hesabın var mı? giriş yap

  • hangi şehir olursa olsun, memurların ev kiralayamadığı tek bir zaman dilimi hatırlamıyorum. hatta ev/barınma sorunu yaşanan bir dönem hiç hatırlamıyorum. ama son bir senedir, ev sahibi / kiracı kavgaları, ev bulamama sorunları her gün haberlerde var...

    heralde orta çağda bile yaşanmamıştır böyle sorunlar. hayır o zaman barınma sorunu yaşayan bir şekilde gidip yokluğun ortasına evini yapıp yaşayabilirdi. şimdi onu da yapamıyorsun.

  • defalarca söyledik. bu insanlar medeni değil, bunlar vahşilikten çıkamamış cahil insan sürüleri. bunlar iflah olmaz, bunlar eğitilmez. bunların derhal ülkeden gönderilmeleri gerekiyor. bunların inandığı ve yaşadığı islam ile bu topraklarda yaşanan islam çok farklı. bunlar için kendilerinden olmayanı öldürmek çok sıradan bir şey.

    ülkeyi yönetenler yedikleri haltlar yüzünden türk milletinden yeterli onayı ve oyu alamayacaklarını bildikleri için bu vahşi katil sürülerini önce ülkeye alıyor, sonra da onları seçmen yapıyor. bu vatana ihanettir.
    (bkz: mülteci ittifakı)

  • bu tarz başlıklar altında hiçbir bilimsel veriye dayanmadan hurafelerle insanları yönlendiren arkadaşlar yine türemiş.
    bin kere söyledim ve yine söylemeye devam edeceğim. sapla samanı karıştırıyoruz. yoğurt yapımında elimizde en çok kullanılan 3 adet süt tedarik seçeneği var değil mi? evet.

    çocuğa anlatır gibi hepsini ayrı ayrı ele alalım o zaman :

    1- açık süt: kaynağını bilmiyorsanız (burada kastedilen size sütü getiren kişinin adı soyadı değil) sütü temin ettiği hayvanı ne şekilde beslediği, antibiyotik kullanımı, sütün içeriği çamaşır sodası, antibiyotik gibi zararlı kimyasallar ve karbonat, nişasta gibi yabancı maddeler nasıl elde ettiği vb. bunları nasıl bilebiliriz? bilemeyiz. her aşama için kontrol noktası oluşturulmalı. yoksa işimiz şansa kalmış durumda. temin ettiğimiz kişinin dürüst olması vb hiç önemli değil. sağım esnasında gözle görülemeyecek şekilde bir kıl bile sütün içerisine düşse bu süt her dakikada ikiye katlanarak patojen büyütür. çok namuslu ve dürüst brinin elinden çocuklarınızın vucuduna patojen sokarsınız. diğer yandan sütü aldık eve getirdik. bin kere söyledim. yine söylüyorum:

    ----büyük harflerle---

    açık sütler sizin kaynattığınız sıcaklık aralığı olan 95-100°c'de kaynatıldığında içindeki mikropların çoğu yok olurken yararlı vitamin de yok olur. açık sütün içinde bulunma riski olan kimyasallar ise kaynatılarak yok e-di-le-mez-ler. bu nedenle açıkta satılan sütlerde her zaman sağlık açısından bir risk bu-lu-nur.

    ----büyük harflerle---

    2- uht süt: marketlerde alelade bisküvi raflarında gördüğünüz süt türü. direkt güneş ışığına maruz kalmadığı sürece bozulmaz. bu sütü de yoğurt yapımında vb asla ama asla tavsiye etmiyoruz. zaten bundan yoğurt da olmaz. çünkü sütü uht haline getirebilmek için çok yüksek ısıda, çok yüksek bir basınç uyguluyorlar. bu basınç altında sütün içindeki tüm yararlı ve yararsız bakteriler ölüyor ve sütün içindeki protein ve enzimler de tahrip oluyor. bu yüzden de yoğun olarak sindirim sorunları yaşanıyor.

    3- pastorize günlük süt: tavsiye ettiğimiz süt çeşidi budur. pastörize sütler, kaynama derecesinin altında belli bir sıcaklıkta, sütün doğal niteliklerinde değişiklikler oluşturmadan, hastalık yapan etmenlerinden tamamen, diğer etmenlerden de çoğunlukla arınmış bir içme sütü çeşididir. soğukta muhafaza edilmek şartıyla dayanma süreleri beş gündür. güvenilir markadan günlük süt tercih ettiğinizde size ve çoluk çocuğunuz için en uygun tercih budur. bu sütten yapılan yoğgurtta mayanıza göre yüksek oranda besleyici öğünler içerir.

    size yıllarca marketlerde tüketmemiz için dayatılan taş gibi yoğurtlar gerçek yoğurt değildir. evvet annelerimizin yoğurtları taş gibiydi çünkü onlar sütü saatlerce kaynatıp suyunu uçurdular. o dönemin şartlarında en uygun yöntem oydu ama artık değil.

    yoğurdun sertliği ile besin değeri arasında hiçbir ilişki yok canım.

    lütfen bilip bilmeden insanları kafanıza göre açık süt kullanımına teşvik etmeyin. yakınınız akrabanız vb kimsenin umrunda değil.

    sütün elde edildiği çiftliği, hayvanların beslenmesini ve elde edilen yöntemle birlikte soğuk tedarik zincirini kendi gözlerinizle görmeden açık süt tercih edilmesi en hafif tabirle saflıktır.

    debe notu: "pastorize süt lobisi" vb mesajları geliyor. haha.. siz adam olmazsınız.

