hesabın var mı? giriş yap

  • ben önceden telegramı rusya için yapıldı sanırdım ama olay öyle değilmiş.
    farklı kaynaklardan okuduğuma ve kurucusunun röportajını da birleştirdiğime göre olay şu.

    pavel durov diye bir adam var. rusya'nın facebook'u olarak bilinen vkontakte sitesini 2006da daha 22 yaşındayken kuruyor. site büyüyor kullanıcı sayısı artıyor. rus hükümeti bazı kullanıcılar ile ilgili veri talep ediyor (hani attığınız alakasız bir tivitten içeri alınıyorsunuz ya. hah kur işte bağlantıyı)
    pavel de hükümete istediği bilgileri vermiyor. mark zuckerberg gibi yapmıyor yani. gel zaman git zaman pavel durov hükümet ile görüş ayrılıkları yaşamaya başlıyor.

    pavel'in hükümet ile yaşadığı anlaşmazlıktan dolayı pavel kendi şirketinden yandaş bir medya grubu olan mail.ru grup tarafından hisseleri 3 milyon dolara satın alınarak kovuluyor. 2008'de pavel şirketteki her şeyini evini eşyalarını her şeyini satıp vkontakte projesinden ve rusya'dan geri dönmemek üzere ayrılıyor.

    daha sonra küçük bir ekip ile yine batıdan kopyaladığı fikirle telegram uygulamasını geliştirmeye başlıyor. telegram uygulaması whatsapp gibi hantal ve yavaş kalmayıp çok kısa sürede çok fazla güzel özellik getirdiği için kullanıcılar tarafından beğeniliyor. rusyadaki kullanıcılardan memurundan işçisine öğrencisine herkes kullanmaya başlıyor. rus hükümeti vkontaktede olduğu gibi bu sohbet uygulamasında da kontrol sahibi olup insanları izlemek istiyor ve pavel'den sohbetlerin şifreleme anahtarlarını istiyor. pavel bu talebi reddediyor ve hatta şifreleme anahtarlarını verse bile hükümetin yine de sohbetlere erişemeyeceğini söylüyor. rus hükümeti (putin) telegrama karşı bir nevi savaş açıyor. ülkede telegram bağlantılarını engelliyor (bizdeki wikipedia engeli gibi düşün) hatta telegramı teröristlerin propaganda ve iletişim kanalı olarak kullandığını iddia ederek zayıflatmaya çalışıyor.
    -telegram yeni güncellemelerle proxy ayarlarını değiştirme seçeneği getirdi. kullanıcılar telegramın yasak olduğu yerlerde proxy ayarı ile ağa bağlanabiliyorlar. bu özellikle rusya, iran, çin gibi telegramın yasaklandığı ülkelerdeki kullanıcılar için kolaylık.
    -telegram 2018 ve 2019'da teröristlerin oluşturduğu *herkese açık* kanalları kapatarak europol ve interpol tarafından övgü aldı ve hala aktif olarak *herkese açık olan* terör içerikleri engelleniyor

    telegram en güvenilir sohbet uygulaması olduğunu ve sisteminde hiçbir açık (backdoor) olmadığını iddia ediyor ve sisteminde bir açık bulan olursa ona 300.000 dolar vermeyi vaat ediyor. ben o 300.000 doları alırım diyenler için tık: http://bit.ly/2s9qjvk

    bu yazıda bahsedilen konulara referans kaynaklar
    space magazindeki genel bir yazı: http://bit.ly/2uq4krl
    wiki şeysi: https://en.wikipedia.org/wiki/telegram_(software)
    2014 yılında yapılmış bir haber. pavelin vkontakteden ayrılışı ve ülkeden kaçışı: http://bit.ly/31jkerb
    pavel ile 2015 san fransiscoda yapılmış bir röportaj: https://youtu.be/kvzn9qbtfgs
    telegramın yasaklı olduğu ülkeler: https://en.wikipedia.org/…e_telegram_is_blocked.svg

  • 1000 dolara aldığım fender american strat'ım 1400 tl'ye geldiğinde; “hayat amerikalılara güzel, 1000 birime fender alabiliyorlar” diye iç geçirmiştim. meğer çok iyi günlerimizmiş

  • 47 yaşındayım, emekliyim, kadınım; baharda ehliyet aldım, 2 ay önce de araba. araba kullanırken camları açıyorum, full bass vererek son ses müzik dinliyorum, ciğerlerim titriyor.
    bahçeşehir/gölet - akbatı arasında zangır zangır gidip gelen maganda benim. ayılığın bağrından kopup geldim ve bundan zevk alıyorum.
    çelik jant da taktırmayı düşünüyorum.

