hesabın var mı? giriş yap

  • bir türlü anlam veremediğim durumdur. arkadaş dördü de 'büyük melek' olarak adlandırıldığı halde yaptıkları iş bir mi? bak mesela azrail'e! adam tarihin başlangıcından beri deyim yerindeyse köle gibi çalışıyor, can almalar falan, nerde ölüm olsa adam orda bitiveriyor, bir nefes alma desen yok. mikail keza öyle, nerde bir doğa olayı, adam orda bitiveriyor, tam bir görev adamı. yağmur yağar mikail sorumlu olur, fırtına çıkar yine bizimki, ne çekilmez çilesi varmış. ama diğer yandan cebrail, yılda dokuz saniye çalışan usain bolt gibi, bir dönem ağır iş yapmış, emekliliğini almış kenarda keyif sürüyor. tamam yaptığı işi küçümsemiyoruz ama azrail'le bir tutulması mümkün mü? gelelim israfil'e! arkadaş bu devran 4.54 milyar yıldır dönüyor, bir adam hiç mi çalışmaz? böyle görev mi olur? milyarlarca yıl sadece bir gün mü çalışılır? o gün geldiğinde hastalansa ne olacak? hepsinin de büyük melek kontenjanından aynı maaşı aldığını düşünsenize! yemin ediyorum olay çıkar, azrail bu yüzden azrail'i olur diğerlerinin alimallah! velhasıl, beni çok rahatsız eden durumdur azizim.

    debe editi: (bkz: minik eymen celep'e yardım ediyoruz kampanyası)

  • konuşmalarda sürekli denk geliyorum, kimseye de bunu izah etmenin hoş olmayacağını düşündüğüm için açıklama yapmadım. eminim ki burada ilk defa görenler olacak, onlar için yazma gereği duydum.

    ses olarak birbirine çok yakın kelimelerdir. birbiriyle sıkça karıştırılır.

    kibar davranan birine, “ne kadar naif” denilir. hâlbuki “naif” tecrübesi olmayan, acemi, toy, deneyimsiz anlamına gelir.

    nahif ise ince, hassas, kibar anlamına gelir. yani bir insana sıfat olarak kibar demek için bunu kullanmamız gerekir.

    naif insan biraz daha fevridir, muhasebe yapmadan, aklına gelen ilk şeyi söyler; ancak nahif insan sık dokur, karşısındakini kırmaz.

    tdk'de nahif:
    “sıfat eskimiş arapça nahif”

    1. sıfat ince, duygulu, hassas

    2. zayıf, cılız, çelimsiz
    "elleri çok ince, lades kemiklerinden yapılmış gibi nahif parmaklar..." - peyâmi safa

    tdk'de naif:
    “sıfat fransızca naïf”

    1. sıfat saf, deneyimsiz
    "kıskanabileceği kadınların varlığını göğüsleyemeyecek kadar naif biri değildi." - r. mağden

    2. isim güzel sanatların özellikle resim alanında kendi kendini yetiştirmiş sanatçısı veya onun yapıtı

    3. isim kendi kendini yetiştirmiş, doğal bir plastik sanat yeteneğine sahip sanatçılar tarafından yaratılan resim sanatı

    4. acemice yapılan
    "bu özbeöz istanbul efendisi, makalelerini, romanlarını kendine özgü naif resimlerle süslerdi." - hâldun taner

  • yan apartmanımızda gerçekleşen durum. resim

    olayı şöyle özetleyebilirim.

    o binanın tam arasından bir dere geçer. resim itfaiye ters istikametten geldiği için karşı yakada kalıyorlar. bundan dolayı baya zaman kaybı yaşanıyor. olayları canlı canlı izlerken itfaiyecilerin ne kadar büyük aptallık yaptıklarını yazmadan rahat edemeyeceğim. isterlerse hakkımda soruşturma başlatsınlar.

    1: ters istikametten geldikleri için 7- 10 dakika arası bir gecikme yaşanıyor

    2: tam teşekküllü 3 itfaiye arabası gelmesine rağmen branda açılmıyor

    3: ilk etapta branda açılması gerekirken o aptal ekipler merdivenle müdahale etmeye çalışıyor.

    kadın daha ne kadar dayanabilir ? itfaiye geldikten sonra o yangın gözlerimin önünde 30 dakika sürdü. daha henüz kadın atlamamıştı. yani bu beceriksiz itfaiye ekibi 20-25 dakika içerisinde bir branda açamadı. bana göre bu cinayetti. ne eksik ne fazla abartmadan yazıyorum. zaten o mahallede yaşayan insanlar bu duruma katılacaktır. tamamen koordinasyon hatası başka bir şey değil.

    yer: mezitli / viranşehir mahallesi

  • ilk kez rus psikolog bluma zeigarnik tarafından "yarım kalmış, kesintiye uğramış işler tamamlanmışlardan daha kolay ve net hatırlanır" denilerek dillendirilen, bitmemiş ilişkilerimizi neden sürekli hatırladığımızı, yarım kalan aşklarımızı neden unutamadığımızı, üçüncü gününde eve geri dönmek zorunda kaldığımız tatillerin neden daha çekici gözüktüğünü nedenselleştirir etki.

  • benim bu çocuk.

    ablam 8 yaşındayken, ailesel problemler yaşadığı için depresyona giren anneme;

    - anne, sen bu teyzemler, dayımlarla uğraşıp duruyorsun, üzülüyorsun. ben de tek başımayım sana destek olamıyorum. yap bi çocuk, bok yıkamaktan onları düşünmeye vaktimiz olmasın.

    demiş. annem de hangi kafadaysa yapmış işte beni sağ olsun.

    dünyaya geliş amacım bu.

    not: 8 yaşında, evet 8 yaşında o cümlelerin hepsini toparlayıp söylemiş anneme canını yediğim.

  • "entellektüel adamın mutlu ilişkisi olmaz", "akıllı adam zor adam" gibi şahane (ve pesimist) tespitleri olan woody -en nihayetinde- elbette haklı çıkar. la-dee-da efekti ile başlayan, tek heceli ve kardeş ünlemlerle hız alan diyaloglar git gide sonu gelmez "dedin/demedim", "ne demek istedin?" temalı şebnem ferah*'a havale geçirtecek ayarda diyaloglara, ardından monologlara dönüşür. en son yatakta yan yana yatıp tavanı seyretmektedirler. annie joint içmeden havaya bile girememektedir. alvy'nin "kendini geliştir, birşeyler yap" söylemi annie'nin gidip profesörü ile yatması ile sonuçlanır. (kadınlara birşeyin çok koyduğunu böyle anlarız)

    kadın-erkek ilişkisi üzerine çekilmiş filmlerin içinde gelmiş geçmiş en başarılılarından biri olduğunu her fırsatta kanıtlar annie hall. bu film için woody'nin diane keaton ile olan ilişkisinden yola çıktığını söylemeye gerek var mı? (diane keaton'ı hala muhabbetle anmaktadır, unutulmaz addetmektedir. annie hall olan kadından aşağısı beklenmezdi)