  • 2 gündür inanılmaz bir şok içindeyim. hissettiklerimi kelimelere dökmem imkansız. ama olanları yazmam lazım. paylaşmam lazım.

    dün sabah şu entry'i girdim. (bkz: #29405594) yanan polat tower'ın fotoğrafı. tam bizim ofisin karşısında yanıyor film gibi izliyoruz. sabah 10 buçuk suları. ama nereden bilebilirdim ben bu yangını film gibi izlerken üst katımda daha büyük bir trajedinin yaşandığını.

    ofis çalışanıyım. video editörüyüm. hayatım bilgisayar başında video montajlamakla geçiyor. ofisteki üç çalışandan biriyim. diğerlerinden biri fotoğraf editörü öteki de sekreter arkadaş. bir de patronumuz var. ama benim gözümde patrondan çok daha öte, ağabeyim. patron-eleman ilişkisi değil ağabey-kardeş ilişkisi var aramızda. onca zamandır ne onun bana bir kez sesi yükselmiştir, ne benim ona en ufak saygısızlığım olmuştur. çok özeldir benim için.

    ofisimiz dubleks. alt kat çalışma alanı, üst kat patronun evi. içeriden merdivenle çıkılıyor ama patronun evini kapatan bir kapı var, zaten hiç çıkmayız yukarı işimiz olmaz. patronum 46 yaşında, eşinden boşanmış yalnız yaşıyor. kızı var sık sık ziyaret eder. akşam olunca evine çıkar kapısını kilitler, sabah olunca 11 sularında aşağı iner odasına kurulur. ben de sık sık ofiste sabahlarım. özellikle yaz dönemi işlerimiz çok yoğun olduğu için son iki aydır üç günüm ofiste bir günüm evde şeklinde geçiriyorum.

    16 temmuz pazartesi günü geldim işe. akşam patronla yedik içtik muhabbet ettik. akşam 10 gibi evine çıktı ben de odama geçip sabahladım çalışarak. 17 temmuz salı günü 10-10 buçuk sularında sekreter arkadaşın yangın feryatlarıyla kalktım yataktan. dehşetle manzarayı izliyoruz. ofisimizin en fazla 100 metre ilerisi. inanılmaz bir manzara. hemen paralel hattan yukarısını aradım abi gel yangın var diye. açmadı. fazla çaldırmadım zaten uyandırmayayım diye. eyvallah. geldim sözlüğe entry'i yazdım işte.
    (bkz: 17 temmuz 2012 polat tower yangını)
    (bkz: #29405594)

    saat 12 sularında üst kapıyı tıklattım. gene cevap gelmedi. bazı geceler çok geç yattığı için uyuyordur diye düşündüm. saat 1 olunca kıllanmaya başladım artık. dışarı gittiği zaman üst kapıyı kilitlemezdi ama yine de aşağı inip arabası otoparkta mı diye baktım, evet otoparktaydı. koştura koştura yukarı çıktım. kapıyı sert vurarak ismiyle seslendim, cevap gelmedi. yumrukladım, böğürdüm, cevap gelmedi. yapacak bir şey yoktu. gerildim ve sağlam bir tekmeyle kapıyı kırdım. çok dandik bir kapıydı zaten. kapı açılır açılmaz ileride yatağında yatan patronumu gördüm. ilerleyemedim. sürüyemedim ayaklarımı. eli şuursuzca yataktan sallanmış, ağzı ardına kadar açık, gözleri fal taşı gibi sabit ve baygın şekilde tavana sabitlenmişti. üstü örtülüydü. gözleri o şekil olmasa uyuyor sanabilirdiniz.

    birkaç saniyelik dumurdan sonra böğürerek yanına koştum. tepki yoktu. sarstım, çok sarstım. yanağını tutup sarsayım derken elimi birden geri çektim. o an anladım hiçbir umudun olmadığını. buz gibiydi. soğukluktan öte başka bir gariplik vardı. oyun hamuru kıvamındaydı teni. yapacak hiçbir şey yoktu. umutsuzca 112 yi aradım vakit kaybetmeden. geldiler 45 dakka uğraştılar eksik olmasınlar ama sadece formalite işte.

    kalp krizi. allah kahretsin kalp krizi işte. ne zaman gittiği konusunda fikrim yok ama 2 saat önce ölmüş dediler pek sanmasam da. debelenmeden, yattığı yerde göç etmiş buralardan.

    bugün ikindi namazıyla beraber defnettik canım abimi. omzumda taşıdım onu gururla. gözyaşlarına boğuldum üzerine toprak atarken. onun nasıl bir insan olduğunu burda anlatsam hadi lan dersiniz. insan sevdiğini abartır dersiniz. hakikaten dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en iyilik ve güzellik dolu insanlardan biriydi.

    şimdi gözümü her kapadığımda canım abimin cansız suratını görüyorum. fotoğrafına bakıp bakıp hüzünleniyorum. biliyorum ki onun gibisi olmayacak hayatımda. ama olsun bende kalan her hatırasını ölene kadar yaşatıcam.

    2 yorucu ve berbat günde 2 saatlik uykuyla ancak bu kadar yazabildim. baya bir ayrıntıyı atladım hem de baya.

    herkesin patronu var ama benimki başkaydı be abi. ne zaman kendime gelebilirim bilmiyorum. aslında bunca şeyi yazmamın sebebi, acaba ilk yangın çıkışı onu uyandırmam için bir işaret miydi? neden bu kadar süre bekledim kapıyı kırmak için? ilk telefonu duymadığında biraz daha üsteleyip cevap alamasaydım kurtarırdık belki de. beynim kazan gibi sevgili sözlük uyumam lazım.

    güle güle canım abim.

    4 yıl sonra edit'i: bu entry'i okuyup, aradan geçen zamana rağmen baş sağlığı mesajları gönderenler var, hepsine tek tek teşekkür ediyorum.