  • nedendir bilinmez inançsız kesimi daha çok ilgilendiren ibadet.

    yıllardır orucumu tutarım çok şükür. tutmayan bir kimseye de 'neden tumuyorsun ulan?' diye kızdığımı, ulu orta yiyen adama 'sen nasıl bana saygı göstermezsin?' dediğimi hatırlamıyorum. aksine umrumda bile değil. çünkü birinin yanımda yiyip içmesi beni zerre kadar enteresa etmiyor. canım yeme içme çekmiyor. çekse bile ecrim artmış olur çekmiş olduğum sıkıntıdan mütevellit.

    keşke benim orucum da yiyip içenleri rahatsız etmese. ben aç kalıyorum çilesini başka biri çekiyor. hep bir hazımsızlık hep bir hazımsızlık. halbuki biz malız boşu boşuna aç susuz kalıyoruz. bırak da aptal aptal karanlıklar içinde yaşayalım işte. sana oruç tutmamandan ötürü laf dokundurana kızıyorsun da sen niye oruçlu ile uğraşıyorsun ki?

    bu tip olaylarda hz. ali'ye (r.a) ibadet ettiği için boş işlerle uğraştığını emeklerinin zayi olduğunu söyleyen bir kafiri hatırlıyorum. kafir diyor ki, öldükten sonra dirilme yoktur. hz. ali de diyor ki, 'eğer sizin dedikleriniz doğru ise benim bir zararım olmaz. (yani en fazla biraz kendimi yormuş olurum. abdestti namazdı oruçtu.) ama ya benim dediğim doğru ise o zaman siz çok zarar edersiniz'

    edit: 'ya varsa' kıssasından ötürü 'böyle bir anlayışla ibadet edilir mi?' diye çok tepki gelmiş. değerli yazarlar, allah aşkına 'ya varsa lan?' diye ibadet eden birini gördünüz mü siz? ya da hz. ali'nin ya varsa diye ibadet ettiğini mi sandınız? oradaki cümle, karşısındaki adamın düşünce dünyasında bir sarsıntı yaratıp düşünmesine sebep olmaktır. hepsi bu. yapmayın allah aşkına ya varsa diye ibadet etmek nedir? kimde gördünüz?

  • dogru bir es secimi sonrasi tadindan yenmez nedenlerdir:

    - uyku sersemi ortalikta dolasip, kahvalti yapmaya vakit bulamadan hizla evden ciktiktan sonra cantaya her sey tamam mi diye bakarken, sevdicegin hazirlamis oldugu peynirli minik sandviclerin icinde " afiyet olsun:) " yazisini bulmak.

    - aksam eve biraz erken gelip, enfes yemeklerle süpriz yapmaya calisirken siz, onun da tesadüfen eve ciceklerle gelip, sizi öpücüklere bogmasi.

    - birlikte bilgisayarin basina oturup, gün agarana dek, nereye-nasil-ne ile tatil yapacaginizi özgürce planlamak, sonra hazir uyku da kacmisken, sabahin 6`sinda misir patlatip film izlemek.

    - esli davetlerde, evlilik hikayenizi merak edenlere, suratlar kipkirmizi hep ayni heyecanla ayni seyleri anlatip birbirine sevgiyle bakabilmek.

    - kavga edince öteki odaya gecip ayni evde azicik ayri duramayip, sarilip barisivermek.

    - ciddi bir rahatsizligi birlikte güle aglaya yenip zafer kutlamasinda zeytinyagli, kekikli, biberli zeytin yemek, sarap icmek.

    - gecenin bir yarisi kötü rüya gören esin kiyafetlerini giydirip sokaga cikmak, birlikte nefes almak.

    - siz evde yalniz kalamiyorsunuz diye harika bir yaz okulu firsatini tepen esin üzerine bir de "yasasin bir hafta ayri kalmayacagiz" cigliklari atarak size sarilip uyumasi.

