncelik vermeden binmeye kalkiyorsan, bu dupeduz gorgusuzluk demiyorum bildigin okuzluktur.

  • bizim oğlanla bir oyun icad ettik, bir süredir oynuyoruz. hayal gücü gelişsin diye evin içinde sözde çadır kurup kamp yapıyoruz. battaniyeyi üstümüze çekip güya gece oluyor, uyuyoruz. sonra oğlum beni uyandırıyor odanın lambasını gösterip " sabah olmuş " diyor. ben de " aa ne kadar güzel, güneşli bir gün " falan deyip karşıki dağlarda ne gördüğünü soruyorum falan. başlarda " inekleri görüyor musun? " dediğimde anlamıyordu olayı. artık kendisi neler gördüğünü söyleyebiliyor.

    dün akşam yine aynı oyunu oynarken sordum,

    -oğlum karşıki dağlarda ne görüyorsun?
    +inekler var orda.
    - başka?
    + köpek var?
    - peki başka?
    + koyunlar var.
    - ee oğlum ağaç yok mu?
    + yok.
    - neden? dağda biraz da ağaç olmaz mı?
    + o zaman koyunları göremezdim ki!

    apışıp kaldım yemin ederim. ben hiç öyle düşünmemiştim. 3 yaşında çocuğa hayal kurmasını öğretelim derken ayar yedik. korkarım inanmasam,

    + dümdüz duvarda ineği, köpeği gördüğüme inandın da ağaç göremediğime mi inanmadın? diyecek.

    maşallah deyin oğluma. (bkz: swh)

    debe: şöyle bir kampanya varmış, el atalım (bkz: #60102536)