    - istedigi yerine gelmedigi icin salonu pankartlarla doldurup eylem yapan esle kahkahalar esliginde uzlasabilmek.

    not: tabi önce cilgin, yaratici ve sevgi dolu bir es bulmak sarttir.

    edit: bana güzel dileklerini mesaj yolu ile ileten herkese cok tesekkür ederim. en begenilenler arasina girecegini tahmin etmeden öyle ic döker gibi yazivermistim oysa. darisi bekleyen ve isteyenlerin basina diyorum. daha fazlasini merak edenler icin: (bkz: #31925566)

  • eğer yanlış anımsamıyorsam yıllardan 1995. parlak bir ilkokul sürecinin ardından ortaokul serüvenine adım atmışım. fakat bulunduğumuz kasabada ortaokul yok ve bu nedenle okula parası aylık olarak ödenen bir minibüsle gidip geliyorum. gidiş-geliş nereden baksan 2 saat gibi bir zaman alıyor. yani okul epeyce uzak. ee okul süresine ulaşım süresini de ekleyince koskoca bir gün yapıyor. sabah çıkıp ta akşam evde olabiliyorum. içinde yetiştiğim ailemin kemikleşmiş bir harçlık kültürü hiç yoktu. günlük olarak her şey, annemin hazırladığı bir beslenme çantasından ibaretti. işte ben yine böyle bir günde o güzelim beslenme çantasını minibüste unutmuşum. kıpkırmızı domatesim, peynirim ve üstüne yumurta sarısı sürülüp kızartılmış ekmeğim uçtu gitti. okul her öğlen 1 saat yemek paydosu verir, yakın olanlar evlerine falan gider, karınlarını doyurur gelirlerdi. sınıf arkadaşlarımdan birinin evine gidip karnımı doyururum diye plan kuruyorum kafamdan; ama gel gör ki utancımdan kimseye ben de geliyim mi diyemedim. hayatta planlanan her şey uygulamaya dönüştürülemiyor ne yazık ki. hayatın gerçekleri çok farklı.

    okul yemek saatine girdi. giden gitti. ben de çarşıya çıktım. avare avare dolanıyorum sokaklarda. karnım da iyice acıkmaya başladı. çocuk bünyesi işte. cebimde de çok ufak bir madeni para var. belki 2 ya da 3 sakız falan alınabilir. o değerde bir para. gözümü karartıp nolursa olsun diyerek bir fırına girip parayı uzattım ve ekledim:

    - buna ne kadar ekmek olur abi?

    önce fırıncı dayı beni baştan aşağı bir süzdü ve"buna ekmek olmaz aslında; ama ben sana yarım ekmek veriyim" dedi. süper bir gelişme. uzattığım parayı da "koy onu cebine" diyerek almadı.

    siz şimdi o yarım ekmeği yiyip okula gittiğimi sanıyor olabilirsiniz; aslında benim de amacım buydu; ta ki okula giderken yol üstündeki dönerciyi görene kadar. olay bu ya dönerciye gidip yarım ekmeğimi göstererek "bu kadar param var. acaba ekmeğimin arasına sade kıvırcık koyar mısın" diye sordum. adam güldü "olur tabii" dedi. ne güzel iş lan. işin ilginç yanı bu da bozukluğumu almadı. "para istemez" dedi.

    evet kepaze bir durum. resmen dilencilik yapmış gibi olmuşum ey sözlük. ama ben bu süreçte hep samimiydim. hep paramla bir şeyler yapmaya çalıştım. eee adamlar almadıysa benim suçum mu?

  • enteresan subliminal mesaj. adeta evrim teorisini çürütecek türden bir tesadüf.

    (bkz: ateistler hadi bunu da açıklayın)

    edit: işgüzar sözlük moderasyonu sayesinde anlamı kalmamış tersten okunuş. bu başlık açıldığında i. melih'in tersten okunuşuydu. sağolsun başbakanlık ekşi sözlük dairesi başkanlığı çok yerinde bir düzeltme yaparak türkçemizi kurtarmış oldu.

    edit2: geç de olsa düzeltilmiş, buradan kendilerine yakarışımı duydukları için teşekkür ediyorum. moderasyon çalışıyor.